HABER

DHA YURT BÜLTENİ10 

Eskişehir Kayı Boyu Derneği'nden İYİ Parti'ye tepki

ESKİŞEHİR Kayı Boyu Derneği, Meral Akşener'in yeni partisinin Kayı Boyu'nu temsil eden işaretini kullanmasına tepki gösterdi. Dernek Başkanı Kazım Duman, savcılığa suç duyurusunda bulunacaklarını söyledi.

Eskişehir Kayı Boyu Derneği Başkanı Kazım Duman, düzenlediği basın toplantısında İYİ Parti'nin Kayı Boyu'nu temsil eden tamgayı kullanmasının kendilerini rahatsız ettiğini söyledi: Duman açıklamasında şu ifadeleri kulandı: "Biz, kimin ne parti kurduğu normalde bizi ilgilendirmiyor. Tabi ki Türkiyemizin partisi. Ama amblem konusunda biz rahatsızız. Çünkü tüm dünyaya mal olmuş bir Kayı tamgasının bir parti ambleminde kullanılmasından rahatsızız. Çünkü Kayı tamgası her kesimi temsil ediyor. Ama Meral Hanım'ın kurmuş olduğu partinin kendine göre bir siyasi görüşü var. Biz sadece bundan rahatsızız. Bunun için de elimizden ne gelirse yapacağız. Kendileri salonda konuşma yaparken tabi orada Kayı bayrakları olabilir. Ama bir siyasi partinin kullanması bizi rahatsız ediyor. Yani Kayı tamgası bir siyasi partinin amblemi bizce olamaz. Biz bundan esinlendiğini düşünüyoruz. Bizi dünden beri arıyorlar. İşte Ak parti ağzıyla konuşmayın. Biz Ak Parti ağzıyla konuşmuyoruz. Ak Parti en azından Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin partisi. Pensilvanya ağızıyla konuşmuyoruz biz. Bu tamganın kullanılmasından yana değiliz. Meral Hanım'a biz başarılar dileriz. Yeni siyasi partisine. Bütün abilerimize de başarılar dileriz ama tamganın kullanılmasından yana değiliz. Tekrar söylüyorum. Biz kurulan partiye karşı değiliz. Ama tamganın kullanılmasından yara değiliz."

Dernek Başkanı Kazım Duman, Kayı işaretinin kullanılmasını nedeniyle İyi Parti için savcılığa suç duyurusunda bulunacaklarını sözlerine ekledi.

BİLECİK'TE KAYI ANITI

Bu arada Bilecik Belediyesi, bir süre önce Kayı Boyu bayrağını, marka tescilini yaptırarak koruma altına aldı. Belediye tarafından ayrıca kent merkezi girişine 'Kayı' anıtı da konuldu. Bilecik Belediyesi geçen Temmuz ayındaki olağan toplantısında belediyenin logosunu Kayı amblemli olarak değiştirdi. Yeni logoyla ile ilgili olarak belediyeden yapılan açıklamada şu ifadeler kullanıldı:

"Bilecik Belediye Başkanlığı tarafından hazırlanan ve temasında; 'Geçmişi', ' Günümüzü' ve 'Geleceği' simgeleyen Bilecik Belediye Başkanlığı logosunda yer alan; Ay ve Yıldız: Bilecik Belediyesi yeni kurumsal logomuzun ilk göze çarpan ve aynı zamanda ana teması olan ay ve yıldız bu vatan için canlarını feda eden Şanlı Türk Bayrağını mızı temsil etmektedir. 16 Altın Yıldız: Bilecik Belediyesi Yeni Kurumsal Logomuzun çevresini saran 16 adetten oluşan altın rengindeki 8 köşeli yıldız, Dünya Tarihindeki Şanlı Yerini Alan 16 Türk Devletini simgelemektedir. Kayı Boyu İşareti: Bilecik Belediyesi yeni kurumsal logomuzun orta kısmında bulunan ve iki ok bir yaydan oluşan Osmanlı'nın ve Türk'ün Atası Oğuzların Bozoklar kolu olan Kayı Obası'nı temsil etmektedir. Ayrıca Bilecik Belediye Başkanlığı olarak Marka Tescili yapılarak koruma altına alınan Kayı Boyu Bayrağını simgelemektedir ve logomuzun ana temasını oluşturmaktadır.

Görüntü dökümü:

(ESKİŞEHİR)

-Eskişehir Kayı Boyu Derneği Başkanı Kazım duman'ın konuşması,

-Dernek binanın dışından,

-Dernek tabelasının çekilen görüntüsü,

(BİLECİK)

-Bilecik'te kent girişindeki Kayı anıtının görüntüsü,

-Bilecik kent merkezinde bulunan Belediye'nin yeni logosunu görüntüsü,

-Vatandaşlar yapılan röportajlardan çekilen görüntüler

Haber-Kamera: ESKİŞEHİR-BİLECİK,(DHA)

========================================

Bakan Soylu: Güvenlik güçleri gereğini yapıyor

İÇİŞLERİ Bakanı Süleyman Soylu Giresun'un Dereli İlçesi Kulakkaya Yaylası'nda halkın ihbarı sonucu 2 gün önce yakalanan 'Aram' kod adlı PKK'lı terörist Mustafa Tolucan'a ilişkin bir soru üzerine değerlendirmelerde bulundu. Soylu, "Güvenlik güçlerimiz işlerini gereği gibi büyük bir sorumlulukla gerçekleştiriyor" dedi.

Öğlen saatlerinde özel uçakla memleketi Trabzon'a gelen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu havalimanı çıkışında bir gazetecinin Giresun'un Dereli İlçesi Kulakkaya Yaylası'nda halkın ihbarı sonucu 2 gün önce yakalanan ve Giresun Jandarma Bölge Komutanlığı Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü'nde sorgusu süren ‘Aram' kod adlı PKK'lı terörist Mustafa Tolucan ile ilgili soruyu yanıtladı. Terörle mücadelenin tüm kararlıkla sürdüğünü kaydeden Bakan Soylu "Güvenlik güçlerimiz işlerini gereği gibi büyük bir sorumlulukla gerçekleştiriyor. Bu çalışmalar aynı şiddetle devam edecektir" dedi.

Yakalanan teröristin, Trabzon'un Maçka İlçesi'nde 15 yaşındaki Eren Bülbül ile Jandarma Astsubay Başçavuş Ferhat Gedik'i şehit eden terörist grup içerisinde yer alıp almadı sorusunu yanıtsız bırakan Bakan Soylu daha sonra katılacağı bir program için otele geçti.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

Bakan Soylu'nun havaalanı çıkışı

Bakan Soylu açıklamaları

Haber-Kamera: Osman ŞİŞKO TRABZON- (DHA)

=================================

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: 15 Temmuz milletimizin, tarihimizin en gurur duyacağı sahnelerden bir tanesi

Kartepe Zirvesi'nin açılışında Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, '15 Temmuz: Darbe, Demokrasi ve Uluslararası Sistem' konulu konuşma yaptı. İbrahim Kalın konuşmasına başlarken bir itirazını belirterek, "Bir itirazımı söylemeden edemeyeceğim Türkiye'nin Davos'u kelimesini lügatınızdan çıkarın. Neden Davos'un reklamını yapıyoruz, Kartepe zirvesi kendi yolunu bulsun başka bir şey olsun, yarın bir gün 5 yıl sonra 10 yıl sonra İngiltere'dekiler, İngiltere'nin Kartepe'sini yapıyoruz, Fransa'dakiler desinler ki Fransa'nın Kartepe'sini yapıyoruz desinler. Bu sadece kendimize özgüven aşılama meselesi değil, biz hala dünyaya çok Avrupa merkezli bir perspektiften bakıyoruz. Siyaseti, tarihi, sanatı, ekonomiyi, uluslararası ilişkiyi okurken analiz ederken Avrupa Birliği perspektifinden bakıyoruz. Bunun etkisinden kurtulabilmiş değiliz. Çünkü darbe meselesi darbeye dünya sisteminin verdiği tepki bu Avrupa merkezli bakış açısıyla çok yakından etkilidir. Önümüzdeki yıllarda da bu konu gündemimizde olmaya devam edecektir. Gelenekle ilgili bir şeyler söylememe müsaade edin. Geleneği inşa etmek emek ister, sabır ister, metanet ister, hikmet ister, gayret ister. Çünkü gelenek henüz söylenmemiş olanı söyleme yeteneğini muhafaza edebilmektir. Gelenek henüz söylenmemiş olanı bulup çıkarmak, onu söylemek geleneği canlı tutan taze tutan en önemli unsurdur" dedi.

Anadolu coğrafyasında birçok darbe gördüğümüzü söyleyen Kalın, "Bunların arasında 15 Temmuz darbe girişiminin çok ayrı bir yeri var. Neden? Sadece millet bu darbeyi durdurduğu için değil, bu bizim milletimizin, tarihimizin en gurur duyacağı sahnelerden bir tanesi. 15 Temmuz gecesi Türkiye Cumhuriyeti Devleti vatandaşlarının tümünün ayağa kalktığı bir geceydi. Millet şuurunu yeniden idrak ettiği, keşfettiği bir geceydi. O gece 'Ben millet iradesinin üstünde, halkın gücünün üstünde bir güç tanımadım' diyen bir liderimiz vardı. Onun sevk-i idaresinde hamd olsun bu darbe alaşağı edildi. Fakat buranda çıkartmamız gereken dersler büyük önem arz ediyor. Öncelikle milletimizin, demokrasiye, özgürlüğe, bağımsızlığına böylesine sahip çıkması sadece o gece yapılan bir çağrı ile ilgili değildi. Bunun arkasında 15 yıllık Türkiye'nin yaşadığı dönüşüm sürecinin çok önemli halkalarından biriydi. Özellikle sayın cumhurbaşkanımızın, onun makamının bizim övgümüze ihtiyacı yok. Ben o kanaatteyim. Ama bir hakkın teslimi olarak şunu söylemek istiyorum; 15 yıllık liderliği boyunca başbakan ve cumhurbaşkanı olarak bu millete aşıladığı özgüven olmasaydı 'Dik duracağız', 'Bu milletin boynunu eğdirmeyeceğiz' demesi olmasaydı, yüzbinlerce insan 1,5-2 dakikada sokaklara dökülmez, ölümü göze alarak tankların, topların, helikopterlerin önüne çıkmazdı. Memleketin yüzüncü yılına geldiğimizde önümüzdeki yüz yılın da hesabını yapmak zorundayız. Eğer bu bahsettiğimiz özgüven yoksa bırakın 100 yılı, önümüzdeki 5 yılı bile ön görmemiz planlanmazı mümkün değil. Bu aynı zamanda gönül ve tecrübe işi. Dünyada dönüp duran planları, oyunları hepimiz az çok görüyoruz, biliyoruz. Ama cumhurbaşkanımızın liderliği temelinde gerçekleştirdiği en önemli devrim, devlet ve milleti birbirine kaynaştırması, aradaki mesafeyi ortadan kaldırması oldu. Devleti güçlendirirken, milleti ayağa kaldıran ve o güçlü devleti milleti hizmetine veren bir siyasi liderlikten bahsediyoruz. Devlet deyince soğuk, mesafeli, tepeden bakan devlet durumundan, bugün artık millete hizmet için gece gündüz çalışan, bunun idrakında olan bir devlet var" diye konuştu.

ÇİFTE STANDART VAR

Kalın, Batılı ülkelerin kendi ulusal güvenliklerini sağlamak, kamu düzenini kurmak için tedbir aldıklarında bunu devletin doğal görevi olarak gördüğünü belirterek, Türkiye'de aynı kanunlar çıkarıldığında insan hakları meselesi haline geldiğini ifade ederek, şöyle konuştu:

"15 Temmuz darbe gecesi, demokrasinin beşiği olduğunu söyleyen batılı ülkeler, darbenin sonuçlarına göre bir tavır alacaklarını ilk saatlerde açıkça belli ettiler. Açıkça isim vermeye gerek yok. Aslında Mısır darbesine doğrudan ve dolaylı destek verenler, 15 Temmuz darbesi de başarılı olsaydı destekleyeceklerdi. 2007'de, Filistin topraklarındaki seçimden sonra yaşanılanları destekleyenler, Hamas seçimleri kazanınca 'Bu büyük bir risktir, tehlikedir. Bizim eski statüye dönmemiz gerek' diyenler 15 Temmuz darbesi başarılı olsaydı yine destekleyeceklerdi. Bunu Libya'ya, Tunus'a başka yerlerle de örneklendirebiliriz. Demek ki bu ülkelerle, demokrasi standartlarıyla ilgili ciddi bir krizle karşı karşıyayız. Biz değil ama demokrasinin beşiği olduğunu söyleyen batı kanadı. 15 Temmuz'un ertesi günü darbe teşebbüsü püskürtüldükten sonra biz şunu gördük. Batılı devletler darbeyi kınayan açıklamalarda bulundular. Fakat bir hafta on gün sonra kurdukları on cümleden dokuz tanesi darbeden sonra darbecilere karşı alınan tedbirleri eleştirmek üzerine kurulu. Yani bir cümlede darbeyi kınarken, dokuz cümlede, dokuz beyanatta bu devletin darbecilere karşı aldığı tedbirlere eleştiri var. 'İnsan hakları elden gidiyor, demokrasi elden gidiyor' diye. Sanki bu darbeyi uzaylılar yaptı. Sanki bu darbenin faali yok. Sanki uçakları kaldıran, onlara bu talimatları veren birileri yok gibi darbecilerin üzerine gidildikçe buralarda haksız, mesnetsiz seslerin yükseldiğini görüyoruz. Ve onlar şu anda demokrasi konusunda ne kadar büyük bir sınavın içerisinde olduğunun ne kadar farkındalar sormak lazım. 250 şehit verdiğimiz, 2 bin 193 gazi verdiğimiz, yüz binlerce insanın sokaklara dökülerek engellediği bir darbeden sonra bu ülkede OHAL ilan edildi diye 'Eyvah demokrasi elden gidiyor' açıklaması yapanlar, Fransa'da iki tane terör saldırısı karşısında OHAL ilan edilmesi karşısında sessiz kaldı. Burada da tekrar bir çifte standart var. Batılı ülkeler kendi ulusal güvenliklerini sağlamak, kamu düzenini kurmak için tedbir aldıklarında bu devletin doğal görevi olarak görülüyor. İngiltere'deki, Almanya'daki kanunlara bakın. Biz aynı kanunları çıkartıp uyguladığımızda teröristlere, darbecilere, cuntacılara karşı tedbir aldığımızda bu bir demokrasi ve insan hakları meselesi haline geliyor. Bunu nasıl izah edeceğiz? Bugün batı için söylüyor, terör eğer kendisini hedef alıyorsa terördür. Ne zamanki terör örgütleri batılı menfaatleri vurmaya başlıyor, hedef alıyorsa o zaman terör acil bir sorun haline geliyor. Ama onlara dokunmuyorsa bu bir terör meselesi olmuyor, ülkenin güvenlik meselesi olmuyor. Somut örneğimiz PKK, somut örneğimiz terör. PKK terör örgütü birkaç istina dışında tarihinde hiçbir zaman batılı ülkelere saldırmamıştır. Avrupa'ya, Amerika'ya saldırmamıştır. FETÖ'nün de bu güne kadar herhangi bir batılı hedefe saldırdığı görülmemiştir"

DİKTATÖRLÜK SÖYLEMİNİN ASIL AMACI 15 TEMMUZ DARBESİNE BİR MEŞRUİYET HAZIRLAMAKTI

Diktatörlük söyleminin asıl amacının 15 Temmuz darbesine bir meşruiyet hazırlamak olduğunu söyleyen Kalın, konuşmasını şöyle sürdürdü:

Demokrasiyi ortadan kaldırmaya çalışan terör örgütlerine karşı, DEAŞ'a, PKK'ya, FETÖ'ye karşı Türkiye'nin yanında hangi ülkeler var, kimler destekliyor. Destekten kastımız maddi destek değil, somut istihbarat desteğinden bahsediyorum. Bunların faaliyet gösterdiği alanlarda üzerlerine gidilmesinden bahsediyoruz. Bugün neden PKK'nın ve FETÖ'nün en fazla hayat alanı bulduğu rahat hareket ettiği yer Avrupa ülkeleri ve Amerika Birleşik Devletleri'dir bunu sorgulamamız gerekiyor. Ama maalesef baktığımız zaman PKK terör örgütü Avrupa'nın pek çok ülkesinde kentinde para topluyor, propaganda yapıyor, eleman devşiriyor ve bunlar birer ölüm makinesi olarak bizim topraklarımıza gönderiyor. Biz bunun itirazlarını bile ettiğimizde Türkiye'nin meşru uluslararası güvenlik konusundaki olaylarda bile otoriter olmakla suçlanıyoruz, diktatör olmakla suçlanıyoruz. Aslında olan biten çok açık, cumhurbaşkanımız batıya bir ayna tutuyor, batı aynada gördüğü suretten rahatsız. O sureti düzeltme gayreti içerisine girmek yerine aynaya kafasını çeviriyor, olay bu kadar basit aslında. Bizim naçizane tavsiyemiz aynayı tutana saldırmak yerine, aynada gördüklerini düzeltmek için gayret etmeleri. Bu konuda biz onlara yardım etmek için hazırız, elimizden gelen gayreti gösteririz birlikte düzeltelim bu vaziyeti. 15 Temmuz darbe girişimiyle birlikte hatırlayın darbe öncesinde bugün de hala konuşulmaya devam ediliyor bir diktatör söylemi tedavüle sokuluyor. Otoriterleşme, diktatörlük vesaire gibi baktığınız zaman nereden çıktı bu, nerelerde dile getirildi, nerelerde derinleştirildi, nerelerde bir hikaye bir söylem haline getirildiğine baktığımızda Türkiye'nin bağımsız ve egemen bir ülke olmasından rahatsız olan ülkeler bu söylemi güçlü ir şekilde tedavüle soktuğunu görüyoruz. Neden diktatörlük söylemi? Geriye doğru bir şöyle bakın 15 Temmuz darbesinden önceki 2-3 yıla bakın. Aslında diktatörlük söyleminin asıl amacı 15 Temmuz darbesine bir meşruiyet hazırlamaktı. Darbe başarılı olsaydı çıkıp diyeceklerdi ki darbeler kötüdür, demokrasi iyidir ama Türkiye'de bir diktatör var onu devirmek için biz bu darbeyi yapmak zorunda kaldık. Diktatörlük söyleminin uluslararası sistem içerisindeki ana işlevi bu. Bugün bile bakın birileri cumhurbaşkanımıza diktatör diyor ise bağlantılarını biraz araştırdığımız zaman hangi amaca uygun olarak bunu söylediğini çok açık ve net bir şekilde ortaya çıkıyor"

DÜNYAYA ANLATACAK BİR MUHTEŞEM BİR DEMOKRASİ HİKAYEMİZ VAR

Kalın dünyaya anlatacak muhteşem bir demokrasi hikayemiz olduğunu belirterek, "Temel problem uluslararası sistemin Türkiye'nin dinamiklerine, Türkiye'nin sosyolojisine, coğrafyasını, siyasetini doğru okuyamaması ve her kritik aşamada ıskalamasıdır. Uluslararası sistemden kastım da bunun içinde ülkeler var, çıkar grupları var, uluslararası şirketler var, medya var, sivil toplum kuruluşları var, bütün bunların oluşturduğu çok farklı, çok yapılı son derece karmaşık basite indirgenmemesi gereken bir sistemden bahsediyoruz. Biz bu sistemi analiz ederken tek bir noktadan bakıp kolaycılığa kaçmak yerine, sistemin karmaşık yapısının her noktasını yeniden analiz etmek gerekir. Çünkü o sistem her gün kendini yeniliyor. Türkiye söz konusu olduğunda karşımıza diktatörlük söylemi darbe destekçiliği olarak çıkıyor. Veya Türkiye'nin ekonomik bağımsızlığına karşı operasyonlar olarak çıkabiliyor veya Türkiye'nin milli savunma sanayisinde ilerlememesi için bir başka çıkar sorunu olarak karşımıza çıkıyor. Birçok boyutlarla bunu analiz etmek gerekiyor. Ancak şunu da söyleyeyim burada bize de düşen çok önemli bir rol var, Türkiye'de yaşananlar Türkiye'deki otoriteyi bizim de dünyaya daha doğru bir şekilde göstermemiz gerekiyor. Kendi bahçemizin dışına çıkıp kendi zihin sınırlarımızın dışına çıkıp kendimizi dünyaya tanıtmamız gerekiyor. Biz yüzlerce yıldır bu Anadolu topraklarında dünyaya söyleyecek hikayesi olan bir millet olarak ve bunun sonucu olarak Mezopotamya'dan Balkanlara kadar dünyanın en önde gelen düşünürleri, şairleri, mühendisleri, tüccarları bu coğrafyanın üzerinden geldi. Bizim bu potansiyelimiz yine var. Dünyaya anlatacak bir hikayemiz var. 15 Temmuz da biz bunu gördük, dünyaya anlatacak bir muhteşem bir demokrasi hikayemiz var. Dünyanın ısrarla duymak istemediği tavırlara rağmen bizim bu çabayı göstermemiz, doğru söylemlerle bizim bu hikayeyi anlatmamız gerekiyor" dedi.

15 Temmuz'un son 4-5 yıldır yaşananlardan bağımsız ele alınması gerektiğini ifade eden Kalın, "Gezi olaylarından tecrübe ettiğimiz bir şey var, ardından PKK terörünün hortlatılması. Bu girişimler başarısız olunca 15 Temmuz darbesi gündeme sokuldu. Neden çünkü Türkiye artık uluslararası sistemi sorgulayan, bu sistemin adaletli olmadığını söylen bir söyleme, bir pozisyona sahip. Şu andaki küresel sistem bir düzensizlik, bir kaos sistemi üzerinden devam ediyor eşitlik ilkesine riayet etmeden. O yüzden cumhurbaşkanımız her seferinde ısrarla dünya 5'ten büyüktür diyor. Dünya 5'ten büyüktür sloganını sadece Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ndeki 5 daimi üye için söylemiyor aslında, bu dünya düzeninin adalet üretmediğini mazlumların mağdurların üstesinde temsil edilmediğini söylüyor. Bunun örneklerini mülteci krizinde gördük, Arakan krizinde gördük, Filistin meselesinde gördük, Somali'de gördük" diye konuştu.

AVRUPA BİRLİĞİ KENDİ DEĞERLERİNDEN UZAKLAŞIYOR

Kalın, Avrupa Birliği'nin kendi değerlerinden uzaklaştığını, Avrupa Birliği'nin islamafobi ve azınlıklara karşı sergilenen ayrımcı tavırlarla anılır hale geldiğini ifade ederek, şöyle konuştu: "Çağımızın belki de en büyük ironilerinden bir tanesi aydınlanma sonrasında dünya rasyonel özgürlükçü bir dünya olacakken, hümanist bir çağ olacakken, bugün insanlık adına yüz kızartıcı suçların meydana geldiği bir dünyada yaşıyoruz. Buna karşı birilerinin elbette itiraz etmesi gerekiyor. Bakın biz buradayız, Türkiye Cumhuriyeti bugün siyasi liderinden, kanaat önderinden medyasından sivil toplum örgütünde çalışan her üyesine kadar bu bilinçle dünyaya baktığı için eski oryantalist kavramları reddediyor, bunu sorguluyor. Biz yeni sözümüzü bulabildik mi, kendi söylemimizi inşa edebildik mi? henüz değil. Onun gayreti içerisindeyiz, onun çabası içerisindeyiz ama ben eminim onu da mutlaka bulacağız. Sözümüzün sadece bize değil, bütün dünyaya hitap edebildiği farklı yeni ve buna göre dik bir şekilde inşa edeceğiz. Bugün 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında bu süreç tamamen bitmiş değil. Bugün hala gerçekten Türkiye'de demokrasinin yanında ve darbenin karşısında olduğunu söyleyen ülkeler bu iddialarında samimiyseler, ilk yapacakları şey kendi ülkelerinden kaçan sığınan FETÖ'cüleri Türkiye Cumhuriyeti'ne iade etmektir. Ellerinde çok basit ama çok temel bir imkan var, darbe girişimine karıştığı tespit edilmiş Türkiye Cumhuriyeti mahkemeleri tarafından hakkında yargı kararı çıkartılmış, haklarında tutuklama kararı verilmiş kişilerin kimler olduğunu biz de biliyoruz, onlar da biliyor. Eğer gerçekten demokrasiden yanaysalar bu kişilerin ivedilikle suçluların iadesi anlaşmamız çerçevesinde ülkemize iade ederler. Biz hukuk dışı bir ifadede bulunmuyoruz, bakın ülkeler arasında yapılmış suçluların iadesi anlaşması çerçevesinde bir talebimiz var. Gayrikanuni, gayrihukuki bir yola başvurulsun biz buna tenezzül edip aklımızdan böyle bir şey geçirmiyoruz. Tek bir örneği bile yoktur. Bizim dediğimiz yapılan anlaşmalar çerçevesinde bu kişilerin Türk mahkemelerinde yargı önüne çıkmalarıdır. Eğer gerçekten Türkiye'de demokrasinin yanındalar, darbelerin karşısındaysalar kendilerine böyle önemli bir fırsat duruyor. Bunun ivedilikle değerlendirebilirler. Aynı şekilde bugün özellikle Avrupa'da PKK yapılanmalarına karşı bizim defalarca dile getirdiğimiz itirazları ciddiye alarak adım atmaları gerek. Fakat maalesef gene demokrasi, insan hakları, ifade özgürlüğü, örgütlenme özgürlüğü, eylem özgürlüğü gibi başlıklar adı altında bu kavramların arkasına sığınarak PKK terör örgütünün Avrupa'da faaliyetler yaptığını hepimiz görüyoruz. Birkaç defa olan bir şey değil, mütemadiyen bu faaliyetlerin yapıldığını destek gördüğünü maalesef görüyoruz. Bu elbette sadece Türkiye Avrupa ilişkilerini germiyor. Türkiye'de Avrupa'nın güvenini sarsmıyor, aynı zamanda uluslararası sistem açısından büyük krizlere yol açıyor. Şimdi insanlar soruyorlar Türkiye'de AB üyeliğine destek oranı neden az? Bunun hikayesini hepimiz biliyoruz ama 10 yıl öncesine kadar demokrasinin, insan haklarının hakikaten bir merkezi olarak bir kandili olarak gördüğümüz Avrupa Birliği bugün daha ziyade göçmen krizinde verdiği tepkilerle yükselen islamafobi ile, ırkçılıkla azınlıklara karşı sergilenen ayrımcı tavırlarla anılır hale geldi. Avrupa'da yükselişe geçen aşırı sağ grup ortada ve aklıselim olan bütün Avrupalı dostlarımızla bu gidişattan rahatsız. Sık sık bizim önümüze konulan Türkiye AB değerlerinden uzaklaşıyor itirazlarına karşı bizim cevabımız aslında Avrupa Birliği kendi değerlerinden uzaklaşıyor"

VERHEUGEN: TÜRKİYE İŞLEYEN BİR DEMOKRASİYE SAHİPTİR

AB Genişlemeden Sorumlu Eski Komiseri Gunter Verheugen, 'Avrupa Birliği Felsefesi ve Demokrasinin Darbelere Karşı Korunma Refleksleri' konusunda konuştu. Verheugen, Türkiye'nin işleyen bir demokrasiye sahip olduğunu belirterek, "Avrupa olsun, Amerika olsun Türkiye yıllarca demokrasiye engel koyan, diktatörlüğün hüküm sürdüğü bir ülke olarak tasvir edildi. Askeri girişimlerin çok yaşandığı yada bunun üzerine çok konuşulduğu bir ülke oldu, ancak Türkiye tamamen işleyen bir demokrasiye sahiptir ve bu demokrasiye darbe vurmak politik bir araç değil, ciddi bir suçtur. Darbe olduğu zaman ben 17 Temmuz'da Almanya'ya dönmüştüm ve o sıcak ve samimi yorumlarla aradım, yani benim beklentim o yorumları görmekti. Yani Avrupa'da her yerde güçlü gösteriler görmeyi bekledim, insanların bir araya gelip Türk demokrasisini savunmalarını bekledim, bununla ilgili görüşler bildirmelerini bekledim. Avrupa Birliği liderlerinin de bir araya gelerek olağanüstü toplantı gerçekleştirerek, birlik ve beraberlik mesaj vermelerini bekledim Türkiye için. Ve elbette bu girişimleri kınamalarını bekledim. Yani Avrupa Birliği'nin her köşesinde ciddi bir şekilde Türk sivil toplumunun gücünü destekleyeceklerini bekliyordum. Çünkü Türk toplumu gerçekten ciddi bir şekilde bu girişimin üstesinden gelmişti. Hukukun üstünlüğünün Türkiye'de mevcut olduğunu gösterdiler. Mesela Türkiye'de değil de, İtalya da böyle bir şey olsa sizce neler olurdu? Aynı koşul aynı durum İtalya da yaşanıyor, darbe girişimi var, İtalya başkanı halkı sokağa dökülmeye ve tanklarla savaşmaya, askerin önünde durmaya çağırıyor diye düşünelim ve aynı senaryoyla darbe püskürtülüyor diyelim, tepki nasıl olurdu? İtalyanlar tam bir kahraman, kahramanca hareket ettiler sonsuza kadar hatırlanacak Avrupa tarihine kesinlikle geçecek şeklinde yorumlar çıkardı, öyle değil mi? Söz konusu Türkiye olunca böyle olmadı" dedi.

Verheugen, İngiltere, Almanya ve Fransa'da gösterilen birlik beraberliğin Türkiye için gösterilmediğini söyleyerek, konuşmasını şöyle sürdürdü:

"Birkaç günün ardından çok şaşırtıcı değerlendirmelerle karşılaştık Avrupa basınında. Ve aniden Türkiye ve Türk hükümeti, Türk Cumhurbaşkanı burada mağdur değil, ancak bundan fayda gören taraf olarak tasvir ediliyordu. Avrupa'daki gazeteler bunun arkasında başka bir iş var kim bilir ne, neyi nasıl tetikledi, kimin tarafından kurgulandı, çok amatördü şeklinde yorumlar gördük. Yani Türk cumhurbaşkanına bu darbeyi kendisinin planladığına dair açıklamalarda bulunuldu. Bu kabul edilemezdi ve bize bir başka şeyi daha gösterdi. Bu inanılmaz derecede mevcut olan anlayış eksikliği Türkiye'nin ne olduğu ve Türkiye'de yaşanan problemlerin anlaşılmasında ciddi sorunlar oluşturuyor. Uzun soluklu ciddi ve tehdit oluşturan güvenlik problemleri istikrarsız çevreden de kötü etkileniyor ve terör saldırılarından da Türkiye bir o kadar da kötü etkilenmekte. Batı Avrupa ülkelerinde mesela bir terör saldırısı olursa tabii ki de nerede yaşanırsa yaşansın ciğerlerimiz kalbimiz yanmakta, ancak şunu göremiyoruz o aynı seviyede birlik ve beraberlik bazen görülemiyor. Yani İngiltere'de, Fransa'da ya da Almanya'da yaşanan bir olayda gösterilen birlik ve beraberlik Türkiye için gösterilmedi. Kürt probleminde de, Türkiye'nin diğer problemlerinde de Türkiye'nin bütünlüğüne ve toprağına hiçbir şekilde zarar gelmemeli, kimi meselelerde bir anlayış eksikliği yaşadığımızdan ötürü mesela Avrupa Birliği'nde PKK terör örgütü listesinden belki çıkarıldı, ancak, PKK Avrupa toprağında özellikle Almanya topraklarında gösteri, iletişim, planlama ve özellikle fon toplama, para toplama gibi etkinlikler için kullanabilmekte ve Alman yetkililer de bunun önüne geçmekte o kadar niyetli değiller. Türkiye elbette baktığınız zaman çok güçlü çok derinden toplumsal değişiklikler yaşadı. Liberal ve laik taraflar arasında belki bazen sürtüşmeler yaşandı, ancak bütününe bakıldığı zaman geleneklerine bağlı güçlü bir yapıya sahip Türk toplumu"

GÖRÜNTÜ GEÇİLDİ

Haber-Kamera: KOCAELİ (DHA)

==========================================

İstanköy'e kaçarken yakalanan Dışişleri Bakanlığı eski şube müdürü tutuklandı

MUĞLA'nın Bodrum ilçesi'nden sürat teknesiyle yasa dışı yollardan Yunanistan'ın İstanköy (Kos) Adası'na geçmeye çalışırken yakalanan 10 Türk kaçak

arasında olan ve daha önce meslekten ihraç edilen Dışişleri Bakanlığı şube müdürü A.Ç. (Arif Çelik) de ByLock kulladığı iddiasıyla sevk edildiği adliyede tutuklandı. Yakalanan kaçaklardan 5'i daha önce adliyeye sevk edilmiş, 3'ü tutuklanmış, 2'si adli kontrol şartıyla serbest bırakılmıştı. 4 kaçağın ise polisteki işlemleri halen sürüyor.

Bir ihbarı değerlendiren Bodrum Sahil Güvenlik Bot Komutanlığı ekipleri, geçen 22 Ekim'de sabah karşı Turgutreis açıklarında, sürat teknesi ile Yunanistan'ın İstanköy Adası'na geçmeye çalışan kaçaklar olduğunu belirledi. Bunun üzerine harekete geçen sahil güvenlik ekibi, Çatal Adası açıklarında 8 metrelik 'B&B' isimli sürat teknesini durdurdu. Teknede yapılan aramada 10 Türk kaçak ile 2 Ukrayna uyruklu organizatör yakalandı. Yakalanan kaçaklar arasındaki 5'inin yapılan sorgularında FETÖ/PDY ile iltisaklı olduğu bilgileri elde edildi. FETÖ/PDY ile ilişkisi olduğu belirlenen 5 şüpheliden mesleklerinden ihraç edilen H.A.İ.'nin (Hasan Alparslan İlter) emniyet müdürü ve O.K.'nin (Oğuz Kiremitçi) emniyet müdür yardımcısı, A.Ç.'nin (Arif Çelik) ise Dışişleri Bakanlığı eski şube müdürü oldukları belirlendi. O.K.'nin Ankara'daki usulsüz dinlemelerle ilgili yürütülen davada da sanıklar arasında bulunduğu öğrenildi. Operasyon sırasında FETÖ/PDY ile bağlantılı olan şüphelilerin yanlarındaki bazı evrak ve kimlikleri denize atarak yok etmeye çalıştıkları bilgisine de ulaşıldı. H.A.İ.'nin, mühendis eşi B.İ.'nin (Banu İlter) de aynı teknede yakalananlar arasında olduğu belirtildi.

Operasyon sırasında teknedeki kontrolde, bazı kaçakların kendilerini turist olarak tanıtırken verdikleri Bulgar pasaportlarını da sahte olduğu anlaşıldı. İlk etapta, Sahil Güvenlik ekiplerinin İngilizce olarak diyalog kurmaya çalıştığı kaçakların bir süre sonra, Türk vatandaşı olduklarını açıkladıkları bildirildi. 2'si kadın, 4 çocuk 10 Türk kaçak ile Ukraynalı 2 erkek ogranizatör, Turgutreis Limanı'na getirilip, polis ekiplerine teslim edildi. Kaçakların yakalandığı sürat teknesi de yedeklenerek Bodrum Sahil Güvenlik İskelesi'ne çekildi.

Yakalanan kaçaklardan polisteki işlemlerinin ardından ertesi gün adliyeye sevk edilen O.K., H.A.İ. ve eşi B.İ. ile Ukraynalı 2 organizatör tutuklandı. Adliyeye sevk edilenler arasındaki kaçaklardan 2'si ise adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. Kaçaklardan işlemleri tamamlanan A.Ç. de dün (Çarşamba) adliyeye sevk edildi. A.Ç. de FETÖ'nün gizli haberleşme programı ByLock kullandığı iddiasıyla tutuklandı. Diğer 4 kaçağın ise polisteki işlemleri halen sürüyor.

Tutuklanan A.Ç.'nin 2012-2014 yılları arasında Tacikistan'da çalıştığı ardından da İngiltere'nin Londra şehrinde başkonsolosluk binasında görev yaptığı, 15 Temmuz'daki darbe girişiminin ardından da görevden alınınca, geçici pasaport ile Türkiye'ye geldiği öğrenildi.

Görüntü Dökümü

----------------------

FOTOĞRAFLI

Haber: Hülya ELTEŞ / BODRUM (Muğla), (DHA)

========================================

Bottaki kaçakları sahil güvenlik kurtardı

İZMİR'in Çeşme İlçesi'nden Yunanistan'ın Sakız Adası'na yasa dışı yollarla geçmeye çalışırken botları su alınca batma tehlikesi geçiren 66 Suriyeli kaçak, sahil güvenlik ekiplerince kurtarıldı.

Devriye görevindeki TCSG 109 Sahil Güvenlik Botu, bugün saat 08.00'de Boğazadası önlerinde, bir lastik bot belirledi. Su alarak batma tehlikesi geçiren lastik bottaki kaçakları kurtaran sahil güvenlik ekipleri, aralarında çocuk ve kadınların da bulunduğu Suriye uyruklu 66 kaçağı sahil güvenlik botuna alarak Çeşme İskelesi'ne getirdi. Kaçakların bazılarının kendilerini ve çocuklarını ıslanmamak için alüminyum folyoya sarmış olmaları dikkat çekti. Sahil güvenlik ekipleri, kaçakların can yeleklerini ve şişirilmiş araç iç lastiklerini toplayarak imha edilmek üzere el koydu. Uluslararası Göç Örgütü temsilcileri de, göçmenlere yiyecek ve içecek dağıtarak ihtiyaçlarını karşıladı. Kaçakların işlemlerinin tamamlanmasının ardından İzmir Göç İdaresi Müdürlüğü'ne gönderilecekleri öğrenildi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ:

- Kaçakların Çeşme İskelesinden görüntü

- Genel ve Detay görüntü

Haber- Kamera: Güneş ATAGÖZ / ÇEŞME (İzmir), (DHA)

===================================

Çorum'da kaza: 2'si çocuk, 6 yaralı

ÇORUM'un Sungurlu İlçesi'nde iki otomobilin çarpışması sonucu meydana gelen kazada 2'si çocuk 6 kişi yaralandı.

Kaza, Sungurlu İlçesi'ndeki Budaközü Kavşağı'nda meydana geldi. 31 yaşındaki İbrahim Karakaş yönetimindeki 06 ZDK 69 plakalı otomobil, 28 yaşındaki Serkan İzci yönetimindeki 16 P 3694 plakalı otomobil ile çarpıştı. Çarpışmasının etkisiyle savrulan İbrahim Karakaş yönetimindeki otomobil, yolun karşısına geçmek için kaldırımda bekleyen yayalara çarptı. Kazada İbrahim Karakaş, Deniz (28), Batu (2) ve 7 aylık bebek Beytullah Karakaş ile kaldırımdaki yayalar Ahmet Derinoğlu (81) ve Gülsüm Zobu (47) yaralandı. Yaralılar, sevk edilen 112 acil yardım ekiplerinin ilk müdahalesinin ardından ambulanslarla Sungurlu Devlet Hastanesine kaldırıldı. Kazayla ilgili soruşturma sürüyor.

Görüntü Dökümü:

-----------------------

-Sağlık görevlilerinin yerde yatan yaralılara ilk müdahalesi

- Kaza yapan araçlar

- Detaylar

Haber-Kamera: Yusuf ÇINAR/ÇORUM, (DHA)

=====================================

Yaşlı adam, sırtından bıçaklanarak öldürüldü

ADANA'da yalnız yaşayan 76 yaşındaki Şükrü Esen, evinde sırtından bıçaklanarak öldürülmüş halde bulundu.

Olay, merkez Seyhan İlçesi Dağlıoğlu Mahallesi'nde meydana geldi. Bir süre önce eşini kaybeden 3 çocuk babası Şükrü Esen, yalnız yaşamaya başladı. Tuz satarak geçimini sağlayan yaşlı adamdan bir süreden bu yana haber alamayan komşuları eve gidip, Esen'i kontrol etmek istedi. Açık pencereden mutfağa giren bir komşusu yaşlı adamı yerde hareketsiz halde buldu. Bunun üzerine hemen polis ve sağlık ekiplerine haber verildi. Yapılan incelemede Esen'in sırtından bıçaklanarak öldürüldüğü ortaya çıktı. Esen'in cenazesi, yapılan inceleme ardından otopsi için Adana Adli Tıp Kurumu morguna götürüldü. Polis olayla ilgili soruşturma başlattı.

Görüntü Dökümü

------------------------

- Cenaze evinin önündeki kalabalık ve yunus polislerinden görüntü

- Cenaze aracının görüntüsü

- Boş tabutun eve getirilmesi

- Ağlayanlardan görüntü

- Cenazenin evden çıkarılması

- Tabutun cenaze aracına bindirilmesi

- Cenaze aracının gidişi

Haber:Çağlar ÖZTÜRK-Kamera:ADANA,(DHA)

=============================================

Hırsızlık şüphelileri semaver bile çalmış

SİVAS'ta girdikleri evlerden hırsızlık yapan biri kadın iki kişi yakalandı. Hırsızların ikametlerinde arama yapan polis ekipleri semaverden, çaydanlığa kadar bir çok ev eşyasına rastladı.

Sivas'ta geçtiğimiz günlerde kent merkezindeki çeşitli mahallelerde iki çiftlik evi ve iki ikamete girerek hırsızlık yaptıkları tespit edilen M.K ve G.U., Sivas Emniyet Müdürlüğü Asayiş Şube Müdürlüğü Hırsızlık Büro Amirliği ekiplerinin yürüttüğü çalışma neticesinde yakalandı. M.K ve G.U.'nun kaldıkları evde yapılan aramada çalıntı oldukları tespit edilen çok sayıda ev eşyası ele geçirildi. Çalıntı eşyalar arasında semaverden, çaydanlığa, tesbihlerden, dizüstü bilgisayarlara kadar birçok ev eşyası çıktı. Şahısların ifadeleri doğrultusunda çalınan eşyalar asıl sahiplerine teslim edildi. Şahıslar emniyetteki işlemlerinin ardından adliyeye çıkarıldı.

Görüntü Dökümü:

-Şüphelilerin adliyeye götürülüşü

-Çalınan eşyaların fotosu

Haber-Kamera: İrfan ÖZŞEKER/SİVAS, (DHA)-

========================================

İstinye Üniversitesi Genel Sekreteri Burak Kılanç: Sınavın ayırt edeceği özelliği azalacak

MALATYA'da 26-27 Ekim tarihleri arasında düzenlenen EKET Üniversite Tercih Fuarları başladı. Fuarda konuşan İstinye Üniversitesi Genel Sekreteri Burak Kılanç, üniversite adaylarının müfredattaki tüm konulara çok iyi çalışmalarını isterken, "Artık yeni motto 'Ne kadar net yapıyorum' değil, 'Kaç net çıkarıyorum?' Sınavdaki soru sayılarının azalmasından dolayı sınavın ayırt edeceği özelliği azalacaktır" dedi.

Malatya'da bir otelde düzenlenen fuarda İstinye Üniversitesi Genel Sekreteri Burak Kılanç katılan öğrencilere bilgiler verdi. Daha sonra DHA'ya konuşan Kılanç, bu yıl uygulamaya konulacak Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) sisteminin hayırlı olmasını diledi. Kılanç, şöyle konuştu: "Sınav sisteminde değişikliklerin olduğu yıllar öğrenciler, veliler ve eğitimciler için belirsizlikler içerir. Bu konuda YÖK'ün yapmış olduğu açıklamalar şu anda yeterli gibi gözükse de halen bazı sorular kafaları kurcalıyor. YÖK ve ÖSYM'nin TYT ve YKS oturumlarında uygulanacak soru tiplerini göstermek anlamında örnek bir soru kitapçığını yakın zamanda yayınlanması pek çok eğitimcinin ve öğrencinin önünü aydınlatacak gibi görünüyor."

İstinye Üniversitesi Genel Sekreteri Burak Kılanç, henüz 2018 ÖSYS'ye başvurunun ne zaman yapılacağının bilinmediğini anlatırken şöyle dedi: "2006-2009 dönemindeki sisteme benzerliği düşünüldüğünde 2018'in Mart ayı içerisinde başvuru kılavuzunun yayınlanması ve başvuruların alınması ön görülebilir. Eğer ÖSYM başvuru tarihini öne çekecek olursa veya ÖSYS kılavuzunu daha önceki bir tarihte yayınlayacak olursa bu da oyunun kurallarının anlaşılması ve kesinlik kazanması açısında çok iyi olacaktır.ö

Değişen sınav sisteminde sınavın çekirdeğine Türkçe ve Matematik oturduğunu vurgulayan Kılanç şöyle dedi: "Türkçe ve Matematiğin ağırlığı fazlasıyla artmış durumda. Böyle olduğu için adaylara öncelikle Türkçe ve Matematikte eğer bir eksikleri varsa bunu giderme için çalışmalılar. YÖK Başkanı Profesör Doktor Yekta Saraç'ın açıklamasına göre sorular müfredattan gelecek olsa da bu anlamda adayların müfredata odaklanarak çalışması şuanda doğrusu olsa da gelecek olan soru tipleri esasında çalışma sistemini değiştirir ve şekillendirir. Eğer örnek soru kitapçığı yayınlanacak olursa adaylar gerçekten çok rahat edecektir. Çalışma programlarını çok daha sağlıklı bir şekilde yapabileceklerdir. YGS; bu seneki Temel Yeterlilik Testi'ne (TYT) karşılık geliyor, temel yeterlilik anlamında adayların Fen ve Sosyal'den daha çok Türkçe ve Matematiğe odaklandığı görülür. YGS'nin uygulandığı yıllarda 160 dakikada Türkçe ve Matematiğe odaklanan adaylar 160 dakikada 80 soruyla uğraşırlardı. Ancak, yeni sistemde Türkçe ve Matematikte sorulacak toplam 80 soru için 90 dakika veriliyor. Şu anda sahada yapılan pek çok deneme testinden alınan geri bildirimler, Türkiye genelinde yeni sistemde 80 soru için 90 dakikanın yetersiz olduğuna işaret gösteriyor. Bu dikkate alındığında adaylara testlerde hızlanmaları yönünde bir çalışması stratejisini öneriyorum."

Kılanç, sınava girecek adaylara yönelik mesaj verirken soru sayılarının azalması nedeniyle yanlış yapılacak bir sorunun kayıp ve telafisinin geçen yıllardaki kayıptan daha fazla olacağını vurguladı. Kılanç, şöyle devam etti:"Adaylar müfredattaki tüm konulara çok iyi çalışsın ve soru kaçırmamaya gayret etsin. Bir başka ifadeyle; bu sene öğrencinin gerçekten öğrenciliğin hakkını vermeleri müfredattaki tüm konulara iyi hazırlanmaları gerekiyor. Artık yeni Motto şu olmalı: "Ne kadar net yapıyorumö değil, "Kaç net çıkarıyorum ? Sınavdaki soru sayılarının azalmasından dolayı sınavın ayırt edeceği özelliği azalacaktır. Orta öğretim başarı puanının özellikle yerleştirme puanlarında ve böylece üniversiteye yerleşirken, ayırt edici özelliği artacaktır. İşte bu noktadan hareketle, Orta Öğretim Başarı Puanı'nın (OBP) önem kazanması, bunun fark edilmesi sebebiyle zaten son yıllarda hormonlu olarak verilen diploma notlarının, ders notlarının, daha da hormonlanacağı ile ilgili beklenti vardır. Baktığımızda eğer hedef; üniversiteli olmaksa, hedef yerleştirme puanını yüksek tutmaksa öğrencilerin lisede iyi çalışıp yüksek notlar alması gerekir. Ya da, ben bunu çok üzülerek söylüyorum, liselerin öğrencilerine gerçek olmasa da yüksek notlar verme durumuyla karşı karşıyayız. Hatta ben şu anda bir lise yöneticisi, bir öğretmen olsam, içim kan ağlasa birle, öğrencime yüksek not veririm. Çünkü gözüken o ki hangi öğrencinin diploma notu daha yüksekse o yarışta ön plana geçecek. Öyle olduğu için benim tavsiyem üzülerek içim kan ağlayarak söylüyorum; liseler öğrencilerine bol kepçeden hormonlu notlar vermeye başlasınlar."

Görüntü Dökümü:

-seminere katılan öğrencilerden detaylar

-Seminerde konuşmacı İstinye Üniversitesi Genel Sekreteri Burak Kılanç'tan detaylar

- İstinye Üniversitesi Genel Sekreteri Burak Kılanç DHA'ya röportajı

Haber-Kamera: MALATYA (DHA)

=====================================

Akdeniz, Silifke açıklarında temizlendi

MERSİN'in Silifke İlçesi'nde Gıda Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı'nca yürütülen 'Denizlerin terk edilmiş av araçlarından temizlenmesi projesi' sona ererken, dalgıçlar tarafından deniz dibi temizlendi.

Taşucu Balıkçı Barınağı'nda düzenlenen etkinliğe Gıda Tarım ve Hayvancılık İl Müdürü Arif Abalı, Gıda Tarım ve Hayvancılık Müdür Yardımcısı Mevlüt Göksu, Şube Müdürü Mustafa Zayim ve Gıda Tarım ve Hayvancılık İlçe Müdürü Yusuf Gün de katıldı. Proje kapsamında Akdeniz'in derin sularına dalan dalgıçlar, terk edilmiş av araçlarını çıkarttı. İl Müdürü Abalı, Silifke'de su ürünleri avı sırasında kullanım hataları ve benzeri nedenlerle terk edilen av araçlarının denizlerden temizlenmesi amacıyla hazırlanan projenin tamamlandığını söyledi. Abalı, projenin kamu kaynağı kullanılarak 2014 yılından bu yana uygulandığını belirterek, şöyle dedi: "Bu proje, balıkçılarımızın balıkçılık faaliyetinde bulunurken istem dışı çeşitli nedenlerle zemin yapısı, hava koşulları, ağ çakışması ve kullanım hataları nedeniyle koptuğu ve dipte kaldığı ağların yerlerinin tespit edilerek çıkarılması projesidir. Terk edilmiş av araçlarından ülkemizin yıllık kaybı 13-15 milyon TL arasındadır. Dünyadaki av araçlarından yüzde 8-12'si denizlere terk ediliyor. Proje, ilimiz ile birlikte Hatay, İzmir, İstanbul, Balıkesir ve Sinop'ta yürütülmektedir."

Mersin'de 2015 yılında, kayıp av araçlarının kesin yerlerinin ve miktarlarının belirlenmesi için balıkçılar ile yüz yüze görüşmeler yaptıklarını ifade eden Abalı, Erdemli Balıkçı Barınağı ile Silifke ilçesi Yeşilovacık Beldesi Kurtburnu Bölük Adası arasında kayıp av araçlarının yoğun olarak bulunduğu 25 lokasyon, 2016 yılında da belirlendiğini kaydetti.

250 BİN METREKARE TARANDI

2015 yılında yapılan saha çalışmalarında 250 bin metrekare alanın tarandığını belirten Abalı şöyle konuştu:

"2016 yılında da, Silifke Kumburnu ile Anamur Örenburnu arasında kayıp av araçlarının yoğun olarak bulunduğu 25 lokasyon belirlendi. Burada yürütülen çalışmalarda, 4 bin 850 metrekare uzatma ağı, 750 metrekare misina ağı, 1200 metrekare trol ağı, 3 bin 400 metrekare gırgır ağı, 3 trol kapısı,çeşitli ebatlarda 8 tel sepet ve 600 metre uzunluğunda çeşitli ebatlarda halat çıkarıldı. Silifke Kumburnu ile Tarsus Dipsiz Lagünü arasında kalan sahada balıkçı ve kooperatiflerimizde yapmış olduğumuz çalışmalar 23 Ekim'de sona erdi. Bu çalışmalar sonucunda belirlediğimiz lokasyonda, denizlere terk edilmiş av araçlarının çıkarılması projesi tarihinde sona erdi. Yürütülen çalışmalar da 230 bin metrekare tarama alanında 3 bin 400 metre uzatma ağı, 550 metrekare misina ağı, 2 bin 800 metre gırgır ağı, 1 adet trol kapısı, demir kafes ve 300 metre uzunluğunda çeşitli ebatlarda halat çıkartılarak Taşucu Balıkçı Barınağı'nda toplanmıştır."

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

---------------------

-Denizden çıkarılan ağ görüntüleri

-Gıda Tarım ve Hayvancılık Mersin Müdürü Arif Abalı'nın konuşması

Haber-Kamera: Mehmet OKUR/SİLİFKE(Mersin), (DHA)

====================================

Gaziantep'te Bilim Şenliği düzenlendi

GAZİANTEP'te 3 gün sürecek Bilim Şenliği düzenlenen törenle başladı.

Uzay Parkı Gezegenevi ve Bilim Merkezi bahçesinde düzenlenen şenliğin açılışına; Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin, belgesel yapımcısı Coşkun Aral, Suriyeli kozmonot Ahmet Faris ve öğrenciler katıldı. Bilim Şenliği'nde, faklı atölyelerde yapılan proje çalışmaları, 35 ayrı stantta sergilendi.

Burada konuşan Büyükşehir Belediye Başkanı Fatma Şahin, çocukların çağa göre yetiştirilmesi gerektiğini belirterek, "Çağ, bilgi çağı. Bilgi topluluğu olmamız lazım. Bu çocuklara dünyadaki bütün bilim merkezlerinde olan fırsatları sunmamız gerekiyor. Tek başına milli eğitiminin yapacağı çalışmalarla bu olmuyor, topyekun bir sebep seferberlik gerekiyor. Biz de çocuklarımızın kitabın içersinde öğrendiği bilgiyi o teoriyi pratikle nasıl enerjiye dönüştüğünü, nasıl potansiyele dönüştüğünü, nasıl teknolojiye dönüştüğünü gösteren bir Bilim Şenliği hazırladık. Şehrimizde beraber ülkemizdeki bilim merkezleri ile birlikte Kocaeli, Bursa ve Sancaktepe gibi birçok şehirden buraya gelerek kendi yaptıkları çalışmaları anlattılar. Okullarda derslerde bilim merkezi olan yaptıkları çalışmaları ürünleri nasıl başardıklarını burada sergiliyorlar. Gökyüzü Fatihlerini ihtiyacımız var. Gökyüzü Fatihleri de bu çocuklarımız olacak. O yüzden bu Bilim Şenliğini düzenledik, büyük bir heyecan ve coşku var. Seneye bunu daha da büyüterek üniversitenin içinde TÜBİTAK ile birlikte bilim merkezi açıyoruz. Bu çocuklarımızın bilimde, fende, ilimde, insanlıkta ve irfan da yetiştirme iddiamız var" dedi.

Konuşmaların ardından protokol üyeleri, sergilenen projeleri inceledi.

GÖRÜNTÜ DÖKÜMÜ

----------------------------------

- Şenliğe katılan projeler

- Stantların gezilmesi

- Fatma Şahin'in konuşması

- Genel ve detay görüntüler konuşması

Haber-Kamera: Mustafa KANLI-GAZİANTEP-DHA)

============================================

En Çok Aranan Haberler