HABER

İşkencenin 'korkunç' tarihi

İSTANBUL (İHA) - İnsanlık tarihi kadar eski bir cezalandırma yöntemi olan işkence, çoğunlukla kiliseye karşı olanlara, homoseksüellere, büyücülük yapanlara, vatana ihanet edenlere ve zina yapanlara karşı kullanıldı.

Bazı milletler, tarih boyunca tatbik ettikleri işkence usulleri ve ağır işkencelerle nam saldılar. Bunlar arasında Çin, Eski Yunan, Roma, Bizans ve Orta Avrupa kavimlerine ait işkence aletleri, en çok bilinenleridir. Eskiden Yunanlılar, işkencenin insanın vakarına gölge düşürdüğünü ileri sürerek, işkenceyi yalnız kölelere ve yabancılara uygularlardı. Roma'da ise işkencenin sınırı biraz daha genişletilerek, kölelerin, yabancıların yanı sıra sanıklara, şahitlere ve hatta şüphelilere de uygulanmaya başlandı. Orta Çağ'da işkence, Avrupa'da gündelik hayatta sık sık görülen bir cezaydı. Roma ve İspanya'da meşhur engizisyon usulü işkence, uzun zaman devam etti. Kilise, işkenceye karşı görünmesine rağmen Orta Çağ'da yapılan pek çok işkencede mühim rol oynadı veya işkence olaylarına göz yumdu.

13. yüzyılda Roma Hukuku'nun yenilenmesiyle, ceza uygulanmasında işkence usulleri tekrar ortaya çıktı. Batı Avrupa ülkelerinde engizisyon usulü işkence, acımasızca uygulandı. İtirafın ispat edici gücüne öylesine inanılıyordu ki, itiraf edilmiş olayın tersi gerçeğe daha yakın olsa bile hakim tarafından dikkate alınmazdı.

ROMA VE BİZANS'TA İŞKENCE İHA muhabirinin derlediği bilgilere göre, "Bir kimseye maddi ve manevi olarak yapılan aşırı eziyet" olarak tarif edilen 'işkence', Hristiyanlık öncesinde Roma'da mahkeme onayıyla kullanılırdı. Hristiyanlık sonrası dini inkar edenlere, elleri ayakları kesilerek uygulandı. Daha sonra sadece tek elin kesilmesiyle uzun süre devam edildi. Sadistçe yapılan bir diğer işkence şekli ise kırbaçlama idi.

Genellikle halka açık gösteri şeklinde yapılan işkenceler, çoğunlukla kölelere ve yabancılara uygulanıyordu. Köle olmayanların para cezasıyla kurtulduğu suçlar, köleler ve yabancılar için ölüm cezası ile sonuçlanabiliyordu. Kırbaçlanmak dışında en çok kullanılan yöntemlerden biri ise kapalı, insan büyüklüğündeki lahit gibi bir kaba konulan 'suçlu'nun yakılmasıydı. Bu arada kabın baş kısmına konulan kaval benzeri alet, infaz edilen kişinin çığlıklarının müziğe dönüşmesini sağlıyordu.

KİLİSENİN ROLÜ
Hristiyan mahkemeleri başlangıçta, arabuluculuk şeklinde ve tarafsızlık içinde görev yapıyorlardı. Suçlayan ve suçlanan, dinlenmeden önce yemin ettiriliyor, eğer taraflardan biri yalan söylerse ölmesine karar veriliyordu. Daha sonra bu mahkemelerin yargılama yöntemleri değişti. Birincisinde, suçlanan ve suçlayan birlikte dinleniyor ve hangisi daha çabuk ve yükseğe eline kaldırabilirse, onun suçsuz olduğuna inanılıyordu.

İkinci mahkeme şeklinde ise sadece sanık oluyor. Takdis edilirken verilen ekmekten dilinin üstüne konuluyor ve yutkunursa suçlu olduğu anlaşılıyordu.

Başka bir mahkeme şekli de, kaynar suya kolun sokularak veya sıcak ütü basılarak, 'suçluluğun anlaşılmasıydı'. Dayanamayan, suçlu ilan ediliyordu. Bundaki gerekçe de, 'suçsuza Tanrı'nın yardım edeceği ve acı çekmeyeceğiydi'. 1215'de Papa Innocent III bu mahkemeleri yasakladı.

ENGİZİSYON MAHKEMELERİ 1252'de Papa Innocent IV, dine karşı gelen şüphelilere doğruyu söyletmek için işkence yapılmasına izin verdi. Engizisyonun doğuşu ile işkence yöntemleri ve aletlerinde müthiş gelişme oldu. İşkence metotları, ülkeden ülkeye değişmekle birlikte, belli başlı yöntemler şunlardı: Kırbaçlamak, ayaklarından veya elleri arkadan bağlanmış şekilde asılan kişilerin boyunlarına ağır taş bağlanması veya çekiçle vurulması, kerpetenle veya demir pençeyle işkence, demirden elbise giydirmek, sıcak ayakkabı giydirip, etlerin kemikten ayrılmasını sağlamak, canlıyken kurbanın derisini soymak, uzuvlarını çıkartmak, gerdirme aleti ile gererek veya asılı olan kişinin ayağına ağırlık bağlayarak kemiklerini kırmak, vücut parçalarını koparmak, burnundan veya ağzından vücuduna su vermek, ısıran böceklerle dolu kafese kapamak, ayaklara tuz sürüp, keçiye yalatmak vs..

Roma Katolik Kilisesi, 1816 yılında işkenceyi yasakladı. İşkence, 18 asır ortalarına kadar Fransa, Avusturya, Prusya ve İsviçre'de kullanılmaya devam etti.

İSPANYOL ENGİZİSYONU Binlerce insanın işkence görerek öldürüldüğü 300 yıllık bu dönemde, yakalanan şüphelilere itiraf edene kadar işkence ediliyor sonra da yakılıyorlardı. Bu hareket, Museviliğe karşı başlamış gözükse de tüccarlar, papazlar, yönetim sınıfı ve daha bir çokları bu dönemin acısını çekti. Zamanla din mücadelesinden çok, bir sınıf mücadelesine dönüştü.

LONDRA KULESİ
1066'da inşa edilen Londra Kulesi, krallığın ikametgahı, hayvanat bahçesi, hapishane, darphane, krallığın mücevher deposu gibi değişik amaçlarla kullanıldı. 2. Henry döneminde işkence için kullanılmaya başlanılan kulede, homoseksüeller, yolsuzluk yapanlar, görevini kötüye kullananlar işkenceden geçerek öldürüldüler.

Orta Çağ'da İngiltere'deki baş işkence aleti, germe makinesiydi. Tabutluk tipi basık ve dar hücreler, ağız ve burundan vücuda su doldurulması, ateşte yakma, uygulanan binlerce değişik işkence arasındaydı.

İŞKENCE ALETLERİ Binlerce insanın korkunç şekilde can verdiği işkence aletlerinden bazıları şunlar:

'Sorgulama Koltukları, Göğüs Sökücü, Gerdirme Aleti, Kafa Kırıcı, Testere, Garotte, Kedi Pençesi, Aşağılama Maskesi, Dinsizlerin Çatalı ve Giyotin'.

Sorguluma Koltukları: Uzaktan bakınca hasır bir koltuk sanılabilecek bu işkence koltuğunun arkası, oturma yeri, kolu ve bacakların durduğu tüm kısımlar sivri uçlu, çivi benzeri metal veya tahta parçaları ile doluydu. 'Suçlu' sıkı sıkı bağlı olduğundan, sivri çivilerin deldiği vücudunu kımıldatamıyordu ve günlerce ve haftalarca acı içinde kıvrandıktan sonra can veriyordu.

Göğüs Sökücü: 19'ncu asrın başlarına kadar Fransa ve Almanya'nın bazı bölgelerinde kullanıldı. Göğüs sökücü, dini, toplumsal görüşlere karşı olan, küfür eden, zinada bulunan ve diğer cinsel suçları işleyen, bilerek düşük yapan, büyücülükle uğraşan kadınlara uygulanıyordu. Alet kızdırılarak veya soğuk olarak kullanılıyor, kadının göğsü ucu sivri kıskaçla sökülüp çıkarılıyordu.

Gerdirme Aleti: Değişik şekilleri olan gerdirme aleti, Orta Çağ'da İngiltere'de, İtalya ve diğer Avrupa ülkelerinde de kullanılıyordu. Alet, 'Exeter Dükü' tarafından ortaya çıkarıldığı için "Exeter Dükü'nün Kızı" olarak da anılıyordu. Elleri ve ayaklarından bağlanan suçlunun, aletin yavaş yavaş gerdirilmesiyle bütün kemikleri kırılıyordu. Bu alet 1726'lara kadar kullanıldı.

Kafa Kırıcı: Bir manivela vasıtası ile kafaya muazzam baskı yapan "kafa kırıcı", sorgulama ve eziyet ederek öldürme amacıyla kullanılıyordu. Kafatası kırma aletinin örnekleri Londra Kulesi ile Tijuana, Meksika Kültür Merkezi'nde görülebilir.

Testere: Testere, bütün Avrupa'da yaygın olarak kullanılan bir aletti. Ayaklanma, askeri itaatsizlik, büyücülük gibi çok geniş alandaki değişik suçlarda kullanıldı. Elleri arkadan bağlanan suçlu, ayaklarından asılıyor ve ağaç dalı keser gibi kesiliyordu.

Garotte: İspanya'da ortaya çıkmış ve geliştirilmiştir. Resmi cezalandırma aleti haline gelen "Garotte", 1975 senesine kadar kullanılmıştır. Garotte en son genç bir öğrencide kullanılmış, daha sonra onun suçsuz olduğu anlaşılmıştır. Boynun sıkıştırıldığı madeni boyunluğun arka kısmındaki vida sıkıştırılarak, suçlunun omuriliğinin zedelenmesi ve dayanılmaz acılar çekerek yavaş yavaş ölmesi sağlanırdı.

Kedi Pençesi: Genellikle bir sopanın ucuna takılarak kullanılan bu alet, kedi pençesine benziyordu. Uzun ve keskin tırnakları vardı. Bağlı ve asılı olan suçlunun etini vahşice ince ince yırtardı.

Aşağılama Maskeleri: Değişik şekilleri olan bu maskeler, maddi ve manevi cezalandırılmalarda kullanılıyordu. Kazığa bağlanıp, toplumun görebileceği bir meydanda tutulan suçlularla herkesin alay etmesi ve eğlenmesi sağlanıyordu. Maskenin iç kısmında bulunan top, yumak benzeri şey, suçlunun burnuna, ağzına baskı yapıyor, bu şekilde onun çığlık atmasına, bağırmasına imkan vermiyordu. Uzun kulakları olan maske, aptal, eşek ile insan arası bir varlık görüntüsü veriyordu.

Dinsizlerin Çatalı: Dini inançlara karşı olan kişilere uygulanan bu alet, iki taraflı, sivri uçlu bir çatal gibiydi. Boğaza bir tasma ile bağlanarak, sivri uçların çene altına ve göğse batacak şekilde durması sağlanırdı. Tasma ile suçlunun hareketi engellenirdi. Ölümün ağır olması ve suçlunun acı çekmesi için çatallar hayati yerlere batırılmazdı. Suçlunun elleri arkadan bağlanırdı.

Giyotin: İsmini, icat eden Fransız doktor, Ignace Guillotine'den almıştır. İşkence aletinden ziyade, çabuk ölüme sebep olan bir infaz makinesidir. Giyotin, iki dikine ve paralel direk arasından aşağı düşen bıçağın, suçlunun boğaz genişliğinde bir deliğe kıstırılmış kafasını boyundan kesmek suretiyle ölümü gerçekleştirirdi.

En Çok Aranan Haberler