HABER

Almanya: Mülteciler için herşey güllük gülistanlık değil

Almanya çoğunluğu Suriye'den gelen yüzbinlerce mültecinin uykusuz, gerekirse yaya ulaşmayı hedefledikleri AB üyesi oldu. Almanya da, mültecilere kucak açmış görünüyor. Ancak Cem Sey, her şeyin göründüğü gibi güllük gülistanlık olmadığını aktarıyor.

Almanya: Mülteciler için herşey güllük gülistanlık değil

Cem Sey

Berlin

Birkaç aydan beri akın akın Avrupa'ya gelen ve bunun için Akdeniz'i yüksek riskli teknelerle geçen mültecilerin çoğunun hedefi Almanya.

TIKLAYIN: ALMANYA: DİĞER AB ÜLKELERİ DE KAPILARINI AÇMALI

TIKLAYIN: FOTOĞRAFLARLA MÜLTECİLERİN YOLCULUĞU

Mülteci akınının son dalgasında Almanya'ya ulaşanlar, özellikle Macaristan'da yaşadıkları zorlukların ardından, güler yüzle karşılandıkları Almanya'ya güler yüzle, biraz da rahatlamış bir şekilde giriş yaptılar.

Ancak geldikleri yerde işler pek de güllük gülistanlık değil.

Bu yıl AB çapında iltica başvurularının yüzde 43'ü Almanya'da yapıldı.

Alman hükümeti yılın ilk aylarında iltica başvurularını normal prosedüründe götürmeye çalıştı ama mülteci sayılarının hızla kabarması nedeniyle bunu başaramadı.

Nihayet geçen hafta Almanya Başbakanı Angela Merkel, mülteciler konusunun artık olağanüstü durum haline geldiğine işaret etti.

Gelen mülteciler sadece Suriyeli değil. Irak, Afganistan, Yemen, Eritre, Somali, Nijerya ve daha birçok ülkeden kaçan insanlar güvenli buldukları Almanya'ya akıyor.

Kaynaklar yetecek mi?

Afrika ve Asya kıtalarından Avrupa'ya akın eden mültecilerin başta Almanya olmak üzere bütün Avrupa ülkeleri üzerinde oluşturduğu baskı siyasi, ekonomik ve sosyal alanlarda birçok yeni soruna yolaçtı.

Alman hükümeti yıl başında bu yıl ülkeye gelecek mülteci sayısını 300 bin olarak tahmin etmiş ve buna uygun şekilde, mültecilerin ihtiyaçlarını karşılamakla sorumlu eyalet hükümetlerine bütçe ayırmıştı.

Eyaletlerin, bu sayının 500 bini aşacağı teziyle talep ettiği daha yüksek bütçeleri ise Mart ayında reddetmişti.

Oysa Ağustos ayı sonuna kadar Almanya'ya iltica başvurusunda bulunan insan sayısı, geçen yılın toplamını dört kat aşarak 800 bini buldu.

Bu durum Almanya'da "doğal afet statüsü"ne geçilmesine neden oldu.

Tek sorun para değil.

İlk başvuran mültecilerin yasal nedenlerle üç ay süreyle kalması gereken kampların kapasitesi çok yetersiz.

Şu ana kadar bu kamplarda 45 bin kişi barınabiliyor.

Almanya bu kampların sayısını arttırabilmek için birçok yasayı hızla değiştiriyor ya da askıya alıyor.

Çünkü, örneğin, geçerli inşaat yasaları yeni kampların gereken hızda oluşturulmasına olanak vermiyor.

Alman ordusunun 16 garnizonu boşaltarak mültecilere açması da yeterli olmadı.

'Yardımlar taştı'

Şimdi ülkenin birçok bölge ve kentinde vatandaşlar arasındaki gönüllüler yer yer devletin görevlerini üstlenerek, mültecilere yiyecek ve giyecek yardımı yapıyor, Almanca öğretiyor, çocuklara ders veriyor, hatta bazıları mültecileri evinde barındırıyor.

Başbakan Angela Merkel bugün gönüllülere teşekkür etti, "gurur duyulacak bir Almanya tablosu çizdiklerini" söyledi.

Ellerinde mültecilere hoşgeldin mesajları ve yardım paketleriyle istasyonları dolduranların görüntülerinin "nefesini kestiğini" belirten Merkel, "Şu anda yaşamakta olduğumuz olaylar, önümüzdeki yıllarda ülkemizi değiştirecektir. Halkın kendiliğinden gösterdiği bu dayanışma, özellikle tarihimiz göz önüne alındığında, çok değerlidir." diye konuştu.

Gerçekten de ülkede halk arasındaki destek o kadar büyük ki, yetkililer iki gün önce Münih Garı'na gelen mültecilere artık yardım gönderilmemesini rica ediyor ve gelen yardımların ihtiyacı çoktan aştığını belirtiyor.

Utandıran olay

Öte yandan, mültecilerin kabul edilmesine karşı çıkanlar da var tabii.

Özellikle Saksonya ve Kuzey Ren Vestfalya eyaletlerinde sadece mültecilerin kabulüne karşı gösteri yapanlar değil, doğrudan mültecilere ve hızla oluşturulmaya çalışılan kamplara saldırılar da artıyor.

Alman medyası geçen hafta, utançla, Berlin metrosunda bir mülteci kadının çocuklarının üzerine işeyen aşırı sağcı gençleri konuşuyor.

Geçen hafta Heidenau kentinde mültecilerin dövülmesi ya da Berlin'de mültecilere yardım edenlerin toplandıkları bir salonun yakılması gibi olaylar da Almanya'nın gündemine oturmuş durumda.

Bunlar, Almanya'yı bekleyen ciddi siyasi soruna da işaret ediyor.

Bu yıl ve önümüzdeki yıl beklendiği gibi 2 milyonu aşkın mültecinin ülkeye gelmesi halinde Almanya'nın ister istemez değişeceğini herkes biliyor.

Fakat bunun halka nasıl anlatılacağını henüz kimse bilmiyor.

Mülteci krizinin Alman siyasetinin aşırı sağa sapmasına neden olmasından korkuluyor.

Bu nedenle Almanya bir yandan yapılan başvuruları daha hızlı çözüme kavuşturmanın yollarını ararken, diğer yandan da AB içinde daha adil bir çözüm bulunmasını istiyor.

Birkaç yıl önce yine Almanya'nın ısrarıyla yapılan ve AB'ye gelen mültecilerin ilk giriş yaptıkları ülkede kalmasını öngören Lizbon Anlaşması pratikte artık işlemiyor.

Dolayısıyla Berlin şimdi 120 bin kadar mültecinin bütün AB ülkelerine kota sistemiyle dağıtılmasını öngören bir sistem kurulmasını talep ediyor.

Bu talebe en başta Polonya, Macaristan ve Slovakya gibi Doğu Avrupa ülkeleri ile İngiltere karşı çıkıyor.

Bugünlerde Alman kamuoyu, bu ülkelerin mülteciler konusunda ortak bir politikayı baltalamasını önlemek için ne gibi baskı yöntemleri kullanılabileceğini tartışıyor.

Bir yandan da Alman makamları, önümüzdeki yıllarda Almanya'da kalacağı artık belli olan mültecilerin topluma uyumunun nasıl sağlanabileceğini ve bunların iş piyasasına nasıl kazandırılabileceğini düşünüyor.

En azından bu alanda işverenler ve medyanın desteği hükümete soluk aldırıyor.

Hem işveren kuruluşları bu insanlara ihtiyaçları olduğunu ve bunların meslek eğitimi görmesi için ellerinden geleni yapacaklarını net şekilde açıklıyor, hem de televizyon ve gazetelerde, bugüne kadar başarıyla iş piyasasına kazandırılan mülteci öyküleri daha sık rastlanır hale geliyor.

En Çok Aranan Haberler