ANKARA (ANKA) - CHP Genel Başkan Yardımcısı Onur Öymen, yaşanan tartışmalarda Abdullah Öcalan’a “itibar kazandırıldığını” ifade ederek “Hükümet açıkça adını koymasa da, dolaylı yoldan da olsa İmralı’dakini muhatap almıştır. Aksi yöndeki bütün ifadeler havada kalmıştır” dedi.
Öymen, partisinin MYK toplantısı hakkında bir basın toplantısı düzenledi. MYK’da son gelişmeleri değerlendirdiklerini bildiren Öymen, Hükümet’in bir taraftan “İmralı’yı muhatap olmayız” dediğini, bir taraftan da AKP’nin üst düzey yetkililerinin “Hele İmralı’daki görüşlerini açıklasın da bir bakalım” dediğini söyledi. DTP ile yapılan temasların kamuoyunda Hükümet’in DTP’yi Türkiye’de Kürt kökenli bütün vatandaşların temsilcisi gibi görmekte olduğu izlenimi uyandırdığını kaydeden Öymen, “Bu son derece sakıncalıdır, son derece yanlıştır. Terör örgütünü açıkça destekleyen, terör örgütünün bu sürece dahil edilmesi gerektiğini savunan bir siyasi partiyi Türkiye’de yaşayan bütün Kürt kökenli vatandaşlarımızın sözcüsü gibi düşünmek, takdim etmek, öyle bir durum yaratmak teröre karşı olan ve DTP’nin izlediği politikaları benimsemeyen Kürt kökenli vatandaşlarımıza büyük bir haksızlıktır” diye konuştu. “Bütün bu tartışmalarda İmralı’daki terör örgütü liderine bir itibar kazandırılmıştır, zemin kazandırılmıştır, onun sözlerinin kamuoyunda dikkatle izlenen, beklenen düşünceler gibi takdim edilmesine yol açılmıştır” diyen Öymen, “Hükümet açıkça adını koymasa da, dolaylı yoldan da olsa İmralı’dakini muhatap almıştır. Aksi yöndeki bütün ifadeler havada kalmıştır. Bütün bunları tespit ettik ve kaygıyla kaydettik” dedi.
MYK toplantısında Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un yaptığı açıklamayla ilgili olarak da düşüncelerini ortaya koyduklarını bildiren Öymen, şunları söyledi:
“Bizim görüşümüze göre Sayın Genelkurmay Başkanı, Genelkurmay’ın görüşlerini tarif etmiştir. Ve askerlerin bazı siyasi girişimlerin destekçisi gibi gösterilme gayretlerini boşa çıkarmıştır, haksızlığa uğratmıştır. Askerlerin açıkladığı görüşler doğaldır, daha önce de dile getirdikleri görüşlerle bağdaşmaktadır, örtüşmektedir. Ama Türkiye’nin bugünkü ortamında bu sözlerin söylenmesi, dile getirmesi özel bir dikkat çekmiştir, önem taşımıştır. Bazı siyasi çevrelerin ‘Askerler de bizim gibi düşünüyor, bütün ilgili kurumlarımız bizim gibi düşünüyor’ yolundaki ifadelerini, söylemlerini bu açıklamalar boşa çıkartmıştır.”
-“ETNİK KİMLİĞE ÖZGÜRLÜĞÜ MİLLİ KİMLİĞİ ZEDELEMEDEN SAĞLAYACAKSINIZ”-
Güneydoğu’da kimsenin inkar etmesinin mümkün olmadığı ciddi bir sıkıntının var olduğunu belirten Öymen, CHP olarak 20 yıldan beri bunu açık bir şekilde dile getirdiklerini ifade etti. Savundukları temel ilkenin etnik kimliğe özgürlük sağlanması olduğunu kaydeden Öymen, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Etnik kimliğe özgürlük sağlayacaksınız, ama milli kimliği zedelemeyeceksiniz. Milli kimliği tahrip ederek etnik kimliğe özgürlük sağlanması yaklaşımı yanlıştır. İnsanların etnik kimliğinden iftihar etmesi, bu kimliğe sahip çıkması, bunu değerlendirmesi, geliştirmek istemesi en doğal hakkıdır, insan haklarına da uygundur, demokrasiye de uygundur. Ama etnik konuları devletin milli yapısı, üniter yapısı, milli kimliğinin milletimizin ulusal kimliğini tahrip edici, zedeleyici bir tarzda değerlendirmek yanlıştır. İnsanların farklı etnik kimliklere sahip olmalarını devlete karşı bir husumet kaynağı gibi düşünmek, değerlendirmek yanlıştır. Farklı etnik kökenlere mensup insanları devlet kendine bir hasım gibi görmemelidir.”
-“GÜNEYDOĞU’YA DEVLET ELİYLE YATIRIM YAPILMALI”-
Türkiye’nin başka yerlerine kıyasla Güneydoğu Anadolu’da çok ciddi eğitim, gelir düzeyi ve sosyal düzey farklılığı olduğunu söyleyen Öymen, bu farlılıkların başka ülkelerde de olduğunu, ancak bunların izlenen politikalarla giderildiğini anlattı. Öylen şöyle konuştu:
“Örnek olarak İtalya’nın, Sicilya’nın kalkınması için sarfettiği gayretleri söyleyebiliriz. Sicilya İtalya’nın en fakir, en geri bırakılmış bölgelerinden biriydi, devletin kapsamlı yatırımları sayesinde bu bölgenin büyük ölçüde kalkındırılması mümkün olabilmiştir.”
Güneydoğu’da kızların ve kadınların ciddi sorunlar altında olduğunu vurgulayan Öymen, “Yalnız töre cinayetleri değil eğitim alanında olsun, başka alanlarda olsun kadınlar ve kızlar ikinci sınıf muamele görmektedirler. Bu bakımdan devletin bölgeye yönelik çalışmalarında kadınların ve kızların sorunlarına özel bir önem verilmesi bizim açımızdan önemle üzerinde durmamız gereken bir konu oluşturuyor” diye konuştu. Güneydoğu’da istihdam probleminin de olduğunu dile getiren Öymen, şunları kaydetti:
“Türkiye ortalamasının çok üstünde işsizlik var bu bölgede. Bunun giderilmesi için bölgeye yönelik yatırımların bizzat devlet eliyle yapılması lazımdır. Bunu bir kere daha tekrarlıyoruz, biz teşvik tedbiri aldık, özel sektör gitsin yatırım yapsın demek yetmiyor. Ya yapmazsa ne olacak, ki yapmıyor, o zaman siz yapacaksınız. Zarara uğrasak ne olur; bunun vereceği zarar devlete işsizliğin vereceği zarardan daha az önemlidir. Onun için mutlaka devlet eliyle bu yoksul bölgelere, işsizliğin yoğun olarak yaşandığı bölgelere eğitim götürmek, yatırım götürmek zorunluluğumuz vardır. Bütün bu sorunlar devam ettiği sürece siz sadece demokratik açılım lafını ederek bölgenin sorunlarını çözemezsiniz. Sadece demokratik açılım süreci bütün bu saydığımız sorunları çözebilecek sihirli bir ifade değildir. Hükümetin bütün bu konulardaki görüşlerini somut bir şekilde ortaya koymasını bekliyoruz.
Şunu herkes dikkatle değerlendirmelidir ki o bölgede yaşayan insanlarla Türkiyemiz’in başka bölgelerinde yaşayan insanlarımız arasında tarih boyunca bir kader birliği oluşmuştur, bugün de bu kader birliği vardır. İnsanlarımızı şu veya bu düşünceyle, iç veya dış etkenlerle birbirinden ayırmaya çalışmak, ayrışımcı girişimler benimsemek son derece yanlıştır, biz bunu kesinlikle kınıyoruz.”
-“DIŞİŞLERİ’NİN BÖYLE ALIŞKANLIKLARINI DUYMADIK”-
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın gündeme getirdiği Atlantic Council’in raporuna da değinen Öymen, Dışişleri Bakanlığı’nın Baykal’ı yalanlamasına tepki gösterdi. Öymen şöyle konuştu:.
“Bu raporda çok önemli bir noktaya işaret ediliyor. Raporu yazan zat, David Philip parlamenterlerle, dış politika, istihbarat ve güvenlik yetkilileriyle görüşmeleri organize eden Türk Dışişleri Bakanlığı’na müteşekkirdir. Sayın Genel Başkanımız Dışişleri Bakanı’nın bu raporun hazırlanmasındaki katkısına, rolüne değindiği zaman Dışişleri’nden ölçüyü aşan, Dışişleri geleneklerine hiç uymayan bir tepki gelmişti. İşte ona cevaben biz de bunu hatırlattık. Sayın Genel Başkan’ın söylediği sözler bizzat, doğrudan doğruya bu raporun içinde yer almaktadır. Hiç kimse bunu inkar edemez. Biz Dışişleri Bakanlığı’nın böyle yabancı araştırmacılarla, Türk istihbarat makamlarıyla filan bir araya getirmek gibi bir alışkanlık içinde olduğunu şimdiye kadar duymadık.”