HABER

Fidel Castro’nun ölümü ile ABD-Küba ilişkileri güçlenecek

Fidel Castro’nun ölümü ile ABD-Küba ilişkileri güçlenecek

Uzun süreden beri hasta olan Küba lideri Fidel Castro için 2010 son yılı olabilir. Bu olursa Küba’nın kontrolü resmi olarak kardeşi Raul’a kalacak. Bu değişim Fidel Castro’nun totaliter rejiminin barındırdığı özelliklerden hoşnutsuz olan tarafları memnun edecek.Küba bir gecede değişmeyecek ancak Fidel’in doktrinine ait sertliklere (basın özgürlüğünün kısıtlanması, göçmenlere getirilen sınırlamalar ve eşcinsellere uygulanan baskı) yeniden göz atılacak.


Dahası, ABD ile geliştirilecek olan ilişkilerin altında yatan ekonomik gelişim fırsatının farkında olan Raul, Küba hükümetinin ABD’ye bakış açısını değiştirecek.

Rakipleri ile ilişkilerini geliştirme yanlısı olan Barack Obama ise dışişleri, savunma, iç güvenlik ve ticari bakanlarını Küba’ya yollayacak. Kısa bir süre sonrasında ise Dışişleri Bakanı Hillary Clinton, Küba ile ilişkilerin 2013 yılında tamamen düzeleceğini açıklayacak.


Avrupa 2008 yılındaki bankacılık krizi ve 2009’daki ekonomik gerilemenin ardından, 2010'da, kamu finansmanı krizine sahne olabilir. Bu sorun hükümet açıklarının İspanya, İrlanda ve İngiltere’de yüzde 12’lere çıktığı Avrupa’da daha belirgin. Bunun yanında 2014 yılı itibarıyla Avrupa genelinde hükümet borcunun yüzde 100’ü aşacağı öngörülüyor.Bunun ilk sinyali ise hükümet borcunun nasıl ödeneceği konusunda panik yaşayan Yunanistan’da piyasaların çökmesi oldu


Avrupa ülkeleri Euro’yu ortak para birimi olarak kullandıkları için de, para basarak borçlarını kapatamıyor ve para birimlerinin değerini düşürerek ihracatlarının önünü açamıyorlar.En iyi ihtimalle kriz ekonomik toparlanmayı erteleyecek, İspanya’da işsizlik yüzde 20’nin üzerine fırlamasına rağmen vergiler arttırılacak ve İrlanda tüketime darbe vuracağını bilmesine rağmen işçi ücretlerinde yüzde 5 ile 20 arasında kesintiye gidecek. En kötü ihtimalle, faiz oranlarında ciddi düşüş yaşayacak olan ülkeler açıklarını finanse etmekte iyice zorlanacak ve nihai olarak gelişen Avrupa ekonomisi 1948’den beri tanık olmadığı bir duruma düşecek.


İngiltere’de şimdiden kendini göstermeye başlayan bir muhafazakâr üstünlüğü var. Ancak gelecek yılki seçimlerde İşçi Partisi'ne karşı kesin bir üstünlük elde edemeyebilirler.Tam tersine, Muhafazakar Parti Liberal Demokratlar ile istemedikleri bir koalisyona sürüklenebilir ve İngiltere’nin şişen borç balonunun üstesinden gelmek konusunda çok külfetli önlemler almak zorunda kalabilir.


İşçi Partisi 2009’da ekonomik krizi atlatmak konusundaki girişimlerinde büyük hayal kırıklığı yarattı.Önde gelen yatırımcılar ülkenin büyük zenginliğini ve sterlinin değer kaybedeceğini düşünüyorlar. Avrupa’nın diğer büyük ekonomilerinin gerisinde kalan İngiltere, ciddi bir gerileme içine girebilir.


Brezilya'nın uluslararası yatırımcılar ve gelişmekte olan ülkeleri takip eden ekonomistlerden aldığı övgülerin yanında, 2016 Olimpiyatları için de Rio de Janeiro’nun seçilmesi ile yeterince ön plana çıktı. 2010 yılına girilmesiyle de, Brezilya’nın diğer BRIC (Rusya, Çin, Hindistan) ülkeleriyle arasındaki farkı açması bekleniyor. Rusya Putin’in soğukluğu, otoriter eğilimleri ve yabancı yatırımcıların korkutulması ile yarışı çok önceden bıraktı.


Hindistan güçlü bir şekilde büyümeye devam etmesine rağmen dengesiz bir bölgede sıkışmış durumda. Çin ise yatırımcıların lokumu olmasına rağmen gayrimenkul ve öz sermaye balonu, etnik karmaşa ve doğa felaketleri nedeniyle zirvedeki yerinde sallanıyor.2010’da yüzde 10 büyüme gösterecek Brezilya, son 30 yıl içinde keşfedilen en geniş petrol rezervlerini ortaya çıkararak zenginleri ve hükümeti için iş olanakları yaratacak. 2016’ya kadar gaz ve petrol boru hatlarındaki çalışmalar iyice hızlanacak.


Protestocular Ahmedinejad hükümetini kınamak için düzenli olarak sokaklara dökülürken, İran liderine yönelik eleştiriler sürekli artıyor. İran Devrim Muhafızları düzenli olarak politik ve ekonomik güçlerini arttırarak muhalifleri içeri atıyor ve en düşük teklif fiyatı üzerinden devlet şirketlerini ele geçiriyor. Kısaca atmosfer diplomasi ve pazarlık yürütmek için çok olumsuz. Her an tespit edilebilecek bir başka gizli nükleer tesisle de ABD’nin yaptırımları arttırmaması, Çin ve Hindistan’ında daha fazla görmemezlikten gelmesi için bir sebep kalmıyor.


Yaptırımlar doğalgaz, gıda ve fabrikasyon ürünlerinin beşte ikisini ithal eden bir ülke için çok ağır olabilir.Ayrıca fakir ve orta sınıfı vuracak olan bu yaptırımlar, ana hedeften sapacaktır. Bu durum insanların ihtiyaçlarını gidermek için kaçakçılığı güçlendireceği gibi, Devrim Muhafızları'nın ise karaborsa da güçlenmelerine neden olacak.


2009 yılında İsviçre’nin minarelere yasak getirmesi ve Fransa’nın çarşafı soruşturmaya başlamasıyla kamu alanında ortaya çıkan önyargılar yüzünden politika çirkin bir ırkçılık hareketine büründü. 2010’da ekonomik krizin bir illüzyon olduğunun ortaya çıkmasıyla, büyük bir geri tepme umabiliriz. Fransa ele alınırsa, bölgesel seçimlerin yapılacağı Mart ayının ardından 2005’te ateşli ayaklanmalara sahne olan fakir banliyölerin tekrar hareketlenmesi beklenebilir.İşin kötü tarafı, birçok politikacının zaten gerilmesi beklenen durumlardan yararlanmaya çalışacak olması. Sağ kanattan oy kapma derdinde olan göç karşıtı Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy şimdiden güvenlik, göç ve ‘ulusal kimlik’ üzerinde konuşmaya başladı bile.


İsviçre’nin minareleri yasaklamasını “birinin kaybolan ulusal kimliğine duyduğu his” olarak destekleyen Sarkozy, mütevazı bir sağduyu çağrısında bulundu. Ortam yavaş yavaş gerilirken, Müslümanların çoğunlukta olduğu banliyö yerleşimcileri ise bir zamanlar Sarkozy’nin kendilerine verdiği sözleri yerine getirmesini bekliyorlar.Ekonomik kriz öncesinde bile banliyö nüfusunun üçte biri yoksulluk sınırının altında yaşıyordu ve erkeklerin yüzde 42’si işsizdi. Sosyalistler gibi muhalif partiler ise Sarkozy’nin sözde ‘Marshall Planı’ uygulamasını gözüne batırarak seçimlerde ona karşı koz olarak kullanmayı planlıyorlar. Kısaca, kolay sorunların üzerini örtmek için yeni sorunlar yaratan politika, işleri iyice karıştıracak.


Küresel ekonomik düşüş ve ham petrole duyulan ihtiyacın artması son 10 yılda Hugo Chavez’in eline önemli kozlar verdi. Ancak yaşanan son gerileme Chavez’in rüzgârını alıp götürdü ve Latin Amerika’yı 21’inci yüzyılın sosyalizm çerçevesine oturtma planı yarım kaldı. Hükümetin yanlış kararları ve fiyatların sabit tutulmasına yönelik taahhütler enflasyonu alevlendirecek gibi gözüküyor.2009’da yüzde 30 yükselen fiyatlar 2010’da daha da yükselerek enflasyon borcunu emeklinin ve fakirin sırtına yükleyecek. Altyapı çalışmalarından kopan Chavez, ABD'den sonraki en güçlü ikinci ekonomik ortağı olan Kolombiya'yla soğuk savaş yaşıyor.


Bu böyle giderse fabrikaların kapanması ve süpermarketlerin boşalması ile en temel gıdalar bile lüks ürünler haline gelecek. Petrol fiyatları yükselmesine rağmen Chavez hükümeti 2010’da yüzde 2’lik bir küçülme yaşadı.Mahrumiyet ile artan suç ve cinayetler, orta sınıfın Batı odaklı tüketim beklentisi ile iktidara getirdiği Chavez’den kopmasına neden oluyor. Ordunun gerçekleştireceği muhtemel bir darbe, 21’inci yüzyıl sosyalizmini 20’inci yüzyılın kıtlık, yoksulluk ve kaos günlerine döndürecek gibi.


Birçok Batılı devlet Afganistan Devlet Başkanı Hamid Karzai’nin zayıf ve gayri meşru bir başkan olduğunu düşünüyor. Ancak bu düşünce Pakistan Cumhurbaşkanı Asif Ali Zerdari ele alındığı zaman haksız bile denilebilir.Nükleer silahlara sahip Zardari’nin liderliğe gelmesinin tek nedeni 2007 sonunda öldürülen muhalif seçmenin temsilcisi Benazir Butto’nun eşi olması.


2009 yılında sadece beş Pakistanlıdan birinin yaptığı işi takdir ettiği Zerdari’nin 2010’da yönetimde kalması felaket getirebilir.Birçok bakanının, özellikle ordu komutanlarının başkanlığını desteklemediği Zerdari’nin bir askeri darbe ile karşılaşması CIA ajanlarına sorulduğunda ‘kaçınılmaz’. Analistlere göre Washington’a daha yabancı düşecek ordu kontrolündeki Pakistan, ABD'nin Afganistan’daki savaşını daha da güç duruma sokabilir.


Geleneksel düşünce gereği Çin’in ekonomik krizde galip olan taraf olduğu düşünülüyor. Ne de olsa her sene yüzde 8 büyüme gösteren Çin politik olarak sağlam duruşunun yanında bankaların verdiği trilyonlarca borç ile nakit zengini olarak duruyor. Ancak bu durum konut ve hisse piyasalarında enflasyonu tetiklediği gibi, yatırımcıları korkutmaya başladı. Ancak şişmeye başlayan borç balonu, yatırım fonları üzerindeki endişeyi arttırdı. Ekonomik yetkililerinin uyarılarına rağmen, Pekin çelik, beton ve kimyasal üretimini devlet kaynaklı üretim projelerini gerçekleştirmek için güçlendirmeyi sürdürüyor.


Bir yandan yeşil enerjiye 600 milyar yatırım yapan Çin, Avrupa Ticaret Komisyonu raporuna göre ihtiyacın çok üzerinde rüzgâr gücü üretiyor.Sonuç Çin hisse ve gayrimenkul balonunun patlaması ve küresel enflasyonun tekrar kontrolden çıkmasına yol açmak olacak. Eğer bu durum bir bankalar krizi, ticaret savaşı ya da Çin'in büyümesindeki bir yavaşlamayla aynı ana denk gelirse, küresel alanda yeni ve büyük bir kriz kaçınılmaz olacaktır.


Irak’ta 2007 senesinde patlak veren çatışmalar iyimserliğe izin vermiyordu. Sadece Bağdat’ta her gün morga gönderilen 40-50 ceset patlak veren sivil savaşın en açık göstergesiydi. Ancak 2007’nin sonuyla ABD ordusunun sivil nüfusu korumaya odaklanması, şiddet olaylarının ciddi derecede azalmasını sağladı.Afganistan 2009’da iyice karışmaya başladığı gibi, bazıları ilerisi için Irak’tan daha kötümser görüşler besliyor. Ancak Afganistan’daki ABD güçlerinin komutanı General Stanley McChrsytal, Irak’tan ders çıkardığını belirtti.


McChrystal, Eylül ayında sivillerin ölümüne neden olan bir NATO bombalı saldırısı hakkında ciddi bir soruşturma başlatmıştı.Kısaca Irak’ta olduğu gibi sivilleri korumaya niyetli gözüken McChrsytal, ordunun toplum içine yayılması ile çok daha iyi istihbarat toplayabilecek. Taliban’ın gizli lojistik ağı ve sığınakları tespit edilerek örgüte ciddi bir darbe vurulacak. Sonuç olarak 2010 yılındaki Afganistan’ın, 2007 yılındaki Irak’tan çok farklı olacağını düşünebiliriz.

En Çok Aranan Haberler