Mahkeme bu kapsamda arazisine el konulan vatandaşların açtığı davayı, tapuların bireylere aynen iade edilmesi imkanı tanıyan bir kanun çıkarıldığı için kabul edilemez buldu.
İstanbul'da miras yoluyla kendilerine kalan tarım arazisi, 6831 sayılı Kanun'un 2(B) bölümü uyarınca Maliye Bakanlığı adına tescil edilen vatandaşlar, herhangi bir tazminat ödenmeksizin mülkiyetlerini kaybetmelerinin mülkiyet haklarını ihlal ettiği gerekçesiyle Türkiye'den şikayetçi oldu.
Davayı ele alan AİHM, başvuranların mevcut hukuk yollarını tüketmeleri gerektiğini belirterek, başvuruyu kabul edilemez buldu. Gerekçede, mahkemeye başvurmanın ancak iç hukuk yollarını tükettikten sonra mümkün olduğu hatırlatıldı.
-Derdest davaların sayısı yüksek-
Türkiye'de usulüne uygun oluşturulmuş tapuların iptal edilmesinin yapısal bir problem teşkil ettiğinin gözlemlendiği vurgulanan gerekçede, bu konuda daha önce çok sayıda dava üzerinde karar verildiği ve Mahkeme önünde derdest durumda benzer davaların sayısının da oldukça yüksek olduğu ifade edildi.
Konuyla ilgili davalarda, Yargıtay'ın içtihadının değiştirildiği, Medeni Kanun'un "Tapu sicilinin tutulmasından doğan bütün zararlardan devlet sorumludur" hükmünü içeren 1007. maddesi uyarınca, devlet orman arazisinin bir kısmında mülkiyeti bulunan bireyler için tazminata yönelik bir hukuk yolunun ortaya çıktığının gözlemlendiği belirtilen gerekçede, aynı zamanda dava açmak için hak düşürücü sürenin, tapunun iptali kararının ilgililere tebliğ edilmesinden itibaren on yıla çıkarıldığı kaydedildi.
6292 sayılı Kanun'un, 18 Nisan 2012'de kabul edilip, 26 Nisan 2012'de yürürlüğe girdiği anımsatılan gerekçede, bu Kanun'un, 2B uyarınca tapuların iptal edilmesinin ardından bireylere aynen iade edilmesi imkanı tanıdığı vurgulandı.
Gerekçede, şöyle denildi:
"AİHM, Medeni Kanun'un 1007. maddesine dayanan hukuk yolunun yaygın kullanıldığı ve 6292 sayılı Kanun'un yürürlüğe girmesinden itibaren iki yıl içerisinde başvuranların arazilerinin kendilerine aynen iadesi talebinde bulunabilecekleri göz önünde bulundurularak, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin ilgili maddesi uyarınca, bu hukuk yollarının belirli bir yasal belirlilik düzeyine ulaştıkları, bu hukuk yollarının tüketilebileceği ve tüketilmesi gerektiği görüşündedir. AİHM, bu nedenlerle başvuranların mevcut hukuk yollarını tüketmeleri gerektiğini belirterek, başvurunun kabul edilemez olduğunu beyan etmiştir."