Asbestin neden olduğu akciğer zarı kanserinin son yirmi yılda artacağını belirten uzmanlar, risk grubundaki meslek gruplarının da bilinçli olması gerektiğine dikkat çekti.
Dünyada ve Türkiye’de görülen ve önümüzdeki son yirmi yılda artış beklenen Mezotelyoma, akciğer zarı kanseri olarak tabir edilir. Çok nadiren iyi huylu Mezotelyoma olsa da kötü huylu akciğer zarı kanseri olarak bilinen Malign Plevral Mezotelyoma (MPM) Asbest maruziyeti ile ortaya çıkan bir hastalıktır. En belirgin şikayeti nefes darlığı ve göğüs ağrısı olan Mezotelyoma omuz ağrısı, öksürük, kilo kaybı, ateş ve ses kısıklığı gibi belirtiler de veriyor.
Göğüs Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Özkan Demirhan, ”Mezotelyoma çevresel faktörlerle direkt ilgili bir rahatsızlıktır. MPM etiyolojisinde bilinen iki önemli neden asbest veya erionit lifleriyle temastır. Bu liflerin solunmasıyla hastalık gelişir. MPM tanısı almış olguların yüzde 70-90’ında asbest teması olduğu bildirilmektedir. Liflerin uzunluğu arttıkça ve eni azaldıkça kanserojen etkisi artar, yani ince ve uzun liflerin kansere dönüşme ihtimalleri daha güçlüdür. Erionit lifleri Fibröz bir yapı özelliğine sahip olup asbest liflerine göre çok daha güçlü karsinojendir. Bazı araştırmalarda mezotelyoma dokuları içinde Simian 40 virüsü (SV 40) gösterilmiştir. Ancak ülkemizde bu virüs gösterilememiştir. Lifsi yapıda olan asbestin, ısı ve strese yüksek dayanıklılık gücü nedeniyle uzun yıllar çok sayıda iş kolunda ana madde olarak kullanılmıştır. Tersane, tekstil, fren balatası, izolasyon maddeleri, çatı kaplama maddeleri, yanmaz maddeler ve gaz maskesi imalatında çalışan işçilerde asbest maruziyeti söz konusudur. Bu iş kolunda çalışanlarda asbest teması ile ilgili sağlık sorunlarında asbest lifleri temel rolü oynar. Asbest çalışanların kıyafetlerinin ellenmesi yoluyla aile üyeleri belirgin olarak asbeste maruz kalabilirler (Meslek dışı). Bunun dışında kırsal alanda, ak toprağın içinde bulunan kimyasallar da asbest etkisi oluşturur. Uzun yıllar ülkemizin kırsal alanda yaşayanlar bu ak toprağı, ısı ve su yalıtımı amacıyla evlerin çatısında, duvarlarında ve hayvan barınaklarında yaygın olarak kullanmışlar. MPM işe ilk girmeyle başlayan mesleksel temastan genellikle 20-40 yıl sonra ortaya çıkar. MPM’nin genel olarak 50-70 yaş aralığında saptanır. Asbest veya erionite bağlı çevresel temas kırsal alanda doğumla başlar. Asbeste bağlı MPM hastalığın saptandığı yaş ülkemizde 50-55 yaş civarındadır. Erionit ile temaslı MPM olgularında ortalama yaş 40-50 yıl yaş aralığı arasındadır” dedi.
Göğüs ağrısı ve nefes darlığı en belirgin özelliği
Mezotelyoma belirtilerine değinen Doç. Dr. Demirhan, ”Batıcı göğüs- omuz ağrısı, nefes darlığı en belirgin özelliği olup nadir olarak öksürük, kilo kaybı, halsizlik, yorgunluk, iştahsızlık, ateş, balgamdan kan gelmesi gibi belirtilerin yanı sıra tümörün büyümesine ve sinirler üzerine baskı yapması nedeni ile ses kısıklığı, kalp zarında sıvı birikmesine bağlı çarpıntı kalp yetmezliği gibi şikayetlere de neden olabilir. Hastalıklı tarafta göğüs duvarının hareketsizleşmesi fiziki muayene de görülebilen bulguların başında gelir. Tümör yüzde 95 gibi büyük bir oranda tek taraflı yayılım gösterir sıklıkla sağ göğüs kafesi daha sık etkilenmektedir. Çok sık görülmese de bazen cilt altı kitleleri, boyunda şişme, yutma güçlüğü görülebilmektedir. Mezotelyoma yayılımını sıklıkla bölgesel dediğimiz lokal olarak yayılır. Ancak nadir de olsa kan ve lenf yoluyla da uzak metastaz yapabilmektedir. Tümör göğüs duvarına ve diyafragma altı karın bölgesine, akciğerlere ve mediastene yayılmaktadır. Bu durumda da akciğerleri saran bir tümöral kitle oluşumu gözlenir” şeklinde konuştu.
Tanı ve tedavi yöntemlerine değinen Göğüs Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Özkan Demirhan sözlerine şöyle devam etti. “Öncelikle asbest maruziyeti sorgulanmalıdır bunun içinde hastanın doğum yeri ve mesleği araştırılmalıdır. Sonra hastanın şikayetlerinden mezotelyoman şüphesi akıldan çıkmamalı. Mezotelyoma da tanıyı genellikle klinik değerlendirme sonrası radyoloji ile koymaktayız. Yapılacak en basit tetkik basit akciğer grafisi ve tomografidir. Tomografide akciğerin etrafında ve akciğer üzerinde akciğeri kısmi veya tama yakın saran plevral kitleler ve plevral sıvı görülür. Bu tespit sonrası hızlıca tanıya gidilmelidir. Bu da biyopsi ile olmaktadır. Biyopsi materyali için genelde torakoskopik (nadir durumlarda mini torakotomi ile ) biyopsiyi tercih etmekteyiz. Çünkü diğer ince iğne biyopsisi, kapalı plevra biyopsisi yapıldığında tanı da şüphede kalınmakta ve gereksiz zaman kaybına yol açmaktadır. Biyopsi incelemesinde gerekli immünhistokimyasal çalışmalar sonunda mezotelyomanın hücre tipi kesinleştirilerek tedavi planına geçmemiz gerekmektedir. Bazen biyopsi öncesinde biyopsi yeri tayini için PET CT erken dönemde de yapılabilir. Ancak evreleme ve sistemik tarama amacı ile genelde biyopsi sonrası PET CT yapılmaktadır.”
Kombine tedavilerin önemine değinen Demirhan, ”MPM tedavisinde cerrahi, kemoterapi, radyoterapi, kombine tedavi seçenekleri vardır. Tanı ve hücre tipi kesinleştikten sonra erken evre mezotelyomada cerrahi tedavi yapılmalır. Mezotelyoma da cerrahi tedavi iki şekilde yapılmaktadır. Birincisi Plörektomi / Dekortikasyon dediğimiz işlem ile sadece plevradaki (akciğer zarlarınındaki ) tümör mümkün olduğunca geniş bir şekilde çıkarılır diyafragma ve kalp zarı tutulumu varsa bunlarda yerlerine uygun materyal (protezler ) konulark çıkarılır. İkinci ve ameliyat riskleri oldukça yüksek olan akciğerin, parietal plevra, kalp zarı ve diafragma ile beraber çıkarılması işlemidir. Uygun hastalarda cerrahi ilk seçenek olarak tercih edilmelidir sonrasında onkolojik tedavi yapılmalıdır. Uygun olmayan hastalarda kemoterapi veya radyoterapi sonrası cerrahi tedavi yapılabilir. Bu tedavilerin yanında immünoterapi, fotodinamik tedavi, gen tedavileri, hedefe yönelik tedaviler, hipertermik Perfüzyon Kemoterapisi (HIPEC) gibi tedaviler de yapılmaktadır” dedi.