Lyttelton limanı, eşsiz bir güzelliğin içinde huzur saçarak ışıldıyor. Ama bu, yanıltıcı bir sessizlik. Zira yerin beş kilometre altı, Salı günkü depremin merkez üssüydü.
Normalde limana Christchurch kentinden, bir tünelle ulaşılıyor. Ama tünel dağlardan yuvarlanan kayalar yüzünden kapalıydı.
Biz de Lyttelton'a vadilerden kıvrılan ve kıyıları izleyen başka bir yoldan geldik.
Limanın hemen girişinde depremin en çarpıcı manzalarından biriyle karşılaştık; Sanki bir füzeyle vurulmuş gibi tam ortasından yarılmış bir ev gördük.
İlk bakışta eve ne olduğunu anlayamıyorsunuz. Ancak yokuştan 50 metre kadar aşağıya bakınca evin ortasında dev bir kaya parçasının düştüğünü fark ediyorsunuz.
Mucize eseri, büyük bir gürültüyle yuvarlanan otomobil büyüklüğündeki kaya kimseyi öldürmemiş.
Lyttelton'ın içlerinde ilerlerken harabeye dönmüş, tamiri mümkün olmayan birçok ev gördük.
Tepesinde saatin 12 olduğunu gösteren zaman küresi bulunan kule de zarar görmüştü. Dünyada bu kulelerden sadece beş tane kaldı. Kentteki tüm kiliseler de öyle.
'Çığ gibi' Depremin büyüklüğü, yüzeye yakınlığı ve merkez üssü olmasını dikkate alınca, Lyttelton limanının nasıl böyle ayakta kalabildiğine şaşıyorsunuz.
Daha da şaşırtıcı olan Lyttelton'da hiç kimsenin ölmemiş olması.
Richter ölçeğine göre, 6,3 büyüklüğündeki deprem öğle vakti vurdu. Yıkılmış, ortalığa kahve çekirdeklerinin saçıldığı cafelerde enkazın altında yarım kalan sandviçler vardı.
Dave adlı bir Lytteltonlu "Saat 12.51'di. Sonra büyük bir patlama sesi duyduk. Sonra da çığlıklar. Her yer sallanıyordu. Cafeden ilk dışarı çıkan ben oldum. Çocuklarım 100 metre uzaklıktak okuldaydı. İkisini de kapıp eve götürdüm" diyor.
Harabeye dönen cafede sadece bir kişi yaralanmış. Garsonun üzerine sıcak su dökülmüş.
Yolumuzun üzerinde Alex Herbert ile konuşuyorum. Eylül ayındaki depremde hasar gören evinin tamirini yeni bitirmiş. 105 bin dolar harcamış. Ama duvarlar yine yıkılmış.
Depremin meydana geldiği sırada denizdeymiş. Sörf yapıyormuş. Bir köpekbalığı sörf tahtasını ısırdı sanmış; "Arkama baktım. Köpekbalığı yoktu. Suda garip halkalar vardı. Hava değişmişti. Kıyıya baktım, uçurumdan kayalar yuvarlanıyordu. Bir çığ gibiydi. Heryerden kayalar iniyordu."