Stuart Franklin (Tiananmen Meydanı, 1989)
Stuart Franklin daha çok “alışveriş torbalarıyla tankın önünde duran adam” fotoğrafıyla tanınıyor. Franklin, bu fotoğrafın ise Tiananmen Meydanı’ndaki “ayaklanmanın ruhunu kristalize ettiğini” belirtiyor.
Steve McCurry (Küba, 2010)
1985’te National Geographic dergisinin kapağında yer alan “Afgan Kızı” fotoğrafı ile bilinen McCurry ise daha yakın zamanda çektiği bir fotoğrafını seçmiş proje için. “Beş yıl öncesine kadar Küba gitmek isteyip de gidemediğim yerlerden biriydi. 1970’lerde fotoğrafçılığa başladığımda ABD, Küba ile diplomatik ilişkilerini 1961’de kesmişti… 2014’teki gidişim ise Başkan Obama’nın Küba ile bu ilişkilerin yeniden kurulacağını açıkladığı bir döneme denk gelmişti.”
Susan Meiselas (Nikaragua, 1978)
Susan Meiselas’ın, Molotof kokteyli fırlatmaya hazırlanan adam fotoğrafı Nikaragua devriminin simgelerinden biri olmuştu. Bu fotoğrafta ise ev yapımı bomba yaparken geleneksel dans maskeleriyle kimliklerini gizleyen Nikaragualıları görüyoruz. “İlk kez fotoğrafıma konu olan insanların iletmek istedikleri mesajları için beni kullandıklarını gördüm” diyor Meiselas. New York Times Dergisinin kapağında kullanılan bu fotoğraf onun medyadaki ilk fotoğrafı olmuş.
David Alan Harvey (Rio de Janeiro, 2011)
“Bu fotoğraf çalışma biçimimi değiştirdi” diyor David Alan Harvey. Doğru bir hikayeye dayanan kitabının kapak fotoğrafı yapmış bunu. Sonra da dışarıya iş yapmayı bırakıp kendi yayımladığı kitaplar üzerinde yoğunlaşmış
“Ben herhangi bir değişiklik için plan yapmıyorum. Olacak şey oluyor. Önünüzdeki dönüm noktasını fark etmek önemli. Tıpkı fotoğraf gibi. Fani. Günü yaşamalı. Bir kere kaçırdığınızda giden gitmiş oluyor.”
Jim Goldberg (San Francisco, 1987)
“Bir grup oğlan Riviera Oteli’nin çevresinde toplanmıştı. Erkek fahişeler ve zengin sevgilileri. Oğlanlardan birinin elinde bir silah vardı. Silahın dolu olmadığını söyledi. Kafasına, sağa, sola doğrultuyordu. Sonra tavana tutup ateş etti. Silah patladı” diye anlatıyor Goldberg bu fotoğrafın hikayesini.
Hiroji Kubota (Washington, 1963)
“1962’de New York’a geldiğimde yanımda 500 dolar ve bir Leica marka fotoğraf makinasıyla birkaç lens vardı. Fotoğrafçılık bilgim yoktu; kariyerime nereden başlayacağımı bilmiyordum… Sıcak bir yaz günü sabah 6’da Washington’a gittiğimde insanlar anıtın etrafında toplanıyordu. Ben de deklanşöre basıp durdum. Sonra birinin konuşmasını duydum: ‘Bir hayalim var…’ Siyahi önder Martin Luther King’di bu. O anda tarihi bir olaya tanıklık ettiğimi anladım. Bu olay dünya algımı, dolayısıyla yaşamımı değiştirdi.”
Paul Fusco (Robert Kennedy cenaze treni, 1968)
Paul Fusco 1968’de Look dergisinde çalışıyordu. Robert Kennedy’nin cenazesinin trenle New York’tan Washington’a taşınması olayını fotoğraflaması istendi. Kennedy ailesinin özel vagonlarına girilmesine izin verilmeyen Fusco, yolda dizilmiş insanların saygı duruşunda bulunduğunu görüp onları görüntülemeyi kararlaştırdı.
Abbas (Kahire, 1970)
İranlı fotoğrafçı Abbas’ın bu fotoğrafı Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdül Nasır’ın cenazesinde çekilmişti. “Deklanşöre bastığımda bunun fotoğrafçılığım açısından belirleyici anlardan biri olacağını düşünmemiştim” diyen Abbas, usta ressam Rembrandt’ın Amsterdam’daki Manifaturacılar Loncası Mutemetleri (The Syndics of the Drapers’ Guild) adlı resmini görmüş. “Büyük usta zamanı dondurmamış, askıya almıştı... 45 yıldır bu ‘Askıda Kalan An’ benim düsturum oldu... Bu fotoğrafta da öndeki kadın düşüncelere dalmış, tabutu az önce pencerelerinin önünden geçen Reisi Cumhur’ları için ailesiyle birlikte yas tutuyor.”
Peter van Agtmael (Afganistan, 2008)
“Amerikan askerlerine iliştirilmiş olarak geçirdiğim birkaç yılda savaşı yabancı bir ordunun dar lenslerinden görmüş, bölge halkıyla irtibatım olmamıştı. Kendimi Afganistan ya da Irak’tan ziyade Amerika’da gibi hissediyordum. Bu fotoğrafı çektiğim ziyaretimde ilk kez iliştirilmiş fotoğrafçı olarak gitmemiştim. Bu fotoğraf ABD’de yaşayan sakat bir Afgan’ın Afganistan’daki düğününde çekildi. Gelin Fahima yeğenleriyle poz vermişti. Bu seyahatin ardından perspektifimin ne kadar sınırlı kalmış olduğunu gördüm... Afganlar artık birer gölge değil, birey olmuşlardı. Önceki dar kapsamımdan utandım ve çalışma tarzımı değiştirdim.”
Harry Gruyaert (1966)
“1966’da kız arkadaşımı yeni sevgilisi elimden almıştı. İkisiyle ilgili bir film yaparak kendisini ne kadar sevdiğimi anlamasını sağlamaya çalışacaktım” diye anlatıyor Belçikalı fotoğrafçı bu fotoğrafın hikayesini. “Onu filme çekerken araya bir mesafe koymayı başardım. Hem onu hem kendimi daha iyi tanımıştım. Gitmesine izin verdim. Bu, fotoğrafımda önemli bir etken oldu: hem vardım, hem yoktum.”
Eli Reed (Tanzanya’daki Ruandalı mülteciler, 1995)
Bu fotoğraf Ruanda’daki soykırımın ardından çekilmişti. “Sınır Tanımayan Doktorlar’ın İspanya bölümüyle çalışıyordum. Onlara hayranlık duyuyordum. Güvenlik sorunu ve gergin koşullara rağmen hiç yalpalamadılar. Kamptaki mültecilerin yaşamını belgeliyordum ben de. Sahada futbol oynandığını görüp oraya doğru gittim. Sahayla fotoğraf makinem arasında bu iki yüz belirmişti. Yüzlerindeki ifade burada tanık olduğum her şeyi anlatıyordu sanki ve katliamdan sağ kurtulan diğer insanların yüzlerindekiyle aynıydı.”
Norveçli aktivist Gissur Simonarson, geçen hafta kucağında çocuğuyla Lübnan'ın başkenti Beyrut sokaklarında kalem satan bir babanın fotoğrafını paylaşınca, sosyal medyanın gücü bir kez daha gözler önüne serildi.
Simonarson’un fotoğrafı Twitter’a koymasının ardından dünyanın hemen her yerinden birçok insan resimdeki babaya yardım etmek istediğini belirtti. Fakat Simonarson, adamı da fotoğrafı çekeni de tanımıyordu.
CNN’in haberine göre, aktivistler “#BuyPens” (Kalemleri satın al) hashtag’iyle Simonarson’un fotoğraftaki şahsın yerini belirlemesine yardımcı oldu. İki günlük araştırma ve çokça yardım sonucu Simonarson adının Abdül olduğu belirtilen babaya ulaştı.
İki çocuk babası olan ve yalnız yaşadığı belirlenen Abdül, uluslararası bir kampanyanın konusu olduğunu öğrenince şaşkına dönmüş. Fotoğrafta uyurken görülen Reem adlı 4 yaşındaki çocuk ise babasının bulunmasını sağlayan aktivist Carol Malouf’la selfie çektirmek istemiş.
Simonarson, Suriye’nin en sorunlu yerlerinden biri olan Yermuk’taki evinden kaçan Abdül ve ailesi için kitle fonlaması yöntemiyle 5 bin dolar toplamak üzere internet sayfası oluşturdu. #BuyPens kampanyası sadece 30 dakika içinde amacına ulaştı. 24 saatte ise 3 bin kişinin yardımıyla toplanan rakam 80 bin doları aştı.
Simonarsan, “Abdül miktarı duyunca ağlamaya başladı” derken, 35 yaşındaki Suriyeli babanın “yardım edenlere müteşekkir olduğunu ve cömertlikleri için sürekli teşekkür ettiğini” aktardı.
Elde edilen parayla iki çocuğunu okula göndereceğini söyleyen Abdül, savaştan önce bir çikolata fabrikasında çalışıyormuş.
Çoğumuz internette gezerken bu küçük kardeşimize rastlamışızdır. Onun fotoğrafı, en başarısız hissettiğimiz anda motivasyon kaynağı, bir şey başardığımızda ise zaferimizi taçlandırma aracıydı.
Surat ifadesiyle de internet çağı insanlarının sevimli bulduğu çocuklardan olan Sammy Griner, artık büyüdü...
Babasının paylaştığı fotoğrafla ünlü olan Sam, şimdi böbrek hastası babası için bağış topluyor.
Radikal'in çeviri haberine göre bugün 8 yaşına gelen Sam ile annesi Laney, baba Justin'in bir an önce iyileşebilmesi için bir bağış kampanyası başlattı.ABD'nin Florida eyaletinde yaşayan anne Laney, bu kampanyayı 8 Nisan'da başlatmış. Ancak GoFundMe.com sitesindeki kampanyayı oluştururken, oğlunun adından bahsetmemiş. Daha sonra fikrini değiştirmiş ve "Justin'e böbrek nakli” adını verdiği kampanyanın görseline oğullarının da bulunduğu bir görsel eklemiş ve kampanya böylece daha fazla kişiye ulaşmış.
"Eğer insanlar bağış toplanan kişinin, kendilerini güldüren bu çocuğun babası olduğunu bilirlerse, hedefimize daha kolay ulaşabiliriz diye düşündüm” diyen Laney'nin bu hamlesi başarılı da oldu. Kampanyada "başarılı çocuk” ifadesinin (İngilizcede bilinen adıyla ‘meme') kullanılmasından sonra yaklaşık 400 kişi Justin için bağışta bulundu.
Böylece ilaçları, ameliyatı ve ameliyat sonrası bakımı 75 bin dolar (yaklaşık 201.000 TL) tutan baba Justin için hedeflenen bağışın yarısı toplandı. Sammy'nin babası Justin, aslında uzun süredir böbreklerinden rahatsızdı. Tedavisine Sammy'nin doğmasından çok önce başlayan Justin, haftada 3 kere diyalize giriyordu. Fakat tedavi bir türlü olumlu sonuçlanmıyordu.
2007'de oğlu Sammy'nin fotoğrafını çekip Flickr'da paylaşan ve bilmeden onun ünlü olmasına sebep olan baba Justin, oğlunun bu kadar ünlü olmasına şaşırdığını söylüyor ve " ‘Başarılı Çocuk' ifadesinin internette popüler olduğunu biliyorum. Ama bizim açımızdan bakıldığında o sadece bizim 8 yaşındaki oğlumuz Sam… Fakat Sam'in yıllar içinde tüm dünyadaki insanlara ulaşmış olması inanılmaz bir duygu” diyor.
Türkiye onu Eski ABD Başkanı Bill Clinton'ın, 1999'da Marmara Depremi sonrasında İzmit'e yaptığı ziyarette kucağına alıp sevdiği'Erkan Bebek' olarak tanıdı.
O tarihte 8 aylık olan Erkan Işık, ertesi gün gazetelerin manşetlerinde yer aldı.
Bill Clinton'ın burnuna sıkarken çekilen görüntüleri tüm ülke ve dünya medyasında yayınlanınca bir anda ünlü oldu.
Clinton'un 2009 yılında uluslararası bir toplantı için Türkiye'ye gelişinde de İstanbul'da görüştüğü Erkan Bebek bugün lise çağına geldi.
Clinton ile yeniden görüşmek istediğini belirten Işık, ''İleridedüğünüme gelmesini istiyorum. Sünnetime davet etmiştim ama gelemedi. İnşallahdüğünüme gelmesine isterim'' diye konuştu.
Erkan'ın Clinton'la olan hikayesini anlatan anne Şennur Işık da Erkan'ın fıtık ameliyatı geçirdiği günün gecesinde deprem olduğunu, bu yüzdendepremi hastanede yaşadıklarını belirtti. "Depremin ardından bir süre çadır kentte yaşadık. Clinton'ın geldiğiniduydum. Erkan'ı alıp dışarı çıktım. O anda korumaları gelip benden Erkan'ı istedi. İlk önce vermek istemedim ama sonra yine geldiler ve Erkan'ı alıpgötürdüler. Cllinton Erkan'ı kucağına alıp sevdi. Erkan kucağındayken Clinton'ın burnunu sıktı. Bu olay bütün televizyonlarda ve gazetelerde çıkmıştı."Erkan'ın bu kadar tanınmasına rağmen hayatlarında bir değişiklik olmadığına dikkati çeken Işık, sadece Kadir Has'ın Erkan'ın eğitim masraflarınıüstlendiğinive Erkan'ın onun sayesinde okuduğunu kaydetti.
Türkiye'deki neredeyse bütün hastanelerde ve sağlıkla ilgili kuruluşların birçoğunda görürsünüz o fotoğrafı. İşaret parmağını dudaklarına götürerek "sus" işareti yapan hemşireyi.
Hastanelerde hepimizi susturan Bayan Sus fotoğrafındaki Dilek Tunca'nın, yani o hemşirenin hikayesini bu ay OT dergisinde okumak mümkün. İşte, o söyleşinin bir kısmı:
''Hiç unutmuyorum, 1976 senesinin yazıydı.Turizm işimle ilgili Almanya'dan döndüğüm gün annem söyledi "Seni ajanstan aradılar” diye. İstanbul Reklam Ajansı'ydı, Cağaloğlu'nde. Şimdi kapandı tabii. Hatta döndüğümün ertesi günü çekildi o fotoğraf. Şişli'de yaşıyordum. Babam Subay emeklisi, annem terziydi. O dönem Turizmciydim, aynı zamanda mankenlik yapıyordum. Şimdiki kadar çok manken yoktu. Biz 10-12 kişi kadardık. Simla Kantarcıoğlu, Başak Gürsoy, Fatoş Altınkum'lar filan. Ertesi gün hemen gittim ajansa. Yurtoğlu ilaç firması, hastanelere ‘Sus Pankartı' yaptırmak istiyormuş. Firma beni seçmiş. O zamanlar ‘kast ajansı' diye bir şey yoktu. Reklam ajansları birbirine haber verirdi. Bağlı olduğumuz bir ajans da yoktu. Hepimiz birbirimizi tanırdık. Ekspozisyonlara 1-2 kişi çıkardık. Rozet Konfeksiyon için hep beraber çektirdiğimiz fotoğraflarımızda vardır.
Ben hastanelere gittiğimde doktorlar ve hemşireler önce bakıyorlar bana, onlara her seferinde tanıdık geliyorum. Yakın davranıyorlar. İlk kez karşılaşmışız aslında ama yıllarca fotoğrafıma bakmışlar, aşinalar bana. Bu duruma çok gülüyorum. Bir gün göz doktoruna gittim. Kızcağız bana bakıp "Yüzünüz hiç yabancı gelmiyor” dedi gülerek, halbuki tam arkasında benim hemşire pozum asılı. Ben hiç çaktırmayıp gülüyorum "Olabilir tabii” diyorum. Söylemiyorum da. Çünkü gözüme makyaj fırçası batmıştı, canım yanıyor. Çıktım oradan, sonradan kendi bulsun diye. Genelde söylemem o kadının ben olduğumu. Bir keresinde anjiyo oluyorum, hastaneye birlikte gittiğim arkadaşım söylemiş doktorlara, bana gelip "Aşk olsun niye söylemiyorsunuz o olduğunuzu?” dediler. "Siz bir an evvel bitirin işinizi, oradaki benim işte!” dedim. Hatta sonra beni özel odaya aldılar, çok hoşuma gitti. Doktorlarla çaktırmadan da olsa samimi bir ilişkim var.
Almanya'da bir dişçi polikliniğine gittim, poliklinikte de bir Türk varmış. Odaya girdim, duvarda benim fotoğrafım asılı. "Nereden buldunuz bu fotoğrafı?” dedim, doktor "Aaa, ben onu çok seviyorum, bayılıyorum, aşığım o hamıma” dedi. Ben kaldım. Hiçbir şey söyleyemiyorum. Bir baktı "Yoksa siz misiniz?” dedi. "Yok o benim kardeşim” dedim. "Hadi canım, kandırmayın. Sizsiniz işte” dedi, güldük. Sonra bir gün Tekirdağ'a gidiyorum, seçim zamanıydı. Bir otobüs gördüm. Bir baktım, otobüsün bir yanında Ecevit'in, diğer yanında benim fotoğrafım var. "Ne alaka yahu!” diye düşündüm. Kime sus diyorlar anlamadım hiç. ‘Bayan Sus'un ayrı bir yeri daha vardı, çünkü Atatürk'ten sonra duvardan inmeyen fotoğraf benimkiydi. Herkes geldi gitti, ben duvarda ‘Bayan Sus' olarak kaldım.''
Dünyanın en ünlü fotoğraflarından biri sayılabilecek bu fotoğraf nerede çekildi merak ettiniz mi?
Fotoğrafın sahibi ise Charles O'Rear adlı bir profesyonel fotoğrafçı.Yıllarca birçok bilgisayar kullanıcısının arka planı olarak kalan fotoğraf National Geographic'in fotoğrafçılarından Charles O'Rear tarafından 1996 yılında ABD'nin Kaliforniya eyaletindeki Napa Vadi‘sinde çekilmiş. O'Rear fotoğrafı kız arkadaşını ziyaret etmeye gittiği sırada çektmi. Bu denli meşhur olacağını tahmin etmemiş.
Meşhur manzara Microsoft tarafından, Windows XP arka plan için masaüstü resmi olarak seçilmişti. Bugün, bir üzüm bağına dönüştürülen fotoğrafın çekildiği o tepe böyle gözüküyor.
AFGAN KIZI
Fotoğrafçı: STEVE MCCURRY 1985'te National Geographic'e kapak olan Afgan mülteci kızın fotoğrafı. ‘Afgan Mona Lisa' olarak adlandırılan fotoğrafı ABD'li fotoğrafçı Steve McCurry çekti.
ANTHONY BLUNT
Fotoğrafçı: LORD SNOWDON Lord Snowdon imzalı Anthony Blunt'ın fotoğrafı.
CHURCHILL
Fotoğrafçı: KARSH Kanadalı fotoğrafçı Karsh'ın 1941'de çektiği Churchill fotoğrafı.
AMERICAN MARINE
Fotoğrafçı: W EUGENE SMITH 20. yüzyılın en önemli fotoğraf sanatçılarından gösterilen W. Eugene Smith'in çektiği ABD'li bahriyelinin fotoğrafı.
AUDREY HEPBURN
Fotoğrafçı: TERRY O'NEILL Terry O'Neill'in sinemanın güzel yıldızı Audrey Hepburn'i havuzda çektiği fotoğraf.
ANGELINA JOLIE
Fotoğrafçı: GEORGE HOLZ ABD'li fotoğrafçı George Holz'ın 1998'te çektiği fotoğrafta Angelina Jolie, bugünkü ününe kavuşmamış, genç bir aktris.
ELIZABETH TAYLOR
Fotoğrafçı: ANONYMOUS Hollywood'un menekşe gözlü yıldızı Elizabeth Taylor'ın tüm güzelliğini ortaya koyan bu portre fotoğrafını kimin çektiği bilinmiyor.
TERENCE STAMP
Fotoğrafçı: TERENCE DONOVAN İngiliz aktör Terence Stamp'ın ‘Çılgın Kalabalıktan Uzak' filminin setinde çekilen siyah beyaz fotoğrafı.
MARILYN MONROE
Fotoğrafçı: BERT STERN Aktris Marilyn Monroe'nun Vogue Dergisi için ölmeden 6 hafta önce ABD'li fotoğrafçı Bert Stern'e verdiği pozlar. Lindsay Lohan gibi birçok yıldız Marily'nin bu pozlarının benzerini çektirdi.