İSTANBUL (İHA) - İstanbul Sanayi Odası, 2004 yılı için 15,6 milyar dolar olarak gerçekleşen cari işlemler dengesi açığının, 2005 yılında 10,6 milyar dolar olmasının öngörüldüğünü bildirdi.
İstanbul Sanayi Odası tarafından hazırlanan "Türkiye Ekonomisi 2005" başlıklı yayınlandı. 2001 krizi sonrası ekonomide yaşanan olumlu gelişmelerden en önemlisinin, 1970'li yılların başından bu yana yüksek fiyat artışları ile yaşayan ülkemizin enflasyonda elde ettiği başarı olduğu belirtilen raporda, "Özellikle 2004 yılında ekonomide son yılların en yüksek büyüme hızı elde edilirken, enflasyonda ilk kez tek haneli fiyat artışı elde edilmiştir" denildi.
Raporda şöyle devam edildi:
"Son üç yılda enflasyonun asıl göstergesi olarak kabul edilen TÜFE'de, öngörülen hedeflerin altında fiyat artışları gerçekleşmiştir. Ekonomik programda 2004 yılı için enflasyonun yüzde 12 oranında artması öngörülürken, gerçekleşme yüzde 9.32 olmuştur. İnsanımız çok uzun yıllardır ilk kez 2004 yılında enflasyonda tek haneli fiyat artışını görmüştür. Nüfusumuzun çok büyük bir kısmı da hayatlarında ilk defa enflasyonun tek haneli artışına şahit olmuştur. Türkiye çok uzun yıllardır fiyat istikrarını tutturamama nedeni ile ekonomisinde istikrarı sağlayamamış, ekonominin tüm dengeleri bozulmuştur. Bunun sonucunda uluslararası düzeyde de gelir ve refah seviyesinde önemli kayıplara uğramıştır.1970'li yıllarda aynı refah seviyesine sahip olan ülkelerle arasındaki fark giderek açılmıştır. Bugün uzun yıllardır kaybettiklerimizi tekrar kazanmanın güven ve umudu yeniden belirmiştir. Bu fırsatın iyi değerlendirilmesi gerekmektedir."
Diğer yandan İSO, ekonomik kriz sonrası son 3 yılda ekonomide yaşanan olumlu gelişmelere karşılık Türkiye'ye doğrudan yabancı sermaye girişinde fazla bir hareket görülmediğini belirtildi. 2002-2004 döneminde makro ekonomik dengelerde görülen düzelme eğiliminin, Türkiye'ye doğrudan yabancı sermaye çekmeye yetmediği belirtilen raporda, "Buna karşılık yurt içinde yerleşiklerin yurt dışındaki doğrudan yatırımları 2002'de net 175 milyar dolar iken, 2003'te 499 milyon dolara, 2004 yılında 857 milyon dolara ulaşmıştır. Görüldüğü gibi yurt dışına çıkan doğrudan yatırımlarda büyük oranda artış söz konusudur" denildi.
Bu arada Hazine Müsteşarlığı'nın verilerine göre Aralık 2001 sonunda 122,2 katrilyon TL olan iç borç stoku, 2002 Aralık ayı sonunda yüzde 22.6 oranında artarak 149,9 katrilyon TL'ye çıktığı belirtilen raporda, "2002 yılında iç borç stokunda sabit fiyatlarla yüzde 18.3'lük bir düşüş yaşanmıştır. 2003 yılında iç borç stoku cari fiyatlarla yüzde 29.7 oranında büyüyerek 194.4 katrilyon TL'ye yükselmiştir. Sabit fiyatlarla iç borç stoku 2003 yılında yüzde 3.3 oranında büyümüştür. 2004 yılında ise cari fiyatlarla yüzde 15.5 oranında büyüyen iç borç stoku, yıl sonunda 224,5 katrilyon TL düzeyine ulaşmıştır. 2004 yılında iç borçlardaki reel büyüme yüzde 4.0 olmuştur" görüşüne yer verildi.
Raporda şöyle devam edildi:
"İç borçların GSMH'ya oranı 2001 yılında yüzde 69.2 iken, 2002 ve 2003 yıllarında yüzde 54.5 olarak gerçekleşmiştir. 2004 yılı için ise henüz GSMH büyüklüğü belli olmadığı için, 2005 yılı ekonomik programında verilen GSMH büyüklüğüne oranladığımızda iç borç/GSMH oranı yüzde 52.9 olmaktadır. 2001 yılında Türkiye'nin toplam dış borç stoku 113.895 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. 2002 yılında özellikle IMF'den gelen kredi kullanımlarının da etkisiyle dış borç stoku yüzde 14.5 oranında artarak 130,4 milyar dolara yükselmiştir. 2003 yılında yüzde 11.3 büyüyen dış borç stoku 145,8 milyar dolara ulaşmıştır. 2004 yılı ilk 9 ayı sonunda ise 7,5 milyar dolar büyüyen dış borç tutarı 153,2 milyar dolar olmuştur. Dış borç stokundaki 5 milyar 99 milyon dolarlık artış, bu yılın üçüncü çeyreğinde gerçekleşmiştir. Artışın büyük kısmı kısa vadeli borçlardan kaynaklanmaktadır. Kısa vadeli borçların, toplam borç stoku içindeki payı yüzde 15.8'den, yüzde 19.1'e yükselirken, orta ve uzun vadeli borçların payı ise yüzde 84.2'den, yüzde 80.9'a gerilemiştir."
Diğer taraftan Türkiye'nin 1990'lı yılların başlarına kadar vergi yükü oranları açısından OECD ve AB ülkelerinin oldukça altında yer alırken, bugün yüksek vergi yükü artışları nedeniyle OECD ve AB ortalamasına oldukça yaklaşmış bulunduğu kaydedildi.
Raporda şu bilgiler verildi:
"Ekonomide kayıt dışı faaliyetler arttıkça, vergisini ödeyenlerin vergi oranları artırılmış, dolayısıyla vergi adaleti bozulmuş ve Türkiye'de vergi yükü belirli kesimler üzerinde yoğunlaştırılmıştır. 10-12 yıl öncesinde vergi gelirlerinin yüzde 50'si dolaysız vergilerden oluşurken, bu oranın 2004'te yüzde 29.7'ye, 2005'te ise yüzde 26.4'e inmesi öngörülmektedir. Böylece vergi yükünün maliyeti, vergisini ödeyenlere yüklenmiştir. Yasalara uyarak vergisini ödeyenler büyük bir vergi yükü altında ezilirken, devlet ise çok yüksek vergi oranları uygulayarak beklediği vergi gelirini elde edememektedir. Türkiye'de son 10 yılda vergi yükünün boyutu rekor düzeyde büyürken, kayıt altındaki ekonomik faaliyetlerin kayıt dışına çıkmasına neden olmuştur. Özellikle AB ülkelerinde vergi oranları küçültülürken, Türkiye'de vergisini ödeyenlerin AB ve OECD ülkeleri içinde en yüksek vergi oranı ve yüküne sahip vatandaşlar olması düşündürücüdür."
Raporda özelleştirme konusunda şu bilgiler verildi:
"Türkiye'de özelleştirme çalışmaları ilk olarak 1983 yılında başlamış, bu çerçevede ilk hukuki düzenleme 1984 yılrnda yüzde 22.6 oranında artarında gerçekleştirilmiştir. İngiltere ile birlikte özelleştirmenin öncülerinden biri olan Türkiye, ne yazık ki 20 yıllık sürede özelleştirme konusunda başarılı olamamıştır. Başta Doğu Bloğu ülkeleri olmak üzere, bir çok ülke daha sonra özelleştirmeye başlamış olmasına karşın, birkaç yılda özelleştirme sürecini tamamlamışlardır. Türkiye, özelleştirme konusuna bu kadar büyük önem verip, bu kadar küçük boyutta özelleştirme gerçekleştiren hemen hemen tek ülke konumundadır."
2004 yılında red ve iadeler hariç konsolide bütçe gelirlerinin 109.887 trilyon TL olarak gerçekleştiğinin görüldüğü ifade edilen raporda, "Red ve iadeler dahil edildiğinde konsolide bütçe gelirleri brüt olarak 121.044 trilyon TL olmuştur. Net konsolide bütçe gelirlerinin yüzde 82'sini vergi gelirleri oluşturmaktadır. 2004 yılı için konsolide bütçe giderleri gerçekleşme tahmini 149.945 trilyon TL iken, gerçekleşme 9.745 trilyon TL azalışla 140.200 trilyon TL olarak gerçekleşmiştir" denildi.
2003 yılı Türkiye nüfusu ve sağlık araştırması sonuçlarına dayanarak hazırlanan geçici nüfus projeksiyonlarına göre, 2004 yılında yüzde 1.35 olduğu tahmin edilen yıllık doğal nüfus artış hızının, 2005'te yüzde 1.33'e gerilemesi öngörüldü. Bu çerçevede 2004 yılında 71,3 milyon kişi olduğu tahmin edilen toplam nüfusumuzun, 2005 yılında 72,3 milyon kişiye ulaşması bekleniyor. Son iki yılda gerçekleşen yüksek büyüme oranlarına karşılık, istihdamda beklenen artış elde edilemedi.
Raporda şöyle denildi:
"2004 yılı ilk çeyreğinde istihdam edilenlerin yüzde 32.2'si tarım sektöründe iken, bu oran ikinci çeyrekte yüzde 35.2'ye, üçüncü çeyrekte ise yüzde 35.9'a yükselmiştir. Görüldüğü gibi tarım sektöründe istihdam edilenlerin oranı yüzde 32-35'ler düzeyindedir. Tarım sektörünün GSMH'dan aldığı pay yüzde 11'e gerilerken, istihdamdaki payının yüzde 35 civarında dolaşması, bu sektördeki katma değer verimliliğinin ne kadar küçük olduğunu göstermektedir. Bu yapı, bozuk gelir dağılımının ve yeterli büyümenin elde edilememesinin temel nedenlerinden biri olarak gözükmektedir."
Raporda sosyal güvenlik ile ilgili şu bilgiler verildi:
"2003 yılı itibariyle Emekli Sandığı, Bağ-kur, SSK ve özel sandıklardaki aktif sigortalılar toplamı 12.381.000 kişidir. Bu sayı 2002 yılı için 12.114.000 kişidir. Aktif sigortalılarda 2003 yılında yüzde 2.2 oranında artış vardır. Toplam aktif sigortalıların 2003 yılında toplam sivil istihdam içindeki payı yüzde 58.5'tir. 2003 yılında sivil istihdam toplamının yüzde 41.5'inin sosyal güvenceden yoksun olduğu görülmektedir. Bu oranın yüksekliği, Türkiye'de kayıt dışı faaliyetlerinin büyüklüğünü işaret etmektedir. İnsanımızın eğitim eksikliği ve iş bulma zorluğu toplumun çok büyük bir kısmının sosyal güvenlik kurumları güvencesinden yoksun kalmasına neden olmaktadır."