Çoğu insan Sovyetler Birliği ile yamyamlığın bağlantısı olduğunu bilmez.
Fakat Timothy Snyder'in kitabı Bloodlands'te bahsettiğine göre yamyamlık Stalin'in empoze ettiği kıtlık ile beraber Ukrayna'da kendini göstermiştir.
Yüzlerce insan komşularını hatta aile bireylerini yemek ile suçlanmıştır.
Özellikle başka bir insanın beynini yemek 'Kuru' denilen ve deli dana hastalığına benzeyen, ölümcül bir sinir sistemi hastalığına sebep olmaktadır.
Papua Yeni Gine'de Fore kabilesi kendi inançlarına göre ruhlarını temizlediğini düşündükleri için kendi akrabalarını yemekteydiler.
Bunun sonucunda da binlerce Fore kabile üyesi Kuru hastalığına yakalanarak hayatını kaybetmiştir.
Aynı durum hayvanlar için de geçerlidir.
Yamyamlık hayvanlar aleminde çok seyrek görülen bir durumdur. Fakat karakurbağası, kör kertenkele, kızıl sırtlı örümcek ve diğer bazı hayvanlar kendi türünü yemeyi tercih etmektedirler.
Yamyamlık hakkında bazı sorular tarihçiler için bile çok zordur. Yamyamlık ne zaman başladı, nasıl yayıldı gibi soruların halen cevabı bulunamamıştır.
Çünkü yamyamlık kavramı tarih boyunca birçok farklı şeyi tanımlamak için kullanılmıştır.
Montaigne'in 1500lu yılların sonunda yazdığı yazısı "Of Cannibals”da yamyamlıktan bahsedilmektedir.
Bu yazısında bahsettiği Tupi kabilesi üyeleri esirlerini yemeden önce onlarla aylarca birlikte yaşamaktadırlar.
Montaigne'in makalesinde yazılana göre Tupi kabilesi esirlerini yemeden önce eğlendiriyorlarmış.
Yamyamlık yakın zamanda Amerika tarihinde de vardı. Birçok insanın düşüncesine göre yamyamlık tarih öncesi devirlerde ve gelişmemiş ülkelerde ortaya çıkan bir durumdur. Fakat yamyamlık yakın Amerika tarihinin de bir parçasıdır.
2013 yılında arkeologların yaptığı araştırma sonucunda Jamestown'da yamyamlığa ait bulgular bulunmuştur. 1609 yılında yaşanan zor kış aylarında 14 yaşında bir kız çocuğunun göçmenler tarafından yenildiği kafatasının incelenmesi sonucunda ortaya çıkmıştır .
Donner Parti olayı Donner Parti, Sierra Nevada'da sert kış şartları altında mahsur kalıp aralarından bir kaç kişiyi yemek zorunda kalan bir ailedir.
89 kişilik gruptan sadece 41 kişi hayatta kalmayı başarmış. Bu 41 kişinin hepsi de kendi grubundaki insanları yiyerek hayatta kalmışlardır.
Yamyamlığın zaman zaman tedavi amaçlı kullanıldığı da olmuştur. Avrupa tarihinde birçok korkunç örneği mevcuttur. Bunlardan en ilginci ise yamyamlığın bir tedavi olarak görülmesidir.
Örnek olarak 1600-1800 yılları arasında Almanya'da infaz memurları idam ettikleri suçlulardan kalan vücut parçalarını ilaç olarak satarlardı. İnsan bedenindeki yağların kemik kırılmalarına, burkulmalara ve kireçlenmeye iyi geldiği düşünülmekteydi.
Yamyamlık hakkındaki kanı çok acık olsa da hiçbir zaman yamyamlığın tam olarak tanımı yapılamamıştır.
Uruguaylı çocuk kardiyoloğu Dr. Roberto Canessa'nın rugbi takımı Old Christians'la birlikte maç yapacakları Şili'nin başkenti Santiago'ya gitmek için yola çıktığı, Uruguay Hava Kuvvetleri'ne ait uçak 13 Ekim 1972'de And Dağları'na çarpıp düştü. 45 yolcudan 16'sı sağ kaldı.
Eksi 40 dereceye varan soğukta, 3 bin 596 metre yükseklikte aç-susuz yaşam mücadelesi veren Canessa ve diğer 15 kişi günlerce bekledikleri yardım gecikince ölen yolcuların etlerini yiyerek ayakta kaldı.
Canessa ve bir başka yolcu 10 gün süreyle yürüyerek yardım çağırmaya gitti ve 16 kişi kazadan 72 gün sonra kurtarıldı.
Yolcuların öyküsü 1993 yapımı "Yaşamak İçin" adlı filme konu oldu. Kimileri onlara o zor şartlarda hayata tutundukları için kahraman gözüyle baktı kimileri ise insan eti yedikleri için "yamyam" dedi.
Uruguay'ın başkenti Montevideo'da yaşayan, evli ve üç çocuğu olan 59 yaşındaki Canessa, kazanın 40'ıncı yıldönümünde yaşananları anlattı. Kaza sırasında 19 yaşında bir tıp öğrencisi olan Canessa şunları söyledi:
"Hala o dondurucu soğuğu kemiklerimde hissediyorum. Günler geçtikçe direncimiz azalıyordu ve yiyecek için tek kaynağımız ölen yolculardı. Bizim için insan eti protein ve yağ kaynağıydı. Önce, 'Ölsem daha mı iyi? Ölen arkadaşlarımdan yararlanıyorum' diye düşündüm ama sonra aklıma annem geldi...
Onu üzmeye hakkım yoktu, yaşamak istediğimi, onu tekrar görmek istediğimi hissettim. İlk lokmayı yuttum ve gerisi geldi. Diğerleri de aynı şeyi yaptılar. Herşeyi olan insanlar bizim o günkü koşullarımızı anlayamazlar. Başka şansımız yoktu. Makine gibiydik. Sadece atacağımız bir sonraki adıma şartlanıyorduk."
Hayatta kalmalarının bir nedeninin de takım ruhu ve dayanışma olduğunu söyleyen Canessa, dağlarda geçirdiği 72 günün yaşama bakış açısını değiştirdiğini vurguladı.
"O ortamı gördükten sonra hayatta gerektiğinden fazla şeye sahip olduğumuzu ve gerektiğinden az çaba sarfettiğimizi anladım" diyen Canessa kazadan sonra hayatını başkalarında yardım etmeye adadığını söyledi...
Genç yaşta yaşadığı deneyimin hayatın tadını çıkarmasını da öğrettiğini vurgulayan Canessa "Çocuklarım ve eşim Laura da benim gibi esprili ve pozitif insanlar. Ölen takım arkadaşlarımı ve diğer yolcuları düşününce hüzünleniyorum ama yaşadığım için her gün şükrediyorum" dedi.