HABER

Bize Ulaşın BİZE ULAŞIN

Kanuni Sultan Süleyman'ın mezarı nerede?

Kanuni Sultan Süleyman'ın mezarı nerede?

Zigetvar kalesini fethetmek için Macaristan'a sefere çıkan Kanuni Sultan Sülayman zaferi göremeden 1566 yılında 72 yaşında vefat etti. İç organları Zigetvar'a naaşı ise İstanbul'da Süleymani'ye camisinin bahçesine defnedildi. Peki Macaristan'daki türbe nerede?


Kaleye 1 km mesafedeki bu türbe yıkılıp üzerine Katolik kilisesi inşa ediliyor. Kilisenin önünde haç heykeli bulunuyor. Binan bakımsız ve duvarlarında çatlaklar olması dikkat çekiyor.


Ancak mezar yeri konusunda farklı görüşler de mevcut. İstanbul Üniversitesi araştırmalar sonucu mezarın başka bir yerde olduğunu düşündü.


İstanbul Üniversitesi ve Macaristan Pecs Üniversitesi'nin ortaklaşa yürüttükleri proje kapsamında Kanuni Sultan Süleyman’ın kalbinin gömüldüğü türbe anlamına gelen “Turbek” bölgesinde arkeolojik kazılar yapıldı.


Dr. Elçil ile Macaristan Pecs Üniversitesi’nden Hancz Erika'nın öncülüğünde Kanuni’nin iç organlarının gömülü olduğu mezar arkeolojik kazılarla araştırılmaya başlandı.


Önce yüzey araştırması yapılarak mezarın muhtemel buluntu yerleri tespit edildi.
Ortak karar ile Zigetvar Kalesi dışında Turbek’te de araştırmalara başlandı. Uzun yıllar devam etmesi planlanan kazıların bu yılki kısmında Kanuni’nin mezarına dair bir ize rastlanmadı.


Bu minarenin zun bir dönem boyunca XVI. yüzyılda, o dönemde Orta Macaristan’da bulunan Erd şehrine hakim olan Hamza Bey tarafından (1562 – 1563 yıllarında) inşa ettirildiği sanılmıştır. Daha sonraları, eski bir Roma savaş yolu güzergâhının hemen yanında inşa edilen bu minarenin XVII. Yüzyıldan kalma olduğu anlaşılmıştır. Minarenin yüksekliği 23 metredir. Gövdesi on iki köşeli bir temel üzerinde yükselmektedir. Şerefelere kadar 53 basamak bulunmaktadır. Minarenin duvarlarına, içeriye ışığın girmesini mümkün kılan aralıklar inşa edilmiştir. Kısmen tahrip olmuş minarenin restorasyonu için 1970 yılında Károly Ferenczy planlar hazırlamıştır. Minarenin bağlı olduğu bir zamanlar ki caminin köşelerinde bugün elektrik direkleri bulunmaktadır. Caminin yeniden inşası düşüncesi gündeme gelmiş olmakla birlikte, camiye ait elde yeteri kadar doğru tarihi bilgi bulunmadığından, bu gerçekleşememiştir. Minarenin restorasyonunda eksik kısımlar, özel olarak orijinal materyallerden farklı malzemeler, demirli betonarme kullanılarak gerçekleştirilmiştir. Bunun amacı binanın ne kadarlık bir kısmının orijinal olarak Osmanlı dönemlerinden miras kaldığının, ne kadarlık kısmının ise yeni yapıldığının fark edilmesini sağlamaktır


Bu kuleden daha önce burada bulunan binanın, ülkeyi Moğolların istilasının ardından yerleşim amacıyla yapılan bir bina olduğu sanılmaktadır. Stratejik açıdan bakıldığında ise sahip olduğu önem, bu binanın Batı Macaristan bölgesinde bir sınır kalesi olarak işlev görmesidir. Bina XVI. Yüzyılda Székesfehérvár şehrinin bir ön koruma burcu olarak faaliyet göstermiştir. Székesfehérvár’ı ele geçirmelerinin ardından Türkler tarafından birkaç kez yıkılmış, ama Székesfehérvár’ı ele geçirmek için süren savaşlarda, her defasında yeniden inşa edilmiştir. Székesfehérvár beyinin, şehre yönelik saldırıları zamanında haber alabilmesi için önemli bir nokta olmuştur. Bu kulenin kaderi, Székesfehérvár şehrinin kimin elinde bulunduğuna hep bağlı kalmıştır. Şehir ise zaman zaman Türklerin, zaman zaman ise Macarların eline geçmiştir. Türkler Kuleden son ve kesin olarak 1687 yılında çıkarılmışlardır. Onların yerini ise Habsburg güçlerine bağlı paralı askerler almıştır. Daha sonraları bina tahıl ambarı olarak kullanılmıştır. 1970’li yıllarda ise tarihi eser olarak yapılan araştırmalar tamamlanmış ve bina restore edilmiştir.


Cami büyük bir olasılıkla 1543-1565 yılları arasında Malkoç Bey tarafından inşa ettirilmiştir. Güney Macaristan’ın şehirlerinden Siklos’un geri alınmasının ardından 1686 yılında cami daha duruyordu. Ama daha sonraki yüzyıllarda caminin minaresi ve giriş kısmı önemli ölçüde hasar gördü. Bina da tarih boyunca bir çok yenilendi, ve XIX. Yüzyılın ortalarına gelindiğinde bina Türk mimari özelliklerini büyük ölçüde yitirdi. Artık tamamen kaybedildiği sanılan caminin temel özelliklerini ortaya çıkarabilmek amacıyla 1969 yılında başlatılan arkeolojik bir çalışma yapıldı binanın tarihi eser nitelikli restorasyonu da 1990’lı yıllarda gerçekleşti. Bina 1993 yılında Avrupa Nostra ödülüne layık görüldü.


Batı Macaristan’da bulunan Székesfehérvár’da bugün hala ayakta bulunan ve Osman-Türk egemenlik döneminde inşa edilen tek bina Güzelce Rüstem Paşa tarafından yaptırılan Türk hamamıdır. Güzelce Rüstem Paşa adı, yaptırdığı çok sayıda hamamla anılan bir Osmanlı büyüğüdür. Ülkemizde de onun adıyla anılan pek çok hamam yaptırılmıştır. Jókai sokağındaki hamam, hamam türü olarak bakıldığında, buharlı hamamlar grubuna girer (yani doğal sular üzerine inşa edilen Ilıca değildir.) Tarihi kaynaklara göre 1559 yılında yapılmıştır. Temelinden altı köşeli bir şekilde yükselen duvarlara sahiptir. Ama bu binaya bağlı olarak altı özel hamam bölümü daha vardır. Bu bina 1600’lü yılların sonlarında güherçile üretiminde kullanılmıştır. XVIII. yüzyılın ikinci yarısında bina yıkılmıştır. Binanın yerine ise Barok tarzı oturum mekânları inşa edilmiştir. Dış cephesi aynalarla süslenen binanın iç avlusunda daha sonraları hamamın kalıntıları bulunmuştur. 1960’lı yıllarda süren kazılar sonrası, kalıntılar arasında bir top da bulunmuştur.


Ágoston tarikatına bağlı rahipler Güney Macaristan’ın şehirlerinden Pécs’e 1710 yılında yerleştiler. Kiliselerini ise 1712 yılında, o zaman daha ayakta duran Türk camisinin kalıntıları üzerine inşa ettiler. Burası bugün Ágoston meydanı olarak anılan yerdir. 1750 yılında yanan kilise yeniden inşa edildi. kilise 1912 yılında ise Barok mimari tarzına sahip olan kilise eklektik bir mimariyle yeniden elden geçirildi. Kilisenin güney yönündeki duvarında buranın bir zamanlar Türk camisi olduğunu kanıtlayan kavisli pencereler hala durmaktadır.


Pécs şehrinin, Rókusdomb tepesinde bulunan gri yapı taşları kullanılarak sekiz köşeli temel üzerine inşa edilen türbenin üzerinde kubbe şeklinde bir çatı bulunmaktadır. Türbenin duvarlarında eğimli pencereler vardır. Kapıların çevresinde üzerinde tam yukarıda bir zirve oluşturarak birleşen gotik mimari tarzda inşa edilen taş çerçeveler bulunmaktadır. Idris Babanın tabutu, orijinal haliyle Mekke yönüne çevrilmiş olarak hala türbededir. İdris Baba Güney Macaristan’ın Sancak merkezi olan Pécs şehrinde XVI. Yüzyılda yaşamıştır. Ülkemize ilk gelen yerleşimci kafilelerin arasında olduğu sanılmaktadır. Neyle ilgilendiği, mesleğinin ne olduğu konusunda rivayet muhteliftir. Bazı tarihçilere göre tabip, bazılarına göre ise müneccimdir. Ölümünün ardından şehir sakinleri onu bir evliya olarak görmüşlerdir. Zamanla onun anısına yapılan türbe de sürekli ziyaret edilen bir merkez haline gelmiştir. Türbe bir dönem için Cizvitlerin mülkiyetine geçmiştir. 1693 yılında küçük kiliseye dönüştürülmüştür. 1708 yılında baş gösteren büyük cüzam salgınının ardından bina orduya tahsis edilmiş ve XIX. Yüzyıla kadar barut deposu olarak kullanılmıştır. 1913 yılında restore edilmiştir. Bugünkü görünümüne 1961 yılında kavuşmuştur.


Macaristan’da Osmanlı döneminden kalan camiler arasında günümüze kadar orijinal minaresiyle birlikte en sağlam olarak kalan tek cami Pécs Hastane meydanındaki (korház tér) bu camidir. Caminin temel planı dört köşe bir alan üzerinedir. Taş binanın kubbesi tuğlayla örülmüştür. Mekke’ye doğru bakan caminin konumlanması Kuzey Batı, Güney Doğu yönündedir. Minare caminin sağ tarafında inşa edilmiştir. Narin minarenin planı on iki köşeli olarak oluşturulmuştur. Minarenin yüksekliği de 14,5 metredir. Yapı üzerinde oluşturulan ince oluklar nedeniyle minare daha da narin görünmektedir. Minarenin içindeki 87 basamakla 22,5 metre yükseklikte bulunan şerefeye ulaşılır. Bir zamanlar şerefelerin çevresinde taş korkuluklar bulunmaktaydı. Minarenin dini bayramlarda gaz lambalarıyla ışıklandırıldığı bilinir.

Bir zamanlar bu caminin ve minarenin hemen yanında Osmanlı döneminde bir medrese ve derviş tekkesi de bulunmaktaydı. Bu binalar da Yakovalı Hasan Paşa tarafından yaptırılmıştır. Tekke Mevleviler tarafından kullanılmıştır.


Osmanlı egemenliği döneminde şehirlerin en önemli özelliklerinden biri de hamamlara sahip olmasıydı. Pécs şehrinde de bu dönemde çok sayıda hamam inşa edilmiştir. Tanınmış Türk seyyahı Evliya Çelebi1663 yılındaki gezisinde şehirde bulunan üç hamamla ilgili gezi notları düşer. Orada anılan Kasım bey, Ferhat Paşa ve Memi Paşa hamamları arasında bugün sadece bu sonuncunun harabelerinin yeri görülebilir. Bu hamamın kalıntıları bugün Ferencesek sokağındadır. 1880 yılında tamamen yıkılan bina 1963’de arkeolojik bir araştırmayla yeniden ortaya çıkarılmıştır. Hamamın giriş kısmında bulunan çeşmeyle birlikte, hamamın kaldırım düzeyine kadar olan duvarları bugün de durmaktadır. Ziyaretçi bir zamanların tepidarim’unu (yani “ılık bir ortam oluşturan ısınma kısmını”), duvar çeşmelerini, oturma sıralarını ve yıkanma bölümlerini bugün de görebilir. Zeminin altında bir zamanlar ısıtma sistemi de bulunmaktaydı. Bu sistem hem suyu ve hem de mekânı ısıtıyordu. Hamam binasının üzerinde bir zamanlar kubbe de bulunmaktaydı.


Her ne kadar adı Türkçeden gelmekteyse de, binanın kendisi Rönesans döneminde inşa edilen bir saraydı ve kardinal György Szatmári tarafından inşa ettirilmişti. “Tettye” adı, türk dervişlerinin yaşadıkları mekan olan Türkçe “Tekke” kelimesinden dilimize girmiştir. Bina bu adı, Osmanlı döneminde Bektaşi dervişlerinin bu binayı kullanmaya başlamasıyla birlikte almıştır. Bektaşiler bu binayı kullanmaya başladıklarında, bina üzerinde neredeyse hiçbir değişiklik yapmamışlardır, çünkü şu an da ayakta duran duvarlarda inşa ve restorasyon izleri bulunmamaktadır. Manastır XVIII. yüzyıldan itibaren kullanılmamaya başlanmıştır. O zamanlar yıkılmamasının tek nedeni de, şehir yöneticilerinin, binanın yıkılması için gerekli olan harcamaları çok yüksek bulmuş olmalarıdır. Ardından da henüz ayakta duran duvarlar 1904 yılında yapılan destek inşaatlarıyla sağlamlaştırılmıştır. Avrupa Kültür Başkentleri projesinin bir parçası olarak 2009 – 2010 yılında şehrin Tettye adını taşıyan bu bölgesinde inşaatlar yapılmaktadır.


1588 – 1589 yılları arasında çınar ağacından hazırlanan temel direklerin üzerinde inşa edilen cami, Osmanlının bölgeden uzaklaştırılmasının ardından merkez bölgesi kilisesine dönüştürüldü. Ali Paşa’nın mezarı ve minber yıkıldı ve caminin içi, koro bölümü, giriş bölümü ve rahiplerin ayini yönettikleri kısımlar da eklenerek kilise haline getirildi, ama caminin kıvrımlı pencereleri ve kapıları hala yerlerinde durmaktadır. Kilise 1788 yılında Kutsal Rokus’un anısına kutsandı. Kilisenin kubbesindeki, ve dua edilen arka kısımları süsleyen ve Sultan Süleyman’la Miklós Zrínyi’nin ölümlerini tasvir eden freskolar sanatçı István Dorffmeister tarafından hazırlanmıştır. Zrínyi meydanında bulunan kilise 1911 yılında Frigyes Schulek’in ve 1973 yılında da Pál Bozó’nun planları doğrultusunda yeniden inşa olunmuştur.


Güneydeki stratejik öneme sahip bu yerleşim yerinde Ferenciscan tarikatı tarafından 1736 yılında inşa edilen bu kilise, bir Osmanlı camininin üzerine yapılmıştır. Camiler kullanılarak inşa edilen diğer kiliselerde olduğu gibi, burada da camilerde abdest almak ve temizlenmek için kullanılan kaplar kilisede kutsanmış suyun konulduğu kap olarak kullanılmıştır. Tarihsel bina Barok mimari tarzına sadık kalınarak inşa edilmiştir. Kilisede Aziz István ve Aziz László’nun heykelleri de bulunmaktadır. Arabesk bir ağ kullanılarak inşa edilen kilisenin mobilyaları ise sanatçı János Lukács tarafından 1770 yılında gül ağacından hazırlanmıştır. Kilisenin altındaki mezar kısmı ise Ferenciscan rahipleri tarafından kullanılmıştır.


Çok mükemmel bir akustiğe sahip olduğu için bugün bile konserlere ev sahipliği yapan cami XVI. Yüzyılda inşa edilmiştir. Temelinin planı dikdörtgen biçimindedir. Binanın çevresinde “L” biçiminde bir koridor da bulunmaktadır. Caminin güney doğu kısmında bir mihrap vardır. Bir diğer dua köşesi ise binanın Mekke yönündeki taş zeminli avlusundadır. Binanın koro kısmı yakınlarda restore edilmiştir. Caminin Kuzey Batı köşesinde on dört köşeli bir plan üzerinde yapılan bir minare de bulunmaktaydı. Minarenin önemli bir kısmı, büyük bir ihtimalle yıldırım düşmesi sonucunda XVIII. yüzyılda yıkılmıştır.


Bu park Türkiye Cumhuriyeti’nin girişimleri ve maddi desteğiyle Kanuni Sultan Süleyman’ın doğumunun 500. yılı nedeniyle kurulmuştur. Parkın 1994 yılında oluşturulduğu bu mekânda, söylentilere göre 1566 yılındaki Zigetvar kuşatması esnasında padişahın otağı kuruluydu. Pakta Türk sanatçı Metin Yurdanur tarafından yapılan Kanuni Sultan Süleyman’ın ve Miklos Zrínyi’nin büstleri yan yana durmaktadır. Kanuni Sultan Süleyman ordularının Zigetvar’ı ele geçirmesinden iki gün önce burada hayatını kaybetmiştir. Bedeni ilaçlanarak İstanbul’a götürülmüş, ama iç organları ve kalbi yakındaki Turbek köyünde defnedilmiştir. Daha sonra buraya oğlu Sultan II Selim tarafından bir türbe yaptırılmıştır. Bu türbe daha sonra Habsburg’lular tarafından yıktırılmıştır. Türbenin yerinde bugün hala küçük bir ahşap kilise vardır. Ve burası Müslümanların en önemli ziyaret noktalarından biridir.

Yerel Seçim 2024


En Çok Aranan Haberler