HABER

Bahçeli: "Başbakan Baykal'a şantaj yapıyor"

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Başbakan Erdoğan'ın CHP lideri Deniz Baykal'a şantaj yaptığını öne sürdü.

ANKARA (İHA) - MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, CHP lideri Baykal'ın 1989 yılında yayınladığı Güneydoğu raporunun baskısı altında bunaldığını ifade ederek, "Bu raporda bugün AK Parti ve işbirlikçilerinin dile getirdiklerine benzer tespitler bulunuyor. Başbakan Erdoğan bu konuyu şantaja dönüştürmüştür. Sayın Baykal, Erdoğan'ın yeni bir çözüm ortağı ve yol arkadaşı haline gelmek üzeredir. Taşlar yerine oturacak ve 'yıkım troykası' bu yolla tamamlanacaktır. Ve fotoğraf karesinde eksik parça da yerini alacak, Meclis kürsüsü önünde poz veren AK Parti ve DTP'nin arasına CHP de girecektir" dedi.

MHP Genel Başkanı Bahçeli, partisinin TBMM Grup Toplantısında AK Parti, Başbakan Erdoğan ve CHP'ye yüklenmeye devam etti. 7 yıla yakın süredir hükümet olan AK Parti'nin yurt içinde yürüttüğü ilkesiz, tahripkar ve istismara dayalı politikalarının tam bir benzerinin dış ilişkilerde yaşanmaya devam ettiğini savunan Bahçeli, Türkiye'nin yabancı güçlerin baskısının başarı olarak makyajlandığı bir oyunun figüranı haline geldiğini öne sürdü. AK Parti zihniyetinin ancak savaş mağlubu bir ülkenin göstereceği eziklik ve teslimiyete düştüğünü öne süren Bahçeli, ABD'nin bölgesel projelerini ve Avrupa Birliği'nin politikalarını Türkiye için tek sığınak olarak gören AK Parti zihniyetinin, uluslararası sorunları Türkiye'nin lehine çözümlemede kontrolünü tamamen kaybettiğini söyledi. Sorunların çözüm inisiyatifinin Türkiye dışındaki güç odaklarına geçtiğini belirten Bahçeli, "Artık bu teslimiyet Türk milletinden bir şeyler kopartmaya fırsat arayan herkes için tam bir yağmaya dönüşmüş ve Başbakan Erdoğan'ın tarifi ile bu zillet, 'açılım' adını almıştır. Cumhuriyet tarihinin en teslimiyetçi hükümetini fırsat olarak gören ve bunu değerlendirmek isteyen bütün ülkeler sıraya girmişlerdir" diye konuştu.

Daha bir hafta önce yapılan seçimlerle ülkesinde iktidar olan Yunanistan Başbakanı'nın bir toplantı bahanesiyle acele İstanbul'a geldiğini ifade eden Bahçeli, medyanın zeytin dalıyla geldiğini müjdelediği Yunanistan Başbakanı'nın, ayağının tozuyla Fener Rum Ortodoks Patrikhanesi'ne gittiğini ve Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılmasını Avrupa Birliği sürecinin dayatmalarına havale ettiğini anlattı. Bahçeli, "Bu gelişmelerden, Yunan Başbakanı'nın bu niyetini ve Avrupa'nın bu yöndeki baskılarını bir talimat gibi algılayacak olan Başbakan Erdoğan'ın çok yakında 'patrikhane açılımı' ile 'Ruhban Okulu açılımı' adı altında iki teslimiyet paketini daha gündeme getirmesi ve adına da demokratikleşme demesi beklenmelidir" değerlendirmesinde bulundu.

AK Parti hükümetinin Ermenistan'la diplomatik ilişki kurulması ve sınırın açılması protokollerini 10 Ekim 2009 günü imzalaması ve Zürih'te yapılan törende yaşananların bu konudaki teslimiyetçi anlayışı bir kez daha gözler önüne serdiğini söyleyen Bahçeli, imza töreninde üçüncü ülke yetkililerinin müşahit olarak hazır bulunmasının, AK Parti hükümetinin Ermenistan'a açılım politikasının dış vesayet ve güdüm altında olduğunu göstermesi bakımından da ilginç olduğunu kaydetti. Ermenistan'ın imzalanan protokollerle Türkiye ile diplomatik ilişki kurulmasının ve sınırın açılmasının takvime bağlanmasını sağladığını bildiren Bahçeli, Kafkaslar'da barışın taşını oynattığını söyleyenlerin, imza töreninde yapacakları konuşmada Dağlık Karabağ'ın ismini zikretmek bir yana, Kafkaslar'da istikrarı etkileyen sorunların çözülmesi ve kapsamlı bir barış temennisini dile getirme imkanını dahi bulamadıklarını söyledi. Bahçeli sözlerini şöyle sürdürdü:

"Buzdağı ertesi gün erimez denilerek aşamalı bir sürece bağlandığı anlaşılan protokollerde ne olduğunu sorgulamaktan ziyade, içeriğinde ne olmadığına bakmak ve sonucu burada aramak lazımdır. Metinlerde Ermenilerin soykırım iddialarından vazgeçtiklerine dair hiçbir belirti yoktur. Sahte soykırım yalanıyla, Türk milletini mahkum etmek için sürdürülen uluslararası karalama kampanyasının sona ereceğine ilişkin hiçbir cümle yoktur. Azerbaycan toprağı olan Karabağ'dan Ermenilerin çekileceğine yönelik tek kelime yoktur. Ermenistan'ın Türkiye'nin toprak bütünlüğüne razı olduğuna dair açık ve net bir ifade yoktur. Ve ne üzücüdür ki, ecdadımızı soykırımla suçlayan Ermenilere karşı, Asala terör örgütünün şehit ettiği ve yaraladığı diplomatlarımız için en küçük bir özür beklentisi veya üzüntü emaresi de yoktur. Aksine, bakanlığını yaptığı kuruluşun, geride Ermenilerce katledilen diplomat şehitlerine rağmen, mütebessim bir yüzle protokolleri imzalayan köşeye sıkışmış AK Parti'nin Dışişleri Bakanı vardır. Türkiye bu protokolleri bu haliyle imzalamış, içeriğini kabul ettiği ve bunları uygulamaya koyacağı konusunda resmi yükümlülük altına girmiştir. Başbakan Erdoğan'ın imzalardan sonra yaptığı açıklamada Ermenilerin Karabağ'dan çıkmalarının gereğine ilişkin sözlerinin ise hiçbir hükmü ve bağlayıcılığı bulunmamaktadır. Başbakan'ın protokollerde yer almayan ve dile getirilmeyen bir hususu, gayri resmi ortamda bir şart gibi sunmaya çalışması, milletimizi aldatma arayışından başka hiç bir anlam taşımamaktadır."

AK Parti hükümetinin Dışişleri Bakanı'nın bu konularda ciddi sakatlıklarla malul protokolleri imzalayarak Türkiye'nin bunlara bağlanma niyet ve iradesini resmileştirdiğini ifade eden Bahçeli, Türklüğe karşı bu kadar önyargılı olunan ve hükümetin de çanak tuttuğu bir ortamda, akademik gerçekler siyasal kararlardan ayrı tutularak hakkaniyetin ne ölçüde ortaya çıkabileceğini sordu. Bu metinlerin tamamen Türkiye'nin iradesi dışında hazırlandığını ve hükümete dikte ettirildiğini öne süren Bahçeli, geçen hafta Ermenistan Dışişleri Bakanı'nın da protokolü kendilerinin yazdığını açıklayarak hükümetin bu müzakere sürecindeki yerini ilan ettiğini söyledi. Bahçeli, böyle bir durumun Ermenistan'ın eline Türkiye'yi 'oyun bozan taraf' olarak suçlama imkanı vereceğini ve soykırımın tanınması kampanyasının yeni bir ivme kazanmasına yol açabileceğini dile getirdi.

"BAŞBAKAN VE HÜKÜMETİNİN OMURGASI YABANCILAR KARŞISINDA EĞİLE BÜKÜLE KAT YERLERİNDEN KIRILDI"

Ermenistan Cumhurbaşkanı'nın sınır kapısının açılması şartıyla Bursa'da 14 Ekim'de yapılacak Türkiye-Ermenistan maçına geleceğini açıklamasının, yaşanan paniği artırdığını söyleyen Bahçeli, hükümetin il valisi marifetiyle maçın yapılacağı Bursa'da milletin tepkilerini bastırmaya yönelik tedbir arayışlarının hız kazandığına dikkat çekti. Ermenileri üzmemek için Azerbaycan bayrağının sahaya sokulmaması, bir tepkiye mahal vermemek için seyircilerin seçilerek içeriye alınmak istenmesi gibi arayışların AK Parti zihniyetinin aczini gösterdiğini belirten Bahçeli, "Buradan hükümeti yöneldiği tehlikeli gidişat için uyarmak istiyorum. Spordan siyasetinizin kirli ellerini çekiniz. Bursalıdan korkmayınız. Bursa'nın tertemiz insanlarını milli meselelerde tehdit görmeyiniz. Bursamızı teslimiyetinize basamak ve mekan olarak kullanmayınız. Son tahlilde diyeceğimiz şudur; Milliyetçi Hareket Partisi bu şartlar altında Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin önüne geldiğinde bu protokollere karşı çıkacak, bunlara onay verilmesinin tarihi vebaline ortak olmayacaktır. Bu ilişki şekli ve yöntemi AK Parti zihniyetinin alnına kazılan yeni bir kara lekedir. Başbakan Erdoğan'ın Ermenistan talepleri karşısında 'eğilip bükülemeyiz' sözlerinin millet vicdanında karşılığı ve anlamı yoktur. Zira Başbakan ve hükümetinin omurgası, yıllardır yabancılar karşısında eğile büküle bütün kat yerlerinden kırılmıştır. Hiçbir mesele karşısında yabancı payandaların desteği dışında dik durabilmelerinin ve görünebilmelerinin imkanı kalmamıştır" şeklinde konuştu.

Dıştaki açılım olanca teslimiyeti ile devam ederken, içteki açılımın adı olan yıkım projesinin de yeni bir aşamaya yöneldiğini kaydeden Bahçeli, Türkiye'nin ayrışması ve Türk milletinin çözülmesi ile sonuçlanacak olan sözde Kürt açılımı sürecinde başrolü oynayan AK Parti zihniyetinin, kendilerine koltuk değneği ve suç ortağı arama yolunda geçen hafta mesafe kaydettiğini ve DTP'den sonra CHP ile de temas kurduğunu anlattı. Bahçeli şunları söyledi:

"Böylece yıkım projesinde görev alacak taşeronlar netleşmeye başlamış, ana muhalefet partisi liderinin 'Postacı bugün de kapımızı çalmadı' diyerek yollarını gözlediği mektup nihayet muhatabına ulaşmıştır. Ana muhalefet liderinin, daha önce saygınlığını ve inandırıcılığını kaybettiğini söylediği yıkım sürecinde iade-i taahhütlü postayı reddedeceği yerde bir cevapla randevu vermesi sürece dahil olmak arayışının işareti olmuştur. Sayın Baykal bu girişimiyle istemese de AK Parti'ye kapıları aralamış ve sindirim sistemine dahil olarak 'hazmedilme' sürecinin parçası ve 'hazmettirme' arayışının unsuru haline gelmiştir. Bugünden sonra vereceği cevap ve görüşmelerin kamera önünde yapılması da CHP'yi sürecin sorumluluğundan kurtaramayacaktır."

"YIKIM TROYKASI BU YOLLA TAMAMLANACAK"

CHP lideri Baykal'ın 1989 yılında o günkü partisinin genel sekreteri olarak yayınladığı raporun baskısı altında bunaldığını öne süren Bahçeli, bu raporda bugün AK Parti ve işbirlikçilerinin dile getirdiği ve 1991 yılındaki Erdoğan raporuna benzer tespitlerin bulunduğunu söyledi. Bahçeli şöyle konuştu:

"Bu nedenle ya 21 yıl önceki görüşlerini inkar edecektir, ya da bunlara sahip çıkmaya devam edecektir. Çıkışı kalmamıştır. Başbakan Erdoğan bu konuyu şantaja dönüştürmüştür. Sayın Baykal, AK Parti Genel Başkanı vatandaş Recep Tayip Erdoğan'ın, karanlık gelişmelerle gidilecek bir seçim sonunda başbakan yapan süreçte olduğu gibi yeni bir çözüm ortağı ve yol arkadaşı haline gelmek üzeredir. Sayın ana muhalefet liderinin, "Tutarsızlıklar, çelişkiler, belirsizlikler içeren, tehlikeli tuzaklar barındıran bu 'Açılım Politikası'nda hiçbir şekilde sizinle birlikte olmayacağımız çok açıktır" sözlerine rağmen, baş başa ikili görüşmeye daveti, tutumunu hala netleştiremediği konusunda manidar işaretler vermiştir. Belki de böylelikle, Başbakanın ifade ettiği gibi bağcıyla uğraşmayacaklar ve üzümü beraber yemeye başlayacaklardır. Taşlar yerine oturacak ve 'yıkım troykası' bu yolla tamamlanacaktır. Ve fotoğraf karesinde eksik parça da yerini alacak, Meclis kürsüsü önünde poz veren AK Parti ve DTP'nin arasına CHP de girecektir."

Yıkım projesi kapsamında ikna çabalarını sürdürmeye devam eden İçişleri Bakanı'nın Diyarbakır'a olan ziyareti ve yaşanan rezaletlerin, tam bir AK Parti çürümüşlüğünün ve yönetim zafiyetinin göstergesi olduğunu bildiren Bahçeli, Türkiye'nin emniyet ve asayişinden birinci derecede sorumlu olan bir hükümet üyesinin gözleri önünde kepenklerin kapatıldığını, sokakların boşaltıldığını ve bu tehdidin bakan tarafından görmezden gelindiğini söyledi. Bugün gelinen aşamada yaşanan sokak eylemleri ve ihanet provalarının, değişen hiçbir şeyin olmadığını, hükümetin terör örgütüne teslim bayrağı çektiğini gösterdiğini ileri süren Bahçeli, "Bu teslimiyet öylesine vahim bir boyut almıştır ki, yıllardır yurt dışında sözde kongre adı altında toplanan PKK kadroları, son kongrelerini siyasi parti toplantısı kimliğiyle Başkent Ankara'da yapmaktan çekinmemişlerdir. Ve bütün bunlar hükümetin, güvenlik kuruluşlarının ve adli makamların adeta gözetiminde ve nezaretinde yapılmaktadır. Anlaşıldığı kadarıyla, artık bölücülük suç olmaktan çıkmış, isyan provası yapmanın, ihanete alkış tutmanın, ayrılma tehditleri savurmanın itibar gördüğü bir hukuki, fikri ve siyasi kangren bütün ülkeyi sarmıştır. Bu gelişmeler olurken bir Başbakan Yardımcısı'nın rahle-i tedrisinden geçtiği eski genel başkanı ile şimdiki Cumhurbaşkanı da dahil olmak üzere bütün başbakanları tembel ev kızlarına benzetmesi elbette ki kendi bileceği iştir. Ancak Başbakan Erdoğan'ı kutsayacak sözler sarf etmiş olması kangrenin hangi boyutlara ulaştığını, cerahatın hangi mevkilere sirayet ettiğini göstermesi bakımından ibret verici olmuştur" diye konuştu.

Yoğun bir siyasi gündemin yanı sıra, ekonomi alanında da önemli gelişmelere, toplantı ve kararlara şahit olunduğunu kaydeden Bahçeli, geçen hafta İstanbul'da yapılan IMF ve Dünya Bankası yıllık toplantılarına ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Bahçeli, küresel bir organizasyonun Türkiye'de yapılmasının, tanıtım ve sorunların ilk elden konuşulması açısından olumlu bir tarafı bulunsa da, ortaya çıkan neticelerin Türk milleti adına bir hayrının olmayacağını, geçmiş tecrübelere bakarak söylemenin mümkün olduğunu belirtti. IMF ve Dünya Bankası toplantılarına damgasını vuran asıl gelişmenin, krizin analitik bir bakış açısıyla değerlendirilmesi ve alınması gereken önlemlerden ziyade, İstanbul'un belirli yerlerinde meydana gelen protesto gösterileri olduğunu bildiren Bahçeli, demokrasinin en temel gereklerinden birisinin yıkıcı ve tahrip edici olmamak kaydıyla toplantı ve gösteri yapabilme hürriyeti olduğunu, ne var ki, gösteriler sonucunda ortaya çıkan manzaranın, demokratik bir hakkın kullanılmasından daha çok çevreye zarar veren eylemler olarak vuku bulmasının, sokakların savaş alanına çevrilmesinin doğru ve yerinde olmadığını vurguladı. Protestoların yakın hedefinde hiçbir suçu, günahı olmayan masum insanların yer almasının, işyerlerinin zarar görmesinin asla hoş göremeyecekleri bir tabloyu ortaya çıkardığını ifade eden Bahçeli, demokratik sınırların zorlanması, izan ve insaftan yoksun taşkınlıkların oluşmasının, herkeste haklı olarak toplumsal huzur ve güvenlikle ilgili endişe uyandırdığına işaret etti.

Yönettiği ülkenin gerçeklerinden kopuk olan, sorunları öncelikle kendisinin duyması gereken Başbakan Erdoğan'ın, IMF ve Dünya Bankası yetkililerinden yardım ve aman dilediğini öne süren Bahçeli, ilerleyen günlerde yaptığı yanlışın farkına varan Başbakan'ın, gösterileri bu defa fiili saldırı olarak tanımladığını söyledi. Bahçeli, "Sokağın itirazlarını küresel bilirkişi olarak gördüğü kurumlara anında ihale eden ve dikkate alınmasını talep eden Başbakan, bu tavrıyla ortaya çıkan protestolardan muaf olduğu izlenimi vermeye çalışmıştır. Bilinmesi gereken en yalın gerçek şudur; işsizlikten, yoksulluktan, krizlerden bunalan milletimizin muhatabı öncelikle uluslar arası kuruluşlar değil, hükümet etme yetkisini uhdesinde tutan Adalet ve Kalkınma Partisi'dir" dedi.

Durum tespitleriyle geçiştirilen toplantılarda, hem IMF Başkanı hem de Dünya Bankası Başkanı tarafından yapılan işsizliğin artacağı yönündeki uyarıların, akıllara bu iki kurumun bu alandaki yetersizliğini de getirdiğini belirten Bahçeli, bu yıl içinde dünya genelinde 59 milyondan fazla insanın işini kaybedeceği, krizden sonra 90 milyon insanın ağır bir yoksullukla karşı karşıya kalacağı, özellikle Afrika'nın Sahra altındaki azgelişmiş ülkelerde 30 bin ile 50 bin bebeğin öleceği itirafının, gelecek yıllarda da yerkürede değişen herhangi bir şeyin olmayacağını gösterdiğini söyledi. Özellikle Türkiye'deki ekonomik sorunların bir türlü giderilememesi ve milyonlarca insanın karnını doyurabilecek bir gelirden mahrum olmasının tehlike çanlarının Türkiye için de çaldığını kanıtladığını dile getiren Bahçeli, "Hal böyleyken, IMF'yle anlaşıp anlaşmama konusunda bile sürekli çelişkili bir siyasi duruş gösteren Başbakan Erdoğan'dan beklentimiz, başkalarına nasihat vermeyi bırakması, artık laf olsun diye yaptığı konuşma üslubundan vazgeçmesi, gerçek gündeme yoğunlaşması, vatandaşlarımızın tahammül edilemez hale gelen sorunlarına bir an önce eğilmesidir. Kemerleri sıkmaktan bahsetmeye başlayan AK Parti hükümetinin, yeni ve katlanılamaz hayat şartlarını kendi sorumsuzluğunu ört bas etmek amacıyla milletimize reva göreceği son açıklamalarla ortaya çıkmıştır. Biz kemerlerin değil, yolsuzluk kanallarının sıkılmasını, garip gurebaya sahip çıkılmasını, refah kapılarının açılmasını, iş sahalarının oluşturulmasını, pahalılığın azalmasını, sofraların zenginleşmesini, ekmeğin çoğalmasını istiyoruz" değerlendirmesinde bulundu.

ROZETLİ TEPKİ

Bu arada MHP milletvekillerinin grup toplantısına Türk ve Azerbaycan bayraklı rozetlerle gelmeleri dikkat çekti. Tüm milletvekillerinin yakalarında taşıdıkları rozetlerin, yarın oynanacak Türkiye-Ermenistan milli maçına Azerbaycan bayrağı alınmaması kararına tepki amacıyla takıldığı bildirildi. MHP Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş, demokratik ülkelerde bayrak yasağı olamayacağını savundu. Durmuş, yanındaki milletvekillerine maça Azerbaycan bayrağıyla gitmeyi teklif etti. Milletvekilleri arasında milli maçla ilgili ilginç diyaloglar da yaşandı.

En Çok Aranan Haberler