Gavin Hewitt
BBC Avrupa editörü
Dondurucu bir Brüksel gecesinin uzun saatlerinde Avrupa değişti.
Daha sıkı entegrasyona doğru önemli bir adım atıldı. Avrupa halklarının genel isteğiyle olmadı bu.
Avrupa liderleri projelerinin "asla bu kadar tehlikeye girmediğine" inandığı için oldu.
Dün gece çoğu Avrupa hükümeti, egemenlik haklarının bir kısmından vazgeçti.
Gelecekte bütçe ve harcama planları ulusal hükümetlerden önce Avrupalı yetkililere gösterilecek.
Fazla harcama yapan ülkelere otomatikman yaptırım uygulanacak. Para birliği, artık mali birliğe doğru gidiyor.
Gece geç saatlerde yapılan pazarlıklar sonucunda iki vitesli bir Avrupa var artık. Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy bunu kabul etti.
"Sorumluluk tek para biriminin dışında kalanlara aittir" dedi.
Euro bölgesinin dışında kalan ülkelerden bazıları, iki ayrı üyelik kategorisi yaratılmasına şiddetle karşı çıkmıştı. Ama tam da böyle oldu.
Avrupalı liderler, AB anlaşmalarını değiştirme konusunda anlaşamadı. Yeni kurallar AB anlaşmasıyla değil, hükümetler arası bir anlaşmayla hayata geçirilecek.
Bu anlaşmaya euro bölgesindeki 17 ülke ile yeni kuralları kabul etmeye razı olan bazı başka AB devletleri katılacak.
AB anlaşmalarının değişmesi önündeki başlıca engel İngiltere oldu.
İngiltere Avrupa'da hiç bu kadar yalnız kalmamıştı.
David Cameron pekçok Avrupalı lideri karşısına aldı. Onlara göre Avrupa'nın en düşkün olduğu zamanda veto yetkisini kullandı.
Başbakan Cameron anlaşmalar değişecekse, İngiltere'ye bazı alanlarda muafiyet tanınmasını istedi. Almanya ve Fransa ise ödün vermedi.
Fransızlar uzun zamandır euro bölgesindeki krizin kısmen finans sektörünün iyi denetlenmemesinden kaynaklandığına inanıyor.
Bu durumda Cameron'un Londra'nın ünlü finans sektörü City için bazı ayrıcalıklar istemesini hoş karşılamadılar.
Sonuçta David Cameron, AB anlaşmalarının değişmesine onay vermenin İngiltere'nin çıkarlarına aykırı olduğu sonucuna vardı.
Önceliği İngiltere'nin finans sektörünü ve AB üyesi olmanın başlıca avantajlarından biri olarak kabul ettiği ortak pazarı korumaya verdi.
Ama tartışmalar bitmedi. Önemli sorunlardan biri, hükümetler arası bir anlaşmanın AB'ye ait kurumlarca uygulanıp uygulanamayacağı.
Fransızlar ve Almanlar belirlenecek kuralların uygulanmasında Avrupa Komisyonu ile Adalet Divanı'nın devreye girmesini istiyor.
İngilizler ise buna karşı. "Eğer AB yetkilileri olaya dahil oluyorsa, bize de danışılmalı." diyorlar.
David Cameron şimdiden bir uyarı yayınladı: "AB, Avrupa Birliği'nin tümüne aittir" dedi.
Hükümetler arası bir anlaşmayı uygulamak, AB anlaşmalarını uygulamaktan daha kolay. O kadar kapsamlı bir onay süreci gerektirmiyor.
Ancak daha zayıf olması da ihtimal dahilinde.
Dün geceki tarihi anlaşma borç hakkında, ekonomilerin büyümemesi hakkında, birbirinden uzaklaşması hakkında fazla birşey söylemiyor.
Şimdi gözler, sıkı bütçe disiplini konusunda verilen sözler sayesinde Avrupa Merkez Bankası'nın dikkatini piyasalara çevirip, daha atak davranarak, İtalya ve İspanya gibi zor durumda olan ülkelerin borçlanma maliyetini düşürüp düşüremeyeceğinde.
Merkez Bankası Başkanı Mario Draghi dün gece anlaşmanın "iyi mali disipline temel oluşturacağını" söylemekle yetindi.
İngiltere içinse Avrupa ile ilişkilerde kökten bir değişim sözkonusu. Londra hiç bu kadar oyunun dışında kalmamıştı.
Tabii eğer euro bölgesi çökerse, İngiltere diğer ülkeleri kendi vizyonun doğruluğuna ikna edebilir.
Ülke içinde "İngiltere madem bu kadar yalnız kaldı, bir adım daha atsın ve AB'de kalmak isteyip istemediğine karar versin" diyenler de olacaktır.
Avrupa halkları ise seçimlerde oylarıyla kabul ettiklerinden daha fazla entegre olmuş bir Avrupa'da buluyor kendilerini.
Ama AB'nin kurucularından Jean Monnet'nin dediği gibi "Avrupa krizlerle şekillenecektir." İşte bir kez daha öyle oldu.