Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, yüksek yargıda üye ve daire sayısının artırılmasının "gizli bir ajandası olmadığını" belirterek, iş yükünü azaltmaya, dosya yoğunluğunu eritmeye dönük bir düzenleme yapıldığını söyledi.
Bozdağ, TBMM Genel Kurulu'nda yargı paketi üzerinde Hükümet adına yaptığı konuşmada, teklifin Anayasa'ya aykırı yönü olmadığını belirterek, en önemli değişikliklerden birinin yüksek yargıda daire ve üye sayısının artışı olduğunu kaydetti. Yüksek yargıda iş yükünün yoğunluğuna işaret eden Bozdağ, 2011 yılında yapılan değişikliğin iş yükünde beklenen azalmayı sağlamadığını belirtti.
Ceza dairelerinde 2010 yılında 364 bin 500 olan dosya sayısı 2013 yılında 355 bin 134, 31 Ekim 2014 itibarıyla da 389 bin 469 olduğunu anlatan Bozdağ, "Hukuk dairelerine baktığınızda 2010'da 171 bin 814 olan dosyanın 31 Ekim 2014 itibarıyla 219 bin 386 olduğunu görüyoruz. 1 Kasım 2014 tarihi itibarıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nda derdest dosya sayısı 353 bin civarındadır. Çok büyük bir iş yükünün olduğu tartışmasızdır" dedi.
Yüksek yargıda davaların uzun süre karara bağlanamamasının insanların yargıya olan güvenini zedelediği gibi hakkını daha geç elde etmesine de neden olduğun işaret eden Bozdağ, iş yoğunluğunu azaltmak için tedbirler almanın Parlamento'nun görevi olduğunu vurguladı. Türkiye'nin adil yargılanma hakkı konusunda da uluslararası taahhütlerde bulunduğuna dikkati çeken Bozdağ, "Hem adil yargılanmanın, zamanında davaların karara bağlanmasının temini, gecikmiş adaletin önüne geçilmesi maksadıyla böyle bir değişiklik yapılması zarureti ortadadır. Bu değişikliğin gizli bir ajandası yoktur. Tamamıyla Yargıtay'daki iş yükünü azaltmaya, oradaki dosya yoğunluğunu eritmeye dönük bir düzenlemedir" diye konuştu.
Bozdağ, 2011 yılında yapılan düzenleme konusunda Anayasa Mahkemesi'nin hem daire ve üye sayısının artışı hem Başkanlık Kurulu'nun yeniden oluşturulması konusunu yasamanın takdir yetkisi içerisinde gördüğünü, hukuk devletine ve yargı bağımsızlığı ilkesine aykırı değerlendirmediğini söyledi. "Şu anda yaptığımız düzenleme AYM'nin kararında da ifade edildiği gibi hukuk devleti ve yargı bağımsızlığı ilkesiyle çatışır bir niteliğe sahip değildir" diyen Bozdağ şöyle konuştu:
"Yargıtay tetkik hakimlerinin atanması, Yargıtay'ın iç işlerine, yargı bağımsızlığına kesinlikle bir müdahale değildir. Bugün Yargıtay ve Danıştay'ın üyeleri HSYK tarafından seçilmektedir. Eğer bu mantıkla bakarsak, 'Yargıtay ve Danıştay'a üye seçmek yargı bağımsızlığına, hukuk devleti anlayışına ters' dememiz gerekir. Bölge idare mahkemelerinin başkan ve üyeleri, ilk derece mahkemelerinde görev yapan hakim ve savcılar, bunların tamamı HSYK tarafından atanmaktadır. Eğer bu mantıkla bakarsak; HSYK'nın mahkemelere hakim, savcı, başkan ataması, Yargıtay'a ve Danıştay'a üye seçmesinin tamamı hukuk devletine aykırı, yargı bağımsızlığını ihlal ediyor demektir. Bu kabul edilemez bir durum. Çünkü, HSYK da yargı bağımsızlığı ve hakimlik teminatı esasına göre kurulan ve faaliyetlerini sürdüren anayasal, idari bir kuruldur ve hepimiz HSYK'nın yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının sigortası olduğunda hemfikiriz. O nedenle, HSYK'nın Yargıtay ve Danıştay üyelerini seçtiği gibi tetkik hakimlerini seçmesi, kesinlikle yargı bağımsızlığına herhangi bir müdahale olmadığı gibi, Yargıtay'ın iç işleyişine de bir müdahale değildir."
Yargıtay Başkanı Ali Alkan'ın dün bir açıklama yaptığına işaret eden Bozdağ, "Yargıtay Başkanı'nı seçen kurulun, Başkanı ve üyeleri seçerken ehliyetli, hukuk devletine ve yargının bağımsızlığına sadık karar verdiğini düşünüp, tetkik hakimlerini seçerken bunun aksini düşünmek kabul edilebilir bir durum değildir. Şu anda Danıştay tetkik hakimleri HSYK tarafından atanmaktadır. Bundan sonraki süreçte de Yargıtay ve Danıştay üyesi nasıl seçiliyorsa, ilk derece mahkemelerine hakim ve savcılar nasıl atanıyorsa, bunların tamamını yapmaya nasıl HSYK yetkiliyse; aynı şekilde HSYK bu yetkisini kullanacaktır. Bunların hiçbirisi Anayasa'ya, yargı bağımsızlığına, hukuk devleti ilkesine kesinlikle aykırı değildir" görüşünü ifade etti.
Danıştay'da Cumhurbaşkanı tarafından atanan üyelerin, hukuk fakültesi mezunu olmayanların dava dairelerinde görev almasını engelleyen düzenlemenin değiştirilerek dava dairelerinde görev almasına imkan verildiğini belirten Bozdağ, bunun yargı bağımsızlığına, hukuk devletine de aykırı bir durum olmadığını kaydetti. Anayasa'nın Cumhurbaşkanı'na Danıştay üye sayısının dörtte birini atama yetkisi verdiğini ve hukuk fakültesi mezunu olma şartı aramadığını ifade eden Bozdağ, şunları söyledi:
"İlk derecede görev yapan hakim ve savcılarımız arasında hukuk fakültesi mezunu olmayan yüzlerce hakim ve savcımız var. Bunlar bir mesleğe girmeden önce eğitime tabi tutuluyorlar ve ondan sonra görev yapıyorlar. Eğer biz Danıştay'da Cumhurbaşkanımızın atadığı hukuk fakültesi mezunu olmayan bir harita mühendisinin veyahut da imar konusunda uzman birinin ilgili dairede görev yapmasını öngörmezsek veyahut da yanlış karşılarsak, o zaman idare mahkemelerinde, vergi mahkemelerinde hukuk fakültesi mezunu olmayanların görev yapmasına da aynı gözle yaklaşmamız lazım ki bu fevkalade yanlış bir durumdur. Orada da görev yapar, orada da görev yapar. Şu anda 'Danıştay'da birilerine imtiyaz mı sağlanıyor?' denirse, Danıştay'da iki tane böyle üye var, onun dışındaki bütün üyeler hukuk fakültesi mezunudur, Cumhurbaşkanı tarafından atanan üyeler..."
"Arama müessesinden hedeflenen netice ortaya çıkmadı"
Ceza Muhakemesi Kanunu'nda (CMK) yapılmak istenen değişikliklere de işaret eden Bozdağ, Şubat ayında "makul şüphe"nin "somut delile dayanan kuvvetli şüphe" olarak değiştirildiğini, bunu yaparken temel düşüncelerinin aramalara kolay karar verilmemesi olduğunu anlattı. Uygulayıcıların bunu "faili gösteren somut delil" gibi adeta ispat vasıtası delil gibi algılayıp uygulamaya başladığının altını çizen Bozdağ, "Arama müessesinden hedeflenen netice ortaya çıkmadı. Pek çok yerde arama kararları verilemedi; bazı yerde savcılar vermedi, konu hakime taşındığında hakimler vermedi ve bunun doğurduğu pek çok olumsuzluklar yaşadık. Yaptığımız düzenleme olumsuzluk ve ortaya çıkan kötü sonuçları ortadan kaldırmaya yöneliktir. Makul şüphe, kıta Avrupa'sında da var" dedi.
El koyma konusunda CMK'da katalog suçlara ilave yapıldığını belirten Bozdağ, "Bu öyle yansıtıldı ki sanki muhalif olan herkesin malına mülküne el konacak. Hükümet kendi aleyhine kim konuşuyorsa onun bütün ticari hayatını sonlandıracak. İnsafsız bir takdim yapıldı. Zira el koymada CMK 128. maddede somut delile dayanan kuvvetli şüpheyi biz getirdik. El koyma kararından önce BDDK, SPK, MASAK'tan suçtan elde edilen değere ilişkin rapor alınması şartını da biz koyduk. El koyma kararının heyet halinde ağır ceza mahkemesince ve oy birliğiyle karar alınmasını getirdik. Bu güvencelerin hiçbiri ortadan kalkmıyor. Kişinin mal varlığı, alacakları bakımından bu güvencelerin hiçbiri ortadan kalkmıyor. Anayasal düzene, darbe teşebbüsü gibi bazı suçları bunun kapsamına koymaktır yaptığımız. Bunların düşünce hürriyeti, kişilerin muhalefet yapması şekliyle bu düzenlemenin hiçbir alakası yoktur" diye konuştu.
Müdafinin dosyayı incelemesi ve örnek almasının son derece önemli olduğunu kaydeden Bozdağ, ilgili maddenin uygulamaya girmesinden sonra terör, örgüt, uyuşturucu ve pek çok soruşturmada suçu işlemeyi meslek edinen kişilerin avukatları vasıtasıyla savcılıklarda adeta nöbet tutuklarını söyledi.
Soruşturmanın sağlıklı yürümesi, delillerin toplanması, faile ulaşılmasının adeta imkansız hale geldiğini savunan Bozdağ, şöyle konuştu:
"Dosyanın içinde ne varsa alıyorlar. Savcı nerelere müzekkere yazmışa onu alıyor. Soruşturmanın istikametini görüyor, deliler karartılıyor. kayboluyor, araştırmalar sonuç vermiyor. Böyle olunca da özellikle organize suçlarla, örgütlü suçlarla ilgili soruşturmaların akim kalması tehlikesiyle karşı karşıyayız. Soruşturmanın amacı tehlikeye düşecekse hakim kararıyla belli evraklara ilişkin kısıtlamayı öngören düzenlemeye geri döndük. eleştiriler dikkate alınmak suretiyle burada bir katalogla sınırlamaya gidildi. Bu sınırlama yasa koyucunun amacını karşılayıcı niteliktedir. 2011'de devreden dosyalar dahil 6 milyon 15 bin 659 soruşturma var, bin 50'sinde gizlilik kararı verilmiş. 2012'de 6 milyon 285 bin 102 soruşturmadan bin 64'ü hakkında gizlilik kararı verilmiş. 2013'te 6 milyon 679 bin 973 soruşturmadan bin 306'sında gizlilik kararı verilmiş. Milyonlarca soruşturmadan belli sayıdakine gizlilik kararı var. Bu daraltmayla daha da aza inecektir, kararı hakim verecektir. Bunun ihtiyaç olduğuna inanıyorum. Bunu geçirmeye mecburuz. Siz de bunu yakinen biliyorsunuz. Bu bizim soruşturmaların sıhhati bakımından son derece önemlidir. Burada amaç savunma hakkını kısıtlamak değil, delileri toplamak, faillere ulaşmak ve hak edenin cezaya kavuşması için etkin ve sağlıklı soruşturmayı yürütmek bakımından önemli."
Hakim ve savcıların özlük haklarına yönelik düzenleme üzerinden çok yıpratıldığını belirten Bozdağ, "Hakim ve savcılarımız daha fazla almayı hakediyorlar. Bütçe imkanları çerçevesinde ancak bu kadar iyileştirme yapıyoruz. İmkan olduğunda daha fazla yapma imkanı olacaktır" dedi.
Bozdağ, zammın diğer adliye personeline yansımadığını söyledi.
"İmralı'ya sekreterya tartışması, Hükümetimizi yıpratmak için algı operasyonuna döndü" Bozdağ, milletvekillerinin sorularını yanıtlarken, cezaevlerinde tutuklu ve hükümlülerin bulunduğunu, bunun dışında herhangi kimsenin bulunmasının mümkün olmadığını dile getirerek, "İmralı'ya sekreterya tartışması kamuoyunda Hükümetimizi yıpratmak için algı operasyonuna döndü. Sanki dışarıdan özel kalem gidecek, orada sekreter olacak, düzen kuracak gibi algı yapılıyor. Bu fevkalade yanlış, öyle bir şey yok. Siyaseten de böyle bir şey yok, kanunen de bu mümkün değildir. İmralı'da Öcalan'ın yanında şu anda bulunan hükümlüler var. Bu hükümlüler azalır, çoğalır, orada ayrılıp gidebilir, başkaları gelebilir. Bunlar her cezaevinde olan rutin uygulamalardır. diğer cezaevlerinde nasıl oluyorsa, İmralı'da aynı uygulamalar yapılmaktadır. Bir ayrıcalık söz konusu değildir" dedi.
Adalet Bakanı Bozdağ, Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nın kullanılmasını veya yapımını engelleyen herhangi bir yargı kararı bulunmadığını söyledi.
Bozdağ, avukatlara yeşil pasaport verilmesini arzu ettiğini, Dışişleri ve diğer ilgili bakanlıklarla konuyu görüştüğünü belirterek, AB üyesi ve başka ülkelerde Türkiye'deki yeşil pasaportun sayısının yüksekliği nedeniyle azaltılmasını istediğini, bazı ülkelerin de yeşil pasaporta vize koyduğunu anlattı. Bir adım atıldığında yeşil pasaportlularla ilgili de sıkıntının ortaya çıkma riskinin olabileceğinin ifade edildiğini anlatan Bozdağ, "AB ile vize muafiyeti görüşmeleri sürüyor. 2 yıl içinde zaten AB bazında bir sıkıntı kalmayacak, anlaşma yürürlüğe girerse. Şu aşamada sınırlama imkanımız yok. Başka meslek gruplarına da vermemiz gerekecek. Kapsam çoğaldıkça yeşil pasaport uygulama alanı daralabilir. Şu aşamada yapamıyoruz ama incelmemizde olacak ve ben de bunu özellikle takip edeceğim" diye konuştu.