İnsülin, pankreastan salgılanan ve şeker metabolizmasını düzenleyen bir hormon olarak biliniyor. İnsülin bu düzenlemeyi yaparken insülin reseptörü adı verilen bir yapıya bağlanıyor. İnsülin direnci ise vücuttaki şekeri kontrol etmek için salgılanan insülinin etkisini göstermesindeki zorluk olarak tanımlanabiliyor. İnsülin direnicinin oluşmasındaki başlıca etkenin ‘kilo’ olduğu belirtilirken, Acıbadem Hastanesinde İç Hastalıkları Uzmanı Burcu Aydemir Efelerli ise konu ile alakalı açıklamalarda bulundu.
İç Hastalıkları Uzmanı Efelerli, kilo almayla beraber insülin direncinin ortaya çıktığını ifade etti. İnsülin değerlerindeki dalgalanmaların şeker hastalığının da habercisi olduğunun altını çizen İç Hastalıkları Uzmanı Burcu Aydemir Efelerli, “İnsülin direnci aslında kanımızdaki insülin değerinin normalin çok çok üstüne çıkıp vücudun da buna duyarsızlaşması şeklinde tarif edebileceğimiz bir kavramdır. Biz kilo almaya başlayınca, insülin direnci oluşmaya başlıyor. Başlangıçta pankreas kan şekerine göre insülin salgılayarak normali sağlamaya çalışan bir organ olarak görev yapıyor. Ama biz kilo almaya başlayınca, işler biraz karışıyor diyebiliriz. Çünkü kilo almakla beraber pankreas oldukça fazla insülin salgılayarak bir nevi kan şekerini normal değerlere getirmeye çalışıyor. Hücrelerimizin üzerinde insülin reseptörleri var. Bu reseptörler konusunda insülin orya bağlanınca, reseptörler aracılığıyla kan şekerinin düşmesine sebep oluyor ve normali sağlıyoruz. Ama kilo alımıyla beraber artık vücuttaki hücreler insüline kaşı reseptör anlamında duyarsızlaşıyor. Biz insülin değerlerini kanımızda çok yüksek değerlerde gördüğümüz halde kan şekerindeki dalgalanmaları görüyoruz. Bu şeker değerlerindeki dalgalanmalar aslında şeker öncesi dönem demek” dedi.
İnsülinin kandaki değeri düşürmediği taktirde karaciğer ve vücudun farklı bölgelerinde lokal yağlanmaların olduğunu söyleyen bahseden Dr. Burcu Efelerli, “Sürekli açlık hali, yemek yedikten sonra çok yorgun hissetmek, hemen uyumak istemek, uyduktan sonra yorgun kalkmak, sinirlilik, kan şekerinin olmadık zamanlarda düşmesi, gecenin bir yarısı yemek yeme ihtiyacının olması gibi klinikte şikayetlerle başlıyor. İnsanların egzersiz, yeme-içme alışkanlıklarını düzene sokması ile de bir takım şeylerin düzeleceğini, sonraki aşamada hap kullanılmasının doğru olduğunu söylemek isterim. Kilo başlı başına bir sorun. Çünkü insülin zaten bir kısır döngü. İnsülin kandaki şekeri düşüremeyince, o şeker kanımızda yağ olarak depolanmış oluyor. Karaciğerde yağ oluyor, vücudun değişik bölgelerinde lokal yağlanmaya sebep oluyor, kas dokuda yağlanmaya sebep oluyor. Bu bir kısır döngü. Kilo aldıkça insülin direnci artıyor. İnsülin direnci arttıkça kilo alıyoruz gibi bir durum ortaya çıkıyor. Bu kısır döngüyü kırmak lazım. Bunu kıracak yegane şey ise hastanın kendisi” diye konuştu. (İHA)