Ben Morris
Ticaret muhabiri
Hollywood'da bir film şirketi bir filmin çekimi için büyük paralar, örneğin 200 milyon dolar gibi yüksek bir miktar harcayacak olursa, bu bilginin gizli kalmayacağına emin olabilirsiniz.
Büyük bütçeler hakkında konuşmak, gişe geliri açısından yatırım anlamına geliyor.
İzleyicinin de, bir sinema biletinin bunca pahalı olmasının nasıl haklı gösterildiğini anlamasına yardımcı olabilir.
Ender durumlarda film yapımı için ayrılan bütçenin ayrıntıları dışarıya sızıyor; ama tam anlamıyla güncellenmiş bir bilgi elde etmek zor. Buna pek de şaşmamak gerek, zira bir filmin mali ayrıntılarının açıklanması pekçok güçlü kişiyi zor durumda bırakabilir.
Bir film için en pahalı unsurlar filmin yönetmeni, oyuncuları ve yapımcısı. Ve bu kişiler, aldıkları ücretlerin kamuoyunun önünde didik didik edilmesinden pek de hoşlanmayacaktır.
Ama yine de bir filmin bütçesinin nasıl oluştuğu konusunda bir fikir elde etmek tamamen olanaksız değil. Dolayısıyla, oldum olası gişe rekorları kıracak bir film yönetmek istemişseniz, işte size, nelere para ayırmanız gerektiği konusunda bir kılavuz.
Listenin aşağılarında da, harcadığınız paraları nasıl geri alabileceğinizi öğrenebilirsiniz.
Günümüzde "dev bütçe" ne anlama geliyor? Hollywood haberleri veren Deadline.com'un kurucusu ve genel yayın müdürü Nikki Finke'ye göre, 200 milyon dolarlık bir bütçe, film şirketi başkanlarını şöyle bir durup ciddi düşünmeye sevkedecek bir rakam.
Bu boyutlarda bir projeye yeşil ışık yakmak, şirketin başkanının yetkisini bile aşabilir ve şirketin bağlı olduğu grubun en tepesindeki yöneticilerin onayını gerektirebilir.
Filminize bir öykü gerekli. Çoğu kez bu ya bir kitap, ya bir piyes hatta bazen bir video oyunu bile olabiliyor. En çok satan bir kitabın film haklarını satın almak size 500 bin ile 2 milyon dolar arasında bir paraya mal olacaktır.
Diyelim ki elinizde öykü var; ama şimdi bu öykünün bir film senaryosuna çevrilmesi gerekir. Tanınmış senaryo yazarlarının çok büyük paralar talep ettikleri bu sektörde, 2 milyon dolar gibi bir para harcamanız mümkün olabilir senaryo için.
Ama tabii bunlar, piyasanın seçkinlerinin aldıkları ücretler. Hollywood'daki yazarların çoğu bu paradan çok daha azına çalışıyor.
Bu, yönetmenden yönetmene değişiyor. Steven Spielberg gibi bir yönetmen, aynı zamanda yapımcılığı da üstlenebiliyor ve bu da ek ücret anlamına geliyor.
En başarılı yönetmenler film başına 10 milyon dolar gibi bir paranın yanı sıra filimin gelirinden de pay isteyebiliyor.
Hollywood'da "yapımcı" sözcüğü çok farklı anlamlar taşıyabilir. Genelde yapımcı, bir filmi, senaryo sayfalarından başlayıp gala gecesine dek götüren kişiye deniyor.
Bir yapımcı, filmin yönetim kurulu başkanı olarak da düşünülebilir. Mali kontrol yapımcıdadır ve kişileri işe alanlar veya işten atanlar da onlardır.
Filme yatırım yapacakları bulup ikna eden, dağıtımcılarla sözleşme imzalayan da yine yapımcıdır.
Sinema sanayiinin en pahalı ucunda, kimi yapımcılar milyonlarca dolar kazanır. Filmin başrolündeki oyuncudan fazla ücret almaları nadirse de, film başına 5 milyon dolar kazandıkları olur.
Ünlü bir oyuncu genellikle ön ödeme ister ve bunun için de 10-20 milyon dolar gibi bir para verilmesi olağandışı değildir. Sinemanın en büyük isimleri filmin gişe gelirinden de pay isteyebilir.
Film şirketleri genelde bu tür anlaşmalara girmeye yanaşmasa da, mali risklerin kontrolü açısından bunun yararı olabilir.
Film, beklenenden başarılı olursa herkes mutlu olur. Ama fiyaskoyla sonuçlanırsa, hiç değilse oyunculara vereceğiniz para sınırlı olacaktır.
Hollywood'daki seçkin isimler çok büyük paralar kazanıırlar. Örneğin Johnny Depp'in Karayip Korsanları filmlerinden yüz milyonlarca dolar kazandığı söyleniyor.
Bu da filmden filme büyük farklılıklar gösterir.
New York'un Manhattan semtinde film çekmek istiyorsanız, çekim izni, sigorta, güvenlik gibi, uzayıp giden bir listedeki gerekli alanlara bütçe ayırmanız gerekir. Gece film çekmek istiyorsanız son derece gelişmiş ışıklandırmaya gerek duyacaksınız.
Tabii daha ucuz mekanlarda çekim yaparak tasarruf yapmak da mümkün. Birçok ülke vergi kolaylıkları sağlıyor sinemacılara. Örneğin Yüzüklerin Efendisi filmi için Yeni Zelanda büyük vergi indirimleri sağlamıştı.
Yapımcı, çekimlerin günlük maliyetini ayrıntılarıyla bilir. Görece kolay olan, örneğin bir mahkeme salonu çekiminin günlük maliyeti günde 500 bin dolar civarındadır. Kırk gün sürecek çekimin faturasıysa 20 milyon doları bulur.
Ama filmde hızlı araba takibi yapacaksanız veya pirotekniğe yer verecekseniz, masraflar da epey artacaktır.
Bunun için epeyce bir para ayırın. Bilgisayar Ürünü Görüntü'ler (CGI) çok pahalı; üstelik sinemanın ün yapmış yönetmenleri de, uzun filmlerden hoşlanıyor.
Görsel efektlere dayalı filmlerde, bu alandaki harcamalar, filmin maliyetini neredeyse iki kat artırabilir. Bu durumda efektlere 100 milyon dolar harcamanız işten bile değil.
Diğer masraflara kıyasla kelepir gibi gelebilir ama özgün bir parça için, tanınmış bir şarkıcı 1 milyon dolar isteyebilir.
Ve filminizi çektiniz... Yönetmen memnun, bütçenizi de aşmadınız. İşin en zor yanını geride bıraktığınızı düşünebilirsiniz ama, bu doğru değil...
Deadline.com'dan Nikki Finke, "Yönetmen kontrolü kaybetmedikçe, filmin çekim aşaması, genelde işin en kolay kısmı. Günümüzde bir yapımın bir iki ay gecikmesi görülmüş şey değil pek. Bu sektörde bir iki günlük gecikme bile çok önemli sonuçlar yaratbilir." diyor.
Artık sıra geldi pazarlama dünyasında atacağınız adımlara. Çok pahalı bir alan bu. Dev filmler küresel düzeyde reklam kampanyaları gerektirir. Bu da genellikle asıl bütçenin yüzde 50'si, hatta daha fazlası gibi bir rakam anlamına gelir. Disney'in fiyaksoyla sonuçlanan John Carter adlı filminin 250 milyon dolara mal olduğu, pazarlama için de bir 100 milyon dolar daha harcandığı söyleniyor.
Oscar ödülleri hoştur, ama ne yazık ki, faturaları ödemeye yetmez.
Film tamamlandı, aylardan beri de reklamları sürüyor. Artık sıra geldi biraz para kazanmaya...
Piyasadaki genel kural, film şirketinin gişe gelirlerinin yaklaşık yarısını alması şeklindedir.
Ama uygulamada, karmaşık anlaşmalar yapılır. Film şirketleri genellikle filmin gösterime girdiği ilk hafta, daha yüksek pay alırlar gelirden. Zaman geçtikçe bu pay düşer; dolayısıyla sinema salonları, eskiyen filmlerden daha fazla kâr elde eder.
ABD'de, DVD satışları ve kiralamaları 2004'te doruk yaptıktan sonra düşmeye başladı. Ama yine de bu alan, bir filmin elde edeceği gelirlerin önemli bir bölümünü oluşturmakta.
Sinema sanayiine araştırma ve destek sağlayan Nash enformasyon servisi kurucusu ve başkanı Bruce Nash, "Bu piyasanın öldüğü haberleri epeyce abartıldı. DVD piyasası film şirketlerinin istediğinden daha hızlı bir şekilde doruğa çıkıp düşmeye başladı. Ama genelde insanlar eskiden olduğu gibi, evde film izlemeye devam ediyorlar. Artık DVD, Blu-ray, internet üzerinden video yayını ve çeşitli kiralama uygulamalarının bir arada izleyiciye sunulduğu, daha fazla seçenekli bir piyasa söz konusu." diyor.
Bir film şirketi, DVD satış ve kiralamalarından genelde yüzde 40 pay alır. Bu da önemli bir gelir demektir.
Avatar filminin DVD satışları, sadece ABD'de 600 milyon dolar gelir getirdi. Avatar'ın kiralama gelirleri de 57 milyon doları buldu.
Sinema sektöründe bu konu, yan gelirler diye anılıyor ve filmle ilgili oyuncakları, oyunları, posterleri ve diğer malzemeleri içeriyor. Pixar'ın animasyon filmleri Oyuncak Hikayesi dizisi için, büyük önem taşıyordu bu.
Uçaklardaki film gösterimleri de bu çerçeve içinde düşünülüyor. Yan ürünler ve gelirler bir filmin gişe gelirinin yüzde 10 kadarını oluşturabilir.
Genelde bir film, önce paralı internet servisleri üzerinden izlenebilir. Ardından aboneliğe dayalı kablolu televizyon gelir, en sonunda da sıradan televizyon kanalları.
Filmin televizyonda gösterim hakkının maliyeti, gişede elde ettiği başarıyla ölçülür. Film şirketi, televizyonlardaki gösterimlerden gişe geliri toplamının yüzde 11 kadarını elde etmeyi hedefler.