Boğaziçi Üniversitesi'ni İstanbul dışındaki bir şehirden kazanan çoğu öğrenci, kampüsün bulunduğu Hisarüstü mahallesinde yer alan yurtlarda ve evlerde yaşar çoğu zaman.
Okul kampüsü ve Hisarüstü mahallesi, eviniz haline dönüşür.
O yüzden son günlerde çoğu öğrenci evlerinin polis tarafından işgal edildiği hissiyatı içinde yaşıyor. Kimi öğrenciler ise gerçekten de evleri polis tarafından basılarak gözaltına alınıyor.
Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi Gülru Turhan bu durumu, "Hepimiz henüz gözaltına alınmamış Boğaziçi öğrencileriyiz" diyerek özetliyor:
"Polis şiddetinin durmasını talep ediyorum. Sokakta yürürken mi, otobüs beklerken mi, ailemin yanına hastaneye gitmeye çalışırken mi, okul kampüsündeyken mi, nerede gözaltına alınabileceğimizin bir çizgisi yok. Bunu kabul etmiyoruz."
Son günlerde okulda neler yaşandığını konuştuğum çoğu öğrencinin sesinde yorgunluk ve halen gözaltında olan arkadaşları için üzüntü var; yine de morallerini bozmadıklarını söylüyorlar.
Boğaziçi Üniversitesi'nde Prof. Dr. Melih Bulu'nun rektör olarak atanmasına karşı son bir aydır yürütülen protestolar, son günlerde başka bir boyuta geçti.
Birkaç gündür öğrenciler, iktidardaki siyasetçiler tarafınan 'terörist' olmakla suçlanıyor.
İsmini vermek istemeyen bir öğrenci, "Haklarımla bu ülkede özgürce yaşamak istediğim için insanların bana terörist demesini umursamıyorum. Yüz yıllık bir gelenek bu kendinden olmayanı terörist diye yaftalamak" diyerek anlatıyor hislerini.
Öğrenciler, hem Bulu'nun istifasını hem de bütün üniversitelerde rektör atamalarının seçimle yapılmasını talep ediyor.
Diğer talepleri ise polis şiddetinin sona ermesi, gözaltına alınan ve tutuklanan arkadaşlarının serbest bırakılması.
Son birkaç gündür rektör atamasıyla ilgili protestoların büyümesinin en büyük nedeni, geçen hafta kampüste düzenlenen sergide yer alan bir eserin tepki çekmesi.
Sergiyle ilişkili olarak iki öğrenci tutuklandı, tutuklanırken kaydedilen videolarında diğer öğrencilere, "Bundan sonrası sizde" mesajını gönderdiler.
Bunun üzerine pazartesi günü öğrenciler kampüs kapısında, "Bundan sonrası bizde" ismiyle bir basın açıklaması okumak istedi.
Ancak kapıda konuşlanan polis ne öğrencilerin basın bildirisi okumasına izin verdi ne de kampüste bulunan öğrencilerin dışarı çıkmasına.
Öğrencilere ilk müdahale okula alınmadıkları için Etiler'de yürüdükleri sırada meydana geldi.
Sosyal medyaya yansıyan gözaltılar, 'Aşağı bakmayacağız' sloganının ortaya çıkmasına neden oldu.
Ebru Batur, pazartesi günü Etiler'de gözaltına alınan Boğaziçi Üniversitesi öğrencilerinden biri.
İngiliz Dili ve Edebiyatı ikinci sınıf öğrencisi olan Batur, "Ne bir slogan attık, ne bir basın açıklaması okuduk. Yayılan videoda da görüldüğü gibi aşağı bakmadığımız için aslında arkadaşlarımızla beraber gözaltına alındım." diyerek anlatıyor başına gelenleri.
Direnmedikleri ve slogan atmadıkları halde herkese ters kelepçe takıldığını ve bunun bir hak ihlali olduğunu söyleyen Batur, "Ters kelepçelerle 4-5 saat bekletildik otobüs içinde. Gözaltına alınırken tehdit eden polisler oldu. Sağlık kontrolünü bizi hastaneye sokmadan araç içinde yapmak istediler, bunu reddettik" diyor.
"Gözaltında içerideyken ne ağlayan ne de sızlayan var. Herkes şarkılarla, türkülerle dışarı bırakılmayı, tekrar okula gelmeyi bekliyor" diye de ekledi.
Ebru Batur'un da içlerinde olduğu çok sayıda öğrenci Etiler'de gözaltına alınırken o sırada Boğaziçi Üniversitesi kampüsü içinde olan öğrencilerin dışarı çıkmasına izin verilmiyordu.
O sırada kampüste olan sosyoloji üçüncü sınıf öğrencisi Gülru Turhan, "Dışarıdaki eylemlere katılmamıza, doktora ya da eve gitmemize, ilaç almak için dışarı çıkmamıza izin verilmedi. Bizi kendi kampüsümüze açık cezaeviymiş gibi hapsettiler. Bize bunun kayyum beyin kararı olduğu söylendi" diyerek bunun üzerine kampüsün içindeki rektörlük binasına gittiklerini anlatıyor.
Polisin öğrencilere kampüs içindeki müdahalesi o akşam rektörlük binasının önünde gerçekleşti.
Öğrenciler müdahaleden önceki ortamı barışçıl olarak nitelendiriyor.
"Kimseyle çatışmaya girmek istemiyoruz, hiçbir arkadaşımızın tutuklanmasını, gözaltına alınmasını istemiyoruz" diyen Gülru Turhan, o akşamki atmosferi şöyle betimliyor:
"Rektörlük binasının kapılarında oturduk, slogan attık, yasal protesto hakkımızı kullandık. Çay içtik hep beraber, çiğ köfte yedik, şarkılar söyledik, danslar ettik. Polis geldiğinde oturduk ve yere çömeldik, polise saldırmak isteyen öğrenci yere çömelmez."
Ancak saat 21.00'de sokağa çıkma yasağının başlamasıyla beraber polis Boğaziçi Üniversitesi kampüsüne inerek öğrencilere müdahalede bulundu.
Diğer yandan İçişleri Bakanlığı'nın genelgesine göre 1593 sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu uyarınca sokağa çıkma yasağı uymayanlara 3.150 TL idari para cezası uygulanıyor, genelgede gözaltı uygulaması yer almıyor.
Melih Bulu ise basına yaptığı açıklamasında öğrencilere müdahale edilmesini, "Başkalarının özgürlüğünü engelleyici tutuma girdiler. Tedbir alma zorunluluğu doğdu" diyerek savundu.
Yönetim Bilişim Sistemleri üçüncü sınıf öğrencisi Ece Çevik, müdahale sırasında yaşananları, "Kol kolaydık, sağımdaki ve solumdaki insanları sadece ismen tanıyordum. Polis bizi ittirmeye başladı, en öndeydim o sırada. Bir anda tam karşımdaki polis gülerek kalkanıyla bana vurmaya başladı. Suratımı hedef aldığı için kolumla kapadım, o yüzden neyse ki bir şey olmadı" diyerek anlattı.
Arkadaşlarının polislere müdahale öncesinde, 'Bizim sizinle bir derdimiz yok' dediğini belirten Çevik, müdahalenin ardından sinir krizi geçirmiş:
"Bir arkadaşımız vardı Şeyma, başörtüsünün açıldığını ve öyle götürüldüğünü gördüm. Sonra polis bizim arkamızdan koşmaya başladı. Kaçarken arkama baktığımda polisin birini merdivenden ittirdiğini gördüm. Polis saldırdığı halde öğrenciler saldırmadı, yaptığımız tek şey gözaltına alınanları çekip kurtarmaya çalışmaktı."
Türk Dili ve Edebiyatı ikinci sınıf öğrencisi Ali Murat Kalkan, polis müdahalesi sırasında karnına sert bir darbe aldığını söylüyor.
Kaçarken yaralanan ve ayağı burkulan arkadaşlarının olduğunu ifade eden Kalkan, polisin kampüs içinde kaçtıkları sırada arkalarından plastik mermi kullandığını belirtti:
"Rektörlüğün önündeki eylemde megafondan sürekli 'Eylemimiz şiddetsizdir, herkesi soğukkanlı olmaya davet ediyoruz' dedik. Bütün öğrenciler son ana kadar sakindi. Sadece bir grubun görevi sinirlenenleri sakinleştirmekti."
"Okulumuzu korumak, doğru bir eğitim alma derdindeyiz" diyen Kalkan, Clubhouse adındaki sosyal medya platformunda yaptığı konuşma dolayısıyla bugün Emniyet'e ifade vermeye gitti.
Pazartesi günü yaşanan olaylarda 159 öğrencinin gözaltına alınması üzerine salı günü Kadıköy'de de bir eylem düzenlendi, bu eyleme de polis müdahalesi gerçekleşti.
Kadıköy'deki eyleme katılan ismini vermek istemeyen bir Boğaziçi öğrencisi, vapurdan indiklerinde direkt gaz kokusuyla karşılaştıklarını belirtiyor:
"Bir anda nereden geldiğini anlamadığım polisler tarafından kovalanmaya başladık. Plastik mermi sıkıyorlardı, yerden seken bir mermi arkadaşımın bacağına geldi. O sırada bir insan yere düştü, herkes büyük bir panikle üstünden geçmeye başladı. Maskelerle çok da fazla koşamadık."
Kadıköy'deki eyleme katılma sebebini ise diğer üniversitedeki öğrencilerle bir araya gelmek olarak özetliyor:
"Bu, 'Diğer kurumlar ne yaparsa yapsın ama Boğaziçi ayrıcalıklı olsun, biz rektörümüzü seçelim, her yer kayyumlarla dolsun' değil. Bu tek bir olay değil, belediyelere de kayyum atanıyor, yasal olabilir ama meşru değil. Türkiye'de yıllardır verilen hak ve özgürlük mücadelesinin bir parçası.
"Çünkü Boğaziçi kampüs sınırları içinde kalarak bu sorunu çözemeyiz. Yıllar önce Ankara Üniversitesi de çözemedi, daha sonra İstanbul Üniversitesi de…"
Türk Dili ve Edebiyatı üçüncü sınıf öğrencisi Enes Karakaş da aynı görüşte.
"Kayyum meselesi sadece Boğaziçi'nin meselesi değil, biz Boğaziçili olmasaydık dahi bu mücadelenin içerisinde yer almamız gerekirdi" diyen Karakaş, genel meselenin Türkiye'nin demokratikleşmesi sorunu olduğunu düşünüyor.
Aksi takdirde baskı altın alınma riski taşıyan azınlıkların ve öğrenci kulüplerinin tehlikeye atıldığını vurgulayan Karakaş'a göre akademisyenler de derslerini bir eylem alanına çevirmeli.
Öğrenciler, bu hafta Boğaziçi Üniversitesi LGBTİ+ Çalışmaları Kulübü'nün kapatılması kararı alınmasını da buna örnek olarak gösteriyor.
Karakaş, pazartesi günü Etiler'de gözaltına alınmasına rağmen serbest bırakıldıktan sonra salı günü Kadıköy'deki eyleme de katılmış.
Etiler'de gözaltına alınırken ters kelepçe uygulamasına maruz kaldığını söyleyen Karakaş, "Gözaltına alınırken çelme taktılar, bu yüzden elimde ince doku zedelenmesi oldu. Dizlerimde ve kalçamda ufak morluklar var" dedi.
Boğaziçili öğrencilerin bundan sonra hayata geçirmek istedikleri ilk adım, okulun öğrencileri, akademisyenleri, çalışanları ve bütün bileşenlerinin olduğu bir meclis kurmak.
İngiliz Dili ve Edebiyatı ikinci sınıf öğrencisi olan Ebru Batur, okulda Melih Bulu'nun rektör olarak kalmasını isteyen öğrenciler olsa da kimsenin birbiriyle bir çatışma halinde olmadığını vurguluyor.
Rektör atamalarının bütün üniversitelerin ortak sorunu olduğunu söyleyen Batur'a göre Boğaziçi öğrencileri ve diğer öğrenciler arasında bir ayrım yapılmamalı:
"Bunu bu kadar terörize etmenin bir anlamı yok. Diğerleri Boğaziçili değil demenin… Bu kayyum rektör sadece Boğaziçi'nde olan bir şey değil. Gözaltına alındığımda yanımda oturan arkadaş İstanbul Üniversitesi öğrencisiydi. Arkamda oturan İTÜ öğrencisiymiş.
"Sadece Boğaziçililerin bu konuda söz söyleme hakkı varmış, protesto etme hakkı varmış gibi, diğer öğrencilerin sadece bizi kışkırtmak için orada olduğunu algısı yaratılmaya çalışılıyor. Bütün öğrencilerin hakkı bunu söylemek."