ANKARA (İHA) - BASK'a bağlı Bağımsız Eğitimciler Sendikası Genel Başkanı Gürkan Avcı, Eğitim-Sen'in kapatılma davasıyla ilgili son gelişmeler doğrultusunda ilginç iddialar içeren bir açıklama yaptı. Avcı, Eğitim-Sen'in öğretmenlerden aldığı 150 milyarlık aidatı, Türkiye'yi bölmeye çalışan ve 200 öğretmeni şehit eden bölücü terör örgütü elebaşı Öcalan'ı destekleyici içerikli reklama verdiğini iddia etti.
Genel Başkanı Gürkan Avcı, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu'nun aldığı karar doğrultusunda 100 bini aşan bir öğretmen kitlesinin üye olduğu KESK'e bağlı Eğitim-Sen için "yok olma" deyimini kullanmanın kendileri için son derece acı olduğunu dile getirerek, Eğitim-Sen'in çok zorlu yollardan geçerek 100 bin üye sayısına ulaştığının altını çizdi. Avcı, "Bağımsız Eğitimciler Sendikası olarak öteden beri söylediğimizi yineleyerek, sendikaların kapatılmasına kesinlikle karşı olduğumuzu bir kez daha belirtiyoruz. Ama karar, yüksek yargı organınındır. Bu aşamada yapacak bir şey yoktur; ama yapacak çok şey vardı" dedi. Eğitim-Sen ile ilgili olarak "Yargının karar verme aşamasından önce yapılacak çok şey vardı" diyen Başkan Avcı, Eğitim-Sen'e üye öğretmenlerin sendikalarının yönetim faaliyetleriyle ilgili olarak yargıdan önce "Ne yapıyorsunuz?" diye sormadıklarını, sormuş olmaları halinde ise sendikanın bugün yaşadıklarını yaşamayacağını ileri sürdü. Avcı, Eğitim-Sen'in öğretmenlerden aldığı aidatları da bölücü örgüt lehindeki reklamlara yatırdığını iddia ederek şöyle konuştu:
"Eğitim işkolunda 3 yıldır toplu görüşme yetkisini elinde bulunduran ve hükümetlerle masaya oturan; ancak 3 yıldır da toplu görüşme masasından hükümet lehine 17'ye 0 mağlup kalkan Eğitim-Sen, öğretmenlerimizin yaşam düzeylerinin iyileştirilmesi konusunda herhangi bir varlık gösterememiştir. Her toplantıdan yenik ayrılarak, kendilerine umut bağlayan öğretmen arkadaşlarımızı hüsrana uğratmıştır. Eğitim-Sen, öğretmenlerimizin maaşlarına yansıyabilecek iyileştirmeler başaramazken, yine bu arkadaşlarımızın ödedikleri aidatlardan 150 milyar lirayı, gazete ilanlarına yatırabilmiştir. Gazetelere ilan verilmez mi? Elbette verilir; ama bu ilanlar öğretmenlerimizi hunharca katleden bölücü bir örgütün elebaşını destekleyici içerikte olursa dikkat çeker, tepki çeker. 'Eğitim-Sen kapatılamaz' diyerek meydanlara çıkan arkadaşlarımız, 'Böyle ilan verilmez, bölücübaşı desteklenemez' diye yine meydanları doldurmalıydı. Çünkü, aldıkları 3 kuruş maaşla yarınların Türkiye'sine ışık verecek çocuklarımızı yetiştiren 200'e yakın öğretmenimiz, Eğitim-Sen'in ilanlarında 'Sayın' diye hitap ettiği bölücübaşı Apo'nun öncülüğünü yaptığı terör örgütü PKK tarafından katledilmiştir. Öğretmenlerimizden aidat toplayacaksın, bu aidatları da öğretmenlerimizi katledenlere övgü yağdırmak için kullanacaksın, kabullenebilir bir tavır değildir. İşte bu noktada Eğitim-Sen üyesi arkadaşlarımızın 'Ne yapıyorsunuz?' sorusunu sormaları, örgütlerine ve katledilen öğretmenlerimize sahip çıkmaları gerekirdi. O zaman, bugünlere gelinmez, kale gibi çatı örgütleri de dimdik ayakta dururdu. Ülkemiz, yıllardır zor bir süreci geçebilme mücadelesi vermektedir. Türkiye Cumhuriyeti, terör denen belayla savaşabilmek, bu topraklar üzerinde yaşayanlara huzurlu bir ortam sağlayabilmek için, katrilyonlarını kurşunlara, bombalara yatırmıştır."
"TERÖRİSTE DEĞİL, ÖĞRETMENİNE SAHİP ÇIK" "Çocuklarımızın geleceği kararmasın. Anneler, terör kurşunlarıyla ölen evlatları için ağlamasın. Yarınların cumhurbaşkanlarını, başbakanlarını, doktorlarını, öğretmenlerini yetiştiren öğretmenlerimiz katledilmesin" diyen Avcı, "Ama Eğitim-Sen, ülkemizin yumuşak karnını kaşımaktan geri durmadı. Öğretmen katili bir teröristin hapishane koşullarını iyileştirmek için, sendikacılık platformunu siyasete taşıdı ve dikkat çekti, tepki çekti. Genelkurmay Başkanlığı, Adalet Bakanlığı'nı soruşturma yapmaya çağırdı. Ordumuzun en üst düzey birimi, 'Ne oluyor?' sorusunu sordu; çünkü Eğitim-Sen, görevleri başında şehit olan öğretmenlerimize sahip çıkmak yerine, Genelkurmay'ın binlerce şehit vererek bertaraf etmeye çalıştığı bir terör örgütünün elebaşına sahip çıktı! İşte, kabul edilemez gerçek budur. Bu yanlışın karşısında durmak için öğretmen olmak bile gerekmiyor. Ama, karşısında durmak gerekiyor. Biz bu yanlış adımları attığı için Eğitim-Sen'e değil, yöneticilerine tavır koyduk. 'Yanlış yapıyorsunuz' dedik. 'Teröriste değil, öğretmenine sahip çık' dedik. 'Terörist başının hapishane koşullarını değil, öğretmenlerimizin yaşam koşullarını iyileştirme mücadelesi ver' dedik. 'Kendi ipini çekiyorsun' uyarısında bulunduk. Ama, söylediklerimizi duymazlıktan geldikleri gibi, hakaret ettiğimiz iddiasıyla hak aramak için avukatlar ordusuyla yargıya başvurdular. Aynı yargı kendileri için kapatma kararı almıştır. Beni dava etmek için yargıya git, aynı yargı seni kapatınca kabul etme. Olur mu böyle bir çelişki? Eğitim-Sen, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) gidecekmiş. Gerekçelerini çok merak ediyorum. 'Terörist başının hapishane koşullarını beğenmediğim için, Türk hukuku bana karşı işletildi. 200'e yakın öğretmenimizi katleden terör örgütünün elebaşına daha iyi hapishane koşulu sağlansın diye 150 milyarı gazete ilanlarına ödedim mi diyecek? AİHM, bunlar ve benzeri gerekçeleri belki dikkate alır. Eğitim-Sen, hükümete hiçbir isteğini kabul ettiremediğinde göre, neden AİHM'ye gitmeyi düşünmedi acaba? Eğitim-Sen'in, bütün bu gelişmeler doğrultusunda yargının en üst kademesi tarafından kapatılması, istemeyerek beklenen bir gelişme olarak kabul edilmelidir. Biz de kapatılmasını istemiyorduk; ama böyle bir sonucu bekliyorduk. Yazık oldu."