1 Mayıs 1947 yılında Evelyn McHale henüz 23 yaşındayken Empire State binasının 83. katından atlayarak intihar ederek; gelmiş geçmiş en güzel intihar etmiş insan fotoğrafını vermiştir. Empire State binasından atlamış ve bir arabanın üzerine düşmüştür. Ancak cesedi parçalanmamış, sanki hurdalıktaki bir arabanın üzerine yatmış uyuyan bir kadın gibi görünmektedir. Onun ölümünün fotoğrafı günümüzde "tarihin en güzel intiharı” olarak anılır.
Evelyn'in nişanlısı Pensilvanya Lafayette Koleji'nde öğrencidir ve onu görmek için 4 günlük bir ziyarete gelir. Evelyn okulun dışında aynı zamanda Manhattan'da muhasebe memuru olarak çalışmaktadır ancak nişanlısı bu durumdan hiç memnun değildir.
Ziyaretin 3. gecesinde Evelyn yatağına oturur, günlüğünü açar ve "Bensiz cok daha iyi bir hayata sahip olacak” yazar. Sonra yazdıklarını silip "Ben hiç kimse için iyi bir eş olamam” yazar ama yine üzerini karalayıp sayfayı günlüğünden yırtar, buruşturur ve odanın öbür ucuna fırlatır.
Ertesi gün nişanlısı, Evelyn'e şehirde çalışmayı bırakmasını, planladıklarından daha erken evlenmek istediğini söyler.
Evelyn McHale, Empire State binasının önüne gelir ve binaya bakar. İçeri girip asansöre biner ve binaya gelen ziyaretçiler için yapılmış olan 86. kattaki gözlem platformuna çıkar.
Önünde ufak bir parmaklık, minik bir çıkıntı ve 250 metrelik bir boşluk durmaktadır.
Evelyn birkaç saniye sonra cadde üzerinde geçmekte olan bir arabanın üzerine düşer.İntihar notunda ise şöyle yazmaktadır: "Ailemin içinden veya dışından hiç kimsenin hiçbir parçamı görmesini istemiyorum. Lütfen bedenimi yakarak yok edin. size ve aileme yalvarıyorum, benim için tören veya anma düzenlemeyin. Nişanlım haziran'da evlenmeyi teklif etti. Ben kimse için iyi bir eş olabileceğimi düşünmüyorum. O benden çok daha iyi birisi. Babama söyleyin annemle çok fazla ortak yönümüz var.”
Bu fotoğrafı olaydan yaklaşık 4 dakika sonra tesadüfen oradan geçen bir fotoğrafçılık öğrencisi olan Robert Wiles çekmiştir. Evelyn McHale'in intihar nedeni çok açık olmasa da, öldükten sonra onun zarif ve güzel ölümünü yansıtan bu fotoğraf, "tarihin en güzel intiharı” olarak kayıtlara geçmiştir.
2011'de Doğu Asya'da gerçekleşen deprem sonrası, arama kurtarma ekibindekiler gördükleri karşısında şok oldular. Arama kurtarma ekibi çöken evin enkazında cansız bir kadının cesedini buldular. Kadının cansız bedeninin altında bir bebek vardı. Doktorlar minik bebeğe hemen müdahele ettiler. Kadın, oğlunun hemen yanındaki bir battaniyenin içindeki telefonunda bir mesaj bırakmış. Telefona taslak olarak kaydedilmiş mesajda, "Eğer kurtulursan, seni sevdiğimi asla unutma" yazıyordu.
Haziran 1964'de bir beyaz yaptığı ırkçılık nedeniyle insanlık adına utanç kaynağı olmayı başardı. Olayın merkezinde özgürlükçü Martin Luther King varken başrollerinde otel müdürü Jimmy Brock, birkaç siyahi ABD vatandaşı ve hahamlar bulunuyordu.
Olayların başlangıcı Martin Luther King Jr. tutuklanıyor.
Siyahi hakları savunucusu ve ırkçılara karşı düşünce savaşı veren harekat önderi Martin Luther King, 11 Haziran 1964' sadece beyazların girdiği Monson Motor Lodge oteline girer ve uyarılara rağmen otelden çıkmaz. Bu olayların ışığında haneye tecavüzden polis tarafından tutuklanır… Birkaç gün gözetimde kalan Martin Luther King, Monson Motor Lodge otelinin yakasını bırakacak gibi değildi.
O yıllarda ırkçılık sertti ancak bundan şikayetçi olan beyazlar da vardı. Martin Luther King'in tutuklanmasını protesto etmek için hazırlanan beyaz ve siyahiler bir grup olarak toplandı. Beyazlar tarafından otele yerleştirilen siyahiler 18 Haziran 1964'te öğlen vakitlerinde havuza inerek yüzmeye başladı. Bu durumu gören otel müdürü Jimmy Brock kendinden geçti ve bir hışımla içeriden klorhidrik asit (tuz ruhu) alarak havuz başına geldi. Havuzun içinde siyahlar ve hahamlar bulunuyordu. 'Havuzu temizliyorum' diye bağıran Jimmy Brock insanların yüzdüğü bir havuza gözünü kırpmadan asit döktü. Protestocular o kadar asidin hiçbir zarar vermeyeceğini göstermek için havuz suyunu bile içti. Jimmy Brock daha fazla çileden çıkıp polislere haber verdi.
Polisler olay yerine geldiğinde ilk olarak hahamlara müdahele etti. Hahamların da havuzda olması medyanın ilgisini çekti ve bir anlamda Martin Luther'in istediği protesto gerçekleşti. Polis hahamlara müdahele ederken pek başarılı olamadı ve çözümü suya atlamakta buldu.
Protestocular pes ediyor.
Protestocuların çoğu haneye tecavüz ve ahlak dışı hareket sergilemekten dolayı tutuklanıyor.
Otel müdürü olayı protesto eden siyahilerin içeriye girmemesi için kapıları kilitledi ve odasına geçerek polislerin yeniden gelmesini bekledi. Otelin kapısında, elinde bir kitapla bekleyen din adamı Lavert Taylor'un önderliğinde toplanan 30 gösterici daha sonra polisler tarafından tutuklandı.
'Sadece bir fotoğraf dünyayı değiştirebilir mi?'Jenna ve Jillian Thistlethwaite iki yıl önce birbirlerinin elini tutarak dünyaya gelmiş, bu fotoğraf bir anda sembol olmuştu.
İşte o ikizlerin şimdiki hali...
1 Şubat 1968'de, Tet Saldırısının ikinci gününde, Saygon'un Çinlilerin yaşadığı kesimindeki Çolon caddesine, Güney Vietnamlı askerler tarafından eli bağlı şekilde bir Viet Cong'lu bir genç getirildi.
Olay yerinde AP muhabiri Eddie Adams ve NBC kameramanı Vo Suu vardır. Olay anında, Eddie Adams hiç durmadan deklanşöre basarken bunun sıradan bir sorgulama olduğunu sanmıştı ama değildi. Genç, polis tarafından infaz yöntemiyle öldürülür. Eddie Adams ve kameraman Vo Suu, adamın gözlerinin önünde öldürülmesinin şokunu yaşarken, tarihe geçecek görüntüler kaydettiklerinin farkına da varmışlardı.
Adams'ın fotoğrafı, çekildikten birgünsonra New York Times'ın ön sayfasında yayınlanır ve ardından tüm dünyaya yayılır. Bu fotoğraf savaş karşıtı kampanyalarda kullanılan anahtar bir fotoğraf olur ve Amerikan halkının savaşlardaki varlıklarını sorgulamasına neden olur.Bütün dünya medyası tarafından birinci sayfadan kullanılan fotoğraf, Vietnam'da neler olduğuna dair ABD kamuoyunda da ilk tartışmaların yapılmasına yol açar.
Fotoğraf, tarihte ve fotoğrafçılıkta kendine çok saygın biryer edinirken, fotoğrafçısı Eddie Adams'a da mesleki bir şöhret getiririr, hatta 1969 yılında Pulitzer ödülünü almasını sağlar. Nguyen Ngoc Loan'ın hayatı da bir anlamda oracıkta değişir.Fotoğrafın çekildiği tarihten birkaç ay sonra, bir makineli tüfek ile vurulur ve bacağını kaybeder. Saygon'un düşmesi sonrasında 1975'te Vietnam'ı terkedip, Amerika'ya yerleşir ve bir pizza dükkanı açar. Fakat 1991'de kimliği ifşa olur vedükkanı kapatmak zorunda kalır.
Bu fotoğraf, anne karnında 21 haftalık fetusa operasyon ile müdahale edilmesi sırasında, bebeğe müdahaleyi yapan doktorun elini tutarak kendisinden güven ve yardım bekleyişinin olağanüstü görüntüsü olan yorumlanmıştı.
Pek çok yerde paylaşılan bu fotoğrafın gerçek kahramanı büyüdü.
Ve işte 16 yaşındaki Samuel.
8 Haziran 1972'de, Kuzey Vietnam'da saklandıkları tapınağa bir Amerikan uçağından dört napalm bombası atıldı. Sağ kalan çocuklar, elbiseleri, saçları, vücutları yanık içinde, çığlıklar atarak kaçışırken, foto muhabiri Nick Ut kendisine Pulitzer ödülünü getirecek olan o kareyi çekti.
1982'de bir Alman gazeteci "Resimdeki Kızın” peşine düştü ve kızın adının Kim Phuc olduğu ortaya çıktı. Bütün vücudu yandığı için Saigon'da 14 ay hastanede yatmış, yanık derisi ayıklanırken her seferinde acıdan bayılmıştı.
1995 senesinde Washington'da Vietnam Savaşı'nı anmak için yapılan törende Kim Phuc da vardı. Kürsüde konuşurken, "O bombaları atan pilotla karşılaşsam, ona "Geçmişi değiştiremeyiz…” derdim ”Ama bugün ve yarın, barışa hizmet etmek için elimizden geleni yapabiliriz!”
Phuc, salondan sessizce ayrılıyordu ki, eline bir kağıt sıkıştırdılar ve göndereni işaret ettiler. Kim Phuc önce dönüp adama baktı. Sonra elindeki notu okudu, "Kim, o adam benim!” yazıyordu.
8 Haziran 1972 günü, Vietnam'daki o mabede napalm atan uçağın pilotu John Plummer'di orada duran. Savaştan sonra yıllarca kendine gelememiş, ne yapacağını bilememiş, din adamı olmuş. "O küçük kızın” resmini gazeteden kesip her an cüzdanında taşımıştı. Kim bir an adama baktı, sonra kollarını açarak ona doğru koştu.
11 Eylül saldırısının ardından çekilen fotoğrafıyla sembol haline gelen 'Toz Kadın' lakaplı Marcy Borders
Bu ikonik fotoğraf 2. Dünya Savaşı'nın en ünlü ve kanlı muharebelerinden birinin meydana geldiği Tokyo'nun yaklaşık 1000km açıklarında bulunan Iwo Jima adasında çekildi ve Amerikan halkı için büyük bir moral oldu.
Apollo 11, Ay yüzeyine yapılan insanlı ilk uzay uçuşudur. Amerika Birleşik Devletleri'nin bu uzay uçuşunda astronotlar Neil Armstrong ve Buzz Aldrin 20 Temmuz 1969 günü saat 20:18'de (EEZ) Ay yüzeyine iniş yapan ilk insanlar oldu. İnişten altı saat sonra 21 Temmuz günü 01:56'da (EEZ) Armstrong ay yüzeyine adım atarak bu konuda da bir ilki gerçekleştirdi. Görevin üç üyesi de sekiz gün uzayda kaldıktan sonra dünyaya döndü.
Irak'ın devrik başkanı Saddam Hüseyin'in, harap bir şekilde saklandığı yerden yaka paça çıkarıldığı anı gösteren fotoğraf herkesin hafızasına kazındı.
Savaş sonrası ülkesine dönen Amerikalı askerin bir hemşireyi öptüğü fotoğraf 2. Dünya Savaşı'nın bitişini simgeleyen en ünlü karelerden biri...
Sudan'da açlıktan ölmek üzere olan küçük bir çocuk ve arkasında bekleyen Akbaba.... Pulitzer ödüllü Kevin Carter bu anı fotoğrafladıktan sonra akbabanın kaçtığını ancak küçük kıza yardım etmediğini açıkladı.Çünkü bölgeye giden gazeteciler bulaşıcı hastalıklar nedeniyle hasta insanlara dokunmamaları konusunda sıkı biçimde uyarılıyorlardı. Bu olaydan sonra ağır depresyona giren Kevin Carter egzoz verdiği kamyonetinin içinde Walkman ile müzik dinleyerek intihar etti.
Bu fotoğraf, 1989 yılında Tiananmen Meydanı'ndaki ayaklanma sırasında Çin tanklarına karşı ayakta duran genç bir Çinliyi temsil ediyor. Fotoğrafta Jeff Widener'in imzası bulunuyor. Üstlerinin verdiği talimata rağmen, tank sürücüsü gencin üzerine tankı sürmeyi reddetmişti.
ABD'li kadın asker Lynndie England Iraklı tutuklulara işkence ederken.
Kamptaki esirler üzerinde tıbbî deneyler yürüten eski kamp doktoru Dr. Fritz Klein toplu mezarda cesetler arasında duruyor. 15 Nisan 1945 sonrası, Bergen-Belsen, Almanya
Suriyelilerin 4 yıldır yaşadığı dram, bir fotoğrafla tüm dünyanın bakış açısını değiştirdi. Aylan Kurdi'nin sahildeki cansız bedeninin fotoğrafı sığınmacı krizinin sembolü oldu. Nilüfer Demir'in fotoğrafı tüm dünya basınının manşetlerinde yer aldı.İngiltere Başbakanı David Cameron fotoğraftan bir gün önce göçmen istemiyoruz derken fotoğrafın yayınlanmasından sonra mültecilerle ilgili söylemlerini 180 derece değiştirerek "mültecileri kabul edeceğiz, bu sorunu çözeceğiz" açıklamalarında bulundu.