28 Şubat dönemine ilişkin 103 sanığın "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini cebren düşürmeye, devirmeye iştirak" suçundan yargılandığı davada, 4 Şubat 1997'de Sincan'da tankların yürütülmesiyle suçlanan Erdal Ceylanoğlu, esas hakkındaki savunmasını yaptı.
Ankara 5. Ağır Ceza Mahkemesindeki duruşmada, o dönemde Zırhlı Birlikler Okulu Eğitim Tümen Komutanı olan eski Kara Kuvvetleri Komutanı emekli Orgeneral Ceylanoğlu savunmasını sundu. Ceylanoğlu, her zaman Anayasa ve yasalara bağlı kaldığını, suç teşkil edecek hiçbir eyleminin olmadığını ancak davanın başından itibaren adının suça bulaştırılmaya çalışıldığını söyledi.
Batı Çalışma Grubu (BÇG) ile kendisi ve birliği arasında hiçbir ilgi kurulamayacağını, böyle bir ilgilin olmadığını savunan Ceylanoğlu, BÇG'nin çalışmaları ve toplantılarına katılmadığını, görevlendirme emirlerinde, telefon rehberlerinde kendisi ve birliğiyle ilgili belge ve bilgi olmadığını anlattı.
"Sincan'da tankları yürüten komutan önyargısının gerçekle ilişkisi bulunmamaktadır." diyen Ceylanoğlu, yaşamı boyunca cumhuriyet, devlet ve millete zarar verecek hiçbir davranışı olmadığını öne sürdü.
- Sincan'da tankların yürütülmesi
Ceylanoğlu, Sincan'da 4 Şubat 1997'de tankların yürütülmesine değinerek, şunları kaydetti:
"Ağustos 1996'da planlanmış eğitim tatbikatının uygulama zamanının öne alınmasından bilgim ve haberim yoktur. Olması da mümkün değildir. Tatbikat yapılmasında amaç, birliğin emre gösterdiği reaksiyonunun ölçümüdür. Bu süreçte izinliydim. Buna ilişkin resmi evrak dosyamdadır. Orgeneral Hikmet Köksal ve EDOK Komutanı Korgeneral İzzettin İyigün belirtmektedirler ki şahsıma verilmiş emir yoktur. Eğitim tatbikatının öne alınması planlama süreci ve icrasında izindeydim. İzzettin İyigün 'Ceylanoğlu uzun zamandır izin kullanmamıştı. İstirahate ihtiyacı vardı. Kendisine haber verilmemesini söyledim.' demiştir. İcra edilen tatbikat art niyete dayandırılmamalıdır. 4 Şubat günü gerçekleştirilen faaliyet 1960'lı yıllardan itibaren farklı aralıklarla mutat şekilde yapılan, önceden planlanmış eğitim tatbikatıdır.
54. Hükümetin istifasının bu eğitim tatbikatı sebebiyle olmadığı açıktır. Zira hükümetin istifa ettiği tarih 18 Haziran 1997'dir, yani 4 ay 14 gün sonrasıdır."
Ceylanoğlu, tatbikat günü iznini keserek birliğe dönmesi ve Akıncı Üssü'ne giden tankların birliğe dönmesini sağlamasının suç olarak gösterilmeye çalışıldığını ileri sürerek, "Saat 15.00'te makam aracımla Akıncı Üssü'ne gittim. Sabah alınan gidiş dönüş emri gereği birlik kışlaya döndü. Ben de makam arabamla birliğe döndüm. Çünkü tatbikat süresi sabah akşam olarak emredildiği gibi personel ve araç gerecin dışarıda kalacak durumu yoktu." diye konuştu.
Kendisinden önce kışladan çıkan birliği, hava kararmadan kışlaya geri döndürmekten başka niyetinin olmadığını iddia eden Ceylanoğlu, beraatini istedi.
- Sümer'in savunması
Emekli tuğamiral İsmail Ruhsar Sümer de Genelkurmay karargahındaki görevinde çevre ülkelerdeki son istihbarat durumunu 24 saat esasına göre sürekli takip etmek ve bunları milli ve NATO makamlarına iletmekle görevli olduğunu anlattı.
BÇG'nin hiçbir çalışmasının dairesine gönderilmediğini belirten Sümer, BÇG çalışmalarına katılmadığını, dairesinden de kimseye bu yönde görev verilmediğini söyledi.
Toplam 5 komutanlıkta, emirle aydınlatma brifinglerini, brifing kitapçığı üzerinden askeri birliklere spiker statüsünde sunduğunu bildiren Sümer, ancak iddianamede kendi dairesinin ilgi ve sorumluluk alanına girmeyen kimi konular ve slaytların savcılıkça kendisinin sunumlarıymış gibi gösterildiğini kaydetti.
İddianamede tarafına atfedilen brifinglerin tamamen sahte ve montajlı olduğunu savunan Sümer, beraat talebinde bulundu.
Mahkeme heyeti, 2 kişinin müdahillik talebini kabul ederek, davayı 2 Mart saat 09.00'a erteledi.
Öte yandan, esas hakkındaki savunması alınmayan 16 sanık kaldığı belirtildi.
- Savcının esas hakkındaki görüşü
Cumhuriyet Savcısı Mehmet Hanifi Yıldırım, esas hakkındaki görüşünde, dönemin Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı ve Genelkurmay 2. Başkanı emekli Orgeneral Çevik Bir'in de aralarında bulunduğu 60 kişinin suç tarihinde yürürlükte bulunan ve sanıkların lehine olan 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 147. maddesi uyarınca, "Türkiye Cumhuriyeti hükümetini cebren düşürmeye, devirmeye iştirak" suçlarından "ağırlaştırılmış müebbet hapis" cezasına çarptırılmalarını isterken, 39 sanık hakkında beraat talebinde bulunmuştu.
Yıldırım, yargılama sırasında hayatını kaybeden 4 sanık hakkındaki kamu davasının da düşürülmesini talep etmişti.