HABER

Bize Ulaşın BİZE ULAŞIN

İşte 80'lerin unutulmaz dizileri

MORK VE MINDY (Mork and Mindy)
Uçuk kaçık bir diziydi. Başrolde Robin Williams oynuyordu ama o zamanlar tanımıyorduk tabii kendisini. Hikayeye göre Mork, Ork gezegeninde yaşarken dev bir yumurtaya binerek dünyamıza gelmişti. Mindy de Mork'u bulup kimliğini gizleyerek tavanarasında yaşamasına izin vermişti. Böylece Mork insan davranışlarını inceleyerek her bölümün sonunda Ork'daki şefi Orson'a rapor verebilirdi. Robin Williams bu dizide inanılmazdı, na nu-na nu diye selam verip bir anda coşuyor, çılgınca espriler, doğaçlamalar yapıyordu, Mindy karakterinden pek ses soluk çıkmaz, olay Mork'un kaçıklıkları etrafında dönerdi. Bence onun sayesinde delicesine eğlenceli bir dizi olmuştu.

THE SAINT
Eski bir diziydi, detektif Simon Templar'ın maceralarını anlatırdı, başrolde Roger Moore oynuyordu. Genellikle yanında vakayı çözmesine yardım eden güzel bir kız da bulunurdu, bir nevi James Bond gibi. Zaten dizi bittikten sonra Roger Moore bu sefer de Bond olmuştu. Simon Templar'ın can düşmanı müfettiş Teal idi. Templar her bölümün sonunda bize dönerek gülümser ve tepesinde gerçek bir azizin halesi oluşurdu.

KUNG-FU
Efsane bir diziydi. Kill Bill David Carradine başroldeydi. Kahramanımız Caine Çin'de kör bir hocadan kung-fu öğrenerek master olmuştu? Hocası bizimkine Çekirge diye hitap ederdi. (Hababam Sınıfı'ndaki Badi Ekrem- İnek Şaban sahnesini hatırlayınız) Sonra kötü Çinliler Caine'in hocasını öldürünce Caine de onları öldürüp Amerika'ya döndü. Dizinin devamında kahramanımız kasaba kasaba dolaşıp etrafına iyilik ihsan felsefe dağıtmış, rastladığı kötü adamları pata küte dövmüştü. Zamanında pek çok genç bu dizinin kazıyla judo, kung-fu kurslarına yazılmıştı.

KAYGISIZLAR
Çok eski bir diziydi, başrollerinde Roger Moore ve Tony Curtis oynamıştı. Roger Moore, çok asil ve kibar İngiliz Lordu, Tony Curtis ise sonradan zengin olmuş Amerikalı bir çapkındı. Yargıcın biri bu ikisini bir araya getirerek polisin çözemediği olayları çözmelerini istemişti. Böylece kahramanlarımız heyecanlı maceralara dalarken sıkı fıkı iki dost olup çıkmışlardı. Her bölümde hızlı arabalar, güzel kızlar, hareket, aksiyon eksik olmazdı.

FLIPPER
Bizim için dünydaki tüm yunusların adı Flipper'dı. Bunun sebebi de bu eski diziydi. Bu akıllı bıdık yunus, sürekli bir sırıtma ifadesi taşıyan , oynak, fingirdek birşeydi. Sandy bunu ağlardan kurtardığı için ne zaman çocuğun başı sıkışsa Flipper yüzer yetişirdi. Maceranın sonunda ciyak ciyak sevinçli sesler çıkartır, kuyruğunun üzerinde hoplayıp sıçrardı.

HAYAT AĞACI
Seksenlerin sonunda yayınlanmış kısa ömürlü bir Amerikan pembe dizisiydi. Biri beyaz biri siyah iki ailenin maceralarını anlatırdı, zenci aile dondurmacıydı, bunların ninesi beyazların annesinin dadısıymış eskiden, böyle bir hikayeleri vardı. Dizinin kahramanı başbelası sarışın Sam'di. Bunun kendiyle yaşıt Monik diye bir teyzesi vardı, Monik esmer ve de yakışıklı bir herifle evlenmişti, ancak bu dizinin prensi kesinlikle Kayl Mastırs idi, bütün hatunlar hastasıydı Kayl'ın hatta bizim Çalıkuşu Özgür bile! Sam'in çevirdiği dolaplar sonucu başına dert olan otel sahibi zengin bir de herif vardı. Dondurmacılarda da işler karışıktı. Bunların oğlu sevimli Adam, aile dostları Martin'in karısı Dorin ile al takke ver külah durumlardaydı. Sonradan Dorin hamile kaldı ama Adam, Maya diye çok genç ve güzel bir sevgili bulmuştu. Bu dizinin son sahnesinde Adam'ın babası kalp krizi geçirirken Dorin nedense adamın üzerinde oturuyordu ve tam o sırada ailenin kalanı içeri girmişti...

GÖREVİMİZ TEHLİKE
Tom Cruise'un cafcaflı filmleri hikaye, asıl Görevimiz Tehlike'yi biz TRT'de pazar öğle yemeğinden sonra ailecek izlerdik. Bu özel ekibin başı beyaz saçlı yaşlı kurt Jim'di. Her bölüm önce o meşhur gaza getirici müzikle açılır sonra Jim, küçük kara bir kutu bulurdu, bu kutu "Senin görevin Jim eğer kabul edersen.." diye konuşmaya başlar, ve bu haftaki görevlerini anlatırdı. Sonra da 5 saniye içinde kendi kendini yok ederdi! Ben bu ekipteki tilki suratlı esmer Nicholas'ı beğenirdim, şimdi bakıyorum da pek te çirkinmiş. Ekipteki güzel kadın karakter bir süre sonra ölüp diziden ayrılmış, yerine Ziyaretçiler'deki Diana'yı oynayan kadın gelmişti.

YALAN RÜZGARI
Marianna bittikten sonra TRT2 bu diziyi yayınlamaya başlamış, ismini de jenerikteki harflere uysun diye resmen sıkarak Yalan Rüzgarı koymuştu! Bu dizi Amerika'da 30-40 senedir falan oynamaktadır. Dizide Genova City diye bir kentte yaşayan zenginlerin hayatları anlatılırdı. Baş karakter Allahın belası yere bakan yürek yakan sırık Victor Newman idi, Niki ile evliydi, bunlar birbirlerinin Jack Abbott ve kızkardeşi Ashley Abbott ile aldatırlardı, oy oyy oyyy. Abbott ailesi Jabo firmasının sahibiydi, babaları Can (valla böyle telaffuz edildi o adamın adı yıllarca) zamanında Jill diye bir kadınla evlenmişti. Jill Abbott dizinin kaltak karakteriydi, bu ablayı çok güzel, olgun dolgun bir kadın canlandırırken oyuncu değişikliği olmuş yerine solucan gibi bi karı gelmişti. Tabii dizi otuz sene sürdüğü için oyuncular yaşlanıyor, hatta ölüyordu. Sadece tek bir karakter hiç değişmedi : Ketrin Çenslır!!! Salak hizmetçisi Ester ile malikhanesinin loş odalarını parmaklarındaki yüzüklerle aydınlatır, çeşit çeşit entrikalar kurardı. Bu şehirdeki herkes birbiriyle al takke ver külah sonunda hepsi akraba oldu!

ZENGİN VE YOKSUL
Nick Nolte'yi parlatan yapımdı. Rudi ve Tom Cordeş kardeşlerin maceralarını anlatırdı, başı beladan kurtulmayan asi kardeş Tom, Nick Nolte idi, Rudi ise akıllı, başarılı, zengin, işte her şekilde hayırlı evlattı. Dizi bu iki kardeşin kıskançlıklarını ve çekişmelerini anlatıyordu. Dizinin sonunda o zamanların en nefret edilen kötü adamı Falkonetti, Tom'u sırtından bıçaklayarak öldürmüş, ülkemizde neredeyse ulusal yas ilan edilmişti. Ceyar ortaya çıkana kadar en çok bela okunan karakter Falkonetti olarak kalmıştı.

MAVİ AY
En fenomen dizi Dallas idiyse, en sevilen dizi de Mavi Ay idi. Mavi Ay, gözden düşmüş eski model Maddie Hayes'in iflas ettiğini öğrenmesi ile başlamıştı. Maddie kendine kalan tek mülkü olan Mavi Ay detektiflik bürosuna giderek buradaki personelle tanışıyor, ve müstakbel ortak detektif David Addison, Maddie'yi delirtiyordu. Telefonlara kaçık bayan Topesto cevap veriyor ve her seferinde "Mavi Ay detektiflik bürosu, kedinizi mi kaybettiniz, kocanız mı evden kaçtı..." vb vb bir şiirle açıyordu telefonu. Sonradan şapşal Herbert Viola ile evlenmişti. David Addison'ı yani Bruce Willis'i, nurlar içinde yatsın rahmetli Alev Sezer konuşmuştu. Dizinin ülkemizde bu kadar sevilmesinin, Bruce Willis'in çılgın popülaritesinin sebebi bence bu harikulade sanatçının yaptığı başyapıt dublajdan ileri geliyordu. Dizimizde ise Maddie ofisi satmayıp David ile çalışmaya başlıyor, bunlar çılgınlar gibi kavga ederken bir yandan da davaları çözüyorlardı. Tartışmadan sonra David odasına gider ikisi de karşılıklı olarak çaaattt diye kapılarını çarparlardı. Maddie hep ipekli etek ve bluz giyer, ofise gelip asansörden çıktığında koridorda yürürken yırtmacından güzel bacakları sergilenirdi. David ve Maddie'nin aşkını izlemek nasip kısmet olmadı ama bize, dizinin ortalarından sonra olaylar absürd bir hal alarak abuk subuk şekilde sona ermişti. Bir de dizi yayınlanırken TRT radyo 4'ten mi ne İngilizce orijinal dublajı yayınlanırdı.

ALTIN KIZLAR
Altın Kızlar beraber yaşayan 3 tane menopoz teyzeydi, Dorothy entelektüel olan, Rose düpedüz salak, Blanche ise fındık kıran folloş ablaydı. Bir süre sonra Dorothy'nin annesi 200 yaşındaki Sophia da bunların yanına taşınmış ve kahramanlarımız coşmaya başlamışlardı. Seslendirme de bir TRT klasiği olarak mükemmeldi. Olaylar bu ablamların oturma odasında geçer, muhabbetleri ve Sophia'nın bunlara yapıştırdığı cevaplar gülmekten kırar geçerdi bizi.

COSBY AİLESİ
Amerikalı zenci komedyen Bill Cosby'nin başrolünde oynadığı ve Doktor Cliff Haxtable ile ailesinin maceralarını anlatan çok komik, popüler bir diziydi. Dizideki ailenin adı Haxtable olduğu halde TRT'nin neden ısrarla Cosby ailesi olarak yayınladığı muamma idi. Dizide doktorun güzel bir avukat eşi, Sandra, Denise, Theo, Vanessa ve Rudy diye bir sürü çocuğu vardı. Bill Cosby'i Sezai Aydın unutulmaz başyapıt dublajıyla seslendirmişti. Adeta Cosby'nin kendisi olmuştu, "ama Teo, oğğlummm" deyişi hala kulaklarımdadır.

SAVAŞ RÜZGARLARI
TRT'nin o muhteşem mini dizilerinden biriydi. Başrollerde meşhur Hollywood artistleri Robert Mitchum ve Ali McGraw oynardı. Robert'ın oynadığı donanma kaptanı Pug Henry ve ailesinin başından geçenlerle koşut olarak İkinci Dünya Savaşı öncesi Avrupa ve Amerika'daki gelişmeler ve Pearl Harbour ile doruğa çıkacak olaylar anlatılırdı.

KARA ŞİMŞEK
Çocukluğumuzun efsane dizisiydi. Bir olayda kurşunlanan polis Maykıl'a plastik cerrahi ile yeni bir yüz yapılıyor ve kahramanımız David Hasselhof formatında Maykıl Nayt olarak coşuyor, kötülerle mücadeleye başlıyordu. Bunun patronu Devon, asistanı da kumral güzeli Bonnie idi. Her bölümde güzel bir kadının başı belaya girer ve şövalyemiz onu kurtarmak için süper akıllı ve konuşan arabası Kit ile olay yerine giderdi. Bu araba siyahtı, kendine kendine hareket eden yarım direksiyonu, bir de önünde dillere destan bir kırmızı ışığı vardı ki memleketimizde binlerce araba bu sebepten modifiye edilmiştir. (Kit aslında bir Transam Pontiac idi) Bir de bu Kit'in kötü kalpli kardeşi Kar vardı ki en korkunç bölümlerden birinde kumların altına gömülerek ışşığı sönmüştü kendisinin hiç unutmam. Resmen ağzımız açık izlerdik Kara Şimşek'i.

ŞÖHRET
Cuma akşamları yayınlanan muhteşem diziydi. New York'taki bir sanat okulunda öğrencilerin çalışmalarını ve günün birinde şöhret olabilmek için ter dökmelerini anlatırdı. Özellikle zenci dansçı Leroy, utangaç Bruno, huzursuz Doris, dans öğretmeni Lidya, çellist Julie ve güzeller güzeli Koko unutulmayan karakterlerdi. Her hafta o meşhur şarkıyla açılan jeneriğinde Lidya "şöhret olmak istiyorsunuz, burada bedelini ödeyeceksiniz: ter dökerek" gibilerden bir şey söyler ve dizimiz başlardı.

ÇARLİ'NİN MELEKLERİ
O zamanlar diziler hayatın o kadar içindeydi ki, çocuklar hepsine bir şarkı uydurup oyun oynarlardı. Çarli'nin melekleri polis akademisine giden 3 kızı anlatıyordu, Çarli denen adam bunları alıp özel detektif yapmıştı. Çarli bilindiği üzere düdüktü, kesinlikle görünmez sadece kızlara günaydın falan derken sesi duyulurdu. Bir de bunun emireri Bozli vardı kızlara o hafta çözülmesi gereken olayı anlatan. Sabrina, Jill ve Kelly Türk erkeklerinin gönlünde taht kurmuşlardı, özellikle de dalga dalga dağınık sarı saçları ve dar tulumlarıyla Farah Fawcett kesinlikle o yılların kadın idolü haline gelmişti.

BEYAZ GÖLGE
Türkiye'de basketbol diye bir sporun varlığını hatırlatan ve sonunda çok sevdiren efsane dizi idi. Zenci öğrencilerin okuduğu bir liseye gelen sarışın koç Reeves'in kendisini önce "white men can't jump" gibilerden dışlayan takımının ilahı olmasını anlatırdı. Koç çocuklara sadece sahada değil, hayatta da koçluk yapar, bu yollardan ben de geçtim, öğüdümü dinleyin diyerek yol gösterir, abilik ederdi. Bu dizide benim unutamadığım karakter tabii ki isminden dolayı Salami olmuştur.

KÖLE İZAURA
İşte Türkiye'de hem de gece vakti yayınlanan ve erkeklerin de bayılarak seyrettiği ilk pembe dizi Köle İzaura idi. Hoş o zamanlar pembe dizi ne demek bilemezdik. İzaura, şeytani kötü adam Senyor Leonsiyo'nun kölesiydi ama beyazdı. Leonsiyo'nun buna yapmadığı eziyet kalmamıştı, çünkü içten içe de İzaura'ya aşıktı ama İzaura Leonsiyo'nun tüm avanslarını reddeder, Alvaro diye sarışın bir tipi severdi ve sürekli özgürlüğüne kavuşmak için çabalardı, pek te dindardı, boynundaki haçı hiç çıkartmazdı. Bu diziden sonra evde, işyerinde çok iş görenlerin "köle izaura'ya döndüm" demesi moda olmuştu.

TATLI CADI
Sementa, sıradan bir ademoğlu ile evlenmiş kanlı canlı bir cadıydı. Bunun hem cadı hem de cadoloz anası Endora da adem koca Derın'a uyuz olur, kızını damattan ayırmaya çalışırdı. Sementa'nın en önemli özelliği burnuydu, şirin bir müzik eşliğinde burnunu oynatır ve gerekli büyüleri yaparak o bölümün meselesini çözerdi. Bu dizinin çizgi film olarak hazırlanmış bir jeneriği vardı. Sementa'yı güzeller güzeli Elizabeth Montgomery canlandırmıştı.

DALLAS
Eğer ki tüm Türkiye'de gerçekten fenomen olmuş bir dizi var idiyse, bu Dallas'tı! Resmen hayatımızı değiştirmişti. Bu diziyle beraber "kendine bir viski al", "kendini evinde hisset" tabirleri Türkçe'mize eklenmişti. Bir de bir odaya girdiğimizde "cümletten iyi akşamlar, merhaba, günaydın, selamınaleyküm hemşerim" yerine Dallas karakterleri gibi odadaki herkese tek tek "anne!... baba!... kayınço!... baldız!..." demek moda olmuştu. Dallas dizisi petrol zengini Ewing ailesinin maceralarını anlatırdı, iyi kalpli anne bayan Elie ve kovboy baba bir yana, bunların büyük oğlu, herkesin nefret edip bela okuduğu, gelmiş geçmiş en unutulmaz kötü adam Ceyar dizinin yıldızıydı. Bunun kardeşi kıvırcık Bobi de iyi adamı temsil ederdi. Ceyar alkolik ve de sorunlu Suellen ile evliydi, Bobi de düşman Barnes ailesinin kızı Pamela ile evlenmiş, sonradan Ceyar Pamela'nın çocuğunu düşürtmüştü galiba? Bir de samanlığı mekan bellemiş evlere şenlik kaltak küçük kız Lusi vardı . Tabii seksenlerin en büyük esrarını da unutmamak lazım: Ceyar'ı kim vurdu?

UZAY YOLU
İşte elemanları adeta ulusal kahramanlar haline gelmiş, çok sevilen bir dizi daha. Kaptan Körk ve Volkanlı Mister Spak çocukluğumuzun unutulmaz tipleriydi. Geminin adı Atılgan'dı, Uhura diye zenci mürettebat, bir de bunları heryere ışınlayan Skati vardı, "ışınla beni Skati" yıllarca dilimize pelesenk olmuş bir espriydi. Her bölümde Kaptan Körk "kaptanın seyir defteri, ışık yılı bilmemne, Atılgan'ı şuraya götürüyoruz" gibilerden günlük tutardı. Türkiye'de Uzay Yolu sevgisi doruğa çıkınca nur içinde yatsın, rahmetli Sadri Alışık "Turist Ömer Uzay Yolunda" isimli şaheseri çevirmiş, (hani kapıların pışıık pışıık diye açıldığı) kompiterle de bir güzel dalgasını geçerek olaya son noktayı koymuştu.

MCMILLAN VE KARISI
Unutulmaz büyük yıldız Rock Hudson'ın başrolde oynadığı çok sevilen bir diziydi. McMillan, San Fransisko'lu bir polis memuruydu, ama karısıyla kocaman bir evde yaşardı. Bunların bir de evlere şenlik cadoloz bir hizmetçileri vardı. McMillan her bölümde olayları çözer, karısının başını dertten kurtarırdı. Fakat kadın rahat durmaz, sonraki bölümde hemen başını yine derde sokardı.

AŞK GEMİSİ
Aşk Gemisi, misafirlerini tropik denizlerde rüya gibi seyyahatlere çıkartan sosyetik bir gezi gemisiydi. Beyazlar içindeki kaptan Stubing, süper doktor ve tüm ekip çok canayakındı, yolcuların her derdine deva olmaya çalışırlardı. Her bölümde yolcuların başına birşey gelir, bir polisiye olay, yarım kalmış aşk macerası, küskünlük vb vb problemler ortaya çıkar ve seyyahat süresi içinde ekibimiz olayı çözerdi.

TATLI-SERT
Çok farklı İngiliz mizah ürünü, ajan ve bilim kurgu dizisiydi. Ajanlarımız tipik İngiliz centilmeni kıyafetiyle John Steed ve daracık tulumuyla çarpıcı Emma Peel idi. Bunlar her bölümde bir cinayet olayını çözer, kavgalara karışır, deli bilim adamlarıyla ve düşman casuslarla uğraşırlardı. Emma'yı oynayan kadına bütün adamlar hasta olurdu. Bunların aralarındaki kimya herkese merakla izlettirirdi bu çılgın diziyi.

KÖKLER
Afrika'daki evinden ve ailesinden vahşice koparılıp Amerika'da köle olarak satılan Kunta Kinte'nin acılarla dolu hikayesi televizyonun karşısındaki herkesi ağlatmıştı. Bu dizi aslında Kunta'nın torunun torunu Alex Haley tarafından yazılan romana dayanıyordu. Dizinin en acıklı yerlerinden biri Kunta'nın o yakalandığı andaki çığlıkları ise, diğeri de kaçmaya çalışırken yakalanıp ayağının kesilmesiydi. Bir de beyazlar buna Tobi diye isim vermişler, kahramanımız "benim adım Kunta Kinte" diye karşı durmuştu onlara. Bu diziden sonra esmer ya da güneşten çok yanmış kimi görsek "Kunta Kinte'ye dönmüşsün" demek moda olmuştu.

KÜÇÜK EV
Bonanza'daki Küçük Co Michael Landon büyüyüp Ingalls ailesinin babası olmuştu. Küçük Ev 19. yüzyılda Minnesota'da dağbaşında ilkel bir kasabada yaşayan Laura Ingalls ve ailesinin meceralarını anlatırdı. Bu Lora'nın iki yandan örgülü uzun saçları o zamanın küçük kızları arasında çok moda olmuştu. Bu dizi western gibi görünse de aslında izleyenleri salya sümük ağlatan, çok acıklı bir pembe diziydi. Bunların başına gelmeyen felaket kalmamış, en sonunda Lora'nın kızkardeşi kör olarak bizleri gözyaşına boğmuştu. Bir de herkesin gıcık olduğu sarışın bukleli bir kız vardı ki, ismini hatırlayan varsa lütfen yazsın.

DOLUDİZGİN
Çok izlenen bir kovboy dizisiydi, sanırım pazar günleri yayınlanıyordu. Bu dizide kovboy baba Kartrayt ve mahdumları Has, Edım ve küçük Co'nun başından geçenler anlatılırdı. Özellikle gaza getirici müziği çok sevilir, teyplere kaydedilirdi. Türkiye'de John Wayne'den sonra kovboyları, westerni sevdirmiş yapımdır. Çizgi romanları da çok meşhurdu.

KOMİSER KOLOMBO
Dağınık saçları, buruş buruş pis pardesüsü ile pejmürde detektif Kolumbo, TRT'nin unutulmaz dizilerindedi. En çapraşık davaları sabırla çözebilen, gayet geniş, rahat bir dayıydı. Suçlulara öyle sorular sorardı ki, katil bunun salak olduğuna inanıp gevşer, fakat Kolumbo tam kapıdan çıkarken cart diye tuzaklı soruyu sorup herifi faka bastırırdı.

KAÇAK
TRT'de yayınlanan ve son bölümü gösterildiğinde sokakları boşaltan ilk dizi herhalde Kaçak'tı. Bu dizi Doktor Kimble'ın macerasını anlatıyordu. Doktor bir gün eve geliyor ve karısının tek kollu bir adam tarafından öldürülmesine şahit oluyordu. Gelgelelim cinayet bunun üzerine kalınca çareyi kaçmakta buluyordu. Kimble'ın peşine Gerard diye kafayı buna takmış bir komiser düşmüştü, Kimble önde Gerard arkada kasaba kasaba gezerler, Kimble gittiği her yerde insanlara yardım ederdi. Yıllar sonra bunun filmi de çekilmiş ve başrollerde Harrison Ford ve Tommy Lee Jones oynamışlardı. Televizyonda ise Kimble'ı David Janssen oynamıştı.

Mynet Youtube


En Çok Aranan Haberler