HABER

Bize Ulaşın BİZE ULAŞIN

Obsesif Kompulsif Bozukluk

Obsesif kompulsif bozukluğun çocuk ve ergenlerdeki yaygınlığı % 0,5-1’dir. Erişkinlikte bu oran % 2 civarındadır.

Obsesif Kompulsif Bozukluk

Obsesif kompulsif bozukluk (OKB); tekrarlayıcı biçimde zihni meşgul eden ve kaygıyı artıran düşünceler ile bu kaygıları gidermeye yönelik tekrarlayıcı ritüel benzeri davranışlarla karekterize işlevsellik kaybına yol açabilen psikiyatrik bir bozukluktur. Obsesif kompulsif bozukluğun çocuk ve ergenlerdeki yaygınlığı % 0,5-1’dir. Erişkinlikte bu oran % 2 civarındadır. Çocuk ve ergenler gülünç duruma düşme ve alay edilme endişeleri nedeniyle hem obsesyon hem de tekrarlayıcı davranışlarını gizlemeye çalışarak tanının tespit edilmesini geciktirebilirler. Erken başlangıçlı OKB genellikle 9-11 yaş arasında başlar.

OKB olan çocuk ve ergenlerde en sık görülen obsesyon kirlenme ve mikrop bulaşma korkusudur. Kendine ve sevdiklerine zarar geleceği korkusu, düzen ve simetri ile ilgili obsesyonlar, saldırganlık, cinsellik ve dinle ilgili olanlar da diğer sık obsesyonlardır. Kompulsiyon olarak adlandırılmış olan tekrarlayıcı zorlantılı hareketler de sıklık sırasına göre yıkama ve temizleme, bir eylemi tekrarlama ritüelleri (örneğin; ışığı aç- kapa hareketinin birçok kez yapılması), kontrol etme, sayma, simetri, düzenleme ve dokunmadır. Çocuk ve ergenlerde obsesyon ya da kompulsiyonun tek başına olması nadirdir, genellikle ikisi bir arada bulunur. Tek başına kompulsiyonlar çoğunlukla 7 yaştan ufak çocuklarda olabilir. 4,5 yaşına kadar işlevselliği bozmayan düzeyde olan takıntılı-ritüel benzeri hareketler doğal gelişim sürecinin bir parçası olarak kabul edilebilir. OKB tanısında yaş küçüldükçe aile üyelerini tekrarlayıcı hareketlere katma ve aynı soruyu defalarca sorma daha sık gözlenir.

OKB oluşumunda; psikodinamik etkenler, genetik, biyokimyasal faktörler ve enfeksiyonlarla gelişen immünolojik mekanizmaların rolü araştırılmıştır. Psikodinamik açıklamalarda Freud’a göre yaşamın ilk yıllarında anne-babaya yönelik beslenen zıt duyguların ve oidipal çatışmaların çözümlenememesi nevrozların temel özelliğidir. 5 yaş civarında çözülemeyen bu çatışmalar nedeniyle çocuk bir önceki evreye geriler ve anal sadistik dönemde takılı kalır. Böylece nesne ilişkileri sağlıklı olgunlaşamaz. Weismann ise 1954 yılında süperegonun, kompulsiyonların oluşumundaki rolünden bahsetmiş ve sevgi objesinin kaybedilebileceği tehlikesine yönelik oluştukları savını ortaya atmıştır.

OKB’si olan çocukların yaklaşık yarısında eş zamanlı başka bir psikiyatrik hastalık da eşlik etmektedir. Erişkinlerde sıklıkla depresyon eşlik ederken, çocuklarda da yapılan araştırmalarda en çok tik bozukluğu veya depresyonun eşlik ettiği bulunmuştur.

OKB’de ilaç tedavileri ve bilişsel davranışçı terapi tek başına veya kombine edilmiş şekilde uygulanabilir. OKB’deki Bilişsel-Davranışçı terapide 3 yöntem uygulanabilir. Bunlar; Sistematik maruz bırakma(yüzleştirme) ve yanıtın önlenmesi, bilişsel terapi ve gevşeme eğitimidir. En etkin olan sistematik maruz bırakma ve yanıtın önlenmesidir. İlaç tedavilerinde en etkili olanlar seratonin geri alım inhibitörleridir. Bu ilaçlardan biriyle uygun süre ve uygun dozda 2-3 ay kullanıma rağmen iyileşme olmazsa başka bir ilaç tedavisine geçilir.

Dr. Nuşin Bilgin

Çocuk ve Ergen Psikiyatrisi

info@doktorlarmerkezinoropsikiyatri.com

Mynet Youtube


En Çok Aranan Haberler