HABER

Erdoğan’dan Suriye’ye “Kerbela” benzetmesi

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Suriye’de yaşanan şiddet olayları için “Kerbela” benzetmesi yaptı.

Erdoğan, “1332 yıl önce Kerbela’da yaşanan neyse şu an Suriye’de yaşanan odur. Mazlum değişik, zalim değişik olabilir ama yaşananlar yeni bir Kerbela’dır” dedi.

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Le Meridyen Otel’de düzenlenen “Arap Uyanışı ve Orta Doğu’da Barış; Müslüman ve Hristiyan Perspektifler” başlıklı konferansa katıldı. Konferansın açılış konuşmasını yapan Başbakan Erdoğan, Türkiye’nin yakın tarihte çok önemli uluslararası zirvelere ev sahipliği yaptığını ancak bugün düzenlenen toplantıların gerek katılımcıları gerekse ele alınacak konular nedeniyle ayrı bir öneme sahip olduğunu kaydetti.

İstanbul’da yapılacak müzakerelerin ve alınacak kararların dünya tarafından da dikkatle takip edileceğini ifade eden Erdoğan, “Esasen bu kadar farklı din ve mezheplerden din adamı ve kanaat önderlerinin tek bir şehirde tek bir salonda böyle bir fotoğraf veriyor olması bile tek başına son derece önemlidir. Hiç abartmadan ifade ediyorum. Burada şu salondaki tablo aslında bir birlikteliğin bir hoşgörünün ve diyalog manzarasının tüm insanlığın özlediği, hasretini çektiği, insanlığın ekmek kadar su kadar ihtiyaç duyduğu tablodur. Bugün burada bu toplantıyı gerçekleştirirken belki aynı anda dünyanın birçok yerinde çocuklar öldürülüyor. Kadınlar öldürülüyor. Savunmasız insanlar öldürülüyor. Tarihte ya da bugün hiçbirimizin şahit olmak istemediği ölümler savaşlar yalnızca siyasi ve ekonomik nedenlerden dolayı yaşanmadı. Din savaşları tarih boyunca arkasında milyonlarca mağdur mazlum bıraktı. Her dinin kendi içindeki mezhep savaşları aynı şekilde arkasında çok acı trajik enkazlar bıraktı. Aynı dinin farklı mezheplerin insanları birbirine kast etti. Tarihin bir çok sayfası kızıl kana bulandı” dedi.

İnsan öldürmenin İslam dininde olduğu gibi Hıristiyanlıkta ve Musevilikte de günah olduğuna dikkat çeken Erdoğan, “Öyleyse biz yaşadığımız trajedileri nasıl açıklayacağız. Tarihte ve bugün yaşanan acı hadiseleri nasıl yorumlayacağız. Biz Müslümanlar olarak kendi dinimizin doğuşunu, peygamberimizin hayatını okurken ibretlik bir hadiseye şahit oluyoruz. 7. yüzyıl başlarında İslam dini Mekke’de yayılırken ilk Müslümanlar acımasız baskılara, zulümlere maruz kaldılar. İlk Müslümanlarda katledilenler oldu. Evlerini yavrularını bırakıp şehirlerini terk etmek zorunda kalanlar oldu. Bu zor durumda olanlardan bir grup peygamberimiz Hz. Muhammed’e sıkıntıların anlattıklarında HZ. Peygamber onlara şunu söylemiştir “Habeş ülkesinde yanında hiç kimseye zulmedilmeye bir hükümdar var. Ona gidin ve onun himayesine sığının ki Allah size mu meselede ferahlık versin ve sıkıntınız için bir kurtuluş yolu hazırlasın” Çok ağır baskılara maruz kalan ilk Müslümanlar zorlu yolculuk ardından Habeşistan’a ulaşmış ve bir Hristiyan olan Necaşi’ye sığınmışlardır. Müslümanlarla Hıristiyanlar, Yahudiler İslam dininin ilk yıllarında böyle ibret verici münasebetler tesis etmiştir aslında. Bizler semavi dinlerin mensupları olarak kendimize tarihi değil , dinlerimizin inançlarımızn öz kaynaklarını referans almak zorundayız. Dinler ve mezhepler tarihi acı olaylar üzerinden okunabileceği gibi biraz önce naklettiğim türde olumlu hadiseler üzerinden de okunabilir. İslam tarihi içinde başta Kerbela olmak üzere acı hadiseleri elbette unutmayacağız ancak peygamberin mübarek torunun katledildiği o hadiseyi bir ayrılığın değil birliğin kardeşliğin bir referansı olarak görmek zorundayız” diye konuştu.

Konuşmasında Suriye’de yaşananlar için “Kerbela” benzetmesi yapan Başbakan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Şu anda Suriye’de zalim diktatör, acımasız bir rejim, kendi halkına karşı en ağır silahlarla toplu katliam gerçekleştirirken, sırf mezhep birliği nedeniyle bu zulme sessiz kalanlar, bu zulme alkış tutanlar var. Benim mensubu olduğum dinde ve mezhepte öldürmek zulmetmek hele hele masum çocukların canına kıymak nasıl insanlık dışı bir girişimse çok çok iyi biliyorum bu zulmü yapanların mezhebinde de bu insanlık dışı bir girişimdir. 1332 yıl önce Kerbela’da yanaşan neyse şu an Suriye’de yaşanan odur. Hz. Ömer ve Hz Ali arasıda herhangi bir sıkıtı yoktu. Aynı idealler için mücadele verdiler. Peki bugünkü yaklaşım niye böyle. Bunların üzerinde durmak lazım. Mazlum değişik, zalim değişik olabilir ama yaşananlar yeni bir Kerbela’dır. Benim mensubu olduğum din, inancına mezhebine statüsüne bakmadan insana insan der. İnsanı varlıkların en kutsalı olarak görür. Türkiye olarak ne Irak’ta ne Suriye’de ne Lübnan’da hiçbir etnik kökene, dine mezhebe karşı ön yargılı değiliz.

Hiçbirine farkıl gözlerle bakmıyoruz. Biz inançları mezhepleri, etnik kökenleri bir referans olarak kabul edip insanı insanı öldürmesine göz yummaktan Allaha sığınırız. Yüzlerce yıldır yaşanan acı tecrübelerden bugün dersler çıkartmak zorundayız”

21. Yüzyılın başında artık tüm dünyanın özeleştirisini yapmak zorunda olduğuna dikkat çeken Başbakan Erdoğan, “Bizler Türkiye olarak tarihimizde yaşanmış acı hadiseleri açık yüreklilikle gündeme taşıyor, özeleştirisini yapıyor ve varsa hatalarımızı ifade ediyoruz. Osmanlı imparatorluğu içindeki farklı din ve mezhepler İstanbul tarafından her zaman büyük bir zenginlik olarak görülmüş, her türlü hak ve imkan sağlanmıştır. Hıristiyan tebaanın huzurlu yaşaması için büyük hassasiyet gösterilirken, Endülüs’ten kovulan Musevilere Osmanlı kucak açmıştır. Biz Türkiye olarak Ermeni meselesinde de arşivlerin açılmasını incelenmesini, bu meselenin tarihçiler bilim insanları tarafından değerlendirilmesini hep savunduk. Bizzat şahsım 6-7 eylül 1955’te azınlıklara yönelik düşmanca girişimleri kesinlikle onaylamadığımı bunun Türkiye’ye zararlar verdiğini ifade etmiş bir liderim. Mardin, Hatay İskenderun başta olmak üzere Türkiye içerisinde her din ve mezhebi zenginlik olarak görüyor, mensuplarının bu ülkenin 1. sınıf vatandaşları olarak yaşamasını samimi şekilde destekliyoruz. İktidarda olduğumuz 10 yıl içinde Türkiye’deki tüm vatandaşlar için demokratik standartları üst seviyeye çıkarırken farklı din mensupları hakları iadesi konusunda önemli şeyler yaptık. Önceki yönetimlerin cesaret edemediği gayrimenkul iade kararı alışımız önemli. Birlikte yaşama kültürü adına bölge ve dünya için güzel bir model olmaya devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

Arap baharı sürecini de değerlendiren Erdoğan, şunları söyledi;

Hepimizin çok yakından takip ettiği gibi Tunus’ta bir seyyar satıcının kendisini yakması ile başlayan halk hareketler hızla tüm bölgeye yayıldı. O günden bu yana Tunus, Mısır, Libya ve Yemen’de uzun otokratik rejimler son buldu. Halkın hür iradesi yönetimlere yansımaya başladı. Bazı Ortadoğu ve kuzey Afrika ülkelerinde gelişen olaylar harici yönlendirmeleri bir neticesi olarak değil tabii bir sonuç olarak ortaya çıkmıştır. Bizde bir söz var. Dere yatağında akar. Dere yatağını bulmuştur. Halkın talep arzu ve isteklerini güçlü şekilde dile getirmesi baskıcı rejimlere karşı sesini yükseltmesi bu coğrafyanın geleneğidir ve tabiidir. Tabii olmayan zulüm baskıdır. Başlayan bu değişim sürecini yönetmek son derece önemlidir. Bu süete halkların ne istediği açık şekilde görülmüştür. Onurlu bir yaşam ve özgürlük mücadelesi vermiş temel hak ve hürriyetlerini korkusuzca yaşayacakları özgür bir hayat istemişlerdir. Tunus’ta, Kahire’de ya da Bingazi’de sokaklara dökülen ve onur mücadelesi veren insanların hepsi ayın dili kullanmış, dini mezhepsel etnik tüm farklılıkların üzerine çıkabilmişlerdir. Bugün tesis edilen yeni yönetimlerin bir anda akşamdan sabaha başarı beklemek yanlış olur. On yıllarca bu ülkelerde zulmedenlerden nasıl gizlendi iseler içeride ve dışarıda herkesin yeni yönetimlere mülhem vermesi lazım”

Başbakan Erdoğan, ülkelerin istikbalini şekillendirmekte siyasetçilerin yanı sıra dini önderlere de büyük görevler düştüğünü vurgulayarak, “Bizler sizlerin elinde şekillendik aslında. Budan sonra da sizlerin sorumluluğu önemlidir. Şu salonda oluşan bu güzel manzara tek tek ülkelerimize şehirlerimize sirayet etmeli bu hoşgörü coğrafyamızdaki tüm dost ve kardeşlerimizin yüreğinde yer bulmalıdır. Bizler büyü bir medeniyet havzasının insanlarıyız. Bizler semavi dinlerin doğduğu coğrafyaların sakinleriyiz. Biz birbirimize iyi olursak birbirimize inanır ve güvenirsek inanın dünyada daha yaşanabilir bir yer olacaktır. Biz aradaki anlaşmazlıkları barış ile çözersek inanın dünyanın geri kalanı da arkamızdan gelecektir. Biz hoşgörü ve diyalog dersek inanın Norveç’teki gibi Almanya’daki gibi Ruanda’daki gibi ırkçı saldırılar tekrarlanmayacak, birçok ülkeyi hedef alan terör hedefine ulaşamayacaktır” diye konuştu.

İHA

En Çok Aranan Haberler