Fethullah Gülen, Hanefi Avcı'ya bir internet sitesi aracılığıyla 'okyanus ötesinden' yanıt verdi: "Son günlerde Emniyet teşkilatından birisinin "falan yerde kadrolaşma" gibi çok yakışıksız iddiaları oldu. Allah taksirâtını affetsin, Allah insanları cehenneme gitme yoluna düşürmesin..."
Hanefi Avcı'nın 'Haliç'te Yaşayan Simonlar' kitabı ve ardından yaptığı açıklamalarla toz duman olan gündem, Avcının Devrimci Karargah Örgütü soruşturmasında tutuklanmasıyla yeni bir boyut kazanmıştı. Emniyetin etkili isimlerinden Hanefi Avcı'nın iddialarına Gülen, cemaate yakınlığıyla bilinen www.herkul.org sitesinden yanıt verdi. Fethullah Gülen, şu ifadeleri kullandı:
"Son günlerde Emniyet teşkilatından birisinin "falan yerde kadrolaşma" gibi çok yakışıksız iddiaları oldu. Allah taksirâtını affetsin, Allah insanları cehenneme gitme yoluna düşürmesin, sukut ettirmesin. Hiç kimse için öyle bir akıbeti dilemem. Elli senedir aleyhimde yazı yazan birisi için bile cehennemle cezalandırılması aklımdan geçince odama girip ağlamış ve "Hayır ya Rabbi, öyle yapma; hidayet et, Cennet'e gitsin." diye dua etmişimdir.
Kimse hakkında olumsuz konuşmam. Nalına mıhına gitmiş insan, aslında kendi değerine mıh çakıyor, kendi kıymetine bir nal vuruyor demektir. O mum uzun sürmez; yalancı demiyorum, terbiyem müsaade etmez; fakat o mum uzun sürmez, sürse bile yatsıya kadar sürer ve söner."
BAZI KİMSELER SÖZLERİME SEMPATİ DUYABİLİR
Hürriyet gazetesini okuyan insanlar oradaki köşe yazarlarına saygı duyabilirler; Milliyet'i okuyanlar da oradaki köşe yazarlarına saygı duyabilirler. İşin arkasındaki patrona saygı duyabilirler. Onların "evet deyin" ya da "hayır deyin" şeklindeki yönlendirmelerine gelebilirler. Şimdi o gazete patronlarının ya da yazarlarının duygu ve düşüncelerini paylaşan, onların ortaya attıkları nazariyeleri, felsefî ve dünyevî görüşleri benimseyen insanlara a'cı, b'ci, c'ci mi diyeceğiz? Ben sadece belli insanlara ve gizli kapaklı değil, herkese ve herkesin duyacağı şekilde, "Elinizdeki imkânları sonuna kadar kullanın ve dünyanın dört bir yanına açılın, okullar açın; dört okulun olduğu yerde dört tane daha açın, hendesî genişleyin. Ruhunuzun ilhamlarını muhtaç gönüllere boşaltın." diyorum. Bu çağrıyı makul bulan kimseler, ellerindeki imkânlarla insanlığa faydalı olmaya çalışıyorlar. Sözlerime değer verenler, emniyet teşkilatı içinde de, mülkiyede de olabilir. Ben bilemem ki onları. Ben burada (Pensilvanya'da) yaşıyorum ve söylediğim şeyleri de herkesin duyup bileceği şekilde söylüyorum. Gazeteye ilan mı vermeliyim; "Bana sempati duyanlar, zinhar sempati duymasınlar; yoksa iki elim Allah'ın huzurunda onların yakasında olsun" mu demeliyim?!. Bu açıdan, meselenin -cı, -cu ile hiç alâkası yok. Bazı kimseler size sempati duyabilirler; bu emniyette de olabilir, mülkiyede de olabilir, adliyede de olabilir, dünyanın başka yerlerinde de olabilir. İnsanlar işin makuliyetine gönül veriyorlarsa, meseleyi başka yerde aramamak, -cı'ya -cu'ya bağlamamak lazım.
TEŞVİK ETMEYE 'SIZMA' DENMEZ
Bir insanın, kendi millet fertlerini yine kendi memleketindeki bazı müesseselere girmeleri için teşvik etmesine sızma denmez. Teşvik edilen insanlar da, o müesseseler de bu ülkeye ait. Kastedilen manadaki sızmayı belli bir dönemde bu milletten olmayanlar yaptılar. Evet, bir milletin ferdi, kendi milleti için var olan müesseselere sızmaz; hakkıdır, girer oraya; mülkiyeye de girer adliyeye de, istihbarata da girer hariciyeye de. Unutulmamalıdır ki; kadrolaşma, sızma, çoğalma türünden iddiaları ortaya atanlar ve bunlarla vazifeperver insanları sindirmeye çalışanlar, hemen her devirde bu iftiralarının arkasına saklanarak ve hedef şaşırtarak kendi felsefeleri adına belli yerlere sızmış, kadrolaşmış ve çoğalmış kimselerdir.
İNÖNÜ'YÜ ALKIŞLARDIM
Referandumun neticesine de milletimizin istikbali adına çok sevindiğimi söyleyebilirim.
Bugünkü mantığımla, 1946 seçimlerinde İsmet Paşa tarafından demokrasiye kapı aralandığı zaman, bu türlü düşüncelerimi ifade etme imkânım olsaydı, milletimizin dirilişine hizmet edeceğini düşündüğüm o meseleyi de (çok partili hayata geçme kararını da) alkışlar ve takdir ederdim. Zira insan hür olduğu sürece vardır; onun hürriyetine prangalar vurulmuşsa, artık o mezar-ı müteharrik bir bedbaht ve talihsizdir. Üzerinde değişik vesayetler olduğu sürece, o insan gerçek manasıyla insan değildir, insanlığından çok şeyler kaybetmiştir. Hürriyet çok önemlidir. Bu açıdan da, o dönemde bulunsaydım, arkasında kim olursa olsun, ben o hareketi de alkışlardım.
'FETHULLAHÇI' İFADESİNDEN RAHATSIZ OLUYORUM
"Fethullahçı" yakıştırmalarından çok rahatsız oluyorum. Şayet milletimizin bu harekete sahip çıkması illa bir şekilde tarif edilecekse, "Muhammedî ruhun toplumun sinesinde yeniden canlanması" denilebilir. Öteden beri herkes bilir ki, heyecanlarımın dorukta olduğu dönemde bile ben "-cı"ya, "-cu"ya karşı savaş ilan ettim. Elimden gelse o "cı", "cu"yu alfabeden çıkararak gömer, üzerine kayalar yerleştirir ve bir daha dirilmemeleri için elimden gelen her şeyi yaparım. ..."Fethullahçı" gibi yakıştırmalar yapılmasını ve o türlü mülahazalara sapılmasını lanetliyorum. Eğer öyle bir meseleye sahip çıkıyorsak, Allah bizi yerin dibine batırsın; yoksa -benim şefkat, mülayemet ve merhametim, bizi öyle bir isnad altında bırakanlar hakkında "Allah onları yerin dibine batırsın" dememe cevaz vermiyor- onları Allah'a havale ediyorum.