Kudüs'te Müslümanlar için kutsal olan Ramazan ayında, Nisan sonunda başlayan gerilim "Kudüs Günü" yaklaşırken daha da tırmandı.
Protesto gösterileri, İsrail polisinin müdahalesi ve çatışmalarda yüzlerce Filistinli ve 30'a yakın İsrail polisi yaralandı.
Cuma günü namaz kılmak üzere Mescid-i Aksa'ya giden on binlerce Filistinli, 10 Mayıs'taki "Kudüs Günü"nde bazı İsrailli grupların planladığı yürüyüşte Harem-üş Şerif'e girmemesi için üç günlük bir nöbete başladı. Ardından İsrail polisi müdahale etti. Gerginlik sürüyor.
Hafta sonu ve ardından Pazartesi sabahı devam eden, İsrail polisinin tazyikli su, göz yaşartıcı gaz ve plastik mermi kullandığı olayların ardından İsrail polisi, 10 Mayıs Pazartesi (bugün) "Kudüs Günü Bayrak Yürüyüşü"nde Mescid-i Aksa'nın bulunduğu, Müslümanların "Harem-üş Şerif" Yahudilerin ise "Tapınak Dağı" adını verdiği bölgeye Yahudilerin girişinin yasaklanmasına karar verdi.
Son olarak Pazartesi erken saatlerde İsrail polisi, Mescid-i Aksa çevresinde barikat kuran "binlerce Filistinlinin kendilerine taş ve molotof kokteyli attığını" açıkladı. Bunun üzerine protestocuları dağıtmak için gerekli yöntemleri kullanmaya karar verdikleri ve öğlen saatlerinde plastik mermi de kullanarak Filistinlilere müdahale ettikleri de açıklamada yer alıyor.
Bölgedeki yabancı haber ajanslarının muhabirlerine göre İsrail polisi göz yaşartıcı gaz da kullandı. Olay yerinden gelen görüntülerde yüksek sesli patlamalar, çığlıklar duyuluyor ve göz yaşartıcı gazın bölgeyi kapladığı görülüyor.
Filistin Kızılayı, Pazartesi sabah ve öğlen saatlerinde yaşanan olaylarda 305 kişinin yaralandığını, en az 200 kişinin de hastaneye götürüldüğünü; beş kişinin durumunun kritik olduğunu duyurdu. Doğu Kudüs Maqassed Hastanesi'ndeki Doktor Firas Ebu Akari'ye göre üç kişi olaylarda bir gözünü kaybetti.
İsrail polisi de dokuz polisin yaralandığını, birinin hastanede tedavi altına alındığını açıkladı.
Eski Şehir duvarlarının hemen dışındaki bazı araçlar da zarar gördü.
Cumartesi günü de Mescid-i Aksa çevresinde yaşanan olaylarda, Filistin Kızılayı'na göre aralarında çocukların da olduğu 80 kişinin hastaneye kaldırıldı. Bir İsrail polisi yaralandı.
Mescid-i Aksa'da Cuma günü başlayan ve hafta sonu devam eden olaylar ülkenin başka şehirlerine de sıçradı. Filistin'in Ramallah şehri yakınlarındaki Hayfa'da da protesto gösterisi düzenlemek isteyen Filistinlilerle İsrail polisi çatıştı.
Cumartesi günü Gazze Şeridi sınırında da yüzlerce Filistinli protesto gösterisi düzenledi. İsrail ordusu, göstericilerin lastik yaktığını ve İsrail sınırlarına, boş araziye düşen bir roket attığını duyurdu. Bunun üzerine hem Gazze sınırındaki hem de uluslararası hukuka göre Ürdün'ün kontrolündeki Batı Şeria'da güvenlik güçlerini takviye edeceklerini açıkladı.
Cuma günü Harem-üş Şerif'te ve Doğu Kudüs'teki Şeyh Cerrah bölgesinde yaşanan olaylarda da en az 205 Filistinli ile 18 İsrailli polisin yaralandığı duyurulmuştu. Cuma günü erken saatlerde başlayan olaylarda Batı Şeria'da bir İsrail askeri bölgesine ateş ettiği duyurulan iki Filistinlinin, İsrail polisinin ateşiyle hayatını kaybetmesi sonrası olaylar büyümüştü. Çarşamba günü de İsrail ordusunun yine Batı Şeria'daki protestoculara açtığı ateşte 16 yaşındaki bir Filistinlinin öldürüldüğü açıklanmıştı.
İsrail polisi, çarşamba ve perşembe günleri 26 Filistinlinin gözaltına alındığını duyurdu.
Yaşanan şiddet olaylarının temelde üç sebebi var.
İlki, Kudüs Günü yürüyüşü.
İsrail'de bazı gruplar, İsrail'in Doğu Kudüs'ü işgal ettiği, 1967'deki Altı Gün Savaşı'nın yıl dönümünü İbrani takvimine göre "Kudüs Günü" olarak kutluyor. Bu yıl bu takvime göre Kudüs günü 9-10 Mayıs'a denk geliyor.
Her yıl İbrani takvimine göre kutlanan Kudüs Günü'nde yüzlerce Yahudi ellerinde bayraklarla Müslümanlar için kutsal olan bu bölgeye yürüyerek sloganlar atıyor ve İsrail marşları söylüyor.
Bu kutlamalar, Filistinliler için "bilerek yapılan provokasyon" olarak değerlendiriliyor. Bu yıl bu günün Ramazan ayının son günlerine denk gelmesi, Filistinli grupların Mescid-i Aksa çevresinde barikatlar oluşturarak bu grupları engellemeye yönelik daha sert bir adım atmaya itti. Kudüs dışında yaşayan yüzlerce Filistinli de hafta sonu otobüslerle Mescid-i Aksa'ya akın ederek nöbete katıldı.
Ancak bu yürüyüş, bir aydır süren gerilimin sadece son parçası oldu.
Gerginliğin bir diğer sebebi, Nisan ayı ortasında Ramazan'la birlikte başladı.
Filistinlilerin Ramazan geleneği olan, oruçlarını eski kentin Şam Kapısı'nın merdivenlerinde açmalarının engellenmesi üzerine Filistinliler İsrail polisini, geleneksel iftarları engellemek amacıyla merdivenlere bariyerler dikmekle suçladı.
İsrail polisi ise barikatların yayaların eski Kudüs'e geçişinin kolaylaştırılması amacıyla kurulduğunu savundu.
Bu sırada bazı Filistinlilerin, ultra-Ortodoks Yahudilere saldırdığını gösteren birkaç videonun TikTok'ta yayılması aşırı sağcı Yahudileri harekete geçirdi ve yaklaşık bir hafta boyunca Kudüs'de çok sayıda Filistinli, Yahudi gruplarının saldırısına uğradı.
Doğu Kudüs'te en şiddetli olaylar ise 22 Nisan Perşembe akşamı yaşandı. Doğu Kudüs'te aşırı sağcı Yahudi eylemciler, Filistinliler ve İsrail polisi arasında çıkan şiddetli çatışmalarda Filistin Kızılayı'na göre en az 100 Filistinli yaralandı; İsrail polisi de 20 polis memurunun yaralandığını açıkladı. 50 kişi de gözaltına alındı.
Gerginliğin çok daha eskiye dayanan son sebebi ise, Doğu Kudüs'ün Şeyh Cerrah bölgesinde yaşayan Filistinli ailelerin tahliye edilmesi planları oldu.
Tam da 10 Mayıs'taki Kudüs Günü yürüyüşüne denk gelen bir duruşmada, İsrailli yetkililerin on yıllardır Doğu Kudüs'teki evlerinden çıkarılması için çalıştığı Filistinli ailelerden dördünün yaptığı temyiz başvurusu görüşülecekti.
Bölgede 30'dan fazla Filistinlinin yaşadığı dört evin "Yahudilere ait olduğu gerekçesiyle" boşaltılması için son karar bu yılın başında görülen bir duruşmada verildi. Uluslararası hukuka aykırı şekilde yapılan yerleşim bölgelerinde yaşayanların lehine verilen karara Filistinli dört aile itiraz etmişti. Ancak 10 Mayıs'ta yapılması gereken duruşmada Filistinlilerin tahliyesine karar verilmesi bekleniyordu.
İsrailli davacılar, ailelerine ait olan bu evlerin 1948'deki savaşta Filistinliler tarafından işgal edildiğini savunuyor. Filistinli dört aile ise, evlerin 1948-1967 arasında bölgeyi kontrol eden Ürdünlü yetkililerden satın alındığına dair belgeleri mahkemeye sunarak karara itiraz etti.
Mahkeme sonucu, bölgede 1948'de yerlerinden edilmiş yüzlerce Filistinli aile için de, İsrailli yerleşimcilerin evlerin kendilerine ait olduğuna dair iddiaları için de emsal teşkil edebilecek. Bu sebeple dava sonucu kritik önemde. Filistinliler, dava günü yaklaşırken Şeyh Cerrah bölgesinde de protestoları yoğunlaştırdı.
İsrail polisinin hem Şeyh Cerrah Bölgesi'nde hem Şam Kapısı'ndaki Filistinlilere sert müdahalesinin ardından Mescid-i Aksa'da benzer görüntüler ortaya çıktı.
Kabine toplantısında Kudüs Günü'yle ilgili konuşan Başbakan Binyamin Netanyahu, "Hiçbir radikal unsurun Kudüs'teki huzuru bozmasına izin vermeyeceğiz, bölgede kanun ve düzeni sert ve sorumlu bir şekilde uygulayacağız. Tüm dinler için ibadet özgürlüğünü sağlamaya devam edeceğiz ancak şiddet içerikli müdahalelere izin vermeyeceğiz" dedi.
Yahudilerin Ağlama Duvarı'nda ibadet etmeye devam edebileceklerini söyledi.
Netanyahu'nun bu sert açıklamasına rağmen gerilimin artmaması için Pazartesi günü görülecek tahliye davası ertelendi.
Pazar günü yapılan açıklamada davanın İsrail başsavcısının talebi üzerine ertelendiği; yeni duruşma tarihinin 30 gün içinde açıklanacağı duyuruldu.
Filistin lideri Mahmud Abbas da yaşanan şiddet olaylarından İsrail hükümetini sorumlu tuttu ve "Mescid-i Aksa'daki kahramanlarımıza tam desteğimizi sunuyoruz" açıklaması yaptı. Gazze Şeridi'nde yönetimde olan Hamas'tan ise "Direniş, Mescid-i Aksa'yı ne pahasına olursa olsun savunmaya hazırdır" açıklaması geldi.
Harem-üş Şerif, hem Müslümanlar hem de Yahudiler tarafından kutsal sayılıyor. Yahudiler için bölge Museviliğin en kutsal noktası ve Tevrat'ta adı geçen iki mabedin de geçmişte bulunduğu yer.
Mescid-i Aksa ise İslam'ın üçüncü en kutsal ibadet yeri olarak kabul ediliyor.
Bu bölgenin içinde olduğu Doğu Kudüs, 1967'deki Altı Gün Savaşı olarak da bilinen Arap-İsrail savaşından bu yana İsrail devletinin işgali altında bulunuyor.
Doğu Kudüs'te bir aydır devam eden gerilimin artmasıyla birlikte dünyadan da tepkiler geldi.
Türkiye'den Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Dışişleri Bakanlığı, İsrail'i kınayan açıklamalar yaptı.
Erdoğan, "zalim ve terör devleti" olarak nitelendirdiği İsrail'e karşı tüm dünyanın "harekete geçmesi" gerektiğini söyledi. Pazartesi günü de Filistinli liderler Mahmud Abbas ve Hamas lideri İsmail Haniye ile telefon görüşmeleri yaparak "Türkiye'nin her zaman Filistin davasını destekleyeceğini" söyledi.
Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada da, "İsrail güvenlik güçlerinin Mescid-i Aksa'da ibadet eden Filistinlilere yönelik gerçekleştirdiği ve çok sayıda Filistinli sivilin yaralanmasına sebep olan saldırıları şiddetle kınıyoruz" ifadesi kullanıldı.
Papa Francis de "Şiddet şiddeti doğurur. Bu çatışmaları durduralım. Kudüs'ün ibadet ve huzur mekanı olması için dua ediyorum" açıklaması yaptı.
"Orta Doğu Dörtlüsü" adı verilen Avrupa Birliği, Rusya, ABD ve Birleşmiş Milletler de sükunet çağrısı yaparak olaylarla ilgili derin bir kaygı duyduklarını açıkladı.
ABD'den de Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan da İsrailli mevkidaşı Meir Ben Shabat ile yaptığı telefon konuşmasında "Kudüs'teki durumdan ve muhtemel tahliyelerden ciddi şekilde kaygı duyduklarını" söyledi. Bu açıklama, ABD Dışişleri Bakanlığı açıklamasının devamı niteliğindeydi.
Dışişleri Bakanlığı açıklamasında iki tarafa da olayları körükleyen adımlardan kaçınması" çağrısı yaptı:
"Bu Doğu Kudüs'teki tahliyeleri, yerleşim yerlerini, ev yıkmaları ve terör olaylarını da kapsıyor."
Rusya, İsrail'in işgali altındaki Filistin topraklarında yapılan bu tahliye ve el koymaların uluslararası hukuka aykırı olduğunu hatırlattı.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Sözcüsü Rupert Colville de tahliyelere karar verilmesi ve uygulanması halinde, İsrail'in uluslararası hukuk kapsamındaki yükümlülüklerinin ihlali anlamına geleceği" konusunda uyardı.
Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) pazartesi günü kapalı kapı toplantısı yaparak Doğu Kudüs'teki durumunu görüşecek. Görüşme 15 üyeli Güvenlik Konseyi üyelerinin neredeyse üçte ikisinin (Tunus, İrlanda, Çin, Estonya, Fransa, Norveç, Nijerya, St Vincent ve Grenadines ve Vietnam) talebi üzerine gerçekleştiriliyor. BMGK'nın diğer üyeleri arasında Orta Doğu Dörtlüsü'nün üyeleri olan ABD ve Rusya'nın yanı sıra İngiltere, Hindistan, Kenya ve Meksika da var.
Tunus, Katar ve Pakistan'ın yanı sıra İsrail'le diplomatik ilişkisi olan altı Arap ülkesi; Mısır, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Fas ve Sudan, İsrail devletini kınadığını açıkladı.
Kudüs'teki kutsal mekanların sorumluluğunu resmen üstlenmiş olan Ürdün, İsrail'in "barbar saldırılarını" kınadığını açıkladı.
Dünyanın en fazla Müslüman nüfusuna sahip ülkesi Endonezya, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne "İsrail'in sürekli tekrar eden şiddet eylemleri karşısında adım atma çağrısı" yaptı.