HABER

Bize Ulaşın BİZE ULAŞIN

Başbakan Davutoğlu canlı yayında soruları yanıtladı

Başbakan Davutoğlu, İzmir'deki Başbakanlık Ofisi'nden katıldığı Show TV'deki "Başbakan ile Gündem" programında soruları cevapladı.

aşbakan Ahmet Davutoğlu, "Her ne surette olursa olsun, tekrar ifade ediyorum, Çözüm Süreci bizim için Türkiye'nin bütünlüğü, Türkiye'de yaşayan her vatandaşın etnik ve mezhep kimliğinin ötesinde, huzurlu bir hayat yaşaması için bir zaruret. Bundan daha önemli bir projemiz yok" dedi.

HDP'nin seçimlere parti olarak girme kararıyla, Kuzey Irak'taki "bağımsızlık" konusundaki referanduma Türkiye'nin tavrının sorulması üzerine Davutoğlu, bazı hususların devlet mahremiyeti içinde tutulduğunu ve o mahremiyet içinde değerlendirildiğini, detaylarına girmenin çok doğru olmayacağını söyledi.

"Burada hepimizin dikkat etmesi gereken nihai kertede varmak istediğimiz, hedef. Biz burada Çözüm Süreci'nin hedefe ulaşmasını arzu ediyoruz" ifadesini kullanan Davutoğlu, zihinlerinde açık bir tablo, yol haritası bulunduğunu, bu yol haritasının gereklerini 2005'te, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın başbakanlığı döneminde yaptığı konuşmadan bu yana, demokratikleşme anlamında gerçekleştirdiklerini belirtti.

TRT Şeş'in kurulmasından Kürtçe propaganda yasağının kaldırılmasına, mera yasaklarının kalkmasından köye dönüşe varıncaya kadar bir demokratikleşme çizgisi içinde yol haritalarının bulunduğuna dikkati çeken Davutoğlu, "Fakat karşıdaki aktörler, bu derece net bir resme sahip değil. Çünkü tek başlarına hareket edemeyen aktörler" dedi.

"Temaslarını biliyoruz"

"HDP'nin, ne kadar kendi inisiyatifiyle hareket ettiği tartışılır" diyen Davutoğlu, şöyle devam etti: "Bir bakıyorsunuz, bir karar alıyor, arkadan gelen bir takım etkiler... Biraz önce onun için o arka planı verdim, Demirtaş'ın yurtdışı ziyaretlerinde yaptığı görüşmeler, Türkiye'de takip edilen Çözüm Süreci'nin seyrini etkilemiştir. Temaslarını biliyoruz. Yaptığı çalışmalarla ilgili olarak nihai kertede Türkiye'de bir aktör olmak ve bu çerçevede hareket etmek, yanında bazı başka gündemlerle de birlikte hareket etmesi söz konusu. Ama bunu (seçime) parti olarak girme, o kendi nihai kararları. Açıkçası bizim bu konuya müdahil olmamız söz konusu olmadı, olmaz da. Herkes kendi iradesiyle istediği kararı alıp, seçime girer."

"Bundan daha önemli bir projemiz yok"

Davutoğlu, bütün bu süreçte, İmralı-Kandil-HDP üçgeninde birçok farklı görüşlerin ifade edildiğini, sadece seçime nasıl gireceği hususu değil, Çözüm Süreci'nin seyri konusunda da farklı görüşler aktarıldığının aşikar olduğunu dile getirdi. Karşıda tutarlı davranan bir muhatap bulunamadığında, sürecin idaresinde ve yönetiminde sıkıntılarla karşılaşıldığına vurgu yapan Davutoğlu, sözlerine şöyle devam etti:

"Her ne surette olursa olsun, tekrar ifade ediyorum, Çözüm Süreci bizim için Türkiye'nin bütünlüğü, Türkiye'de yaşayan her vatandaşın etnik ve mezhep kimliğinin ötesinde, huzurlu bir hayat yaşaması için bir zaruret. Bundan daha önemli bir projemiz yok. Bu projeyi hayata geçirirsek, Türkiye'nin bütün her yerinde hem huzur olacak hem ekonomik kalkınma olacak hem de İzmir için zikrettiğim şey, Diyarbakır için geçerlidir. Nasıl ki İzmir, Akdeniz ekseninde bütün o kaos ortamı içinde, yükselen bir şehir olabilir, eğer Türkiye'de Çözüm Süreci olur, Türkiye özellikle de verdiğimiz teşviklerle doğuya, güneydoğuya doğru ciddi yatırım giderse Diyarbakır, Şanlıurfa, bütün Orta Doğu'nun önemli, ekonomi ve sanayinin üretim merkezi haline dönüşür. Birileri zaten bunun için silahların bırakılmasını istemiyor, bunu engellemek için."

"Burada bir oyun var, bir tuzak var"

Türkiye'de artık demokratik anlamda herkesin her şeyi talep edebildiğini ve bunu gerçekleştirmek için legal, meşru yollarla her çalışmayı yapabildiğini dile getiren Davutoğlu, "Silaha niye ihtiyaç hissediliyor. Demirtaş'ın çıkıp, bunu cevaplaması lazım" diye konuştu. Program sunucusunun, "Öcalan ve HDP hattında bir ayrım görmüyorsunuz" ifadesi üzerine Başbakan Davutoğlu, şöyle dedi:

"Hayır, gördüğümü ifade ettim. 'Birçok görüş ayrılıkları var ve bu süreci etkiliyor' dedim. Salı günü Sayın Cumhurbaşkanımızla Hakkari'de Yüksekova Havalimanı'nı açacağız. Biz o havalimanını bir şov için açmıyoruz. Hakkari'yi bütün Orta Doğu'da çıkmaz sokak gibi bir konumdan çıkartmak istiyoruz. Türkiye'nin, iki ayrı ülkeye, aynı anda sınırı olan birkaç şehrimizden biri. İsteriz ki İran'a, Irak'a doğru bütün ticaret oradan aksın. Ama bunun için barış lazım, bunun için Çözüm Süreci lazım. Biz bunu teklif ediyoruz. Diğer taraf ise şöyle davranıyor. 'Ben buradan alabileceğim şeyi alayım. Eğer oy alabileceksem parlamentoya girersem, silahı yine elimde tutar, parlamentodaki gücümü de kullanır, kendi zihnimdeki yol haritasını empoze ederim. Eğer parlamentoya giremezsem, silahla tehdit etmeye devam ederim.' Kürt vatandaşlarımızın bu oyunu görmesi lazım. Burada bir oyun var, bir tuzak var. Yoksa, bunların Kürt vatandaşlarımızı temsil diye bir hakları da iddiaları da olamaz."

"Biz Türkiye'nin her yerinde siyaset yaparız"

CHP'yi de eleştiren Davutoğlu, şöyle konuştu: "Düşünün, bir parti Cumhuriyetten bahseder, Cumhuriyet Halk Partisi. Adında 'Cumhuriyet' var ama Cumhuriyet, devletin en kritik bölgelerinde yok. Erzurum'da yüzde 2'ye 3'e düşmüş. Hakkari'de zaten yok. Diyarbakır'da yok, yüzde 2, yüzde 3. Yok yani. İç Anadolu'da yok. 33 ilde milletvekili çıkaramayan bir parti, Cumhuriyetçilik iddiasında bulunabilir mi? MHP, onlar da Cumhuriyeti korumak, devleti korumak da. 45 ilde MHP'nin milletvekili yok. 20'ye yakın ilde yüzde 1, 2'nin altında. Şimdi böyle bir tabloda HDP, ister ki AK Parti de bu bölgeden soyutlansın, AK Parti'ye de öyle baskılar uygulasın ki veya AK Parti taraftarlarına, bölgede tek bir parti olsun. Bu da HDP. Bu ne biliyor musunuz? CHP'nin 1930-40'lı yıllardaki tek parti zihniyeti neyse HDP'nin bugün bölgeye dönük zihniyeti de yaklaşımı da aynı. Tehdit, şantaj, baskı her yol var. Ama biz CHP değiliz, biz MHP de değiliz. Biz Türkiye'nin her yerinde siyaset yaparız, başımızı koyarız, gidemeyeceğimiz il yoktur, konuşmayacağımız vatandaş yoktur."

"AK Parti'nin olmadığı bir senaryoyu tahayyül edin"

AK Parti'nin bir etnik ve mezhep temelli parti olmadığını, gerçek anlamda AK Parti'nin, "Türkiye partisi" olduğunu söyleyen Davutoğlu, şunları kaydetti: "Bunların yurtdışı irtibatlarının da hedefi onun için biziz. AK Parti bir çözülse, AK Parti'nin çözülmesi, bunların hedefi, 'AK Parti zarar görsün de Türkiye ne olursa olsun.' 'AK Parti çözüldüğünde, Türkiye partisi kalmasın.' Sahillerde birtakım hassasiyetler üzerine oturmuş ve gittikçe de mezhep ve etnik temelli bir şeye kaymış CHP. İç Anadolu'da yine belli kesimlere odaklanmış bir MHP. Doğu Anadolu'da da yine etnik ve mezhep temelli bir HDP. Bu Türkiye siyasetinin, Orta Doğu'da bazı ülkelerde görülen, 'Bu Şii partisi, bu Sünni partisi, bu Kürt partisi, işte Irak'ta olduğu gibi, bu Türkmen partisi.' Siyasetin parçalandığı bir tablo. O şekilde bir parçalanma ülkeyi de parçalar. Bütün bu oyunu bozan AK Parti. AK Parti her yerde var. 1970'li yıllarda böyle değildi, 1980'li yıllarda Anavatan da, DYP de, CHP de her yerde vardı. Şimdi her yerde olan tek parti var, AK Parti. AK Parti'nin olmadığı bir senaryoyu tahayyül edin, Türkiye'nin siyaseten bölünmesidir. Ekonomik olarak belli bölgelerin diğerlerinden kopmasıdır. Türkiye'yi bir arada tutan maya AK Parti'dir."

Devlet mahremiyeti gerektiren konularda gerekmedikçe hiçbir şey konuşmadığını, devlet mahremiyetiyle ilgili konuların hiçbirini basınla paylaşmadığını bildiren Davutoğlu, şöyle dedi:

"Bu konuyu niye paylaşmak zorunda kaldım? Çünkü paralel-HDP bağlantısıyla ilgili HDP'ye dönük bir eleştiri getirdiğimde tuttu paralel çetenin sözcüsü benim Pensilvanya'ya gittiğimi, orada ikram gördüğümü söyledi. Bir takım ithamlarda bulundu. Onun üzerine açıkladım. Doğru dedim, gittim. Çünkü yaklaşan fırtınayı görüyorduk. Mesajım da netti. İstedim ki eğer sivil toplum kuruluşuysa, sivil toplumla sınırlı işler yapmaya devam etsin, kendilerine de ülkeye de zarar vermesinler. Ama eğer siyasi bir gündemin parçası olacaklarsa bunun bir takım bedeli olur. Nitekim oldu. Ağır bir bedeli oldu. Bunun için Cumhurbaşkanımızla, o dönemde Başbakandı gitmeden görüştüm. Kendisiyle de istişare ettim. Son uyarı. Bunu da hemen yok böyle olmadı gibi bir yalanlama içine girdiler. Ben de söyledim, kayıt tutmaya dinlemeye meraklılar. O zaman açıklasınlar, hepsini yayınlasınlar. Benim hesap veremeyeceğim hiçbir şey yok. Orada kendisine de verdiğim temel mesaj şudur, yurtdışında bulunması Türkiye'deki faaliyetlerinde şüphe uyandırıyor. Bu faaliyetlerin devam etmesini arzu ediyorsa Türkiye'ye gelmesi, bu şüphelerin giderilmesi ve özellikle de Başbakanımız da davet etmişti, bu davete icabet etmesi, 2013 Mayıs'ında Sayın Erdoğan davet etti, 2013 Eylül'ünde de bu davete icabet ederse bu şüpheler zail olur. Bir bu konuyu konuştuk, bir de Suriye konusunu konuştuk. Şimdi Suriye konusunu söylüyorlar. Suriye konusunu niye konuştuk? Çünkü bir taraftan İran etkisi, Hizbullah etkisi, Türkiye'de güya Sünni bir hassasiyeti kendilerince dokumaya çalışıyorlar ve beni, MİT Müsteşarı Hakan beyi, Sayın Cumhurbaşkanımızı İran ajanı olmakla suçluyorlardı, diğer taraftan da İran'ın ayakta durması için her türlü desteği verdiği Suriye rejimiyle ilişkimizin bozulması sebebiyle bizi suçluyorlardı. Bu nasıl iştir anlamadık. Arkasından zaten MİT operasyonu yapıldı. MİT Tırlarına dönük operasyonda gerçek niyetlerinin ne olduğunu ortaya koydular. Esas itibarıyla gündem buydu. Belli bir nezaket kuralları ve atmosferi içinde kendisine ilettiğimiz temel mesaj buydu."

Paralel yapıyla mücadele

Başbakan Davutoğlu, "Paralel yapı ile mücadelede somut olarak ne adım atılacak?" sorusuna, "Somut olarak her gün adım atıyoruz" karşılığını verdi. "Ama kamuoyuna yeterli gelmiyor galiba" değerlendirmesi üzerine Davutoğlu, "Olur mu? Nasıl gelmez. Daha önceki gün Konya merkezli çok geniş kapsamlı bir operasyon yapıldı" dedi. Paralel yapıyla mücadele konusundaki kararlılıklarından kimsenin şüphe edemeyeceğini belirten Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Şu veya bu kesim değil, devlete kim böyle nüfuz etmeye kalkışırsa o paralel etkiyi kırmak hükümetlerin en önemli görevidir, aksi takdirde devlet yürümez. Çok yaygın bir mücadele yürütülüyor. Paralel yapıların devlet bünyesinde bu şekilde bir faaliyet yapmasını imkansız kılacak şekilde zayıflatılması, çökertilmesi bu mücadelenin nihai hedefidir. Bu da her alanda, bürokrasinin her kademesinde sürdürülüyor. Şunu da ayırt edeceğiz. Herhangi bir şekilde vaktinde bunları hayırlı bir iş yapıyor düşüncesiyle desteklemiş masum vatandaşlar olabilir. İrtibatını koparmış kişiler olabilir. Genel, kolektif bir suç isnat etmeksizin, tek tek devlete sızan, KPSS'de haksızlık yaparak bir takım vatandaşlarımızın haklarını gaspeden, yandaşlarını, kendi taraftarlarını oraya sokanlarla ilgili işlemler en seri şekilde yürüyor, her konuda gereken her türlü adım atılıyor. Bu konuda hiçbir tereddüt olmadığı gibi seçim öncesi veya sonrası diye bir ayrım yoktur. Türkiye bir hukuk devletidir. Hukuk devleti kuralları içinde kim yasa dışı bir işlemin içinde yer almışsa gereği yapılır."

"Gereken yapılıyor"

Paralel yapının medyasına el konulacağına ilişkin bir takım söylentiler dolaşıyor" değerlendirmesi üzerine Davutoğlu, Türkiye'nin hukuk devleti olduğunu belirtip, "Türkiye'de hiçbir şey, ne bir medya veya başka herhangi bir kuruluşa hukuki mesnet olmadan el konulamaz" dedi. "Bağlantı mı kurulamıyor. Terör örgütü olarak tanımlandı, yargıda da kararlar alındı. Terör örgütünün yayın yapması, yayın organlarının olması, organik ilişkisi olan akla mantığa yatmıyor" sorusu üzerine Davutoğlu, daha önce medya kuruluşlarıyla ilgili bir irtibatın ortaya çıktığını ve gerekenin yapıldığını söyledi.

Davutoğlu, "Bir suçun medyada ya da medya tarafından işlenmesi, onun suç olma niteliğini kaldırmaz. Yine suç olmayan bir fiil varsa da bu suç kılınamaz. Bir ilişki, bir irtibat hissedildiğinde ne varsa gereken yapılır. Ama bunun belli bir hukuki süreci var" diye konuştu.

"Doğan grubuyla bir polemik sürüyor. Siyasal iktidarın bir medya grubuyla tartışması eleştiri konusu da oluyor. Sizin Doğan grubuna yönelik sert açıklamalarınızın zemininde ne vardı?" sorusu üzerine Davutoğlu, "Doğan grubunun patronlarının birinin de olduğu bir ortamda Davos'ta Türkiye'ye dönük bir basın eleştirisi yapıldığında editörler arasında dönüp kendisine sordum, 'Şu ana kadar benden size herhangi bir müdahale, herhangi bir telkin dahi geldi mi?' Herkesin önünde dedi ki 'Hayır?' Orada 35'e yakın editör vardı ve hepsi de şartlanıp gelmişti. Ben onlara meydan okudum. Ben buradayım. Soracağınız soruyu bana sorun. Birileri algı operasyonu yapıyor diye ona itibar etmeyin. Döndüm 'İşte Türkiye'nin en büyük medya kuruluşlarından birinin sahibi burada. Size böyle bir tepki var mı?' dedim" değerlendirmesinde bulundu.

Başbakan Davutoğlu, şunları kaydetti:

"Orada da söyledim. Türkiye'de en çok satan 5 büyük gazetenin dördü açık şekilde hükümetimize muhaliftir. Arzuhan Hanım da dedi, 'Hayır böyle bir müdahale olmadı.' Peki nedir beni rahatsız eden? Başsavcımız şehit edildiği gün ben bir taraftan parti içinde birçok şeyle uğraşıyorum, bir anda kriz kucağımıza geldi, bütün gün o meseleyle uğraştık. Savcımızı kurtarmaya çalıştık. Daha sonra savcımız yaralandı, hastaneye gitti, her an duamızla bütün yüreğimizle onunla beraberiz. Gece 11.30'da açıklama yaptım, vefatından sonra, herkesi duyarlı yayın yapmaya davet ettim. Bırakın siyasi görüşünüzü. İnsanız biz. Başbakan olmadan, gazeteci, siyasetçi, akademisyen olmadan önce insanız. Hangi insani duyarsızlık... Şakağına silah dayanmış bir resmi cenazenin kalkacağı gün, ailesinin gözünün içine sokarcasına, oğlunun gözünün içine sokarcasına, eşinin gözünün içine sokarcasına yayınlanmasının hangi medyada örneği var. O vakte kadar Doğan grubu benim aleyhime çok yayın yaptı. Hiçbirine bir şey söylemedim. Benimle ilgili olsa yine söylemezdim. Ama ben ertesi gün cenazeye gideceğim. Eşi, çocuğu ve babası benim yanımdaydı. Gece böyle bir yayın yapacakları bilgisi gelince arayın usulünce rica edin dedim. Bakın telkin bile değil, müdahale değil. Toplatmadım. Ama suç bu, insanlık suçu. Medya etiğini, her şeyi bir kenara bırakın. Ertesi gün sadece o grup değil, bu resmi basan hiç kimse cenazeye gelmeyecek, benim olduğum cenazeye, o mübarek şehidimizin eşinin olduğu yere benim iznimle kimse giremez. Bu basın özgürlüğü falan değil, bu basına ihanet, insanlığa ihanet."

"Tepeden bakan karşısında beni bulur"

Kendi aleyhine yazı yazan bir tek gazeteciyi aramadığını belirten Davutoğlu, Cumhuriyet Savcısı Mehmet Selim Kiraz'ın ölümünün ardından bir gazetede meydan okurcasına, hakaret, itham bulunan bir yazının yayınlandığını hatırlattı. "Kimse bu milletin ve halkın onurunu koruduğum için bana hakaret edemez, o şehidin onurunu koruduğum için bana hakaret eden, aynı muameleyi görür" diyen Davutoğlu, fikir özgürlüğüne inandığını ancak ahlak özgürlüğüne inanmadığını söyledi.

Gazetenin, baş yazı şeklinde Kiraz'ın eşinden, çocuğundan özür dilemesi durumunda, kendisine yapılan hakareti ve eleştiriyi gözardı edebileceğini kaydeden Davutoğlu, şunları ifade etti:

"Kusura bakmasınlar, kimseye tepeden baktırmam. Ne bana kimse tepeden bakar, 'başbakan' falan diye yazı yazabilir, ben bu milleti temsil ediyorum, ne de o savcımızın eşine tepeden bakabilir. Herhangi bir vatandaşıma tepeden bakan kim olursa olsun karşısında beni bulur, ister basın mensubu olsun, ister ilim adamı, ister sivil toplum, isterse benim partimden olsun. Kim benim bir vatandaşıma tepeden bakarsa, kim terörün sözcülüğünü üstlenirse, karşısında beni bulur. Burada açık bir şekilde terör propagandası yapıldı. Neden biliyor musunuz? Şimdi daha açık çıkıyor ortaya, bakın DHKP-C sahnede. O zaman Türkiye'yi kaosa götürmek için bu yapıldı. O saldırıda, İstanbul'da mübarek şehidimizi katleden o saldırıyla, 2006 Danıştay saldırısı aynı mantıkla yapılmıştır. 2006 Danıştay saldırısı da 2007 cumhurbaşkanlığı seçimini etkilemek içindi. Türkiye'yi kaosa sürükleyecek teröristler saldıracak, savcıyı şehit edecek, birileri de onun propagandasını yaparak, manşetten ve birinci sayfadan resmini verecek, biz de sessiz kalacağız öyle mi? Bunun kırılma noktası budur."

"Bir ülkede yayın grubu niye böyle bir şey yapar?" sorusuna, Davutoğlu, "Türkiye'de AK Parti düşmanlığı her şeye kadir. Sadece ve sadece AK Parti zaaf görsün diye, Cumhurbaşkanımız, ben, bir şekilde etkimiz sarsılsın, Türkiye'deki ortak maya niteliğindeki tutum bozulsun diye" karşılığını verdi.

"Halk taviz vermez"

"Biliyorlar, beni eşofmanla karşılayamazlar, bana telefon edip bir şey söyleyemezler, her şeyimizle milletin önündeyiz, onlar ister ki eski Türkiye olsun" diyen Davutoğlu, kendilerini, halkın iktidar yaptığını, kimseye verilecek hesaplarının, borçlarının bulunmadığını söyledi. Doğan Medya'nın, ekonomik anlamda, kadın, esnaf ve çiftçiye verilenlerle ilgili "hükümet popülizme düşüyor" yorumunu yaptığını anımsatan Davutoğlu, bunu, yurtdışındaki yayınlarına da yansıttıklarını ifade etti.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun, ekonomiyi altüst edecek, uçuk şeyler söylemesine rağmen, "halkın cebine 150 milyar girecek" diye yayın yapıldığını kaydeden Davutoğlu, bu yayın organlarının, rasyonel ekonomi açısından bu vaatleri eleştiren bir şey yapamadıklarını belirtti. Davutoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Şunu demeye çalışıyorlar; 'Bu hükümet gitsin.' Tamam, millet isterse gideriz ama onlar isterse gitmeyiz. Onlar istedi diye gidecek değiliz. Ondan sonra olacak olan ara dönem... Türkiye'de istenilen ara dönem. Yani yeni bir iktidar falan değil, onun olmayacağını biliyorlar. Bir ara dönem olsun, bu arada Merkez Bakası'nda biriktirdiğimiz 120 milyar dolar rezerv, hazinede biriktirdiğimiz kaynaklar, millette biriktirdiğimiz güveni bunlar tarumar etsin, ondan sonra gelsinler, tekrar ara dönem sonrası bir yeni düzen Türkiye'de kendilerince kursunlar. Bunları halk çok iyi gördüğü için, hiçbir şekilde taviz vermez."

"Demirtaş'a 'cehalet', Gülen'e 'ihanet' tanımlaması"

Diyarbakır'da Mutlu Kaya'ya yapılan saldırı hatırlatılarak, kadına yönelik şiddetin sorulduğu Davutoğlu, Özgecan'ın vefatından sonra tavırlarını çok açık şekilde ortaya koyduklarını, Doğu'da, Batı'da, her yerde, erkeklerden, "kadınlara karşı şiddetle mücadele edeceğiz, söz veriyor musunuz?" diye söz aldığını kaydetti. Hukuki tedbirlerin yanında, zihniyetin de dönüştürülmesi gerektiğinin altını çizen Davutoğlu, sadece kadınlara karşı değil, çocuklara, zayıflara karşı şiddete de tedbir alınması gerektiğini söyledi.

Hukuki bakımdan cezaların ağırlaştırıldığını, sığınma evleri de dahil olmak üzere güvenlik tedbirlerinin artırıldığını anlatan Davutoğlu, toplumun bütünü tarafından bunların benimsenmesi ve sürdürülmesi gerektiğini ifade etti.

"Birer kelimelik cevapların" istendiği sorularla ilgili Başbakan Davutoğlu, eşi Sare Davutoğlu için; "muhabbet ve huzur", rehavet kelimesi için; "tembellik", Selahattin Demirtaş için; "cehalet", Fethullah Gülen için; "ihanet", İzmir için; "ufuk şehir", 7 Haziran için ise "parlak" tanımlamalarını yaptı.

(AA)

Mynet Youtube


En Çok Aranan Haberler