Jiyar Gol ve Kathryn Westcott
BBC muhabirleri
1988'de Saddam Hüseyin, kimyasal silahlarla Halepçe'ye saldırdı. Binlerce kişi öldü, ardından çıkan kaos ortamında birçok aile dağıldı. Saldırı sırasında küçük bir bebek olan Meryem Barutçiyan, İran'da büyütüldü. Ama kısa bir süre önce geçmişin izini sürmek, yakınlarından hayatta kalanlar olup olmadığını aramak için tekrar Halepçe'ye döndü.
"Bu gece kaderin belli olacak" diyordu televizyon sunucusu, "buradaki herkes aileni öğrenmek istiyor."
Meryem'in ailesini bulma uğraşı, tuhaf bir şekilde bir televizyon stüdyosunda, milyonlarca izleyicinin gözleri önünde sonuçlandı.
Bu anonsun yapıldığı stüdyoda, onun kızları olabileceğini düşünen dört aile vardı.
Zira Meryem'in öyküsü, onlarınkiyle örtüşüyordu. Dört aile de Kürtleri hedef alan Halepçe saldırısında bebeklerini kaybetmişti.
Kendisi daha yeni öğrendi ama, şimdi 20'lerinde olan Meryem, o zamanlar ailesiyle birlikte İran askerleri tarafından tahliye edilmiş ve helikopterle Tahran'a götürülmüştü.
Bu sırada her nasıl olduysa, saldırıda gözleri zarar gördüğü için iyi göremeyen annesinden ayrıldı.
Hazar Denizi yakınlarındaki Sari kentinde, kısa bir süre önce 14 yaşındaki kızlarını kaybeden bir aile tarafından büyütüldü.
Meryem'i evlat edinen Fatıma, "Bir gün sosyal hizmetlerden aradılar. 'Savaş bölgesinden çocuklar getiriliyor, gelin birini alın' dediler. Ona ölen kızım Meryem'in adını verdim. Kollarımda uyuduğu ilk gece, ölen kızım canlanmış gibi geldi bana" diyor.
Ancak Meryem büyürken, bazı şeylerin yolunda olmadığını da anlamaya başlamış.
Bir gün akrabalarının çocuklarıyla oynarken, "sen bizimle oynayamazsın" demişler. "Çünkü sen evlatlıksın."
"Evlatlık ne demek" diye sormuş, "Sen onların çocuğu değilsin. Git eve aile albümüne bak. Onlara benzemediğini göreceksin" cevabını almış.
Meryem, İranlı babasının mezarı başında.
Annesinden çok babasına yakın olduğunu anlatıyor Meryem.
18 yaşına geldiğinde ona evlat edinildiğini doğrulayan da babası olmuş. "Sen Kürtsün ama nereden geldiğini bilmiyorum" demiş.
Babası öldüğünde mezarı başında ağlarken, "Niye ağlıyorsun? Sen onun kızı değilsin ki" sözlerini işitmiş.
Bunun üzerine gerçek ailesini bulmaya karar vermiş ve Kürt nüfusun ağırlıkta olduğu İran kentlerini dolaşmaya başlamış.
Şansı yaver giden Meryem, Tahran havaalanında iki Kürt sosyal hizmet görevlisine rastlamış ve onların aracılığıyla Halepçe kurbanlarına yardım eden bir dernekle tanışmış.
Halepçe kurbanları önce toplu mezarlara gömülmüş, daha sonra her biri için ayrı ayrı mezar taşı dikilmişti.
DNA testleri yaparak, daha önce yedi kayıp çocuğun ailesini bulan bu dernek Meryem'in davasını üstlenmiş.
"O yıllarda doğduğumu biliyordum" diyor Meryem, "Ailemin saldırıya uğrayanlar arasında olabileceğini düşündüm" diye de ekliyor.
Daha sonra Irak'ın Süleymaniye kentinde genetik hastalıklar uzmanı olan Dr Ferhad Bazarncı, Meryem'e yardım etti.
Meryem, Kürt televizyonuna çıkarak olayda bebeklerini kaybedenleri DNA testine çağırdı. Bazarncı, 58 aileyi test edip olasılıkları en aza indirdi.
Meryem bu ailelerle bir süre vakit geçirdi, bazılarını hakikaten gerçek yakınları sandı.
Meryem'in öz annesi Gilas gözlerinden tedavi olduğu için kara gözlükler takıyor. Diğer yanındaki ise, yanında büyüdüğü annesi Fatıma.
Bu arayış, nihayet televizyon stüdyosunda sonlandı ve Meryem gerçek annesinin DNA testine en son gelen kişi olan Gilas İskender, kendi adının da aslında 'Hawnaz' olduğunu öğrendi.
Babasının Halepçe'de öldüğü, saldırıda zarar gören gözleri için hâlâ tedavi gören annesi Gilas'ın, kızının da öldüğünü sandığı anlaşıldı.
Gilas yeniden evlenmiş ve çocukları olmuş.
Öz ağabeyi Meryem'i görmek için Hollanda'dan geldi.
Meryem'in bir de öz ağabeyi olduğu ortaya çıktı.
Farsça konuşarak büyüyen Meryem, şimdi Kürtçe öğreniyor ve eğitimine Halepçe'de devam etmek istiyor.
Kuzey Irak Kürt yönetimi ise Meryem gibi ailesini kaybetmiş tüm çocuklara yardım etme vaadinde bulunuyor.