'Örgüt yöneticiliği' suçlamasıyla Edirne Kapalı Cezaevi'nde tutuklu bulunan Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, 460 gün sonra Ankara Sincan Cezaevi Kampüsü'nde mahkeme heyeti karşısında iki gün süren uzun bir savunma yaptı.
Demirtaş savunm ametninde, çözüm sürecinden, seçim dönemlerinde HDP'ye hükümetten gönderilen mesajlara kadar bir dizi konuya yer verdi.
Hakkında 1300 soruşturma açıldığını söyleyen Demirtaş, 10 yıllık siyasi faaliyetlerinin tek bir siyasi konjonktür içinde değerlendirildiğini belirtti.
Ayrıca hakkındaki 12 fezlekenin Gülen cemaatiyle bağlantılı başsavcı ve savcılarca hazırlandığını, dokunulmazlığının kaldırılmasında siyasi saiklerle hareket edildiğini ve asıl amacın HDP'yi siyasetten tasfiye etmek olduğunu söyledi.
"**Referandum ve seçimlerde İmralı üzerinden baskı yapıldı**"
2010'da yapılan anayasa değişikliği referandumunu Barış ve Demokrasi Partisi'nin (BDP) boykot kararı üzerine, Abdullah Öcalan'ın el yazısıyla bir bakanın İmralı'dan yazı getirdiğini, 'evet' oyu verilmesi için baskı oluşturulduğunu öne sürdü.
Demirtaş "Yazı şu: 'Partimiz hangi kararı verirse saygı duyuyoruz. Ama Anayasa değişikliği acaba yeni bir diyaloğun, çözüm sürecinin önünü açar mı, parti olarak değerlendirmenizi rica ediyorum.' Destekleyin ya da desteklemeyin demiyor. Bunu İmralı'nın talimatı diye hükümet getirdi. Bizim İmralı'dan talimat aldığımızı söyleyenler Öcalan'ın el yazısıyla getirdi. Kabul etmedik, boykot tavrımızı sürdüreceğiz dedik."
Boykot kararının o dönem başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan'ı öfkelendiğini ve kendisiyle ilgili krizin o zaman başladığını iddia eden Demirtaş, "Partimize karşı siyasi baskıyı başlatan bizatihi kendisidir" dedi.
Selahattin Demirtaş çözüm süreci döneminde gerçekleşen 2014 Cumhurbaşkanlığı seçiminde de İmralı üzerinden adaylığını geri çekmesi üzerinden baskı yapıldığını iddia etti.
"Devlet adına görüşmeyi yürüten heyet, 'Beyefendi (Erdoğan) adaylığınızdan çok rahatsız oldu adaylığınızdan, hem çözüm süreci yürütülüyor hem niye aday oldunuz' dedi. 'Biz kendisinin kölesi miyiz?' Cevabım buydu. Biz demokratik siyaseti güçlendirmek için çözüm süreci yürütüyoruz. Biz PKK'ye silah bıraktırmak için uğraşıyoruz da, HDP'ye siyaseti bıraktırmak hedefler arasında değil..."
Demirtaş, seçim kampanyası sürerken yüksek bürokraside görevli bir kişinin gelerek "Beyefendi çok rahatsız. Demirtaş çözüm sürecini hiç mi düşünmüyor?" dediğini iddia etti ve cevabının "Kendisine söyleyin demokratik siyasete inanıyoruz. Demokratik bir şekilde de çalışmamızı yürütüyoruz. Bunun çözüm sürecine nasıl aykırı olduğunu iddia edebilir" olduğunu söyledi.
Demirtaş 2015'teki genel seçimde de HDP'nin seçime girmesinin Ankara tarafından İmralı yolu ile engellenmeye çalışıldğını savundu.
"7 Haziran seçiminde parti olarak seçime girmeyelim diye İmralı üzerinden bize baskı yapmaya kalkıştılar. Devlet İmralı Heyeti, 'çözüm sürecine aykırıdır. 20-25 milletvekili neyinize yetmiyor, bağımsız girersiniz' dedi. Niye? AKP'ye 400 milletvekili lazım. Tek başına Anayasa değiştirecek. (...) Kandil'in, İmralı'nın talimatlarıyla Demirtaş şunu yaptı diyenler bana, partime bunları yaptırmaya çalıştılar."
HDP'li vekiller: Demirtaş'ın kararını üzüntü ama saygıyla karşılıyoruz
Çözüm sürecinde Akil İnsanlar Heyeti'nde görev alan Dicle Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Doçent Doktor Vahap Coşkun, Selahattin Demirtaş'ın çözüm süreciyle yaptığı açıklamaları BBC Türkçe için yorumladı.
Demirtaş'ın ilk defa bunları kamuoyuyla paylaştığını, bu yüzden bu açıklamanın çok önemli olduğuna söyleyen Coşkun, açıklamalardan çeşitli okumalar çıkarılabileceğini ifade etti.
"Demirtaş'ın bu konuyu daha detaylandırması gerekiyor ama bu okumalardan ilki, süreçte Öcalan ile devlet yetkililerinin son derece irtibat içerisinde olduğu ve devlet yetkililerinin taleplerini Öcalan üzerinden gerçekleştirerek HDP'yi etkilemek istediği sonucuna varabiliriz.
"Çözüm sürecinin başlamasında ve devam etmesinde bir takım eksiklikler olduğunda, devlet HDP'nin ya da Demirtaş'ın bazı açıklamalarından rahatsız olduğunda bu davranışları değiştirmenin yolu Öcalan üzerinden mesajlar göndermek oluyor. Öcalan üzerinden gelen mesajlara rağmen Demirtaş ve HDP'nin tavrında çok radikal değişimlere gidilmiyor. Yani bir sorun çıktığında ya da süreci olumsuz etkileyecek bir icraat olduğunda devlet bunu Öcalan üzerinden frenleme yoluna gidiyor. Tabi bu da bir çeşit okuma" diyor.
HDP tabanında Demirtaş'ın yeniden aday olması istense de 11 Şubat'ta yapılan kongrede Pervin Buldan ve Sezai Temelli isimleri ile tek listeden seçime gidildi. Vahap Coşkun, HDP'nin son kongrede Demirtaş'ın aday olmamasını da şu şekilde yorumluyor:
"Demirtaş'ın mesajlarını daha derinlemesine okuduğumuzda sanki devlet ile Öcalan anlaşıp belli noktalarda uzlaştılar, 'benim tasfiye sürecim hızlandırıldı' sonucu da çıkarılabilir."
Vahap Coşkun Demirtaş'ın aday olmamasıyla ilgili de üç tezin geçerli olabileceğini öne sürüyor:
"Eş Başkanlıktan çekilme kararını Demirtaş'ın kendisi vermiş olabilir. Bunu yaparak hem kendisini hem de partisini rahatlatmak istemiş olabilir. İkincisi, Demirtaş isminin çok fazla ön plana çıkması ile hareketin geri planda kalmasından Kandil rahatsız olmuş olabilir, çekilmesi talep edilmiş olabilir. Üçüncü olarak hem devlet hem Öcalan, Demirtaş'ın süreç içerisinde sakındığı tavırdan rahatsız olup onu geri plana çekilmesini istemiş olabilir."
Vahap Coşkun, her üç tezi de doğrulayan gelişmeler olduğunu söylüyor:
"Mesela PKK medyasında Demirtaş'a çok anlam atfedildiği, ondan bir Gerry Adams [İrlandalı siyasetçi] yaratılmak istendiğini, oysa bunun mümkün olmadığını savunan yorumlar yapıldı. Yine süreç içerisinde Öcalan'ın 'Seni benim yerime hazırladılar ama ben bunun önlemini aldım' açıklaması vardı. Ama bence yukarıda saydığım üç etken de Demirtaş'ın çekilmesinde etkili olmuştur."
Vahap Coşkun, Demirtaş'ın aday olmak istemediği açıklamasının HDP'de çok kolay kabul edildiğinin de dikkat çekici olduğunu söylüyor.
"HDP parti olarak Demirtaş'ın devam etmesinde ısrarcı olmadı. Demirtaş'ın geri çekilme kararını neredeyse hevesle karşıladı. Oysa bu HDP'nin tabanında paylaşılmış ve desteklenmiş bir şey değildi. HDP'nin Demirtaş'ın çekilme kararını kolaylıkla kabul etmesi de bence önemli bir işaret."
Vahap Coşkun, Türkiye kamuoyu ve devletin nazarında çözüm sürecinin yıkılmasının önündeki en büyük nedenlerden birinin Demirtaş'ın 6-8 Ekim Kobani olayları döneminde yaptığı çağrılar olduğunu söylüyor.
"Demirtaş geri çekilmesinin faturasının kendisine kesilebileceğini bildiğinden, yaptığı bu açıklamalarla bunun önünü almaya çalışarak kamuoyuna resmin bütününü göstermeye çalışıyor. Çözüm sürecinin kaderiyle ilgili diğer aktörlerin tavırlarının da belirleyici olabileğine dikkat çekmeye çalışıyor olabilir."
Vahap Coşkun, Demirtaş'ın savunmasında bu düşünceye mukabil faturanın tamamının kendisine kesilmemesi için diğer aktörlerin rolünü hatırlatmaya çalıştığını belirtiyor.
Çözüm sürecinde Akil insan heyeti içinde yer alan Vahap Coşkun, heyetteki insanların sürecin tüm aşamalarına vakıf olmadığını, en temel görevlerinin barış fikrinin kamuoyunda demlenmesini sağlamak olduğunu hatırlatıyor ve bunda başarılı olduklarını hatırlatıyor:
"Ama aktörler arasındaki ilişkiler ve bu ilişkilerin ayrıntıları noktasında çok fazla bilgi sahibi değillerdi" diyor.
Suruç patlaması ve Ceylanpınar'da iki polisin öldürülmesi olaylarından sonra çözüm süreci sona ermişti. Vahap Coşkun, bu olayların tek başına süreci bitirmediğini, asıl nedenin yapısal sorunlar olduğuna vurgu yapıyor.
"Sürecin mimarisinde çok ciddi hatalar vardı ve bu bir süre devam etti ama yıkılması kaçınılmazdı. Buradaki en önemli problem sonucun ne olacağı konusunda devlet ile PKK arasındaki büyük görüş farklıklarıydı. Her iki taraf da barış istediğini söylüyordu ama barıştan ne bekledikleri konusunda farklı beklentileri vardı. Aradaki fark süreç içerisinde azalacağına arttı.
"İkinci hata da zamanlama hatasıydı. Hangi işin ne zaman ve nasıl yapılacağı konusunda oldukça esnek bir program vardı.
"Süreci bitiren üçüncü açmaz da taraflar arasında herhangi bir ihtilaf olması halinde, bu ihtilafı gidermeye yardımcı olacak, sürecin akamete uğramasını engelleyecek ve ya doğacak zararı asgariye indirecek bir mekanizma söz konusu olmadı. Üçüncü göz olabilecek isimler tartışıldı ama oluşturulamadı. Bu üç açmaz sürecin bitmesinde etkili oldu, elbette aktörlerin tavırları da belirleyici oldu ama süreci asıl bitiren yapısal sorunlardı."
Coşkun, HDP'nin içinde çözüm sürecinde çeşitli tartışmalar yaşandığını ama bunların bir iç kavgaya dönüşmediğini de kaydetti. HDP'nin içinde başından beri sürece daha kuşkulu yaklaşan bir kesim varlığına dikkati çeken Coşkun, bu kesimin çözüm sürecinin sadece AKP ya da Erdoğan ile ilerlemeyeceğinin altını çizdiklerini söyledi.
"Görüş ayrılıklarını kamuoyuna yansıtmama konusunda HDP başarılı oldu" diyen Coşkun, buna karşılık yeni dönemde bir liderlik sorunu yaşayacağını öne sürdü.
"Demirtaş Türkiye'de farklı sosyal kesimlerle ilişki kurabilen bir aktördü. Yeni eş başkanlar onun yerini dolduramayacak. Yani HDP'nin bundan sonra toplumu heyecanladıracak, kitleleri kendi etrafında birleştirecek bir siyasal söyleme ihtiyacı var ama bu söylemi şu ana kadar üretebilmiş değil".
Coşkun'a göre HDP'yi önümüzdeki dönemde bekleyen en büyük imtihanlarden biri yeni bir söylem üretilip üretilemeyeceği.
Vahap Coşkun ayrıca HDP'nin kongre hazırlığında yaptığı toplantılarda özellikle "hendekler sürecinde" yeterli bir dirayet sergiliyemedikleri eleştirisinin öne çıktığını ama kongrede buna yönelik özeleştirel bir tavır gelişmediğini söyledi. Hem liderlik konusunda yaşanan zaafiyetin, hem de yeni bir söylem üretme konusundaki eksikliğin önümüzdeki dönemde HDP'nin etkinliğini azalmasına neden olabiliceğini vurguladı.
Vahap Coşkun'a göre Türkiye'deki çözüm süreci, Suriye'deki uzlaşma zeminiyle bağlantılı olacak. Coşkun, devletin önceki süreçlerden çıkarttığı en önemli dersin ve öne sürdüğü belirleyici şartın PKK'nin Türkiye'deki silahlı mücadeleyi bitirmesi olduğunu, yeni bir çözüm sürecinin Suriye'deki mutabakat ve uzlaşma zemini ile öne çıkabileceğini belirtti.