Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Ortadoğu'da ve İslam dünyasında çok önemli, köklü değişimler yaşandığını belirterek, ''Bütün bu gördüğümüz olup bitenlerden arzumuz şu ki her ülkenin güçlü, halklarının onurlu ve daha mutlu bir şekilde çıkması ve bu süreçlerin kısa sürmesi'' dedi.
Gül ve İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad baş başa ve heyetler arası görüşmelerin ardından ortak basın toplantısı düzenledi.
Bir gazetecinin, ''Ortadoğu'da yaşanan gelişmeleri nasıl değerlendirdiği?'' sorusu üzerine Gül, önce ziyaretine ilişkin bilgi vererek, ardından soruyu yanıtladı.
İran'da kendisine ve Türk heyetine gösterilen misafirperverliğe teşekkür ederek konuşmasına başlayan Cumhurbaşkanı Gül, İran'a Cumhurbaşkanı olarak ikinci kez geldiğini, ilk gelişinin çok taraflı bir ziyaret olduğunu, ikili resmi ziyaret için ilk kez İran'da bulunduğunu anlattı.
Türkiye ve İran'ın tarihe dayalı köklü bir komşuluk ilişkisine sahip olduğunu, 1639 yılından bu yana iki ülkenin aynı sınıra sahip olduğunu kaydeden Cumhurbaşkanı Gül, ''Bu kadar kadim sınırları olan ve bu kadar istikrarlı ilişkisi olan iki ülke dünyada zor gösterilir. Ortak kültürümüz, tarihimiz vardır. Bunun en iyi göstergesi, en iyi işaretini de geçenlerde İstanbul Kültür Başkenti programları çerçevesinde Topkapı Sarayı'nda bir sergi açıldı 'On Bin Yıllık İran Medeniyeti, İki Bin Yıllık Ortak Tarih' adı altında. Çok ortak yanlarımız var. Dolayısıyla ilişkileri daha da geliştirmeye önem veriyoruz'' diye konuştu.
İran Cumhurbaşkanı Ahmedinejad ile gerçekleştirdikleri baş başa ve heyetler arası görüşmelerde hem ikili hem de bölgesel konuları ele aldıklarını belirten Cumhurbaşkanı Gül, bu çerçevede İran'ın nükleer dosyasıyla ilgili konuları da ele aldıklarını söyledi. Cumhurbaşkanı Gül, şunları kaydetti:
''Bölgemizde özellikle Ortadoğu'da, İslam dünyasında çok önemli, köklü değişimlere şahit oluyoruz. Bunları da değerlendirdik. Benim görüşüm şudur ki bütün bu olup bitenlerin aslında hiçbir şekilde sürpriz olmaması gerekir. Bugünkü iletişim çağında, bugün herkesin birbirinden haberi olduğu bir dönemde halkların talepleri, istekleri çok gerçekçidir. Ben 2003 yılında Tahran'da, burada bir İslam Konferansı toplantısında konuşma yapmıştım ve şu değerlendirmede bulunmuştum, hiçbir ayrım yapmadan bütün ülkeler, hep beraber, hepimiz evlerimizin içini düzene koymamız gerekir.
Halkların arzularını dikkate almak gerekir, bu doğrultuda da gerek siyasi gerek ekonomik köklü reformlar yapmak gerekir. Dolayısıyla bazen yönetimlerin, liderlerin yapamadığını halk zorluyor. Aslında bölgede gördüğümüz şeyler budur. Liderlerin önderlik yapamadığına, halk önderlik yapıyor. Bütün bu gördüğümüz olup bitenlerden arzumuz şu ki her ülkenin güçlü, halklarının onurlu ve daha mutlu bir şekilde çıkması ve bu süreçlerin kısa sürmesi.''