HABER

Bize Ulaşın BİZE ULAŞIN

Beyaz mendilden DM'ye "Aşk"

Sosyal medya, insanları birbirine daha çok yakınlaştıran platformlar olarak görülse de aşk da dijitalleşme karşısında gücünü kaybetti - Yıllar önce aşkın ve aşıkların gizli dili, sevenlerin haberleşme vasıtası olan mendil yerini artık, DM'den atılan, emojilerle süslenen dijital çağın ilan-ı aşklarına bıraktı - Üsküdar Üniversitesi Rektörü Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Nevzat Tarhan: - "Sosyal medya çok insanla ilişki kurduruyor ama niteliksiz ilişkilerin daha çok olmasına sebep oluyor. Bu nedenle sosyal medyada daha çok sosyal temas var gibi görünüyor ama derinliksiz sosyal temas var. Kişi evinin güvenli ortamında güvensiz kişilerle sosyal temas kurabilir hale geldi. Bu hem ilişkideki kaliteyi hem de güven bağını etkiledi" - Uluslararası Sosyal Medya Derneği Sosyal Medya Koordinatörü Abdi Baktur: - "Önceden evlilikler daha çok içki, kumar, aldatma, şiddetli geçimsizlik gibi nedenlerle biterken şimdi ilk sırayı sosyal medya alıyor. TÜİK verilerine göre, son 10 yılda boşanan çift sayısı yüzde 29 artış gösterdi. Elbette burada sosyal medyanın da büyük payı bulunuyor"

İSTANBUL (AA) - ÇİĞDEM ALYANAK - Gerçek manada yaşandığı takdirde insani hislerin en güçlüsü olan aşk da dijitalleşme karşısında gücünü kaybederek evrilen, şekil değiştiren bir duyguya dönüştü.

Yıllar önce aşkın ve aşıkların gizli dili, sevenlerin haberleşme vasıtası olan mendil yerini artık, DM'den atılan, emojilerle süslenen dijital çağın ilan-ı aşklarına bıraktı.

Sosyal medya, insanları birbirine daha çok yakınlaştıran platformlar olarak görülse de ikili ilişkiler yönünden değerlendirildiğinde, yüzeysel, güvensiz ve kalitesiz ilişkiler daha yaygın hale geldi.

Sevgi sözcüklerinin en sık kullanıldığı gün 14 Şubat Sevgililer Günü'nde Üsküdar Üniversitesi Rektörü Psikiyatri Uzmanı Prof. Dr. Nevzat Tarhan, aşkın tanımını yaparak, günümüz ilişkilerini ele alırken, Uluslararası Sosyal Medya Derneği Sosyal Medya Koordinatörü Abdi Baktur da sosyal medyanın ikili ilişkilere etkisini AA muhabirine değerlendirdi.

- "Aşk bağlanma enerjisidir"

Prof. Dr. Nevzat Tarhan, aşk, sevgi ve hoşlanma kavramlarını analiz ederken önce aşktan ne anlaşıldığının düşünülmesi gerektiğini söyledi.

Aşk dendiğinde hep romantik duyguların, uçma duygusunun, gerçeklerden kopma, sarhoş olma, kendinden geçme duygusunun akla geldiğini belirten Prof. Dr. Tarhan, bunların hepsinin doğru değerlendirmeler ve doğru algılamalar olduğunu ancak aşkın öyle kolay tanımlanacak bir kavram olmadığını, aşkın nereden bakıldığına göre farklı şekilde anlaşılabildiğini ifade etti.

Aşkın tanımını yapan Prof. Dr. Tarhan, "Aşk ateştir denilebilir. Aşk öyle bir ateş ki fazla yaklaşırsanız yakar, fazla uzaklaşırsanız da faydalanamazsınız, üşürsünüz. Aşk aynı zamanda bağlanma enerjisidir. Kişinin aşk nesnesi olarak seçtiği kişiye bağlanması, güçlü bir şekilde bağlanmasıdır. Bunun için aşk kelimesi Arapça'da sarmaşık kelimesinden geliyor. Sarmaşık bağlandığı ağaca öyle bir bağlanır ki ağaç ölürken o da ölür. O derece güçlü bir bağlanma, ölümüne bağlanma vardır. Aşkın doruk noktası bu şekilde bağlanmadır." dedi.

Bu bağlanma esnasında beynin aşırı dopamin salgıladığını anlatan Tarhan, aşkın insan üzerindeki hormonal etkilerine ilişkin şu bilgileri aktardı:

"Dopamin nedir? Haz hormonu, aynı zamanda zevk verme, aynı zamanda keyif verici ağrı kesici özellikleri var. Dopamin aynı zamanda odaklanma ve dikkat hormonudur, kimyasalıdır. Dopamin aşırı salgılandığı zaman salgılandığı nesneye karşı bütün algılarımızı değiştiriyoruz, bütün dikkatimizi ona yöneltiyoruz. Odak noktası olarak ona bağlanıyoruz. Bunu aşkın biyolojik doğasında dopamine borçluyuz.

Dopaminin fazla salgılanmasında ikinci yaptığı şey de odaklanma ve bağlanmanın dışında müthiş sarhoşluk hissi verir. Uçma duygusu verir, sevdiği kişiyle bütünleşme hissi verir. Kendi kişilik sınırlarının ortadan kalktığı hissi verir. Kişi kendini sevdiği şeye bütünleşiyor gibi hisseder böyle bir durumda sevdiği kişi doğru kişi değilse canı yanmaya başlar. Bu sürdürülebilir bir durum değilse kişi hayal kırıklığı yaşar ve bunun sonucunda da edebi eserler çıkar. Leyla ile Mecnun, Kerem ve Aslı gibi."

- "Sosyal medya ilişki kalitesini etkiledi"

Sosyal medyanın insan ilişkilerine etkilerine değinen Prof. Dr. Tarhan, şunları kaydetti:

"İnsan ilişkilerinde fiziksel temas, göz teması çok önemlidir. Sosyal medya ne yapıyor? Göz temasını ve fiziksel teması kaldırdı. Bu durumun olumlu tarafları da var, olumsuz tarafları da var. Olumlu tarafları nedir? Daha çok kişiyle irtibat kurma şansı ortaya çıktı. Kişiyle görüşmek için fiziksel ortam gerekmiyor. Fakat sosyal medya ortamında daha fazla kişiyle aynı anda bağlantı kurabilme gibi bir avantaj sağladı. Ama bunu sağlamakla birlikte diğer taraftan da ilişki kalitesini etkiledi.

Yani sosyal medya çok insanla ilişki kurduruyor ama niteliksiz ilişkilerin daha çok olmasına sebep oluyor. Bu nedenle sosyal medyada daha çok sosyal temas var gibi görünüyor ama derinliksiz sosyal temas var. İçselliği olmayan sosyal temaslar var. Kişi evinin güvenli ortamında güvensiz kişilerle sosyal temas kurabilir hale geldi. Bu hem ilişkideki kaliteyi hem de güven bağını etkiledi."

- "Yalancının mumu internete kadar yanıyor"

"Yalancının mumu yatsıya kadar yanar" sözünün günümüzde "Yalancının mumu internete kadar yanar" diye de söylenebileceğini ifade eden Prof. Dr. Tarhan, "Çünkü o kadar rahat yalan söyleyebiliyor ki insanlar kişiliğini, kimliğini saklıyor. Yalan söylüyor, düşünmeden paylaşımlar yapıyor. Onun sonucunda da toplumda hep yanlış algılar oluşmasına sebep oluyor. Bu nedenle sosyal medyanın faydası mı daha çok zararı mı daha çok demeye başladık." dedi.

Sosyal medyayı kullanan bazı insanların bu platform aracılığıyla tanışıp, aşık olup evlendiğini belirten Prof. Dr. Tarhan, "Yapılan gözlemler, bu tarzdaki evlenmelerin çok uzun vadeli ve kalıcı olmadığını gösteriyor. Karşı tarafı tanıma konusunda görücü usulü evlenmedeki gibi karşı tarafı hiç görmeden evlenmek gibi bir hataya götürüyor. Böyle durumlarda internet üzerinden insanları doğrudan tanıyıp analiz etmek çok geçerli olmadığı için böyle evlilik gibi insanın hayatındaki çok önemli bir tasarrufta yanlış karar vermesine sebep oluyor." değerlendirmesinde bulundu.

Evlilik ve meslek seçiminin, insan hayatındaki iki önemli tasarruf olduğunu dile getiren Prof. Dr. Tarhan, "Meslek seçiminde internet üzerinden arayıp buluyor ama onun üzerinden onu yeterli görmüyor. Sosyal medyadaki duygusal ilişkilerde de aynı şekilde düşünmek gerekiyor. Sosyal medya sosyal teması artırdı ama sosyal temasın kalitesini düşürdü." dedi.

- "Gençler sosyal medyayı tek araç olarak görüyor"

Eskiden duygu ifadesinin bir yolunun sembolleri kullanmak olduğunu belirten Prof. Dr. Tarhan, "Geçmiş dönemlerde sosyal medya gibi hızlı yöntem ve araçlar olmadığı için kişi duygularını toplumun kültürel özelliklerini göz önüne alarak karşı tarafı incitmemek için sembollerle, mendil bırakmak gibi, çeşitli aracılar kullanmak gibi yöntemlerle hareket ediyordu. Ama geleneksel ilişkilerde bu tarz hareket ettiğin zaman duvara çarpmış gibi sosyal medya ilişkilerinde sonuçlar alabilir. Geleneksel düşünen bir kimseye sosyal medya üzerinden temas etmek istediğin zaman karşı tarafın yanlış anlamasına sebep olunabilir. Bu nedenle sosyal medyayla duyguları ifade ederken karşı tarafın kişiliğine göre, geleneksel bir yapıda mı, yeniliğe açık biri mi, hareket etmek gerekiyor." ifadesini kullandı.

Sosyal medyanın ulaşılmak istenen kişiye ulaşmak için kolaylık, konfor ve çabukluk sağladığını aktaran Prof. Dr. Tarhan, şöyle devam etti:

"Hız sağlıyor ama diğer taraftan duygularınızın kötüye kullanılması, duygularınızın istismar edilmesi, sizin kötü niyetli bir insan tarafından istismar edilmenize de sebep olabileceğini unutmamak gerekiyor. Yani sosyal medya üzerinden duygusal mesajlar göndermeden önce normalde üç defa düşünürken şimdi dokuz defa düşünmek gerekir. Kişi eğer bunu yapmazsa hayal kırıklıkları yaşar, sonra ağlamak zorunda kalır. Özellikle gençler, sosyal medyayı kullanırken geçmişi bilmedikleri için tek araç olarak görüyorlar. Halbuki bizim klasik yöntemlerimiz hayır cevabını alsan bile bu iki tarafı da incitmeyecek bir hayır cevabı olurdu. Ama sosyal medyadan hayır cevabı aldığın zaman o artık iz bırakmış bir cevaptır. O cevap herkes tarafından er geç öğrenilecek bir cevaptır. Bunu da gençlerin düşünmesi gerekiyor. Yani dur-düşün-sonra mesaj at. İlke bu olmalı."

- "Emojilerle ilişki kurmak, sevgiye yatırım yapılmadığını gösterir"

Sosyal medyada kişilerin duygularını ifade etmek için kullandıkları emojilerin pratik bir yöntem olduğunu ancak kişinin emojileri çok kullanınca değersizleştiğini, kıymeti kalmadığını belirten Prof. Dr. Tarhan, şu ifadeleri kullandı:

"Bir insan emoji kullandığı zaman sevgilisi için bir zahmete katlanmıyor. Bir ifade için gülücük gönderiyor. Bir öpücük gönderiyor. El sallama gönderiyor. Bu ne demektir? Senin için bir cümle yazma zahmetine katlanmıyorum demektir. Bu ancak daha çok genel ilişkilerde kullanılır. Bir kişinin özel ilişkilerde emojilerle ilişki kurmaya çalışması, sevgiye yatırım yapmadığını gösterir. Sevgiye yatırım yapıyorsa onunla ilgili zihinsel emek, çaba, onun için özel cümleler, özel satırlar, özel hikayeler, özel anlatılar geliştirmesi lazım. Onun için emek vermesi lazım, kafa yorması lazım. Eğer özel mesajlar ortaya çıkarabilir ve kendinden bir şeyler katarak gönderebilirse o sevgi sözcüklerinin altı dolu olur. Yoksa sahte sözcüklerle çok kolay ulaşılan emojilerle sevgi ifade etmek, maalesef sahte dünyanın gerçek olmayan modernizmin yöntemlerinden birisi haline gelir."

- "Akıldan bağımsız bir aşk insanı uçuruma götürür"

Klinikte patolojik aşk vakalarını gördüklerini aktaran Prof. Dr. Tarhan, aşkın bilimsel yönünü ise şöyle anlattı:

"Patolojik aşk, marazi aşk.Yani hastalıklı aşk, tedavi gereken bir aşk. Şu anda diyelim Leyla ile Mecnun bize gelmiş olsa onun aşkı patolojik aşk. Sağlıklı aşk değil yani aşk nesnesi olarak birbirlerini ölümüne seviyorlar. Karşı taraf reddettiği zaman yaşamasam bile daha iyi diyerek intiharı düşünebiliyor. Böyle aşklar psikiyatri biliminde patolojik aşk olarak kabul ediliyor ve klinik tedavi gerekiyor. Böyle kişilerin beyin kimyaları bozulmuş kabul ediliyor. Hastaneye yatırılıyor, tedavi gören kişi birden 'Ben nasıl böyle davranmışım. Böyle saçma bir aşka nasıl tutulmuşum' diyerek kendini sorgulayıp değiştirebiliyor. Bu patolojik aşkları ayırt etmek gerekiyor. Bunun için 6 aylık bir tedavi planlıyoruz. Patolojik aşksa eğer 6 ay içinde düzeliyor."

Bir aşk gerçekçiyse, 6 aydan sonra da devam ettiğini, bu nedenle aşkı değerlendirirken muhakkak o aşkın derinliğinin analiz edilmesi gerektiğini vurgulayan Prof. Dr. Tarhan, ayrıca aşk nesnesinin de değerlendirilmesi gerektiğini söyledi.

Örneğin evli birine aşık olan bir kimsenin aşkının gerçekleşmeyecek, imkansız bir aşk olduğunu aktaran Prof. Dr. Tarhan, "İmkansız aşklar patolojik aşktır. Bu kişiler kendini ölümüne aşık etmişlerdir. Bunlar sağlıklı değil, tedaviye ihtiyaçları olan aşklardır. Bunları ayırt etmek gerekiyor. İmkansız aşklar, sürdürülemeyen aşklar ve kontrol edilemeyen aşklar o kişiye zarar verir. Onun için aşkı ateşe benzetiyoruz. Ateşi elinde tutmaya çalışırsan yanarsın, fazla yaklaşırsan yanarsın, fazla uzaklaşırsan da faydalanamazsın. Belli bir mesafede aşkı sürdürmek gerekiyor. O nedenle aşk nesnesini doğru seçmek gerekiyor. Akıldan bağımsız bir aşk insanı uçuruma götürür." dedi.

- "İlişkilerin kalitesini ve ömrünü çok çabuk tüketiyor"

Uluslararası Sosyal Medya Derneği Sosyal Medya Koordinatörü Abdi Baktur da günümüzün ilişkilerinin büyük bir değişim yaşadığını, bunun sadece sosyal medya ile değil dijital dönüşümle gerçekleşen bir eğilim oluğunu söyledi.

Baktur, "Özel hayatın her anının normalleşerek dijital dünyada paylaşılması, gerçekliğinden bile emin olamadığımız yeni kişilerin hayatımıza rahatlıkla girmesine olanak sağladı. Eskiden binbir zahmetle duygularımızı ifade etmeye çalışırken, şimdi sosyal medyanın hızıyla ilişkiler bir anda başlayıp, bir anda bitiyor. Bu da ilişkilerin kalitesini ve ömrünü çok çabuk tüketiyor." diye konuştu.

Önceden evlilikler daha çok içki, kumar, aldatma, şiddetli geçimsizlik gibi nedenlerle biterken şimdi ilk sırayı sosyal medyanın yer aldığını aktaran Baktur, "TÜİK verilerine göre son 10 yılda boşanan çift sayısı yüzde 29 artış gösterdi. Elbette burada sosyal medyanın da büyük payı bulunuyor." dedi.

- "Merhaba diyemeyenler, sosyal medyada ilanı aşk etmekten çekinmiyor"

Sosyal medya sayesinde "Seni seviyorum." sözcüğünün daha sık kullanıldığını ancak bu kullanımın saniyeler içerisinde çok sık yazılan içi boş kelimelerden ibaret olduğunu ifade eden Baktur, sözlerine şöyle devam etti:

"Sokakta yanından geçerken utancından 'merhaba' bile diyemeyenler, sosyal medyada ilanı aşk etmekten çekinmiyor. Çok değil bundan on yıl önce, ailece aynı masada muhabbet ederken, bugün telefonlarına bakmaktan aynı evde iki yabancı olan çiftler var. Bu da aradaki sevgi bağının kopmasına neden oluyor.

Artık sosyal medya ile sosyal ihtiyaçlarımızı karşıladığımızı düşünüyoruz. Bu da gerçek manadan bizi uzaklaştırarak daha çok yalnızlaştırıyor. Yüz yüze iletişimin azalması, duyguların yitirilmesine, ilişkilerin körelmesine, kültürel ve ahlaki yozlaşmaya sebep oluyor. Günümüzde maalesef bu durum hızla artıyor.

Sosyal medyayla ortaya çıkan yeni iletişim kodları ilişkilerimizde kullandığımız dili de önemli ölçüde etkiledi. Her şeyin hızlı yapılma arzusu, sosyal medya platformlarında dilin özensiz kullanımının yaygınlaşmasını, iletişimde kuralsızlığı getirdi. Günlük konuşmalarımızın veya basit sembollerin sosyal medyaya yansıması, ilişkilerimizle kullandığımız iletişimi de özensizleştirdi."

- "İlişkilerde bağlanma ve kopma problemleri yaratıyor"

Bireylerin sosyal medya ile yeni insanları hızla tanımalarının, ilişkilerde bağlanma ve kopma problemleri yarattığını vurgulayan Baktur, şu değerlendirmede bulundu:

"Çiftler, bir süre sonra kendi ilişkilerini sosyal medyada gördüğü ilişkilerle kıyaslama yoluna giderek, mevcut ilişkiyi sonlandırıp yeni bir ilişkiye başlayabiliyorlar. Sosyal ağlarda mutluluk pozları veren birçok çift, aslında ilişkilerinde sorunlarla baş etme yöntemi olarak sosyal medyayı kullanıyor. Dışarıya karşı mutlu gözükerek çatışmalı duygu durumundan ve yüzleşmeden uzak kalmaya çalışıyorlar."

Yapılan araştırmalara göre bireylerin yüzde 59,1'inin sevgilisinin-eşinin internette neler yaptığını kontrol ettiğini anlatan Baktur, eşlerden birinin sosyal ağlarda fazla vakit geçirmesinin, kuşkuya yol açtığını, bunun da ilişkilerde çatışma oluşturduğunu söyledi.

Bazı çiftlerin ise birbirlerini bir dedektif gibi sosyal medyadan takip etmeye başladığını, iletişim ve güven duygusunun yerini şüphenin aldığını aktaran Baktur, "Bu soruna önlem almak isteyen kimi çiftler, ortak sosyal medya hesabı açarak birlikte çektirdikleri fotoğraflarıyla arkadaş listelerine 'mutluyuz' mesajı veriyor.
Sosyal medya nedeniyle açılan boşanma davaları incelendiğinde eşlerin 'karım sürekli sosyal medyada', 'kocam sosyal medyadan ayrılmıyor', 'sosyal medya yüzünden eşim çocuklarla ilgilenmiyor' gibi şikayetlerde bulunulduğu görülüyor. Sosyal medyada çok fazla gönderisi bulunmayan hatta kullanmayan çiftlerin genelde mutlu olan çiftler olduğu gözlemleniyor." diye konuştu.

Baktur, 2019 rakamlarına göre Türkiye'deki 59,36 milyon internet kullanıcısının 52 milyonunun aktif sosyal medya kullanıcısı olduğunu söyledi.

Bu sayının 44 milyonunun, aktif mobil sosyal medya kullanıcısı olduğunu belirten Baktur, genel olarak sosyal medya kullanıcılarının üçte birini 25-34 yaş grubunun oluşturduğunu, insanların internette günde ortalama 7 saat geçirdiğini sözlerine ekledi.

Yerel Seçim 2024


En Çok Aranan Haberler