Geçen hafta, George Johnson hayata veda etti. ‘’O da kim? Bize ne?’’ demeyin. Bu kişi yalnız ailesi ve Amerika için değil, tüm dünya için önemli bir insandı.
Bay Johnson tam 112 yaşındaydı ve öldüğü ana kadar da dünyamızın en yaşlı insanı olarak kabul ediliyordu.
‘Her ölüm erken ölümdür’ diyen Cemal Süreya’ nın bile sesini çıkaramayacağı kadar yaşlıydı.
Kaliforniya eyaletinin I. Dünya Savaşı’na katılmış son gazisi de olan bu kişinin asıl önemi ise tüm hayatını salam-sosis-hamur işi, yani ‘abur-cubur’ yiyerek geçirmiş olmasından kaynaklanıyordu.
‘Onu yemeyin, bunu yemeyin’ diye her gün ahkâm kesen beslenme uzmanlarının uzun ve sağlıklı yaşamak isteyenlere önerdiklerinin tam tersini yaparak 112 yıl hem de hiç hastalanmadan yaşamıştı George Dede.
Üstelik otopsisine katılan doktorlar elde ettikleri bulgular karşısında hayretlere düşmüşlerdi. Çünkü, kalbi, böbrekleri, beyni, karaciğeri, akciğeri, kemikleri… organları hiç yıpranmamıştı, hepsi ancak 50 veya 60 yaşında olan bir insanınki gibi sağlıklı ve sağlam bulunmuştu.Ne kalp hastalığı, ne kanser, ne diyabet ve ne de Alzheimer’ e ait en ufak bir bulgu yoktu.
SÜPER-YÜZLÜKLER
Amerikalılar 100 yaşını geçenlere senteneriyan ‘yüzlük’ ve 110 yaşını devirenlere de ‘süper-yüzlük’ adını veriyorlar. Kayıtlara göre dünyada bilinen 73 süper-yüzlük var. İşin ilginç tarafı, bunların 65’i kadın ve sadece 8’ i erkek.
Bugüne kadar en uzun süre yaşayan dünyalı ise bir Fransız. Madame Jeanne Calment 1997 yılında öldüğünde tam 122 yaşındaymış.
İşte, George Johnson da bu şanslı süper-yüzlüklerden biri idi geçen haftaya kadar.
Bir mayıs 1894’ de dünya gelmiş. 1917 yılına kadar postacılık yapmış, daha sonra orduya katılmış. Şansına, hiçbir çatışmaya katılmadan bir yıl sonra savaş sona ermiş. 1935 yılında, ölene kadar yaşadığı evi kendi elleriyle inşa etmiş. II. Dünya savaşı sırasında bir tersanede çalışmış, daha sonra da bir hastanenin ısınma işini idare etmiş.
Karısını 92 yaşında iken kaybetmiş. Hiç çocukları olmamış. Görme duyusunun zayıflamaya başladığı 102 yaşına kadar arabasını kendi sürecek kadar beden ve akıl sağlığı yerinde imiş. Her işini kendi yaparak, kimseye muhtaç olmadan tek başına yaşamış. Hasta olup yatağa düştüğü son günlerine kadar da yürüteç yardımıyla evinin etrafında gezinebiliyormuş.
Ölüm nedeni zatürree olan dünyanın bu en yaşlı insanının doktoru Stephen Coles, ‘’Bu kadar kötü beslenme alışkanlıkları olan birinin bu kadar uzun süre sağlıklı yaşamış olmasını gerçekten çok sıra dışı ve gizemli bulduğunu’’ söylüyor ve ekliyor: ‘’Bunun sebebini genlerde aramalı.’’
Elbette doktor Coles’ in söylediklerinde gerçek payı var. Kaç yıl yaşayacağımızın şifreleri genlerimizde saklı. George Dede gibi abur-cuburla beslenip süper-yüzlük olanlar da var, gramla yiyip, mililitreyle içmesine rağmen, hayatının baharında pat diye ölüverenler de. Daha kaç gün oldu o güne kadar futbol oynayan aslan gibi bir gencimiz kalp krizinden hayatını kaybedeli ?
Genetik, yani kalıtım elbette önemli.
Ancak, bir iki örneğe bakarak çevresel faktörleri tümden de dışlamamak lâzım. 112 yıl yaşamanın sırrını abur-cubur yemede sanıp da ete, sucuğa, kebaba, yağa ve hamur işlerine saldırmayın. Beslenmenize dikkat edin, dört beyazdan uzak durun.
Tek bir örneği hemen genellemeyin.
Uzun yaşamanın sırları için biri de kalkıp George Dede çocuğu olmadığı için bu kadar uzun yaşamış derse, ne diyeceğiz peki?
Prof. Dr. Ahmet Rasim Küçükusta
Cerrahpaşa Tıp Fakültesi
Göğüs Hastalıkları Bölümü Öğretim Üyesi