28 Şubat 2018'de İstanbul Sefaköy'de çalıştığı binanın 3. katından atlayarak intihar ettiği iddia edilen Aysun Yıldırım'ın ailesi, kızlarının ölümündeki şüpheleri aydınlatmak için bir yıldır hukuk mücadelesi veriyor.
Aysun Yıldırım'ın annesi Hüsniye Yıldırım, bir yıl önce yaşadıklarını "Kızımın arkadaşı aradı, 'Abla, Aysun hastaneye kaldırılmış' dedi. Hemen hastaneye gittik, bir baktım ki kırmızı alana almışlar. O anda elektrik çarpmış gibi oldum. Ben de bir hastane çalışanı olduğum için, kırmızı alanın ne demek olduğunu biliyordum" diyerek anlatıyor.
Yıldırım ailesi, iş yerinin üçüncü katından atlayarak intihar ettiği iddia edilen Aysun'un ölümündeki şüpheleri aydınlatmak için bir yıldır hukuk mücadelesi veriyor.
Fakat ailenin başvurularına rağmen, 25 Eylül 2018'de savcılık kovuşturmaya yer olmadığına karar verdi ve ailenin itirazları gerekçesiz olarak reddedildi.
https://twitter.com/aysunicinadalet/status/1093555014721814528
Aysun'un ölümü, polisin olay yeri inceleme tutanağında 'şüpheli ölüm' olarak belirtilmesine rağmen savcılık takipsizlik kararı verdi.
Aile, etkin soruşturma yapılmadığından bahisle Anayasa Mahkemesi'ne başvurdu.
Avukat Rukiye Leyla Süren ise, "Eski dosyayı ister açsınlar, ister açmasınlar. Biz Aysun'un ölümüyle ilgili yeni bir suç duyurusunda bulunacağız" diyor.
26 yaşındaki Aysun Yıldırım, İstanbul Sefaköy'de Gümrük Müşavirliği'nde çalışıyordu ve işe başlayalı 9 ay olmuştu.
Hayatını kaybettiği günün akşam saatlerinde, mesaiye kalması gerektiğini söylemek için annesi Hüsniye Yıldırım'ı aradı.
Ailesinin ifadelerine göre, Aysun hayatını kaybetmesinden birkaç saat önce annesi ve ablasıyla yaptığı görüşmelerde oldukça neşeliydi.
Çalıştığı binanın 3. katından, yaklaşık 17 metre yükseklikten atlayarak intihar ettiği iddia edilmesine rağmen, bulunduğu noktada hiçbir kan izine rastlanmadı.
Bununla birlikte, tıpkı Ankara'da bir rezidansın yirminci katından atlayarak intihar ettiği iddia edilen Şule Çet'in ölümünde olduğu gibi, atladığı iddia edilen pencerede kendi parmak izi yok.
Aysun'un ve iş yeri çalışanlarının cep telefonu HTS kayıtları talep edilmedi.
Avukat Süren, dosyada birçok delilin incelenmediğini hatta bazı delillerin dosya kaydına bile geçmediğini fark ettiğini şöyle anlatıyor:
"Aysun mesaiye kaldığı akşam, cep telefonunun şarjı bittiği için hem annesini hem de ablasını iş yerinden arıyor, saat 7 ve buçukta. Daha sonra dosya kapanıp Aysu'nun eşyaları aileye verilirken çantasının içinde cep telefonu teslim ediliyor ve bu telefon kırık."
"İntihar ettiği söylenene kişi neden cep telefonuyla atlasın? Ayrıca Aysun'un telefonu dosyada delil olarak yer almıyor. Olay yeri fotoğraflarını incelediğimiz zaman, hiçbirinde cep telefonu yok."
Süren, savcılık tarafından telefonda inceleme yapılması, son görüşme kayıtlarının bulunması ve telefonun neden kırıldığının saptanması gerektiğini vurguluyor.
Ayrıca savcılık tarafından cinsel saldırı ihtimaline ilişkin de herhangi bir araştırma yapılmadığını şöyle anlatıyor:
"3 Eylül 2018 tarihli adli tıp raporunda Aysun'un tırnak içi süprüntülerin alındığı bildirilmiş ve DNA karşılaştırması için 1 yıl saklanacağı yazılmış. Fakat sayın savcılık, DNA karşılaştırması yapmaya gerek görmeden, 25 Eylül tarihinde kovuşturmaya yer yoktur diyerek dosyayı kapatmış."
Avukat, olayla ilgili ifadesi alınan tanıkların birbiriyle çekişkili anlatımları olduğunu ifade ediyor:
"Bir iş yeri çalışanı, iş yeri alarmı çaldığı için o saatte iş yerine geldiğini söylemiş. Daha sonra aynı kişi ifadesinde, Aysun'a ulaşamadığı için işverenin kendisini aradığını ve o yüzden geldiğini söylüyor."
"Olay yerine gelen sağlık görevlilerinin ifadesine göre, Aysun'un başında dikilen ve sigara içen biri, 'Aysun'un annesi kızına ulaşamadığı için beni aradı, ben de çalışanı gönderdim' demiş. Yani çalışanın iş yerine gitmesiyle ilgili üçüncü farklı ifade."
"Başka bir çalışan, akşam 22:04'te işverenin kendisinden Aysun'un cep telefonunu istediğini söylüyor. Bu bahsi geçen iş verense emniyetteki ifadesinde, 'O.T isimli kişi Aysun'a ulaşamadığı için beni aradı, ben de iş yerine geldim' diyor. Aysun'a ulaşamadıklarını söyledikleri saatler veAysun'un bulunduğu saat bambaşka."
İş verenin bahsettiği O.T, Aysun'un hayatını kaybetmeden birkaç gün önceye kadar duygusal ilişki içerisinde olduğu fakat sonra terkettiği kişi.
O.T ifadesinde, Aysun'un kendisini terk ederken 'Allah'a emanet ol' diyen bir mesaj atması sonrasında, intihar edeceğinden kuşkulandığını söylüyor.
Avukat, savcının 'intihar' ve takipsizlik kararı vermesinde etkili olan şeyin, O.T tarafından kendisine gösterilen bu mesaj olduğunu varsayıyor.
Aysun'un ailesi, kızlarının intihar etmiş olabileceğine ihtimal vermiyor. Anne Hüsniye Yıldırım, o gece yaşananları şöyle anlatıyor:
"Saat altı buçukta o işten gelmesi gerekiyordu. Baktım yok. Sonra mutfağa yemek hazırlamaya geçtim, kızımı aradım. 'Anne biraz işlerim var, 45 dakikaya geleceğim" dedi. 'Tamam yavrum, yemeğini ayırıyorum' dedim."
"Saat 19:30'da ablasını aradı, çok neşeliydiler. O konuşmada, "Anneme 45 dakika dedim ama ben en geç 10'da evde olacağım" dedi. Nasıl gülüşüyorlardı telefonda. Hatta kızıma sordum, 'Dalga geçiyor ya anne, gülüyoruz işte' dedi."
"Sonra saat 10'u bekledim, kızımın gelme saatini. Ne bileyim böyle şeylerin olacağını? Koşa koşa giderdim yavrumu almak için."
Saat 22:00 sıralarında Aysun'un bir arkadaşından gelen telefonla birlike aile, kızlarının bir hastaneye kaldırıldığını öğrendi:
"Bir arkadaşı arayıp, "Abla Aysun nerede?" Diye sordu. İş yerinde olduğunu ve işinin uzadığını söyledim. Sonra yine aradı, 'Abla Aysun'un çantası ile montu iş yerindeymiş. Kendisi yokmuş" dedi."
"O andan itibaren iş yerini aradım, cevap vermedi. Kendi telefonunu aradım, kapalı. Tekrar arkadaşı aradı, 'Abla Aysun hastanedeymiş. Ben geleceğim, sizi alacağım' dedi, hastaneye gittik."
"Doktor her şeye hazırlıklı olun deyince, neye uğradığımızı şaşırdık. 'Başınız sağ olsun' dedikten sonrasını da hatırlamıyorum. Hatırlamak istemiyorum. Bir sene geçti ama nasıl geçti, Allah biliyor."
Hüsniye Yıldırım, Aysun için hukuk mücadelesi verdikleri aylar boyunca çok yalnız ve güçsüz hissettiklerini söylüyor.
Yıldırım, kendi çabalarının yetersiz kaldığını hissettikleri için Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu'na ulaşmaya karar verdiklerini şöyle anlatıyor:
"Bakırköy savcılığından ikinci kez kovuşturmaya yer yoktur kararı geldikten sonra ne yapacağımızı şaşırdık. Eşim Cerrahpaşa'da çalıştığı için, platform başkanı Gülsüm hanımı tanıyordu. 'Gülsüm hanımı bulmamız gerekiyor, yoksa çocuğumuzun hakkı yerde kalacak' diyerek onlara ulaştık."
"Çocuğumuzu haksız yere öldürülüp, bir de dosyayı kapattılar. Aysun'un baştan beri intihar etmediğinden hep emindik. Çünkü çocuğumuzu tanıyoruz. Sinirlenirdi ama kesinlikle öfkeme uyayım demezdi."
Yüksekten atlayarak intihar ettiği iddia edilen kadınlar sadece Şule Çet ve Aysun Yıldırım değil.
Aksine, bu dosyalarla kamuoyunda daha çok görünür olan ancak kadın örgütlerinin yıllardır takip ettiği şüpheli kadın ölümleri bulunuyor.
Bianet'in medyaya yansıyan haberlerden hazırladığı 2018 Erkek Şiddeti Çetelesi'ne göre, geçen yıl intihar ettiği söylenen ya da ölümü şüpheli olan 40 kadın bulunuyor.
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Ankara Temsilcisi Ayşen Ece Kavas, 2018'de öldürülen kadınların yüzde 30'unun 'şüpheli ölüm' olduğunu söylüyor:
"Şüpheli ölüm diye adlandırılan davalarda adaleti sağlanması için mücadele ediyoruz ve karşılaştığımız şeyler maalesef benzer. Olayın araştırılmamış olmaması, delillerin o esnada toplanmamış olması ve çelişkili ifadelere ya da tüm şüphelere rağmen dosyanın kapatılmaya çalışılması…"
"Ancak daha önce de olduğu gibi hem hukuki mücadele hem de hem bilimsel yolların denenmesiyle bir şekilde gerçek açığa çıkabiliyor. Örneğin Netice Taşdelen davasında, pek çok yerinden bıçaklanmasına rağmen 5. kattaki balkonundan atlayarak intihar ettiği söylendi ancak sonrasında öldürüldüğü ortaya çıktı."
"Uçurumdan düştüğü söylenen Esin Güneş davasında katil son duruşmaya kadar tutuksuz yargılandı. ODTÜ'den fizik raporu aldırarak düşmediğini kanıtlayabilmiştik. Esin öldürüldükten 2 yıl sonra davası açıldı, katile 4 yıl sonra ceza verildi."
Kavas, Aysun Yıldırım davasında da etkin soruşturmanın yürütülmediğini ve bu nedenle dosyanın yeniden açılması gerektiğini savunuyor.
Etkin soruşturmanın yürütülmeyen örneklerin, potansiyel katilleri cesaretlendireceğini söylüyor:
"Katilinin açığa çıkmaması, kadınları ve aileleri çok örseleyen bir durum. Çocuklarını kaybeden aileler ya da cesaret edip şiddetten kurtulmaya çalışan başka kadınlar, adaletin sağlanmadığını görüyor."
"Bunun böyle devam ediyor olması şüpheli ölümlerin oranlarını artıracaktır. Çünkü cinayeti inkar eden ve 'kazayla oldu' diyen katillerin arttığını görüyoruz. Bu kişilerin, cezasızlıktan cesaret aldığını düşünüyoruz."