Rengin Arslan
İstanbul
Bir ortamda sessizlik olduğunda, “kız çocuk doğdu” denir bazen.
Bir duraksama anını, bir üzüntüyü anlatan bu ifade doğduğunuz anda size gönderilen küçük bir sinyaldir sadece.
Yaş ilerledikçe kadının karşılaşacağı sorunlar büyüyecek, çeşitlenecektir çünkü.
Şiddet, tecavüz, cinayet, toplumsal baskı, cinsiyetçi bakış, taciz, sömürü, iş yerinde ayrımcılık, ücrette eşitsizlik... Bu listeyi uzatmak mümkün.
2013 yılının Türkiyesi’nde de, Dünya Kadınlar Günü’nde yukarıda saydığımız tehlikeler azalmış, zihniyetler değişmiş değil.
Hatta aralarında feministlerin ve kadın örgütlerinin de bulunduğu önemli bir kesim, önceki yıllara göre durumun daha da kötüleşmiş bile olabileceğini düşünüyor.
Türkiye’de faaliyet gösteren kadın örgütleri, son yıllarda kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddete, tecavüz ve tacizle mücadeleye yönelik etkinliklere ağırlık veriyor.
Bu konularda rakamların ortaya koyduğu tablo ürkütücü.
İzmir Ekonomi Üniversitesi'nden Sevda Alankuş’un verdiği rakamlara göre, 2002-2012 yılları arasında 4,675 kadın erkek şiddeti sonucu hayatını kaybetti.
Haber portalı bianet.org'un, bir süredir basına yansıyan haberlerden derlediği istatistiklere göre, failleri erkek olan olaylarda 2012'de 165 kadın öldürüldü; 150 kadına tecavüz edildi, 210 kadın yaralandı, 137 kadın tacize uğradı. Koruma talep ettikleri, tedbir kararı çıkarttıkları halde 24 kadın öldürüldü, 21 kadın ağır yaralandı.
Yine bianet.org’un verilerine göre sadece bu yılın Şubat ayında 11 kadın, erkek şiddeti sonucu hayatını kaybetti.
Bağımsız bir kadın vakfının yönettiği olan Mor Çatı sığınağı, kurulduğu 1990'dan bu yana desteğe ihtiyacı olan kadınlara kapılarını açıyor.
Mor Çatı’nın rakamlarına göre yıl içerisinde bin kadın merkeze başvurdu.
Kadınların bu dayanışma merkezine başvurma nedenlerinin başında ise şiddet ve cinsel istismar geliyor.
Yaygın ev içi şiddete karşı yeterli kadın sığınağı olmadığı, bütün bir asayiş ve yargı sisteminin kadınları korumakta yetersiz kaldığı sık sık dile getiriliyor.
Türkiye’de tecavüze uğrayan ve aile içi şiddet nedeniyle yargıya başvuran kadınlar açısından süreç pek kolay değil.
Mor Çatı’nın avukatlarından Çiğdem Hacısoftaoğlu, tecavüze uğradıktan hemen sonra, başvuran bir müvekkilinin, delil olarak el konması gereken kıyafetlerine savcılık tarafından “bir türlü” el konmadığını anlatıyor:
“Sonunda tuvalete gittik. Kıyafetlerini çıkardık ve torbaya koydum. Bu delil toplama açısından en uygunsuz durumdu. Ama mecbur kaldık,” diyor.
Bir başka avukat Emel Erel ise yargı mensuplarının tavrını eleştiriyor: “Tecavüz mağduru kadına bağırıp bağırmadığı soruluyor.” Eğer, kadın bağırmadıysa bunun rıza göstergesi sayıldığını söylüyor.
Kadına karşı cinsel şiddetin son günlerde özellikle kamuoyu gündemine yansıyan bir başka boyutu da gözaltında taciz ve tecavüz.
Bu konu ile özel olarak ilgilenen Hukuki Yardım Bürosu aile içi ya da sokakta tecavüzün yanı sıra, karakollardaki vakaların hiç azımsanmayacak düzeyde olduğunu vurguluyor.
Kayıt altına alınan vakalara göre 1997’den bu yana 83 kadın gözaltında tecavüze uğradı.
Büro’nun 8 Mart öncesinde yaptığı açıklamaya göre bu süre içinde, “2 kadın tecavüze uğradıktan sonra intihar etti, bir kadın işkence sonucu öldürüldü, 14 yaşındaki bir kız çocuğu tecavüze uğradıktan sonra akrabaları tarafından “namus temizleme” gerekçesiyle öldürüldü, 1 kadın işkencenin uzun vadeli etkisi sonucu Aralık 1999 tarihinde öldü.”
Manzara bu iken, imkanları kısıtlı bağımsız kadın örgütleri de çeşitli engellerle karşı karşıya geliyor.
Van Kadın Derneği (VAKAD) hakkında 26 Şubat’ta “PKK/KCK sistemi içinde yer aldığı” gerekçesiyle kapatma davası açıldı.
Kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri konusunda uzun yıllardır etkili bir mücadele yürüden Van Kadın Derneği, Van depremi sırasında düzenlediği kampanyalarla ve etkin yardım dağıtımı yapmasıyla da çekmişti.
VAKAD davayla ilgili açıklamasında, “Bu dava biz kadınlar aleyhine sonuçlanırsa ve VAKAD kapanırsa, bizler yeniden küllerimizden doğacağız. Örgütlendiğimiz kurumlar araçlarımızdır, ideallerimiz ve düşünü kurduğumuz dünyanın var olduğuna dair inancımız bakidir,” dedi.
Tüm bu olumsuzluklar arasında medyaya egemen olan cinsiyetçi dil de bir başka eleştiri konusu.
Kadın Gazeteciler Takipte grubu 8 Mart için yaptıkları açıklamada buna dikkat çekiyor:
“Erkek şiddetinin korkunçluğunu ve çirkinliğini ifşa etmek için kadının uğradığı şiddet karşısında mağdur pozisyonuna 'düştüğünü' vurgulayan ne söylemlere ne de görsellere ihtiyaç var. Aksine, kadına yönelik her türlü şiddet olayında öznenin ta kendisinin yani erkeğin ön plana çıkartılarak afişe edilmesi gerektiği kanaatindeyiz.”
Son bir yılın kadın gündeminde önemli bir madde de kürtajın sınırlanması planlarına karşı mücadeleydi.
AKP hükümetinin 2012 yılı içinde gündeme getirdiği kürtaj yasası ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “en az üç, ama beş de olur” şeklinde formüle edilebilecek yaklaşımı kadınları sokağa döktü.
“Her cinayet bir Uludere’dir” açıklaması ise toplumun bütün muhalif kesimlerinin ortak tepkisine neden oldu.
Erdoğan her fırsatta üç çocuk istediğini söylüyor ve ekonomik bir gerekçelendirmeyle, “Üç çocuğun altı iflastır” diyor.
Başbakan ile aynı fikirde olmayan kadınlar ise "doğurmama haklarına" dokunulmamasını istiyor.
Kadınlar kürtajla ilgili girişimler karşısında “benim bedenim benim kararım” ya da "Kürtaj haktır Uludere katliam" gibi sloganlarla karşı koydu ve eylemlerde seslerini duyurdu.
Kadın Adayları Destekleme Derneği (Ka-Der) bu yıl altıncı kez “Türkiye’nin Temsilde Kadın-Erkek Eşitsizlik Karnesi”ni açıkladı. Ka-der hazırladığı ve detaylı olarak istatistiklere yer verdiği “karne”de hükümete 9 üzerinden 1 verdi.
İş dünyasında varlık göstermek de bir o kadar zorlu bir mücadele kadın için. “Kadının tek yaşam alanı olarak tarif edilen ev”i aşmaya çalışan kadınların sayısı az değil ama yürüdükleri yol çoğunlukla zorlu.
Eşinin ölümünden sonra birlikte yürüttükleri işi devam ettiren Handan İlköz bir örnek.
BBC'ye konuşan İlköz, daha çok erkeklerin çalıştığı inşaat sektöründe faaliyet gösteren şirketlerini ayakta tutmak için uzun soluklu bir mücadele verdiğini anlattı.
Çocuk yaştaki kadınların evlendirilmesine karşı bir kampanya yürüten Uçan Süpürge’nin 8 Mart için yaptığı açıklamada söylediği gibi, kadınlar pek çok şeye rağmen ayrımcılığa karşı, şiddete karşı mücadeleye ve bedenlerine sahip çıkmaya devam ediyor:
“Biz kadınlar; bizi evlere hapseden düzeninize rağmen sokağı bırakmıyoruz. Her gün sayısızca ölmemize rağmen yaşamı bırakmıyoruz. Üstünlük üzerinden var ettiğiniz dilinize rağmen sözümüzü bırakmıyoruz.”