SAMSUN (İHA) - Kamuoyunda yoğun tartışmalara sebep olan Şartla Salıverme Yasası'yla, 23 Nisan 1999'dan önce işlenen suçlar ile 12 yıla kadar hapis ve diğer hürriyeti bağlayıcı cezalar affedildi.
Üst sınırı 12 yıl olan suçlara yönelik yürütülen soruşturmaların takipsizlikle tamamlanması kararlaştırıldı. Yasayla, kasten adam öldürenlerden çete kuranlara, sahtecilik yapanlardan uçak kaçıranlara kadar geniş bir yelpazede "ceza indirimi" affına gidilerek yüzlerce kişi 2000 yılı içinde cezaevlerinden tahliye edildi. Hükümet bununla da kalmadı ve af yasasını genişleterek, yine yüzlerce hükümlüyü 2002 Mayıs ayından itibaren cezaevlerinden sokaklara salıverdi.
"SUÇ İŞLEYEN CEZASINI ÇEKMELİ" Samsun Barosu Başkanı Av. Arif Yılmaz Üney, adı ne olursa olsun, bir daha asla af yasanının çıkmaması gerektiğinin söyledi. Suç işleyenin ceza çekeceğini bilmesi gerektiğine dikkat çeken Av. Üney, "Türkiye Büyük Millet Meclisi, ismi ne olursa olsun, ne şekilde sonuç doğurursa doğursun, nasıl ve hangi renkte gömlek giydirilirse giydirilsin, af adı altında, toplumu derinden yaralayan tasarrufunu kesinlikle unutması gerekir" dedi.
Affın suç ve onu karşılayan müeyyide olan cezanın caydırıcılığını ortadan kaldırdığını ve buna hiçbir kuruluşun hakkının olmadığını ileri süren Yılmaz Üney şöyle devam etti:
"Cezaevleri boşaltıldı. Bu saatten sonra affı konuşmanın bir yararı olmaz. Bundan sonra böyle bir müesseseyi unutmak gerekir. Adaletin geciktiğini söyleyenler, cezaların azlığından bahsedenler, kanunların gerektiği gibi yapılmadığını söyleyenler, cezaların afla müesseriyetini yok edenleri mutlaka görmelidirler. Şahıslarla uğraşmanın, affın sebebi olarak bazı kurumları hedef göstermenin kazandıracağı bir sonuç yok. Elbette cezaevini, suçu ve karşılığı olan cezayı adam gibi öğrenenler, içeride de suçun kötülüğünü öğrenmişlerdir. Özgürlüğü özlemişlerse, gerçekten eğitilmişlerse, salıvermenin bir nimet olduğunu anlamışlar demektir. Artık kolay kolay tekrar cezaevine girmeyeceklerdir. Elbette ki, içeride yatağının durduğunu söyleyenlerin ve bununla övünenlerin yeri tekrar cezaevi olacaktır. Onlar tatile çıkmış gibidir. Onlar suçlu tiplerdir. Devlet cezaevinden saldığını, gerekli şekilde eğitememişse, suçu ve onu karşılayan cezayı öğretmemişse, ona cezaevinden çıktıktan sonra topluma uymayı, sorumlu insan olmayı bir eğitimle vermemişse, iş imkanı ve aş yoksa, tilkinin dönüp dolaşacağı yer tabiri caizse kürkçü dükkanıdır. Adı ister şartlı salıverme, ister cezaların ertelenmesi, isterse infaz yasası olsun, asla bir daha af çıkmamalı. Suç işlemiş ve cezası verilmiş infazı başlamış olanlar, bu yasalar ile cezanın geri kalanını çekmeden cezaevinden çıkıp, mal ve can kaybına sebep olmakta, namus ve ırza saldırı düzenlemektedir.Türkiye'de artık istatistikler gerçeği yansıtmaktadır. Her 5 suçludan 2'si yeniden suç işlemişlerdir. Buna göre cezaevlerinden salınanların yüzde 50'si ilk 6 ayda geri dönmektedir. Her aftan sonra cezaevlerindeki durum ve açıklamalar bu tabloyu ortaya koyuyor. Af, 100 veya 150 yılda bir büyük ve ülkeyi kapsayan sel, yangın, deprem ve harp gibi felaketlerden sonra çıkarılan, o da sınırlı tutulan bir yasadır. Bizde ise su yolu oldu. 10 yılda değişik adlar altında af çıktığını ve çıkartıldığını biliyoruz. Bu ortamda verilecek, kesinleşecek bir cezanın ne etkisi olur? Cezaevinden çıkan vatandaş, '12 leşim var' diyor. Buna hakkı olduğuna ve bunun ona verilmiş bir ayrıcalık olduğuna inanıyor."
"YARGI ZAN ALTINDA BIRAKILIYOR"
Son yasa ile 40 bin 518 hükümlünün cezaevinden çıktığını hatırlatan Av. Arif Yılmaz Üney, "Yanlış hesaplama ile dışarı çıkanları düşündüğümüzde işin boyutları çok daha ürkütücü. Peki, bunca insan dışarı çıkartıldıktan sonra cezaevleri boş mu kaldı? Hayır, yine kısa sürede doldu. İşlenen suçun cezasının sonuna kadar çekileceğinin ilkesi ilkokul eğitimi ile verilmeye başlanmalıdır. Avrupa'da suç işleyenler işledikleri suçun cezasını mutlaka çekmektedirler. Yurt dışına kaçmış ve cezalarını oradaki cezaevlerinde çekenler Türkiye'de cezasını yatmak istediklerini belirterek büyük bir mücadele sonucu Türk hudutlarından içeri girdiklerinde alınlarını toprağa yapıştırıp, 'kavuşturana şükür' diyorlar. Bu onların vatanını çok özlediğinden değil, bizdeki bitmek tükenmek bilmeyen af yasasından ve cezaevinin her ihtiyacı bünyesinde taşımasındandır. Bunları asla unutmamak gerekir. Öldürülenler, malı gasp edilenler, ırzına geçilenler, soyulanlar, tehdit edilenler de devletin vatandaşı olduğuna göre, suçluların bu fiilleri sebebiyle aldıkları cezaların bir de afla ödüllendirilmesi toplumu huzursuz etmektedir. Yok yere yargı zan altında kalmaktadır. Şuç işleyenleri görevleri olsun olmasın yakalayan, canını ortaya koyan güvenlik kuvvetleri, aynı kişiyi kısa süre sonra dışarıda dolaşır olarak görmüş olsa, 'Nasıl olsa salınıyorlar' düşüncesi ile haraketsiz kalmaz mı? İddianameyi hazırlayan Cumhuriyet Savcısı, kararı veren hakim veya hakimler, savunma ve müdahil sıfatıyla görev yapan yargının ayrılmaz parçası avukatlar nasıl görev yapsınlar. Devlet işlenen suçta mağdur olduğunu kabul etmelidir. Af genel olsun, özel olsun aftır. Mutlaka önü kesin olarak alınmalıdır. Türk adaleti kararlarını Türk Milleti adına vermektedir. Anayasamız yargının bağımsız olduğunu yazıyor. Bağımsız yargıya kimse müdahale etmemelidir" diye konuştu.