HABER

Bize Ulaşın BİZE ULAŞIN

Hukuk eleştirisinde çizgi romanların yeri nedir?

Süper kahramanlar gerçek hayatta toplumsal düzeni sağlayan yasalar üzerinde etkili olabilir. Birçok hukukçu çizgi romanlarda ortaya konulan hukuki soruların gayet gerçekçi olduğu konusunda hemfikir.

Hukuk eleştirisinde çizgi romanların yeri nedir?

Ali Halit Diker / Mynet Haber

Kurgusal da olsalar popüler kültür ürünleri yaşadığımız dünyayı, toplumu ve üretcisinin bu dünyaya bakışını temsil eder. Örneğin bir yazımızda, bilimkurgu eserlerindeki uzaylı uygarlıkların neden daha çok monarşi ile yönetildiğini ve istilacı olduklarını açıklamıştık. Özetle, bu tarz eserler ABD'li okuyucular ya da izleyiciler için üretildiğinden dolayı özgürlük, eşitlik, demokrasi gibi 'Amerikan değerleri'nin istilacı uzaylılar tarafından benimsenmesi düşünülemezdi. Yazıya devam etmeden önce, bu yazıda bahsi geçen çizgi romanların özellikle Marvel Comics ve DC gibi çizgi roman pazarının büyük bölümünü elinde tutan ve Amerikan menşeli çizgi romanlar olduğunu belirtelim.

Kültür endüstrisinde çizgi romanların yeri
Bugünlerde çizgi romanlar, bir alt kültür olmanın ötesine geçti. Dünya sinema trendini belirleyen Hollywood'un son dönemlerdeki birçok gişe filmi çizgi roman uyarlamaları. Deadpool gibi aslında çok niş bir kitleye hitap eden karakterin filmi, 17 yaş üzeri etiketlenmesine, ve bu nedenle Çin'de vizyona bile girememesine rağmen uluslararası gişe rekorlarını altüst edebiliyor. Sinema seyircisi ve çizgi roman severleri birbirine düşüren Batman v Superman: Adaletin Şafağı filmi ilk haftasında 700 milyon dolar hasılat yapabiliyor. Sadece 2016'da altı tane Hollywood yapımı süper kahraman filmi vizyona giriyor. Çizgi roman kültürünün Hollywood gibi dünya sinemasına yön veren, sinema endüstrisinin kalbi denilebilecek bir pazarı ele geçirmesi çok katmanlı bir analizle ortaya çıkabilir.

Bugün Hollywood dahil tüm dünyada popüler kültür ürünleri üreten, özellikle televizyon ve sinema endüstrilerinde çalışan bir kesim bu çizgi romanları tüketerek büyüdü. Kevin Smith ve Joss Whedon gibi sinema ve TV dünyasının popüler isimleri X-Men ve Batman gibi çizgi romanlara senaryo yazıyordu. Marvel Comics'in en parlak yazarlarından biri Brian Michael Bendis, Türkiye'de henüz popülaritesi düşük de olsa, Powers isimli dizinin yazarlığını yapıyor ve dizi ikinci sezonuna devam ediyor. Ayrıca teknik imkanların gelişmesi, film çekim sürelerinin kısalması ve en önemlisi hali hazırda çizgi roman filmlerini neredeyse sorgusuz sualsiz tüketmeye hazır, yıllarca kağıt üzerinde mürekkep lekeleri olarak gördüğü kahramanların kanlı-canlı, sevdiği oyuncular aracılığıyla beyaz perdeye yansıdığını görmeye aç bir kitle var. Tüm bunlar çizgi roman filmlerinin popülerleşmesi, hatta sinema endüstrisini ele geçirmesi için uygun zemini oluşturdu ve sonuç ortada.

Popüler kültür ürünleri her ne kadar fantastik ve kurgusal olsalar da aslında her zaman içinde bulundukları tarihsel dönemi, toplumu ve kültürü anlatırlar. Hollywood zaten yıllardır kendi kahramanlarını yaratıyor. Bu kahramanlar bir yandan filmlerdeki oyunculuklarıyla beğenimizi kazanan ama kamera karşısında olmadığı zamanlar da halkın sevgisini kazanacak jestlerde bulunan ünlüler. Bununla birlikte çizgi romanların da kendine özgü bir mitolojisi var. Fakat iki farklı mecrada da üretilse Amerikan ideallerine göre oluşmuş bu mitolojiler birbiriyle çelişmiyor. Aslında çizgi roman kültürü Hollywood'a baştan inşa edilmekle fazla uğraşılmaması gereken kahramanları hazır sunuyor, Hollywood ise birkaç düzenlemeyle tüketiciye son ürünlerini arz ediyor. Bu karakterlere en güzel iki örnek ise DC'nin Superman'ı ve Marvel Comics'in Captain America'sı.

Bu iki karakter sadece DC ve Marvel'in lokomotif karakterleri değil, aynı zamanda Amerikan değerlerinin de temsilcileri. Superman'in ilk kez ortaya çıkışı 1938. ABD tarhinin en büyük ekonomik krizi Büyük Buhran'ın son dönemleri ve 2. Dünya Savaşı'nın yaklaşık bir sene öncesi. Captain America ise 1941'de ortaya çıkıyor. Captain America'nın, o zaman ABD başkanı Roosevelt'in Müttefiklere destek vereceğini açıkladığı Mart 1941'de okuyucuyla ilk kez buluşması ise ilginç bir tesadüf.

Kurtuluşu kahramanlarda aramak
ABD için 1930'lu yıllar ve 2. Dünya Savaşı arası geçen dönem, ülke tarhinin en karanlık ekonomik dönemiydi. Büyük Buhran nedeniyle işsizlik ve fakirlik oranları fazlasıyla yüksekti. John Dillinger gibi organize suç efsanelerinin yaşadığı, ABD toplumunun umut ve adalete aç olduğu böyle bir dönemde ortaya çıktı Superman. 1938 tarihli ilk iki Action Comics sayısında yayınlanan ilk Superman hikayesinin adı “Superman, Champion of de Oppressed” (Superman, Ezilenlerin Kahramanı). Bu hikayede Superman'in kökenlerinin anlatılmasının yanısıra Alex Greer isimli kötü bir iş adamının Amerikan Başkanı'nı Avrupa'yla savaşa girmeye ikna etmesini engellemesi anlatılıyor. Alex'in Emil Norvell isimli bir silah tüccarı için çalıştığını öğrenen Superman, bir yandan Norvell'i engelliyor bir yandan da düzenlenen bir komplo sonucu idam cezası alan Lois Lane'yi kurtarıyor. Bu örnekte de görüldüğü gibi dönemin ulusal ve uluslararası konjunktürü sanat üretimine fazlasıyla yansıyabiliyor.

Sanat, tarih boyunca toplumların gündelik yaşamlarını yansıtması veya doğayı taklit etmesi (mimesis) ile öne çıksa da, iktidarlar tarafından propanga aracı olarak da sık sık kullanıldı. Özellikle totaliter rejimlerde sanatın propaganda aracı olduğunu gözlemlemek daha kolay. Örneğin Nazi Almanyası döneminde sinema en güçlü propaganda araçlarından biriydi. Günümüzde hala diktatörler ve siyasi liderler kendi hayatları hakkında abartılı filmler yapılmasını sağlayarak sinemayı propaganda aracı olarak kullanabiliyorlar. Bu liderlere en iyi örneklerden biri Kuzey Kore diktatörü Kim Jong-Un'un babası Kim Jong-il verilebilir. Kuzey Kore'nin eski lideri senaryo yazarı, yönetmen ve oyuncu olarak ülkenin en meşhur sinema yıldızlarından biri, aynı zamanda ulusun kurtarıcı kahramanı olarak beyaz perdeye yansıtılıyor. Kültürü propaganda aracı olarak kullanan Kuzey Kore lideri halkın gözüne her şeyi herkesten daha iyi bilen ve yapan, adeta mitolojik bir varlık, bir ilah gibi yansıtılıyor.

Popüler kültür, halk kahramanı mitolojileri yaratmak için en iyi zeminlerden birini oluşturuyor. Türkiye'de bunu arabesk kültür çok uzun bir süre gerçekleştirdi. Zorunlu göç ve zorlu ekonomik koşullar nedeniyle özellikle büyük şehirlerde ortaya çıkan sosyal adaletsizlik ve fırsat eşitsizliği arabeskçi halk kahramanlarını yarattı. Gecekondulaşmanın önüne geçilmez bir hal aldığı dönemlerde Orhan Gencebay'ı, kendini belediyenin gecekonduları yıkmak için gönderdiği iş makinelerinin önüne atan, böylece merkezi otoriteye ve kanunlara karşı gelen bir halk kahramanı olarak izledik. “Orhan Baba” ezilmiş, ötekileşmiş bir toplumsal sınıfın kahramanıydı ama aynı zamanda bir suçluydu da. Gencebay'ın filmlerindeki bu hareket ne kadar suç sayılsa da bir toplumsal adalet arayışı olduğu da gerçeğin başka bir yüzü. Benzer bir durum, yukarıda bahsettiğimiz, Superman'ın idam cezası alan Lois Lane'yi kurtarmasıyla da ortaya çıkıyor. Fakat Superman genellikle kolluk kuvetlerine ters düşmeyen, hatta genellikle onlarla ortak çalışan bir karakter. Batman ise gerek çizgi romanlarda gerek film uyarlamalarında, ne kadar suçla mücadele etse de bir kanun kaçağı.

Orhan Gencebay da, Superman de, Batman de farklı adalet anlayışı çerçevelerinde hareket etmelerine rağmen kanunlar ve hukuk karşısında, bu adalet anlayışları her zaman karşılık bulmuyor. Hukuk Fakültesi Öğrencisi Gökmen Öncü kanun ve adalet farkını anlatırken, iki çeşit adalet kavramından bahsediyor: “subjektif adalet ve objektif adalet.” Subjektif adaleti bireylerin kazanım ve haklarını savunma yolundaki çabalarının tümüyle ilişkilendiren Öncü, objektif adaletin toplum içindeki bireylerin birbirleriyle ilişki biçimiyle ilişkilendiriyor ve hukukun temeli olan adaleti objektif adalet olarak ifade ediyor. Adalet kavramını bir fikir olarak tanımlayan Avukat Yalım Yarkın Özbalcı ise hukuçuların bu kavramı açıklarken iki temel gruba ayrıldığından bahsediyor: “idealistler ve pozitivistler.” İdealistler hiçbir mevcut hukuki düzenlemenin, kanunlar bütününün ideal adalet anlayışına ulaşımayacağını, bunları tam manasıyla adil bir düzene evirmek üzere çalışma yapılmasını savunuyor. Pozitivistler ise ne yapılırsa yapılsın kusursuz/ideal adalete ulaşılamayacağını ancak elimizdeki kurallarla en iyisini yapabileceğimizi savunuyor. Özbalcı idealistler ile pozitivistlerin farkını anlatmak için Suudi Arabistan veya Kuzey Kore gibi mutlak otorite ve tek adam rejimi olan ülkelerdeki anlayışı örnek veriyor. Bu ülkeleri kendi yasalarına göre, pozitivistler için adaletli, idealistler içinse “ulaşılması gereken düzenden son derece uzak” şeklinde değerlendiriyor.

Çizgi romanlarda kanun ve adalet nerede duruyor? Ne anlama geliyor?
Yukarıda bahsi geçen adalet anlayışları ve bu adalet anlayışlarının kahramanlara ve bu kahramanların baş rolünde bulunduğu hikayelere yansıdığını gözlemleyebiliyoruz. Journal of Criminal Justice and Popular Culture (Cezai Adalet ve Popüler Kültür Dergisi)'de yayınlanan The Portrayal of Crime and Justice in Comic Book Superhero Mythos (Suç ve Adaletin Çizgi Romanlardaki Süper Kahraman Mitolojisindeki Temsili) makalesinde Scott Vollum ve Cary D. Adkinson Superman'ın Buhran sonrası Amerika'sında idealist adaleti, Batman'ın ise sokak suçlarının gerçekçiliğini yansıttığını yazıyor. Batman Gotham'da bir yandan yozlaşmış ve suç dünyasının bir parçası haline gelen bir sistemle, hatta şehirle mücadele ediyor.

Superman'ın dünyasında (Metropolis'te) ise iyi ve kötü ayrımı Batman'ın dünyasına göre çok daha net. Bu ayrım iki kahramanın suçla mücadele metodları arasında farklılığa neden oluyor. Gotham'da yozlaşmışlık tüm şehre yayılan bir sorun olduğu için Batman'ın bir yandan suçla mücadele ederken, kolluk güçleriyle de ters düştüğüne sık sık şahit oluyoruz. Vollum ve Adkinson Superman'ın Metropolis'te mücadele ettiği suçluların çoğunun dışarıdan gelen tehditler, fakat Gotham'ın suçlularının şehrin dokusunun bir sonucu olduğunu yazıyor. Özetle Superman ve Superman'ın yaşadığı şehir Metropolis Amerikan Rüyası'nı yansıtırken, Batman ve Gotham ABD'nin iç sorunlarını temsil ediyor. İçinde bulundukları toplumsal yapı bu karakterlerin suça tepkilerini de etkiliyor. Tam da bu nedenle aslında Batman'a kahraman demektense vigilante (kanunsuz düzen sağlayıcı) demek daha doğru olur.

Gökmen Öncü vigilante'yi "hukukun, adaleti sağlayamadığını düşündüğünde, tatmin olmayan hakkaniyet duygusu doğrultusunda ve yasaların koyduğu sınırların, dolayısıyla kanunun dışında yer alan, bireysel ahlak ve adalet kuralları ışığında hareket eden ve uyguladığı şiddeti buna bağlı olarak meşru gören suçlulardır” şeklinde tanımlıyor.

Daredevil ve Punisher gibi karakterler de kahraman değil vigilante sınıfına girer. Vigilante'ler genellikle, Yalım Yarkın Özbalcı'nın ifadesiyle “karanlık, kokuşmuş bir şehide” yaşar, “yozlaşmış devletin müdahele edemediği kişileri 'adalete' teslim eder." Özbalcı bu tarz karakterlerin genellikle idealist adaleti savunduğunu belirtiyor ve mevcut sistemi yetersiz buldukları için kendilerini toplumun vicdanı ve yumruğu olarak görmelerini bazı ortak özellikleri arasında sayıyor. Fakat burada önemli ve gözden kaçmaması gereken bir nokta ortaya çıkıyor. Özbalcı “hukukta usul, bir şeyin nasıl yapılacağı, esastan, yapılacak şeyden daha önce” gelir diyor. Örneğin vigilante'lerin “hukukun elde edemediği bir bilgiyi” işkence yoluyla aldığına şahit olabiliyoruz. Arrow ve Daredevil dizilerinde ve birçok Batman çizgi romanında bu tarz örneklere rastlamak mümkün. Özbalcı işkencenin hangi amaçla olursa olsun suç olduğunu söylüyor. Bu durumda vigilante adaleti tesis etme uğruna bir suç işliyor.

Bununla birlikte, Gökmen Öncü “Amerikan civil arrest (sivil tutuklama/yakalama) kültürünün getirdiği gönüllü adalet sağlayıcıları sayılan süper kahramanların vigilante olarak değerlendirilemeyeceğini” söylüyor. Özbalcı ise Türk Ceza Muhakemesi Hukuku'nda dahi belirli hukuki sınırlar dahilinde sivillerin kanunla ortak çalışabileceğini anlatıyor. Bu nedenle Superman, Spiderman veya Avengers üyeleri kahraman (hero) iken; Batman, Daredevil, Punisher gibi karakterler vigilante'dir.

Çizgi roman hukuku dünyamıza nasıl yansıyor?
Punisher, vigilante'ler arasında en uç örneklerden biri. Netflix'te yayınlanan Daredevil dizisinde de karşımıza çıkan Punisher'ın hem savcı hem hakim hem de cellada dönüştüğünü görebiliyoruz. Bununla birlikte dizideki Hell's Kitchen'ın düzeni sağlaması gereken polisi de savcısı da şehrin suç şebekesinin bir parçası. Toplum ve kanunlar ilişkisi göz önünde bulundurulduğunda çizgi romanlar, gayet gerçek bir konuya parmak basıyor: “Düzeni sağlayan, bu düzene uymazsa ne olacak?”

Benzer bir soru Watchmen'de de gündeme gelmişti. Orada da sorulan soru buydu: "Gözcüleri kim gözleyecek?" Üstelik film süper kahramanların dahil olduğu bir dünyada suikastler, savaş suçları gibi konularda kullanılacaklarını da gözler önüne seriyordu. Bu tema Batman v Superman: Adaletin Şafağı'nda kısmen karşımıza çıkıyor. Mayıs 2016'da vizyona giren Captain America: Civil War'da da buna yakın bir tema işleniyor. Kanun koyucu ve uygulayıcılar bu kanunları belirli lobi veya bireylerin çıkarları uğruna değiştirecek kadar yozlaşmışsa ne olacak? Çizgi romanlar bu temayı çözümlerken genellikle iyi ve kötü ayrımını gayet net belirler.

Captain America, üç filmlik karakter gelişimi sürecinde savaş kahramanlığından dostunun (Bucky Barnes/Winter Solider) masumiyetini kanıtlamak uğruna kanuna karşı gelen bir vigilante'ye evrildi fakat biz, her zaman Captain America'nın iyi olduğunu ve komplolar sonucu suçlu durumuna düşürüldüğünü biliriz. Gerçek hayatta ise böyle net bir ayrım yapmak mümkün değil. Özbalcı'nın sözleriyle “Bir grilik içinde hakim yolunu bulmaya çalışıyor. Delillerin toplanması ve değerlendirilmesi ile başta suçlu olduğu sanılan pek çok kişinin masum olduğu ortaya çıkabiliyor. Tutuklu kalınan süre için tazminat alınabilmesini hem yasalar hem uluslararası sözleşmeler düzenliyor. Başka konularda da bu imkan var. Vigilante'lerde olmayan bir hukuki güvence. Bu faraziye gerçekleşirse kişilerin çiğnenen haklarını nasıl geri vereceksiniz?”

Yalım Yarkın Özbalcı mevcut sistemin eleştirisini olumlu ve haklı bulduğunu söylüyor. Bununla birlikte çizgi romanlarda zaman zaman usulün ayak bağı gibi yansıtılmasının sorunlu olduğunu ekliyor. Daredevil dizisinde Matt Murdock ve ortağı Foggy Nelson arasındaki en büyük anlaşmazlık da Matt/Daredevil'in bir avukat olmasına rağmen usuli kuralları hiçe sayması nedeniyle ortaya çıkıyor. Matt Murdock ise Daredevil'in sadece suçlularla değil kokuşmuş bir sistemle mücadele ettiği inancıyla yöntemlerini meşrulaştırıyor. Özbalcı hukuki sistemin eleştirilerini karşılayacak şeyin vigilante'lik olduğuna inanmadığını belirtiyor.

Çizgi romanlar ve çizgi romanlardan uyarlanan diziler ve filmler toplum, adalet ve hukuk ilişkisi açısından üzerinde düşünmeye değer sorular sorsa da, bunun çözümünü vermiyor. Vermesi de gerekmiyor. Bu tarz kurgusal ürünleri tüketirken bu ürünlerin soruduğu sorulara kendi yarattığı fantezi dünyasının içinde cevap verdiklerini hatırlamak lazım. Bir kişinin hukuki sürecin yavaş işemesi veya tıkanması nedeniyle kamunun vicdanı olduğunu iddia etmesi ve adaleti sağlama çabası daha büyük sorunlar çıkarabiliyor. Ülkemizde en son Özgecan Aslan cinayeti sanıklarının vurulması olayı örnek gösterilebilir. O sanıklardan birini öldüren kişi vigilante midir? Evet. Fakat arkasında bir dava daha bıraktı. Adalet tesis edildi mi? Kesinlikle hayır.

Luis Gomez Romero ve Ian Dahlman, JusticeFramed: law in comics and graphic novels (Adalet Komplosu: çizgi roman ve grafik romanlarda hukuk) makalesinde hukukun çizgi romanlar tarafından ele alınışının hafife alındığından bahsediyor. Romero ve Dahlman, çalışmalarında çizgi romanların mevcut hukuki sistem eleştirisine bir zemin oluşturduğunu ve çizgi romanlardaki hukukun toplum tarafından algılanışının kanun koyma ve hukuku şekillendirmede etkili olduğunu iddia ediyor. Bu nedenle çizgi romanların akademik çevrelerce, hukuk kuramı açısından ele alınmasının önemini vurguluyor.

Çizgi romanlardaki çözümler değil ama sorular gerçek hayatta da kanunlar ve adalete daha eleştirel bir gözle bakmamızı sağlayabilir. Çizgi romanda işlenen Civil War hikayesinde Captain America'nın Süper İnsan Kayıt Yasası'na karşı çıkmasının nedeni yasanın bir tür fişleme olduğuna inanmasıydı. Romero ve Dahlman çizgi romanların, akademisyenler ve hukuk bilimciler için kanun üretim ve eleştirisi açısından zengin ve aydınlatıcı bir kaynak oluşturabileceğini söylüyor.

Mynet Youtube


En Çok Aranan Haberler