Geeta Pandey
BBC, Delhi
Çoğu günler Hindistan gazetelerinde kız çocuklarını, kızları, kadınları hedef alan, şok edici yeni zulüm olaylarına ilşkin haberler yer alıyor.
Yeni Delhi'de komşunun tecavüzüne uğrayan 10 aylık bebek, tecavüz edilip Kolkata (Kalküta) sokaklarına terkedilen 18 aylık bebek, Uttar Pradeş'teki polis karakolunda tecavüz edilip öldürülen 14 yaşındaki kız, Hovra'da bir erkeğin kendi karısının toplu tecavüze hedef olmasına yardım etmesi, Haragpur'da 65 yaşındaki bir büyükannenin tecavüze uğraması...
Her 21 dakikada, bir tecavüz olayının işitildiği Hindistan'da son derece dehşet verici görünen olaylar bile, yaşayanlar ve yakınlarının dışındakiler arasında, kısa sürede unutuluyor.
Tecavüz kurbanları adaletin yerini bulması için uzun ve yalnız bir mücadeleye girişiyor; çoğu kez de umdukları adalet yerine getirilmiyor.
Yaşananların en acılı olanlarından biri, hala süregiden Mumbai'deki hemşire Aruna Shanbaug olayı.
27 Kasım 1973'te çalıştığı hastanede, temizlik görevlisi Sohanlal Bharta Walmiki'nin tecavüzüne uğrayan 25 yaşındaki Aruna, daha sonra madeni zincirlerle boğularak ölüme terkedilmişti.
Ölmekten kurtarılan Aruna, hala 'sözde yaşam'ını sürdürüyor. 39 yıldır bitkisel hayatta, kimseyi tanıyamıyor, konuşamıyor, en temel hareketleri bile yapamıyor.
Hemşire Aruna'nın öyküsünü yazan gazeteci-yazar Pinki Virani, Walmiki'ye tecavüz suçlaması bile getirilmediğini söylüyor. Walmiki'ye, hırsızlık ve cinayet teşebbüsü suçlamasıyla, sadece 7 yıl hafif hapis cezası verilmiş.
Bir adalet komedisi yaşanırcasına, beyin ölümü gerçekleşmiş olan Aruna, hastane odasına mahkum halde yatmaya devam ederken, saldırgan Sohanlal Bharta Walmiki, hapis cezasını tamamlamış olarak serbestçe dolaşıyor, kendisine yeni bir hayat kurabiliyor.
Gazeteci-yazar Pinki Virani, BBC'ye yaptığı açıklamada Walmiki'yi bulmaya çalıştığını ama başarılı olamadığını anlatırken, "Bana ismini değiştirdiğini ve Delhi'deki bir hastanenin koğuşunda çalıştığını söylediler. Temizlik görevlisinin Aruna'ya tecavüz edip bitkisel hayata soktuğu hastane, Walmiki'nin fotoğrafını alıkoymamış kayıtlarında. Mahkeme belgelerinde de yok." diyor.
Aruna Shanbaug, tek bir olay değil. Hindistan'ın birçok yerinde Aruna'nınkine benzeyen olaylar ürkütücü bir sıklıkla yaşanıyor.
Hindistan'daki feodal, ataerkil toplumda kadınlara yönelik şiddet çok yaygın. Tecavüzcü için, her kadın bir hedef olarak görülebiliyor.
2003 yılında Yeni Delhi'nin güneyindeki şık semtlerden Siri Fort mahallesinde, 28 yaşındaki bir İsviçreli diplomatın iki erkek tarafından zorla otomobiline bindirilmesi ve erkeklerden birinin tecavüzüne uğraması, Hindistan'ı zor durumda bırakmıştı.
Diplomat kadın, akıcı İngilizce konuşan saldırganın kendisiyle İsviçre hakkına konuştuğunu ve hatta Hint kültürü hakkında söylev bile çektiğini anlatmıştı.
2004 yılında Manipur'da 32 yaşındaki Manorama Assam, kendisini ayrılıkçılara yardımcı olmakla suçlayan Assam piyade birliği askerlerince evinden alınmış, birkaç saat sonra, pelvisi onlarca mermiyle delik deşik edilmiş halde, kesilmiş cesedi yol kenarında bulunmuştu.
Geçen yıl da, 14 yaşındaki Sonam, Uttar Pradeş'teki bir polis karakolunda tecavüze uğradıktan sonra öldürülmüştü.
Gujarat'ta 2002 yılında çıkan ayaklanmalarda, bazı Müslüman kadınlar toplu tecavüze hedef olmuştu. Hindistan yönetimi altındaki Keşmir ile olaylı kuzeydoğu bölgesinde, güvenlik güçleri, tüm toplumu cezalandırmak için, sık sık tecavüzü bir silah olarak kullanmakla suçlanıyor.
Keşmir bölgesi 2009 Mayıs'ında iki genç kadının Şopian yöresinde polisin tecavüzüne uğrayıp öldürüldüğü iddiaları ardından, 47 gün boyunca şiddetli protesto eylemlerine ve grevlere sahne olmuştu.
Çattisgar'da Maoculara kuryelik yaptığı gerekçesiyle gözaltına alınan Soni Sori, 2011 Ekim'inden bu yana hapiste. Soni Sori, Yüksek Mahkeme'de, gözaltındayken kendisine tecavüz edildiğini ve vajinasına taşlar doldurulduğunu anlattı.
Tecavüz kurbanlarının çoğu, yaşadıkları olaylardan uzun yıllar sonra bile hala adaletin yerine getirilmesini bekliyor.
Mahkeme yargıçları, suç işlendiği sırada zanlının sarhoş olduğu veya ailesinden uzakta yaşadığı ya da ailesine bakmakla yükümlü olduğu ve hatta tecavüzle suçlanan erkek üst kasttan olduğu için "dokunulmazlar sınıfından bir kadına tecavüz edemeyeceği" gibi gerekçeleri kabul ederek, bazen, saldırganları hafif cezalara çarptırıyor.
Hindistan Başsavcı yardımcılarından Indira Jaisingh, ülkedeki mevcut tecavüz yasalarının yetersiz olduğunu ve adaletin yeriine getirilmesi sürecinin çok yavaş işlediğini, mahkumiyet oranlarının da çok düşük olduğunu vurguluyor.
Jaisingh, "suçları soruşturma yöntemlerimizi geliştirmemiz, daha bilimsel hale getirip hızlandırmamız gerekiyor. Hindistan'da davalar o kadar uzun sürüyor ki, olayın tanıkları ortadan kayboluyor, hafızalar zayıflıyor ve mahkumiyet zorlaşıyor." diyor.
Indira Jaisingh, tecavüz olayıyla bağlantılı damgalanma yüzünden birçok olayın yargıya bile yansıtılmadığını, ailelerin kızlarını şikayetçi olmaktan vazgeçirdiklerini söylüyor ve bu konuda daha iyi bir yasa çıkarılmasının da yeterli olmadığını, asıl toplumdaki düşünce biçiminin değiştirilmesi gerektiğini vuguluyor.
Başsavcı yardımcısı Jaisingh, "Tecavüz sorunuyla baş etmenin sihirli bir formülü yok. Kararları veren insanların kendileri önyargılı. Kadın klişeleştiriliyor, kurban veya mağdur suçlanarak tecavüze zemin hazırlayıp hazırlamadığı araştırılıyor." diyor.
Ama arada bir de, toplumda bir kıvılcım parlayıveriyor.
Bu tür ilk olay 1972 yılında 16 yaşındaki aşiret kızı Mathura'nın bir karakolda iki polisin tecavüzüne uğraması oldu.
Mahkeme, genç kızın acil yardım istemediğini ve yara almadığını kaydetti ve cinsel anlamda faal olduğu için de cinsel ilişkiye razı olduğu hükmüne vararak olayın zanlılarını serbest bıraktı.
Olaya sert tepki gösteren grupların protestoları üzerine, hükümet, 1983 yılında tecavüzle mücadele yasasında değişikliğe gitmek zorunda kaldı ve yasaya, "eğer tecavüz mağduru, cinsel ilişkiye razı olmadığını söylüyorsa, mahkeme mağdura inanmalıdır" ifadesini ekledi.
Yeni Delhi'de tıp öğrencisinin uğradığı son tecavüz ve saldırı olayı ardından patlak veren öfke ve üzüntü ortamının da, ülkede bazı şeylerin artık değişmeye başlayabileceği umudunu doğurdu.
Hükümet, cinsel tecavüzle mücadele yasasının gözden geçirilmesi için, emekli Yüksek Mahkeme yargıcı J.S. Verma'nın yönetimi altında bir komisyon oluşturdu.
Yargıç Verma, halkı konuyla ilgili tavsiyede bulunmaya çağırdı. Yargıcın elektronik posta kutususuna, tecavüzcülere ölüm cezası verilmesinden, kimyasal yollardan hadım edilmelerine kadar, birçok öneri yağdığı belirtiliyor. Birçok kimse, tecavüz suçlularının 30 yıla, hatta ömür boyu hapse varan uzunlukta cezalara çarptırılmasını istiyor.
Ancak bu alanda kampanya yürütenler, kadını, 'ikinci sınıf vatandaş' ve 'erkeklerden düşük düzeyde' gören bir toplumda, yasaların tek başına sorunu çözemeyeceğini savunuyor; toplum içindeki tavırlar değişmedikçe ve kadına eşit davranılıp saygı gösterilmedikçe, son gösterilerle elde edilen kazanımların kısa ömürlü olacağını vurguluyor.