HABER

Bize Ulaşın BİZE ULAŞIN

Kayyum kararına tepki Fethullah Gülen'den geldi

Koza İpek Holding'ten sonra Kaynak Holding'e de kayyum atandı. Fethullah Gülen kayyum kararının ardından açıklamalarda bulundu. İşte Fethullah Gülen'in kayyum açıklamaları...

Kayyum kararına tepki Fethullah Gülen'den geldi

Fethullah Gülen cemaatine yakınlığıyla bilinen Kaynak Holding'e kayyum atandı. Kartal'daki Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı'nın kararı doğrultusunda, "Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması" (FETÖ/PDY) bünyesinde faaliyet gösterdiği iddia edilen Kaynak Holding'e bağlı 19 şirket, bir vakıf ve bir derneğe kayyum atandı. Kayyumlar, şirketin İstanbul'daki Üsküdar, Bağcılar ve Bayrampaşa'daki yönetim binalarına, İstanbul Emniyet Müdürlü Mali Suçlarla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri eşliğinde girdi. Bu sırada, çevik kuvvet ekipleri de çevrede güvenlik önlemi aldı. Kayyumların, şirketlerin eski yöneticilerinin binaya gelmesini beklediği belirtildi. Bu arada, holdingin İzmir'deki bir şirketine de kayyum atandığı öğrenildi.

Yaşananların ardından Fethullah Gülen kayyum atamalarıyla ilgili açıklamalarda bulundu. İnternet sitesinden yayınlanan sohbetinde kayyum konusuna değinen Fethullah Gülen, “Kayyum” kelimesinin Allah’ın bir ismi olduğunu, insanların mallarına el koyanlara da kayyum yerine haydut denilmesi gerektiğini savundu. Fethullah Gülen, kayyum açıklamasında “Bu mülahazalarla hareket edenlere ise dense dense “denî haydut” denir” ifadelerini kullandı.

İŞTE FETHULLAH GÜLEN'İN KAYYUM AÇIKLAMASININ TAMAMI

Din, Can, Akıl, Nesil ve Malın Korunması

Sözlük itibarıyla vasıta, vesile, faydalı ve iyi olana ulaştıran anlamındaki maslahat; ıstılahta insanların yararına olan ve onunla salâha ulaşılan bir disiplin demektir ve tâlî derecede “edille-i şer’iyye”den biridir. Cenâb-ı Hak, kullarının din, can, mal, akıl ve nesillerinin korunmasında maslahatı bir esas olarak vaz’ etmiştir. Bu, Usûl-ü Fıkıh’taki maslahata da bir esas teşkil etmektedir.

İslâm âlimlerince “maslahat”, fert ve toplum hayatındaki önem derecesine ve karşılanan ihtiyacın türüne göre zarûriyyât, hâciyât ve tahsîniyyât şeklinde üçe taksim edilmiştir. Zarurî olan maksat ve maslahatlar (zarûriyyât), olmazsa olmaz hususlardır; din ve dünya işlerinin nizam ve intizamı bunlara bağlıdır. İslâm âlimleri bunları din, can, akıl, nesil ve malın muhafazası şeklinde beş maddede özetlemişlerdir. Daha doğru olarak “mesâlih-i hamse” diyebileceğimiz bu esaslar genelde “usûl-i hamse” tabiriyle anılmaktadır ve bazı eserlerde bunlara hürriyet de dâhil edilmektedir. Belki buna insanın neş’et ettiği ülke, vatan da ilave edilebilir.

İslam, bu maslahatları teminat altına almıştır. Bir taraftan -pozitif olarak “Bunlar kutsaldır, bunların korunması lazımdır.” demiş; diğer taraftan da bunların müdafaası uğrunda ölenin şehit olacağını belirtmiştir.

Allah Rasûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:

“Kim malı uğrunda öldürülürse o şehittir; kim dini uğrunda öldürülürse o şehittir; kim nefsi uğrunda öldürülürse o şehittir; kim de ailesi uğrunda öldürülürse o da şehittir.” Şu kadar var ki, mü’min, din, can, akıl, nesil ve malını müdafaa ederken mutlaka hukuka bağlı kalmalı; yaşadığı devirde hukuk sistemi neleri emrediyorsa, o çizgide bir müdafaa ortaya koymalıdır.

“Kapıyı kırın, derdest edin; sonra o meselenin kanununu biz hazırlarız!” Mantığı (!)

Fakat maalesef günümüzün dünyasında, bu esasların teminat altında olduğu söylenemez; hele hürriyet hiç saygıyla karşılanmıyor. Düşünün; insanları tutup götürüp zindana atıyorlar; aradan bir sene geçiyor, onlar hakkında bir iddianame bile hazırlanmamış. Kim iddianameyi hazırlamamış? Doğrudan doğruya kanun yerine konarak, bir yerlere tayin edilen insanlar. O mevzuda kanun yok! Demişler ki onlara -birisinin dediği gibi- “Kapıyı kırın, derdest edin; sonra o meselenin kanununu biz hazırlarız!” Böyle bir mantıkla hürriyetin tepesine balyoz gibi inmişler.

Bir dönemde askeriyenin başına balyozları indirmiş, aynı argüman ve elemanları kullanmışlardır. “Evet, bunlar çok isabetli; ben de bu işin savcısıyım.” demişlerdir. Başka bir dönemde bir haramîlik meydana çıkınca, bu defa o istikamette kullandıkları elemanları boy hedefi haline getirerek diğerlerini koruma ve sıyanete gitmişlerdir. Hatta bir dönemde Maocu olan insanlarla anlaşmak ve onlara “Tam bizim çizgimize geldiler” yani din iman düşmanlığı çizgisine geldiler (!) dedirtmek suretiyle usûl-i hamsenin canına okumuşlardır.

Kayyûm, Allah’ın ismidir; fânîler ancak kayyım olabilir. Milletin malına çökenlere de dense dense denî haydut denir.

Dünyanın dört bir yanında “usûl-i hamse” bugün ayaklar altında. Dine, imana, insanlığa hizmet etmeye çalışıyorsunuz, her yana dini düşüncenizi götürmek için himmet yapıyorsunuz, onun üzerine geliyorlar. Rica ederim, böyle bir işin üzerine gelmenin, Amnofis’in Hazreti Musa’nın üzerine gitmesinden farkı var mı?!.

Yakında, hiçbir sebep yokken, zerre kadar haksızlık, kanunsuzluk yapmamış olan Akın Bey’e gadrettiler. Akın İpek, Melek oğlu bir melektir. Şayet Türkiye’de, mizandan geçerken “Sen geçebilirsin, lüzum yok seni sigaya çekmeye!” denilebilecek, adeta kırmızı pasaportlu bin tane insan varsa, biri de odur. Fakat düşünün ki, bir şakî muamelesine, annesi de istintak edilip bir şakî muamelesine, kardeşi de bir şakî muamelesine tabi tutuluyor.

Yanlış tabirle “kayyum” diyorlar. Hâlbuki “Kayyûm”, Cenâb-ı Hakk’ın ismidir. Hukuk sisteminde, bir malın idaresi veya belli bir işin görülmesi için mahkemece tayin edilen insana “kayyım” denir. “Âyetü’l-Kürsî” içinde her zaman “Hayy” ve “Kayyûm” isimlerini zikrediyoruz. Kayyûm; Cenâb-ı Hakk’ın, kendi zâtıyla kâim bir müstağnî-i mutlak, bütün cihanlar ve içindekilerin varlık ve bekalarının da biricik dayanağı olduğunu ifade eden bir ism-i âzamdır. Zavallı, fanî, yarın nalları dikebilecek bir insana Cenâb-ı Hakk’ın mübarek bir ismini vererek “kayyum” diyorlar. Özür dilerim, nezaket sınırlarını aşıyorum; bu mülahazalarla hareket eden ve iffetli, ismetli, alnının teriyle kazanmış insanların mallarına çöreklenen kimselere dense dense “denî haydut” denir.

İpek Ailesi’nin madenlerine, şirketlerine, gazetelerine ve televizyonlarına el koydular. Fakat kanunen hiçbir suçları yok. Araştıranlar da diyorlar ki, “Bunca zengin ve servet sahibi olanın bir kısım eksiği gediği olur. Burada kanuna aykırı hiçbir şey olmadığına göre, sende bir yanlışlık var!..” Nasıl bir mantıksa bu?!. Firavunlar böyle bir mantıkla hareket etmemişlerdir.

Haya Hissini Yitirmiş Kimselerin Karakuşî Kararları

Seleflerimiz, akıl ve mantıkla izah edilemeyen ya da kızgınlıkla veya tarafgirlikle verilen kararlara “Karakuşî Hüküm” demişlerdir. Kadı Karakuş’un kararları adeta birer fıkra ve darb-ı mesel niteliğinde dilden dile yayılmıştır. Bu anlatılanlardan biri de şöyledir:

Bir hırsız adına yakınları, Kadı Karakuş’a gelir ve hırsızlık için girilen evin sahibini şikâyet ederler: “Kadı Efendi, evin penceresine çok boya çalınmış, iyice kayganlaştırılmış; adamımız kaçarken düşmüş; kolu kanadı kırılıp felç olmuş; neredeyse ölecekmiş!” derler. Kadı, ev sahibini çağırıp sorguya çeker; o da “Efendim, pencereyi boyattım ama suç boyacıya aitti; o boyayı fazla kullanmış!” diyerek, işin içinden sıyrılır. Bu defa boyacı derdest edilip getirilir ve sorgulanır. Boyacı herhangi bir mazeret bulamayınca, Karakuş onun idamına karar verir. Görevliler adamı alıp idam sehpasına götürürler; ne var ki, boyacının boyu uzun olduğu için idam sehpası çok kısa kalır ve idam bir türlü gerçekleştirilemez. Vazifeliler gelip durumu haber verince, Karakuş, “Gidin daha kısa boylu bir boyacı bulun ve hükmü infaz edin!” der.

Bu hadise, şu anda “paralel” paranoyasıyla tutuklanan, sorgulanan ve gadre uğrayan insanların durumuna da misal teşkil etmektedir. Mesele, Karakuşî kararlarından ibarettir. İnsanlığın İftihar Tablosu, hayâ âbidesi (aleyhi ekmelüttehâyâ) Efendimiz, “Hayâsız olduktan sonra istediğini yap!” buyurur. Hayâ hissini yitirmişsen ne halt karıştırırsan karıştır. “Karıştır” demek değildir bu. Bu türlü emirler tevbîh (kınama, azarlama) içindir; yani, “Yuh sana, her şeyi yapabilirsin artık; çünkü sen o kadar karaktersiz birisin!” demektir.

KAYYUM NE DEMEK?

Kaynak Holding ve bünyesindeki şirketler için kayyum kararı ardından, "Kayyum ne demek?" sorusunun yanıtı merak edilir oldu. Peki, bir yönetim merci olduğu anlaşılan Kayyum tam olarak nedir? Kayyum, devlet aracılığıyla tüzel; kişiliklerin ihtiyacından doğan hakemlik, geçimsizlik, arıtma ve benzeri süreçlerde, tüzel kişiliklerin belli işlerini yönetmek ya da meta varlığını yönetim etmek için, geçici süreyle atanan yöneticidir. Kayyum ataması söz konusu olduğunda; şirketin önceki tüm yetkileri alınır ve kayyuma devredilir. Böylece Kayyum, o şirket için tek yetkili haline gelir. Kayyum idaresine geçen şirketler, Kamu İhale Kanununa göre iflas masasındaki şirket veya tasfiye halinde şirket görüldüğünden kamu İhalelerine katılamazlar.Yurtdışı iş anlaşmaları yapamazlar, yapmış olsalar bile bu anlaşmalar, devlet tarafından onaylanamaz. Kayyum vesayet organlarından birisidir. Kayyum sadece belirli işleri görmek veya mal varlığını yönetmek için görevlendirilir.

Mynet Youtube


En Çok Aranan Haberler