Andrew North
BBC News
20 yıl önce Hindistan'ın Ayodhya bölgesinde bir camiye Hindular'ın saldırması üzerine Bombay'da isyanlar çıkmış, 600'e yakın Müslüman ile en az 275 Hindu hayatını kaybetmişti.
Hükümetin görevlendirdiği soruşturma komisyonu, Hindu radikallerin örgütlü bir katliam için şiddet olaylarına giriştiği sonucuna varmıştı.
Bu olayların üzerinden 20 yıl geçti. Müslümanlar Hindistan'da marjinalize bir azınlık olarak varolmaya devam ediyor. Azınlık kelimesi yanlış geliyor kulağa. Çünkü 180 milyon kişiyle Hindistan, Endonezya ve Pakistan'ın ardından en fazla Müslüman nüfus barındıran ülke.
Komşusu Pakistan, İslamcı radikallerle sürekli bir çalkantı yaşarken benzer sorunların Hindistan'da yaşanmaması şaşırtıcı.
Hindistan'ın eski dış istihbarat servisi başkanı Vikram Sood "burada fundamentalizm kök salmadı" diyor.
Mücahidler gibi yerli grupların üstlendiği bombalama olayları olmakla beraber bunlar oldukça az sayıda ve önemli bir desteğe sahip değil.
Hindistan'da Müslümanların dahil olduğu en büyük saldırılara Pakistanlıların karıştığına dair deliller var.
Dünya Müslüman nüfusunun yüzde 10'unu barındırmasına rağmen, El Kaide Hindistan'da ilerleme kaydetmedi.
Hindistan Müslümanları arasından Afganistan'da Taliban ile birlikte savaşmaya giden de olmadı. Vikram Sood "Keşmir'e giden de yok" diye ekliyor.
Fakat provokasyonlar devam etti. 2002 Gujarat isyanlarında yine yüzlerce Müslüman öldü. Burada da Hindu radikallerin parmağı vardı.
1992 Bombay isyanlarında rol almakla suçlanan sağcı bir partinin lideri Bal Thackeray'ın geçen ay öldürülmesi üzerine eski katliamların tekrarı bekleniyor.
Fakat Bombay'ın gecekondu semti Jogeshwari'de değişen bir şey var. Müslüman ve Hinduların karma yaşadığı bölgeler neredeyse ortadan kalktı. Aradan geçen yol mahalleyi ikiye bölüyor: Hinduların "Küçük Pakistan" olarak adlandırdığı taraf ve Hindistan tarafı.
Müslüman bölgede yaşamın düzeleceğine dair fazla umut yok. İyi işlerin ve memurlukların Hindulara verildiği düşünülüyor.
Rakamlar da bunu doğruluyor. Gelir, istihdam, eğitim gibi kategorilerde Müslümanlar, Hinduların en alt tabakasını oluşturan 'dokunulmazlar' kastı ile aynı grupta yer alıyor.
Nüfusun yüzde 14-15'ini oluşturdukları halde Müslümanların devlet memurları içindeki oranı yüzde 4'te kalıyor.
İyi konumda olan Müslümanlar da var. Ama onlar da kökenlerini gizliyor.
Örneğin ünlü film yapımcısı Mahesh Bhatt, annesinin kendisine Hindu adı verdiğini söylüyor.
Bhatt, Hindistan'ın olduğundan daha laik ya da kapsayıcıymış gibi göründüğü kanısında.
"Beyaz Saray'a siyah bir başkan geldi diye Hindistan neyi kutluyor ki? Ne zaman ki bu ülkeye Müslüman bir başbakan gelir, işte ben o zaman kutlayacağım" diyor.
Ancak Hindistan'da Müslümanların hakları için sesini yükselten Bhatt bir istisna. Çünkü Hinduların tersine, Müslümanları temsil eden bir siyasi parti yok.
Sessiz kalıp sistemin içinde varolma eğilimi taşıyorlar.
Bombay'ın gecekondu mahallelerinde Müslümanlara eğitim veren bir yardım kuruluşunun başkanı Dr Muhammed Katkatay "Gidip başka bir dünyada yaşayamayız. Ben birisinin gözünü çıkarsam Müslüman toplumun tümü kör edilir" diyor.
Bir bakıma haklı. Sayıları ne kadar çok olursa olsun Müslümanlar nihayetinde azınlık.
Hindistan gibi devasa ve çeşitlilik içeren ve Müslümanların inançtan başka fazla bir şey paylaşmadığı bir toplumda, değil militan ideoloji, bütünlüklü bir İslam kimliğiyle ortaya çıkmak bile zor.
Yani ülkenin güneyinde Kerala'daki bir Müslümanın aynı eyaletteki bir Hindu ya da Hristiyan ile ortak yanları kuzeydeki Uttar Prateş eyaletindeki bir Müslümanla paylaştıklarından daha fazladır.
Hindistan'ın Müslümanları arasında İslamiyetin daha ılımlı ve kapsayıcı Sufi öğretisine bağlılık da militanlaşmaya engel olmuştur.
Ayrıca Pakistan'da Taliban gibi radikal grupların en büyük taraftar toplama alanları olan medrese türü dini okulları Hindistan daha sıkı bir denetime tabi tutuyor.
Delhi'deki Milli Cemiyet Üniversitesi rektör yardımcısı Necip Jung, Müslüman çoğunluğa sahip komşu ülkelere baktığında Hindistanlı Müslümanların kendilerinin daha iyi durumda olduğu sonucuna vardıklarını söylüyor.
Jung, Bangladeş'in Pakistan'dan ayrıldığı yıl olan 1971'i büyük bir dönüm noktası olarak görüyor. "Pakistan'a yönelik bir romantizm var idiyse de o tarihte yok oldu" diyor.
Buradaki Müslümanların durumuna ilişkin olarak da daha az kötümser konuşuyor. Onların da herkes gibi iyi ve kötü durumda olanlarının bulunduğuna inanıyor.
Tehlike de burada işte. Ekonomi son bir yıldır geriye gidiyor.
Vikram Sood sorunu şu şekilde ortaya koyuyor:
"Ekonomiyi yeniden canlandırırsak bu sorunların tümü unutulacaktır. Bu gerçekleşmezse sorunlar orantısız bir şekilde artacaktır."