HABER

Bize Ulaşın BİZE ULAŞIN

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Elimizde belge var

Ombudsmanlık Sempozyumu'nda konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, "YPG'ye PYD'ye silah desteği verenler bu güçlerdir. Hepsinin elimizde belgesi var. DEAŞ'a silah veren bu güçlerdir" dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Elimizde belge var

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Başbakan Binali Yıldırım, Beştepe Millet Kongre ve Kültür Merkezi'nde Uluslararası Ombudsmanlık Toplantısı'na katıldı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın konuşmasının satırbaşları şöyle:

"Puslu havada avlanmaktan hoşlanan, tüm umudunu krize ve kaosa bağlamış eski Türkiye artıklarının oyunlarıyla da uğraşıyoruz" diyen Erdoğan'ın konuşmasının satır başları şöyle: 2012 yılında hayata geçirdiğimiz Kamu Denetçiliği Kurumu devletle vatandaşı kucaklaştırma konusunda en somut tezahürüdür. Biz bu kurumu daha önce kazandırmak istiyorduk. 2006 yılında kabul ettiğimiz kanun dönemin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildi. Gecikmeyle de olsa bu kurumu daha sonra hayata geçirdik. Kamu Denetçiliğinin kuruluş serencamı eski Türkiye alışkanlıklarının kimin nasıl komunlandırıldığı bakımından önemlidir. 2006 yılında kanunun iptali için Anayasa Mahkemesi'ne gidenlerin yaklaşımı cumhurbaşkanlığı hükümet sistemiyle önüne geçmek istediğimiz sorunun işaretidir. Ana muhalefet partisinin ve dönemin cumhurbaşkanının hadiselere bakışı ve AYM'nin yapısını dikkate aldığımızda iptal kararı sürpriz olmadı.

DİK DURMASAYDIK BUNLARIN ONDA BİRİNİ YAPAMAZDIK

Türkiye bu seviyeye çok kolay gelmedi. Hizmetin önünü tıkayan, statükoyu muhafız anlatışıyla mücadele ettik. Elindeki kamu gücünü siyaseti hizaya sokmak için kullananlara karşı ülkeye hizmet etmeye çalıştık. Kamuda etkinliği ve verimliliği artıracak adımlar çeşitli bahanelerle engellenmek istendi. Hukuk, anayasa ve yasalar yenilikçi, uzlaşmacı ve objektif bir anlayışla değil, tamamen statükocu ve ideolojik bir bakış açısıyla yorumlandı.Türkiye'nin bugün geldiği noktadan geriye doğru baktığımızda bu anlattıklarımız yıllar önce yaşanmış uzak hadiseler gibi görünüyor olabilir. Ancak bu yaşadıklarımız meçhul bir tarihin, uzak geçmişin değil, sadece 3-5 yıl öncesinin olaylarıdır. Emin olun biz dik durmasaydık, elimizi değil, gövdemizi taşın altına koymasaydık bu ülkede yapılanların onda birini dahi gerçekleştiremezdik.

'HEDEFLERE TAM OLAŞTIK DİYEMEM'

Türkiye son 14 yılda devletin maslahatını, vatandaşı önceleyen, vatandaşın hakkını koruma altına alan bir sisteme geçti. Devleti namütenahi gören tasavvur terk edilmiştir. İnsanımızın devletten korktuğu atmosferin yerine, 15 Temmuz'da olduğu gibi devleti canı pahasına sahiplenen bir iklim oluşturulmuştur. Türkiye'de artık vatandaşına tepeden bakan, ceberrut bir yönetim değil, vatandaşına hizmetkar olan anlayış vardır. Bir tek vatandaşımızın dahi devlet kapısından boynu bükük ayrılmasına gönlümüz razı olmaz.

ESKİ TÜRKİYE'NİN ARTIKLARI İLE DE UĞRAŞIYORUZ

Hedeflediğimize tamamen ulaştığımız iddiasında değilim. Bunun uzun ve zahmetli bir süreç olduğunun farkındayız. Reformları bizi ideallerimize bir adım daha yaklaştırdığını biliyoruz. Tüm farklılıklarını bir kenara bırakarak 80 milyonun tamamı devletine sahip çıkmıştır. Hizmet eğitim diyerek milletin malını gasp eden çete, 80 milyonun direnişiyle hezimete uğramıştır. O gece milletimiz demokrasi destanını kanıyla, canıyla yazmıştır. Bu örgütün devletten tasfiyesine yönelik kararlı adımlar atıyoruz. Bu süreci hukuk içinde sürdüreceğiz. Örgütün verdiği tahribatın izlerini temizlemeye çalışıyoruz. Puslu havada avlanmaktan hoşlanan, tüm umudunu krize ve kaosa bağlamış eski Türkiye artıklarının oyunlarıyla da uğraşıyoruz. İnşallah FETÖ'nün ve vesayet odaklarının kalıntılarının tamamen tasfiye edilmesiyle Türkiyenin yolu ve bahtı daha da açılacaktır.

Bu süreçte Kamu Denetçiliği Kurumu'na da önemli görevler düşüyor. Kurumumuz son 5 yılda önemli bir göstergedir. Bugüne kadar yapılan başvuru sayısı 25 bine yaklaştı ve 23 bine yakını neticelendirildi. Kararı uyma oranı yüzde 42'dir. Kurumun etkinliğinin arttığını görüyoruz. Bu seviyeleri yeterli bulmuyoruz. Bunun artması için çalışmayı sürdürmeliyiz. Bu yılki sempozyumun temasının göç ve mülteciler olarak belirlenmesini isabetli bulduğumu belirtmek isterim. Dünyanın hemen her bölgesi göç ve mülteciler meselesiyle yüzleşiyor. Güçlü olan ülkelerin bu konuda duyarlı olmadığını ifade etmek isterim. Avrupa ülkeleri başta olmak üzere ana konuyu göçmenler oluşturuyor. Ama problemi çözmeye gelince sadece seyrediliyor. Her ne kadar göç ve mülteciler konusu devletlerin ve uluslararası örgütlerin gündeminde olsa da, daha çok güvenlik ekseninde tartışıldığını görüyoruz. Kuşkusuz yaşanan terör saldırılarının etkisi bulunuyor. Irkçı gruplar, mülteciler ile terör olayları arasında paralellik kurmaya çalışıyor. Bu sorunu ortaya çıkaran, insanları evlerini yurtlarını terk etmeye zorlayan saikleri ortaya çıkarmak zorunluluğu vardır. Sahil Güvenlik Komutanlığımız 2 yılda 130 bin göçmeni kurtardı.

AYLAN BEBEKLERİ ÖLÜME GÖTÜREN NEDENLERİ TESPİT ETMEDİKÇE...

Az önce perdede mültecilerin durumunu izledik. Çocukları gördük. Bunlara insan hakları evrensel beyannamesi gereği hepimizin sahip çıkmasının gerektiğine inanıyorum. Bugün Avrupa başta olmak üzere güncel siyasetin ana konusu göçmenler. Her ne kadar mülteciler konusu daha çok güvenlik ekseninde tartışılıyor. Sorunun toplumsal ve insani boyutu gündeme getirilmiyor. Aylan bebekleri ölüme götüren nedenlerin tespitini yapmadan doğru bir sonuca varamayız. Bu nedenle sempozyuma insani yardım kuruluşlarının görüşünün de alınmasını çok doğru buluyorum. Her ne kadar Türkiye, Suriye ve Irak'taki istikrarszılar sebebiyle göç ve mültecilerle yoğun bir şekilde yüzleşse de bu konuya tarihi itibariyle yabancı değil. Anadolu bir göçmen yurdudur. Burası göze sezdirmeden gözyaşı silenlerin ülkesidir. Bizim milletim hiçbir ayrım gözetmeden kapısına gelenleri bağrına basmıştır. Biz ayakta kalmanın yolunun yaşatmaktan geçtiğine inanıyoruz. Bu anlayışla 6 yıldır komşularımıza sahip çıktık ve onları diktatörlerin terör örgütlerinin insafına terk etmedik. Türkiye'nin gösterdiği çabanın onda birini gelişmiş ülkeler göstermemiştir. Her fırsatta Türkiye'ye demokrasi ayarı çeken hukuk dersi veren ülkeler Suriye ve ırak gibi bölgelerde insan haklarının ihlal edilmesine neden sessiz kalmıştır.

'3 BİNE YAKIN DEAŞ'LIYI ÖLDÜRDÜK'

İkili yaptığımız görüşmede hep aynı şeyi söylediler. Suriye'de de Irak'ta da böyle olmuştur. YPG'ye PYD'ye silah desteği verenler bu güçlerdir. Hepsinin elimizde belgesi var. DEAŞ'a silah veren bu güçlerdir. DEAŞ ile mücadele eden biziz. Suriye'de bizler şehitler verdik ama bizler Suriye'de 3 bini aşkın DEAŞ'lıyı da öldürdük ve buna devam edeceğiz. Çünkü bunlar bizim için tehdit oluşturuyor. Şunu da söyleyeyim yabancı misafirlerimiz var. DEAŞ'ın İslam ile alakası yok. Bazı dostlar İslami radikalizm diyor. Lütfen İslam ile terörü kimse yan yana getirmesin. İslam kelime anlamı itibaryla barıştır. Anlamı itibarıyla barış olan selam olan bir din terörle yan yana getirilemez.

Küreselleşen bir dünyada hiç kimse diğerinin sorununa sessiz kalamaz. Acının rengi yoktur. Kader ve keder ortaktır. Huzur, barış istiyorsak yönümüzü kriz ve çatışmaların olduğu yerlere çevirmeliyiz. Son yıllarda yaşadığımız acı hadiseler, Halep, Bağdat, Musul yanarken, Antep, Brüksel ve Berlin'in huzur içinde olamayacağını göstermiştir. Öyleyse yapılması gerekenler bellidir. Akdeniz'in onbinlerce mültecinin bedenini yutan büyük bir kabristana dönüşmesini engelleyecek çözümler ortadadır. Biz fedakarlık yapılmadan, yükler paylaşılmadan, kurulan kanlı sömürü düzeni değiştirilmeden mülteci ve göç sorununun üstesinden gelinemeyeceğini söylüyoruz. Ekonomik çıkarlar adına çatışmaların körüklendiği, etnik, dini ve mezhebi gerilimlerin tırmandırıldığı politikaların, yaşanan sorunların çaresi olmadığını ifade ediyoruz.

Başbakan Binali Yıldırım'ın açıklamalarının satırbaşları şöyle:

"Dünya toplumu, BM, gelişmiş ülkeler heyetler geliyor, gidiyor Türkiye'nin yaptığını hep takdirle yad ediyorlar. Sırtımızı sıvazlıyorlar, 'Çok iyi işler yapıyorsunuz' diyorlar. 'Biraz da siz yük alın' dediğimiz zaman ortada kimseyi göremiyoruz. Bu çok önemli bir sorundur. Bu sorunu bir ülkenin tek başına halledemeyeceği görülmesi gerek. Bugün 55 milyon mülteci konumuna düşmüş insan var. 120 ülkenin nüfusundan daha fazla. Bu büyük probleme sağır olmak hiçbir sorunu çözmez. Dünyada küresel barış, kardeşliğin daim olmasını istiyorsak yapmamız gereken sorunun kaynağına inmektir. Adaletsizliktir, sevgisizliktir, hoşgörüsüzlüktür ve ülkeler arasındaki kalkıma/refah farkının azaltılmaması yönünde gayret gösterilmemesidir.

Türkiye olarak kendi insanımızın refah ve mutluluğu için yoğun bir gayret içerisinden çalışırken, diğer yandan da bölgemizde barış ve istikrarın tesis edilmesi, terörün ortadan kaldırılması için de amansız bir mücadele veriyoruz. DEAŞ diye bir terör örgütü var. El Kaide'den sonra ortaya çıkmış, kutsal dinimizi en kötü şekilde istismar eden bu alçak terör örgütüyle dünya sanki mücadele ediyor, mücadele etmiş gibi gözüküyor. Bu mücadeleyi ortaya koyan Türkiye'dir. Sınırlarımızdan bölgeye gitmeye çalışan 50 binden fazla DEAŞ sempatizanını engelleyen ülke Türkiye'dir. 3 bin 500'ün üzerinde örgüt mensubunu da tutukladık.

"KİMİNLE YOLA DEVAM EDECEKLERİNE KARAR VERMELİLER"

Türkiye terörle mücadelede dünyada birçok ülkenin olmadığı kadar çok fazla tecrübe kazanmış, bunun acılarını da en çetin şekilde yaşamış bir ülkedir. O bakımdan barışın, kardeşliğin, huzurun değerini bu topraklardan bizden daha iyi bilen kimse yoktur. Suriye'de akan kanın durması, ateşkesin sağlanması için Cumhurbaşkanımızın önderliğinden bir ateşkes süreci başladı. Bundan sonraki adım Suriye'de kalıcı barışı sağlayacak siyasi çözümün getirilmesidir. Burada da BM'ye, bölgedeki koalisyon ülkelerine ortak sorumluluk düşmektedir. Bunca bedeli ödedikten sonra bazı terör örgütleri bu sonuçtan istifade etmek istiyorlar. Yıllarca Türkiye'nin başını ağrıttıkları yetmezmiş gibi şimdi Suriye'de başka başka YPG/PYD gibi isimlerle yeni bir mevzi kazanma yollarını denemektedirler. Hangi ad altında olursa olsun biz bunları iyi tanırız. Dost ve müttefiklerimiz iş tutarken bir kere değil 10 kere düşünmeleri lazım. Kiminle yola gideceklerine karar vermeleri lazım. Ya Türkiye ile yola devam edilecek, ya da terör örgütleriyle yola devam edecekler.

KAMU DENETÇİLİĞİ KURUMU

Kamu denetçiliğini getirerek vatandaşla devleti barıştırıyor. Önemli bir kurum. Yıllar geçtikçe değeri daha iyi anlaşılacak. Vatandaşın hayatını kolaylaştırmak, yaşam kalitesini artırmak, devletin müşfik yüzünü daha da geliştirmek için bu demokratik yapıları getiriyoruz.

16 NİSAN REFERANDUMU

Şimdi önemli bir değişiklik daha yapıyoruz yönetim sistemi. Türkiye Cumhuriyeti'nin Cumhuriyet kurulduğundan beri yaşadıkları ve edindiği tecrübeler ışığında istikrarın kalıcı hale getirilmesi, güçlü iktidarın sandıkta tecelli etmesini sağlayacak Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemini öngören sistemi getiriyoruz. Zaman kayıpları asgariye inecek, verilen sözlerin iki seçim arasında eksiksiz yapıldığını vatandaş görecek. İstikrarın, güçlü iktidarın ne anlama geldiğini 15 Temmuz'da gördük. Türkiye'nin demokrasisine, istiklaline alçakça saldırı olmuş, başta Sayın Cumhurbaşkanımızın dirayet, hükümetimizin kararlılığı, milletimizin cesaretiyle bu püskürtülmüştür. Yeni Cumhurbaşkanlığı yönetim sistemiyle vesayetler, darbeler, demokrasi dışı girişimler asla ve asla Türkiye'nin gündemine gelmeyecek. Türkiye muasır medeniyetler seviyesine kararlılıkla yürüyecek."

GÖZYAŞLARINI TUTAMADI

Başbakan Yıldırım, Suriyeli bir kız çocuğunun Türkçe olarak okuduğu Arif Nihat Asya'nın 'Bayrak' şiiri karşısında gözyaşlarını tutamadı.

Mynet Youtube


En Çok Aranan Haberler