Taner YENER-Enver ALAS/İSTANBUL,(DHA)-AYDIN Doğan Vakfı (ADV) Yürütme Kurulu Başkanı Candan Fetvacı, dünyada eğitime erişim gibi temel bir haktan mahrum bırakılan kız çocuklarının sayısı milyonlarla ifade edildiği belirterek, “Ancak problem burada kalmıyor. Okula kayıtları yapılacak ancak eğitimlerini tamamlayamayan kız çocukları da var. 18 yaşına gelmeden evlenen kızların dünyadaki oranı yüzde 40. Harekete geçilmezse önümüzdeki 10 yılda 100 milyon kız çocuğu daha erken yaşta evlendirilecek. Bu rakamları görmezden gelmek mümkün değil" dedi.
Aydın doğan Vakfı (ADV) ve Eğitim Reformu Girişimi (ERG) işbirliğiyle hazırlanan, PISA 2015 ve TIMSS 2015 verilerini kullanarak oluşturulan, "Türkiye'de Cinsiyete Dayalı Başarı Farkı Araştırması" akademisyenlerin de katılımıyla "20'inci Eğitim Politikası" seminerinde değerlendirildi. Türkiye'de kız çocuklarının güçlenmesi, eğitim ve sosyal anlamda daha iyi şartlara sahip olabilmeleri için çalışmalar yürüten, her yıl bu alanda yaptırdığı araştırmaları kamuoyu ile paylaşan ADV'nin ev sahipliğinde, Doğan Holding Binası'nda gerçekleşen seminerin açılış konuşmasını Candan Fetvacı yaptı.
“BÜTÜNCÜL BİR BAKIŞ AÇISIYLA ELE ALINMASI GEREKİYOR"
Aydın Doğan Vakfı (ADV) Yürütme Kurulu Başkanı Candan Fetvacı, 'Baba Beni Okula Gönder' (BBOG) ile kız çocuklarının eğitime kavuşması için başlatılan seferberliğin en büyük destekçisi olarak bu yola çıktıklarını söyledi. Aydın Doğan Vakfı'nın bu alanda yaptığı çeşitli çalışmalar ile yola devam ettiğini belirten Fetvacı, “BBOG yurtlarında öğrencilerin üniversiteyi kazanmaları için çeşitli çalışmalar yapıyoruz. Bu alanda üniversiteyi kazanan öğrencilere burslar veriyoruz. 11 Ekim'de dünya kız günü konferansı ile hem farkındalık yaratmak hem de bu alanda oluşan gelişmeleri, sıkıntıları görüşmek üzere tüm paydaşları bir araya topluyoruz. Her yıl kız çocuklarının eğitimi ile mutlaka bir araştırma yapıyoruz. Bu yıl da Aydın Doğan Vakfı olarak çalışmalarını sürekli desteklediğimiz Eğitim Reformu Girişimi (ERG) işbirliğiyle gerçekleştirdiğimiz araştırmanın verilerini hep birlikte irdeleyeceğiz. 'Türkiye'de Cinsiyete Dayalı Başarı Farkı Araştırması'nın sonuçlarını bugün siz değerli davetlilerimizle paylaşacağız. Raporda da vurgulandığı gibi: Eğitimde toplumsal cinsiyet eşitliğinin yalnızca eğitime erişim, okullulaşma oranları ve devam durumuyla değil, aynı zamanda öğrenim süreçleri de göz önünde bulundurularak (örneğin, toplumsal cinsiyet kalıplarından arındırılmış materyallerin ne derecede kullanıldığı), kız ve erkekler arasındaki akademik başarı farkı, eğitim sonrası meslek hayatına geçiş ve meslek yaşamındaki konum gibi diğer unsurları da kapsayan bütüncül bir bakış açısıyla ele alınması gerekiyor." diye konuştu.
“HERKESİN KATKILARINA BİLGİ VE BİRİKİMİNE İHTİYAÇ VAR"
Fetvacı konuşmasına şöyle devam etti: Konumuz, cinsiyete dayalı başarı farkı. Biz bu araştırmayla kız ve erkek öğrenciler arasındaki akademik performans farklılıklarına dair içgörü kazandırmayı hedefledik. Elbette bu farkın arkasında çalışma ortamı, ebeveyn faktörü, şehir-kırsal yerleşim alanı gibi pek çok sosyo-ekonomik neden var. Bunun da ötesinde temel sorun, cinsiyet eşitliğinin hala sağlanamamış, bir başka deyişle cinsiyet eşitsizliğinin aşılamamış olması. Bu sadece bizim değil tüm dünyanın ortak sorunu. Bugünün dünyasında sürdürülebilir kalkınmayı sağlamak, toplumlarımızı her açıdan daha iyiye götürmek için, kadın-erkek ayırmaksızın herkesin katkılarına bilgi ve birikimine ihtiyaç var. Bunu da ancak cinsiyet eşitliği ile sağlarız. Aslına bakarsanız cinsiyet eşitliği, kadınlar ve kız çocuklarımız için insan haklarından tam anlamıyla faydalanabilmenin bir ön şartı. Aynı zamanda sürdürülebilir ve katılımcı bir toplum yapısına kavuşulması için de esas unsurlardan biri. Kültürel önyargıların bugüne yansımasına baktığımızda 3 temel kısıtla karşılaşıyoruz. Bunlardan birincisi, eğitime erişimdeki eşitsizlik. İkincisi, eğitim sürecinde uygulanan ayrımcılık. Üçüncüsü ise eğitim süreci sonrası kariyer hayatına yansıyan engeller.
“HAREKETE GEÇİLMEZSE 10 YILDA 100 MİLYON KIZ ÇOCUĞU DAHA ERKEN YAŞTA EVLENDİRİLECEK"
Tüm dünyada eğitime erişim gibi temel bir haktan mahrum bırakılan kız çocuklarının sayısı milyonlarla ifade edildiği vurgulayan Fetvacı, “Ancak problem burada kalmıyor elbette. Okula kayıtları yapılacak ancak eğitimlerini tamamlayamayan kız çocukları da var. 18 yaşına gelmeden evlenen kızların dünyadaki oranı yüzde 40. Harekete geçilmezse önümüzdeki 10 yılda 100 milyon kız çocuğu daha erken yaşta evlendirilecek. Bu rakamları görmezden gelmek mümkün değil. Türkiye'de 15 yıl önce hayata geçen ve Aydın Doğan Vakfı olarak bizim de en büyük destekçisi olduğumuz 'Baba Beni Okula Gönder' seferberliği işte böyle bir ihtiyaçtan doğdu. O yıllarda ülkemizde 10 kız çocuğundan bir tanesi okula gitmiyordu. Herkesin gönülden benimsediği bir seferberliğe dönüşen bu hareket ve birçok kampanya ile bugün ülkemizde 12 yıllık zorunlu eğitimde cinsiyet ayrımı kalmadı. Ancak toplumsal cinsiyet eşitliği henüz çözülmüş değil. Cinsiyet eşitsizliğini ortaya çıkaran temel sebeplerden biri de geçmişten beri süregelen eğitim sürecine ilişkin kalıp yargılar." dedi.
“KADINLAR İŞ HAYATINA ATILDIĞINDA DA EŞİTSİZLİK DEVAM EDİYOR"
Bilim, teknoloji, mühendislik ve matematik gibi disiplinlerde kadınların ortaya koyduğu çalışmaların çok daha az olduğuna dikkat çeken Fetvacı, “Belki de bu nedenledir ki, 1903'te ödül alan Marie Curie'den bu yana yalnızca 17 kadın fizik, kimya veya tıp alanında Nobel Ödülü alırken, buna karşın erkeklerde bu sayı 572... Bu akıldışı bir durum ne 21. yüzyılda sürdürülebilir ne de anlaşılabilir bir konu. Geçtiğimiz haftalarda bu konu Birleşmiş Milletler (BM) konferansının da gündemiydi. Yönetim Kurulu Başkanımız Hanzade Doğan, 11 Şubat Uluslararası Bilimde Kadın ve Kız Çocukları Günü vesilesiyle Birleşmiş Milletler de New York'ta BM merkezinde düzenlenen iki günlük bir konferansa katıldı. Yaptığı konuşmasında, çözüm yolunda 'çok paydaşlı, uluslararası iş birliği yapılması' çağrısında bulundu ve sözünü ettiğimiz ön yargıların, cinsiyete dayalı kalıpların kısa sürede değişmeyeceğini, bu durumun ancak ulusal ve uluslararası tüm kurumların birlikte çalışması ile aşılabileceğini vurguladı. Maalesef bu ön yargılar, kadını belli bir norma sokmaya zorlayan kalıplar sadece eğitim hayatında mevcut değil. Kadınlar iş hayatına atıldığında da eşitsizlik devam ediyor. Daha en başından, işe giriş aşamasında işe alınan erkek sayısı kadınlarınkinden fazla. Aynı işlerde çalışan kadınların maaşı daha düşük. İş hayatında bu aşamadan sonraki her adımda kadınlar daha az temsil ediliyor. Kadınlar mesleki yaşamlarında erkeklere kıyasla daha düşük oranlarda terfi alabiliyor." diye konuştu.
“BU ALANDA FARKINDALIK YARATMAK İÇİN ÇALIŞIYORUZ"
Aydın Doğan Vakfı'nda kız çocuklarına karşı bu önyargıların üstesinden gelmek için çok uğraş verdiklerini ifade eden Fetvacı, “Kadın rol modelleri gösteren, kızlara doktor, avukat, bilim insanı, mühendis olabileceklerini söyleyen ulusal reklam kampanyaları yürütüyoruz. Kızları fen bilimleri alanına teşvik etmek adına, mühendislik eğitimi alan kızlar için cazip bir burs programı yürütüyoruz. Yine her yıl 11 Ekim Dünya Kız Çocukları Günü'nde, dünyada ve ülkemizde öne çıkan isimleri ağırlıyor, bu alanda farkındalık yaratmak için çalışıyoruz. Biz cinsiyet eşitsizliğinin devletlerin, özel sektörün, sivil toplumun ve diğer paydaşların ortaya koyacağı çok paydaşlı iş birliğiyle ortadan kaldırılabileceğine inanıyoruz. Ancak burada en büyük görev, tabi ki eğitimcilere düşüyor. Öncelikle bu bakış açısını eğitimcilerin kazanması büyük önem taşıyor. Geleneksel cinsiyetçi dilin ve kalıpların dışına çıkan eğitimcilere ihtiyacımız var. Güzel örnekleri alkışlıyor ve sayılarının artmasını diliyoruz." dedi.
ERG Direktörü Batuhan Aydagül'ün moderatörlük görevini üstlendiği seminerde sonuç analizlerini değerlendirmek üzere Milli Eğitim Bakanlığı Ölçme, Değerlendirme ve Sınav Hizmetleri Genel Müdürü Doç. Dr. Bayram Çetin, Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nden Doç. Dr. Serra Müderrisoğlu ve Ankara Üniversitesi İlköğretim Bölümü'nden Doç. Dr. Yasemin Esen konuşmacı olarak yer aldı.
“AİLE İLGİSİ OLUMLU, BASKI NEGATİF YÖNDE İLİŞKİLİ"
ABİDE 2015 araştırma verilerini paylaşan Milli Eğitim Bakanlığı Ölçme, Değerlendirme ve Sınav Hizmetleri Genel Müdürü Doç. Dr. Bayram Çetin, aile ilgisine paralel olarak okul başarısının da arttığını, aile baskısı ile başarı oranın düştüğünü belirtti. Kız öğrencilerin fen bilimleri ve sosyal bilimler derslerine daha çok değer verdiğini söyleyen Çetin, öğrencilerin eğitim hedeflerinin cinsiyete göre değiştiğini ifade etti. Çetin, "Aile ilgisi başarıyı olumlu yönde ilişkiliyken aile baskısı negatif yönde ilişkili. Aile ilgisinde erkekler olumlu, kızlar daha olumsuz gözüküyor. Kızlar, Türkçe dersini daha fazla severken matematik dersinden erkekler kızlara göre daha fazla ilgili ama ikisi arasındaki fark önemli bir fark değil." diye konuştu.
“ASLINDA OKUL FAZLA BİR ŞEY İFADE ETMİYOR"
Ankara Üniversitesi İlköğretim Bölümü'nden Doç. Dr. Yasemin Esen de konuşmasında 'okul kültürünün ve derslik ikliminin cinsiyete dayalı başarı farklarına etkisine değindi. Esen, "Okullarda öğretmenin çok çok önemli bir faktörü olduğunu düşünüyorum. Bulgular da ortaya çıktı ki aile bu işin en büyük paydaşı. Bir eğitim bilimci olarak şunu söyleyebilirim; aslında okul fazla bir şey ifade etmiyor. Aile ve öğretmen çocuğun eğitim yaşamını biçimlendiriyor. Okul, nihayetinde bir örgüt. Ama öğretmen kapıyı kapattığı itibaren öğrenci, öğretmeniyle baş başa kalıyor." dedi.
“OKUL VE AİLE, ÇOK ÖNEMLİ"
Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nden Doç. Dr. Serra Müderrisoğlu ise, bölgeler arasındaki cinsiyete dayalı eşitsizlikler olduğuna dikkat çekerek, bu eşitsizlik resminde kızların dezavantajlı konumda bulunduğunu belirtti. Müderrisoğlu, "Okul ve aile, çok önemli. Okul çoğu zaman dezavantajlı çocuklar için aile dışında tek mekan. Okul onlar için arkadaşlarıyla bir araya gelebilecekleri, kendi aktif alanlarını oluşturabilecekleri bir yer. Okul, kız ve erkek öğrenci için aynı şey değil, aynı şeyleri sunmuyor. Bizim bu açıdan, öğrenimin sayıların ötesine giderek yaşantıların daha üstüne de kendilerine ait algıları nasıl geliştirdikleri çok iyi ele almamız, onlara soru sormamız gerekiyor. Çocuklar okulun sadece öğrenim alanı olmadığını çok net biliyorlar. Çocuklar çok aktif varlıklardır ve etraflarını dönüştürüyorlar." dedi.
“KIZLARIN NASIL FORMLARA DAHA İYİ YANSITMALARINA YARDIMCI OLABİLİRİZ"
Seminerde ayrıca ERG Araştırmacısı Ertuğrul Polat, araştırmanın detaylarını anlattığı bir sunum paylaştı. Polat, “Fen alanına yönelik tutumlar da kızların öğrenmeye daha motive oldukları, fen alanında öğrenmenin kariyerlerinde önemli olduğunun daha bilincinde olduklarını gösteriyorlar. PISA ve TIMSS'in ortak olarak bize işaret ettiği bazı noktalar var. Bunların ilki erkeklerin sahip oldukları özellikleri çıktılara dönüştürürken kızlara göre daha başarılı olmaları. O avantajlı özellikleri kızların nasıl formlara daha iyi yansıtmalarına yardımcı olabiliriz. Aile ortamının, evin sosyo-ekonomik durumunun, ebeveynlerin eğitim düzeyinin gelir düzeylerinin, çalışma durumlarının hem PISA'da hem TIMSS'de erkek ya da kız tüm çocuklar için önemli olduğunu görüyoruz." diye konuştu. Polat, PISA 2015 ve TIMSS 2015 araştırmalarının amacından bahsederek araştırmaların kız ve erkek öğrencilerin puan farklılıklarını, farklı değişkenler ışığında incelediğini belirtti.
Türkiye'de öğrenci başarısındaki cinsiyet uçurumuna ilişkin kapsamlı bir analiz sağlayan PISA 2015 ve TIMSS 2015 araştırma sonuçlarında ortaya çıkan verilerden birkaçı ise şöyle: Araştırma kız öğrencilerin okumada erkek öğrencilere kıyasla en az 25 puan ileride, matematikte en az 7 puan geride olduklarını ve fende ise onlarla aynı performansı gösterdiklerini ortaya çıkardı. Babanın eğitim düzeyinin, annenin eğitim düzeyine kıyasla sistemli olarak çocuğun başarısıyla ilişkili olduğu görüldü. Ancak anne ve babanın çalışma durumu, özellikle kız çocuklarının matematik ve fen puanları için aynı derecede önem teşkil etti. Ev ortamı, öğrencinin başarısı için kritik önem taşıyor. Ebeveynlerle düzenli olarak sohbet etmek gerek kız gerek erkek öğrencilerin bütün sınav alanlarındaki performansında büyük önem teşkil ediyor.
(FOTOĞRAF)