ANKARA (ANKA) -Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesinde Engin Çeber'in ölümüyle ilgili oluşturulan karakollar alt komisyonu çalışmalarını tamamlayarak rapor haline getirdi.
Raporda "Engin Çeber ‘in otopsi tarihinden 4-5 gün önceki 6-7 Ekim 2008 tarihinde künt bir cisimle kafasına vurulması ve bu şekilde dayak atılması sonucu işkence yapılarak beyin kanamasına neden olunması neticesinde bulunduğu Cezaevinde işkence yapılarak öldürüldüğü değerlendirilmektedir." denildi.
Meclis İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu bünyesinde, Engin Çeber'le ilgili oluşturulan alt komisyon karakollardaki incelemelerini tamamlayarak, incelemelerini rapor haline getirdi.
Raporda 7 Ekim 2008 tarihinde cezaevinden sevk edildiği Şişli Etfal Hastanesinde tedavi altındayken, 10 Ekim 2008 tarihinde ölen Engin Çeber'in, 11 Ekim 2008 tarihinde yapılan otopsisinde vücudunda oluşan tüm yaraların ve ölüme yol açan beyin kanamasının ölümünden 4-5 gün önce meydana geldiğinin anlaşıldığı vurgulanarak şöyle denildi:
"Engin Çeber ile ilgili otopsi raporunda belirtilen künt travma sonucu meydana geldikleri saptanmış olan yaraların kaba dayak olarak bilinen işkence yöntemi bulguları ile uyumlu olduğu göz önünde tutulduğunda, Engin Çeber‘in otopsi tarihinden 4-5 gün önceki 6-7 Ekim 2008 tarihinde künt bir cisimle kafasına vurulması ve bu şekilde dayak atılması sonucu işkence yapılarak beyin kanamasına neden olunması neticesinde bulunduğu Cezaevinde işkence yapılarak öldürüldüğü değerlendirilmektedir. İncelemeler sırasında karakolların içinde depo ve eklerinde herhangi bir işkence aleti ve işkence yapıldığına dair somut bulgulara rastlanmamıştır."
-"PARMAK İZİ VERMEDİKLERİ İÇİN POLİS ZOR KULLANMAK ZORUNDA KALDI"-
Çeber ve arkadaşlarının nezarethanede bulundukları sıradaki MOBESE kamera görüntüleri ile Olay Yeri İnceleme Büro Amirliğinde alınan CD görüntülerinin de incelendiği ifade edilen Raporda, Çeber ve arkadaşlarının parmak izi vermemek için direndikleri, slogan attıkları, bunun üzerine de polisin şahısları yerden kaldırarak bedeni güç kullanmak suretiyle zor kullanmak durumunda kaldığı vurgulandı.
Raporda "Polisin nezarethaneye alma ve nezarethanede bulundukları süre içinde Çeber ve arkadaşlarına eziyet ve işkencede bulunduğuna dair herhangi bir iz ve emare tespit edilmemiştir."denildi.
-"POLİSLERİN DE DOKTOR RAPORLARI MEVCUT"-
Raporda Engin Çeber, Özgür Karakaya, Aysu Baykal ve Cihan Gün' ün gerek gözaltına alınmaları gerekse diğer işlemlerinin yapılması esnasında görevli polislere mukavemet etmeleri sonucunda polislere vermiş oldukları zararlarla ilgili de polislerin doktor raporlarının olduğu belirtildi.
-"ORANTILI BİR GÜÇ KULLANILDIĞI KANAATİ OLUŞTU"-
Engin Çeber, Özgür Karakaya, Aysu Baykal ve Cihan Gün'ün DHKP/C ve örgütün lideri kabul edilen Dursun Karataş'ın ‘sorguda çözülmeme, gözaltında direnme, zorluk çıkarma ve polisle çatışma' şeklindeki talimatlarına uygun davrandığı belirtilen raporda, ilgili isimlerin bu tutumlarına karşı polisin kanunun kendilerine tanıdığı sınırlar içinde orantılı bir güç kullanmış olduğu kanaatine varıldığı kaydedildi.
-"İFADE ALMA İŞLEMİ SESLİ VE GÖRÜNTÜLÜ OLARAK KAYIT ALTINA ALINMALI"-
Raporda, AB'ye giriş süresince Türkiye'nin işkence ve kötü muamele iddialarının konuşulduğu bir konumdan kendisini sıyırması gerektiğine işaret edilirken, kötü muamelenin önlenmesinde en önemli düzenlemelerden birisinin ifade alma işleminin sesli ve görüntülü olarak kayıt altına alınması olduğu vurgulandı. Raporda "Kolluğun her işleminin kayıt altına alındığı bir ortamda, kötü muamele anlamına gelen fiziksel ve psikolojik müdahalelerin yapılması mümkün olmayacaktır. Mümkün olsa bile, failinin tespiti kolay olacaktır. "denildi.
-"ZOR KULLANMA HER OLAYDA EN SON ÇARE OLMALI"-
Raporda, zor kullanma yetkisinin her olayda en son çare olarak kullanılması gerektiğine de dikkat çekilerek, zor kullanmadan önce kolluk kuvvetlerinin kişiyi işbirliğine davet etmesi, zor kullanmamak için her yolu denemesi ancak bundan sonra bu yetkinin kullanılması gerektiği belirtildi.
Raporun öneriler kısmında ise "Kolluğun kontrolündeki bir kişinin vücudunda meydana gelen yara ve bere izlerinin nasıl meydana geldiğini açıklamak idarenin görevidir. Bundan dolayı kolluk amirleri nezarete alınan kişilerde bu tür yara ve bere izlerinin olup olmadığını bizzat kontrol etmeli ve bu tür emareler var ise nedenlerini araştırıp sorumlular hakkında derhal işlem başlatmalıdır. İşkence ve kötü muamele iddialarının soruşturulmasında soruşturmayı yürüten yetkililer kötü muamele iddiaları konusunda polis veya güvenlik güçleri mensuplarını sorgulamaktan veya ifadelerini almaktan kaçınmamalıdır. Cumhuriyet savcıları, güvenlik güçlerinin kusurlarını görmezden gelen bir tutum içinde olmamalı ve onların hatalı uygulamalarına ilişkin iddiaları göz ardı veya dikkate almamazlık etmemelidir. Cumhuriyet savcıları, işkence iddiaları ve yaşam hakkı ihlali konusunda adli tıp delilleri de dahil olmak üzere, bağımsız ve teyit edici delilleri elde etmeye çalışmalı ve bu konuda bizzat gayret göstermelidir. Cumhuriyet savcıları, başvurucular veya tanıklardan ifade alınması sürecinde herhangi bir gecikme olmasına izin vermemeli, kötü muamele şikâyetleri ve gözle görülen kötü muamele izleri karşısında derhal harekete geçmelidir." Denildi.
-"DAVA ÇOK CEZA ALAN YOK"-
Raporun sonuç kısmında 2003-2008 yılları arasında İstanbul polisi hakkında işkence iddiasıyla ilgili olarak başlatılan adli işlemler konusunda da bilgi verildi.
Buna göre, son 5 yılda adli işlem başlatılan 431 personel hakkında 35 adet dava açıldı. Bu davalardan 14'ü halen devam ederken, 64 kişi hakkında beraat, 290 kişi hakkında da takipsizlik kararı verildi. Halen devam eden davalarda ise 76 kişi yargılanıyor. Raporda açılan davalarda ceza alan personelin olmadığı vurgulanırken Bu durum ister istemez akla etkin soruşturma ile ilgili kuşkuların gelmesine yol açmaktadır." denildi.