/DİYARBAKIR, (DHA) -Merkez Sur İlçesi'nde esnafla konuşurken, güvenlik güçlerinin çatışma çıktığı yönündeki uyarısı üzerine heyet ilçeden ayrılmak zorunda kaldı.CHP İstanbul İl Başkanı Cemal Canpolat, CHP Diyarbakır İl Başkanı Mehmet Sayın, CHP İstanbul milletvekilleri Sibel Özdemir, Selina Doğan, Eren Erdem, Mahmut Tanal, Onursal Adıgüzel, CHP Tunceli Milletvekili Gürsel Erol, Şişli Belediye Başkanı Hayri İnönü, Ataşehir Belediye Başkanı Battal İlgezdi, Adalar Belediye Başkanı Atilla Aytaç, Bakırköy Belediye Başkanı Bülent Kerimoğlu, Maltepe Belediye Başkanı Ali Kılınç, Üsküdar İlçe Başkanı Erdoğan Altan, İBB Meclis üyesi Muharrem Çatalkaya, CHP İstanbul İl ve İlçe örgütü yöneticileri, bir dizi incelemelerde bulunmak üzere bugün sabah saatlerinde Diyarbakır'a geldi.
CHP'LİLER, TAHİR ELÇİ'NİN MEZARINI ZİYARET EDİP KARANFİL BIRAKTI
CHP heyeti, ilk olarak öldürülen Diyarbakır Baro Başkanı Tahir Elçi'nin mezarını ziyaret ederek karanfil bıraktı. Daha sonra Diyarbakır Barosu'na geçerek taziye dileklerinde bulunan CHP heyeti, yürüyerek Valilik binasına geçit. Vali Hüseyin Aksoy ile basına kapalı bir görüşme gerçekleştiren heyet, ardından Büyükşehir Belediyesi önünde nöbet bekleyen sağlık personellerini ziyarte etti. Heyet, Büyükşehir Belediye Başkanı DBP'li Gültan Kışanak'ı da ziyaret etti. Kışanak, CHP'den parlamentoda rolünü oynamasını, yanlışların üzerine gitmesini ve cesurca politika izlemesini istedi.
'BÖLGE CHP'DEN NE İSTİYOR, NE BEKLİYOR?'
Kışanak'tan sonra konuşan CHP İstanbul İl Başkanı Cemal Canpolat, savaşın, kanın durması ve Kürt sorunu çözümünde daha aktif olmak için Diyarbakır'a geldiklerini söyledi. Bölgede yaşayan herkesin ve yerel yönetimlerin CHP'den çözüm beklediğini ancak çözümün ne olacağı konusunda kimsenin fikir yürütmediğini beliten Milletvekili Gürsel Erol, şöyle konuştu:"CHP'den bu süreçle ilgili katkı isteniyor ama ben şunu merak ediyorum; destekçisi ve takipçisi olacağım, ne yapmalıyız? Zaten sorun burada. Yani bölgenin CHP'den beklentisi ne? Ben bölgenin bir milletvekili olarak bunu her anlamda gündeme getirmeye, parlamentoda arkadaşlarımızla birlikte bir çalışma yapmaya hazırım. Ama ne yapmalıyız? Barış süreci, Türkiye'de kardeşliğin yeniden tesis edilmesi, huzurun ve demokrasinin, evrensel insan haklarının, eşit yurttaşlık hakkının sağlanabilmesi için bizden talebiniz, isteğiniz ne? Yani genel af mıdır? Demokrasinin tam anlamda yerleşmesi midir? Eşit yurttaşlık hakkı mıdır, Anayasal değişiklikler midir? Bizim aslında sizden öğrenmek istediğimiz burdaki sorunları, neler olduğunu değil, çözümlerinin ne olduğu konusunda bizi bilgilendirmenizdir. CHP'den, bu bölgede yaşayan siyasetçilerin, sivil toplum kuruluşu temsilcileri ve yurttaşlarımızın beklentileri ne? Hep aynı soruyu soruyoruz, 'CHP bu sürecin içerisinde olmalı ve bu sürece katkı vermeli.' Ama hangi konularda biz katkı vermeliyiz. Genel afla mı bu sorun çözülecek, eşitlik yurttaşlıkla mı, daha ileri bir demokrasi ile mi çözülecek? Bu konuda bizi bilgilendirirseniz, talepleriniz bu konuda bize gelirse, biz de bunları parlamentoda her zaman gönül rahatlığıyla savunacak kişiler oluruz."
'1 ÖRGÜT MENSUBUNUN ÖLÜ VEYA DİRİ YAKALANMASININ BEDELİ 7 MİLYON DOLAR'
Yaptıkları bir çalışmada, bir örgüt üyesinin ölü veya diri ele geçirilmesinin devlete maliyetinin 7 milyon dolar olduğunu savunan Erol, öldürülen her örgüt üyesinin ailesinden 3 kişinin de örgüte katılma eğiliminde olduğunu anlattı. Erol, şöyle devam etti:"Sayın valimizi ziyaret ettiğimizde bu konuda sohbet ettik. Bir istatiksel araştırmamız var. Basın mensupları da burada olduğu için açıklamada yarar görüyorum. Bir terör örgütü mensubunun ölü veya diri ele geçirilmesinin devlete maliyeti 7 milyon dolar ile 10 milyon dolar arasında değişen bir bedeli var. Ve bir aileden bir örgüt mensubu ele geçirildiği zaman aynı aileden 3 kişinin örgüte katılma eğilimi var. Ve yine aynı şekilde bu bölgede şehit olmuş güvenlik güçlerinin çocuklarında bölge insanına karşı kin ve nefret var. Yani şunu gösteriyor ki, önümüzdeki süreç Türkiye için barışın sağlanması, eğer geç kalınırsa barışın sağlanması, büyük kaygılarımız ve endişelerimiz var. Sorun doğuda yaşanıyor, sorun bu bölgede yaşınıyor ama bu işin çözümü doğu değil, bu işin çözümü batı. Bizim batı illerine açılmamız lazım. Batıya gitmemiz lazım. Ben Tunceli Milletvekili olarak Şubat ayından itibaren bunu başlatacağım. Karadeniz'e, Trakya'ya, Ege illerine gideceğim ve bu bölgede yaşanan sorunları anlatarak, batıdaki insanların da bizde görmek istediği bu sorunu nasıl çözebiliriz, oradaki insanların da bu olaya yaklaşımını alarak, ortak bir aklı geliştirmek zorundayız."
'KARGADAN KORKSAYDIK, DARI EKMEZDİK'
CHP'li Erol'un bu konuşmasına cevaben tekrar söz alarak konuşan Kışanak, siyasi sorumluluk içerisinde olmadığını, konuşanların en hafif cevabının ise hapis olduğunu ya da Tahir Elçi gibi öldüğünü belirterek, şöyle konuştu:"Siyasi bir sorumluluk içerisinde değilim. Konuşmanın en hafif cevabının hapis, zaman zaman da sayın Elçi'de olduğu gibi cevabının kurşun olduğunu bilerek burada herkes konuşuyor. Biliyoruz, sayın Tahir Elçi bir televizyon programında düşüncesini açıkladığı için aslında nasıl bir linç kampanyası ile karşı karşıya kaldığını ve en nihayetinde katledildiğini ve yaklaşık 2 ay hala da soruşturmada bir arpa boyu yol alınmamış olduğunu görüyoruz. Benim kişisel bir kaygım yok. Bizde bir söz var; kargadan korksaydık darı ekmezdik. Hayatım boyunca hep bildiğim gibi yaşamaya ve bildiklerimi söylemeye gayret ettim. O nedenle kişisel kaygıdan çok, bir polemiğin tarafı olmak istemiyorum. Fakat bir kaç şey de söylemek istiyorum. Çözümle ilgili şu anda acil yapmamız gereken şey, bu ölümleri durdurmak. Türkiye'de farklı düşünen herkesin siyasi farkını bir kenara bırakarak, bu trajediye, travmaya, bu ölüme, bu duruma tutum alması ve 'biz bunu istemiyoruz' demesi lazım. Bunu Türkiye'nin batısına en iyi anlatacak olan da CHP'dir. Ne yazık ki, başka kanallar yeterince açık değil, kapalı. Medyanın üzerindeki baskıyı biliyoruz, kendimizi anlatamıyoruz. Çarpıtmalarla, karalamalarla, sayfalar dolusu haberlerle karşılaşıyoruz. O nedenle CHP'nin öncelikle Türkiye'nin dört bir yanına barış yanlılarını çoğaltmak, 'bu savaş dursun' çığlığını yükseltmek konusunda yapabileceği çok şey var. Türkiye'nin dört bir yanında bu sesi ne kadar yükseltirsek ve bu ölümler bu savaş durursa ondan sonra neyi konuşacağımıza daha kolay karar verebiliriz. Bu kadar acının, trajedinin, ağır travmaların yaşandığı bir ortamda Türkiye'nin batısı ve doğusu da hangi konularda, nasıl çözüm yapabileceklerini konuşacak halde değil."
'SAVAŞ İSTEYENLER TARAFTAR BULDUĞU SÜRECE BİZİM BU ACILARIMIZ BİTMEYECEK'
Sur İlçesi'nde 2 cenazenin 28 gün boyunca caddede kaldıktan sonra alınabildiğini anlatan Kışanak, şunları söyledi:"Biz burda toplantı yapıyoruz ama mezarlıkta 2 cenaze defnediliyor. 28 gün caddede kaldı o cenazeler. Böyle bir şey yaşanmış mıdır, dünyanın neresinde? O anne ve baba, yakınları günlerce İHD'de açlık grevi yaptılar cenazelerini almak için. Çocuğunun öldüğüne mi üzüleceksin, onu alamadığına, sokak ortasında günlerce, bir okulun bahçesinde günlerce beklediğine, orada bırakıldığına mı yanacaksın? Bunun trajedisini ve travmasını nasıl onaracaksın? O sizin verdiğiniz bire üç oranını çok çok katlayacak bir durum yaşanıyor artık. Bu ülkede eğer 40 yıldır kesintisiz olarak insanlar bir davaya inanıp bir yerlere gidiyorlarsa önce anlamak gerekir. Klişelerle bunu konuştuğumuz sürece, o klişeler içinden çözüm çıkmadığını, ölüm çıktığını defalarca tecrübe ettik. Ve böylesine korkunç savaşların yaşandığı ortamlarda her şeyin rafa kalktığını, çeteleşmelerin, devlet içerisinde devlet kurmaların, Susurluğun, özel örgütlerin, gladyonun neler yaptığını en iyi biz hayatımızda tecrübe ederek öğrenmişiz. Yani artık burada karşında meşru bir devlet mekanizması da kalmıyor. Çünkü orda tek şey öldürmek ve ayakta kalmak üzerine kurgulanıyor ve ondan herşey mübah oluyor. Burada yapacağımız tek şey acılarımızı yarıştırmadan birbirinin karşısına koymadan ölen her bir canın kıymetli ve değerli olduğunu, bir canın evladı olduğunu, hiç birinin yaşamını yitirmemesi gerektiğini ve şu ölümün, şu kanın, şu çatışmanın durması ve biran önce savaş karşıtı bir pozisyonun toplumsal olarak ortaya çıkması lazım. Savaş isteyenler taraftar bulduğu sürece bizim bu acılarımız bitmeyecek. Biz sorunlarımızı barışla çözebiliriz deme cesaretini gösterebilmeliyiz asıl kastettiğim buydu. Öbür türlü inanılmaz cesaretler gösteriyor bu ülke. Ölüm adına, savaş nutukları adına, cinayetler adına, kan banyosu yapmak adına inanılmaz cesaretler hatta pervasızlıklar var. Biz barış adına bir cesaretten bahsediyoruz, istediğimiz bu."
GÖZYAŞLARI ARASINDA BARIŞ İSTEDİ
CHP heyeti belediyeden sonra yürüyerek, 6 mahallesinde sokağa çıkma yasağı uygulanan Sur İlçesi'ne geçti. Burada esnaflarla görüşen CHP'liler, vatandaşa moral vermeye çalıştı. Gazi Caddesi üzerindeki esnaflarla görüşen CHP İstanbul İl Başkanı Cemal Canpolat'ın yanına gelen yaşlı bir vatandaş gözyaşları arasında sorunun çözülmesini ve barışın sağlanmasını istedi. Bir başka vatandaş da devrilen barış masasının yeniden kurularak, çözüm sürecine geri dönülmesi gerektiğini aktardı. CHP heyeti esnafla görüşmelerine devam ederken, güvenlik güçleri, yasaklı mahallede çatışmaların başladığını ve ilçede kalmalarının riskli olabileceği aktarılması üzerine heyet Sur İlçesi'nden ayrılmak zorunda kaldı. Şeyh Sait Meydanı'nda yapılan kısa basın açıklamasının ardından CHP heyeti, sivil toplum örgütü temsilcileriyle görüşmek üzere Mitania Oteli'ne geçti.
'SUR HALKI 53 GÜNDÜR KENDİ EVİNE GİREMEYECEK KADAR MAHKUM EDİLMİŞ'
Basına kapalı gerçekleşen toplantı öncesi konuşan CHP İstanbul İl Başkanı Cemal Canpolat, savaş çığlığı atanlara inat CHP olarak barış dilini kullanmak için Diyarbakır'a geldiklerini ifade ederek, şöyle konuştu:"Bugün buraya gelmemizin nedeni; Diyarbakır'da unutturulmak istenen, bu bölgede barış sözcüğünün adeta kullandırılmak istenmediği, bu bölgeyi ayrıştırmak isteyenler, bölgede ısrarla savaş çığlığı atanlara inat biz chp olarak biz burada barış dilini kullanmaya geldik. Sayın Elçi'nin barış dediği gün Sur'un önünde katledilmesini kınamak ve onu yarım bıraktığı barış söylemlerini daha yüksek sesle söylemek için buraya geldik. Gelmeden önce 1990'da Erdal İnünü'nün hazırladığı Kürt raporunu bir kez daha inceledim. Diyarbakır'a gittiğimizde bir şey söyleyebilelim diye. Onu inceledikten sonra bugün burda gördüğümüz manzara ile 1990'lardaki manzara arasında hiç değişen bir şey yok. 1990'larda faili meçhul cinayetlerin bu bölgede en üst düzeylerde olduğu, köy boşaltmaların, yakmaların en üst boyutta olduğu, faili meçhul cinayetlerin her gün ısrarla sayıları bile belli edilmeyecek kadar yükseldiği dönem 1991-94 yılları, bugün burada gördüğümüz manzara 1990'ları aratmayacak kadar daha vahim, daha zor durumda. Biraz önce Sur'dan içeri girmeye çalıştığımızda bir tarafta silah sesleri, bir tarafta bomba sesleri güvenlik güçlerimiz bizleri uyarmasından sonra geri dönmek zorunda kaldık. Sur halkı içeri giremiyor, kendi evine gidemiyor. 53 gündür kendi evine giremeyecek kadar burada mahkum edilmiş, 22 bin nüfuslu olan bir şehir, 2 bin kişilik kente dönüşmüştür, hayalet şehire dönüştürülmüş. Kısaca bu bölgede Kürtlerin sorununun çözmenin, silahla, tankla, topla olmayacağını son 40 yıldır hep birlikte yaşadık. Çözümünün CHP Genel Başkanı'nın ısrarla belirttiği parlamento adresini göstermesi, bütün partilerin katılacağı, parlamentoda kendi Kürt vatandaşlarımızın sorununu artık öteki gibi göstermeye veya demeye, velakin demenin zamanının geçtiğini artık bu ülkede bölünmeye, ayrışmaya, ayrıştırılmaya doğru gidildiğini biliyoruz. Alıştırmaya çalışıyorlar bizi. Ortadoğu'da her gün insanların öldüğü, öldürüldüğü, her gün bombaların patladığı, her gün patlayan bombalar içerisinde yüzlerce insanın öldüğü ve ona seyirci kalan bir Ortadoğu ülkesi yaratmaya çalışıyorlar bizim ülkemizi. Buna CHP olarak müsade etmeyeceğiz."
Copyright © MYNET A.Ş. Telif Hakları MYNET A.Ş.'ye Aittir.