ANKARA (ANKA) - CHP'nin üniversitelerde türban serbestliği öngören Anayasa değişikliğine ilişkin Anayasa Mahkemesi'ne açtığı iptal davasının gerekçesinde, YÖK Başkanı Yusuf Ziya Özcan'ın, üniversite rektörlerine "türbanlıları okullara alın" yönündeki talimatının yarattığı kaosa dikkat çekildi. Anayasa Mahkemesi, Danıştay ve AİHM'nin türbanla ilgili geçmişte aldığı kararlara yer verilen dava dilekçesinde, Anayasa'nın değiştirilmesi dahi teklif edilemeyecek maddelerinin dolaylı olarak değiştirilmeye çalışıldığı savunuldu.
CHP'nin dava 112 mizalı dava dilekçesinde, türban düzenlemesinin iptal edilmesi için özetle şu gerekçeler sunuldu:
-TÜRBAN SORUNU YOK-
"Yükseköğretim kurumlarında kılık ve kıyafetlerinden dolayı bazı öğrencilerin eğitim ve öğrenim hakkının engellenmesi kronik bir sorun haline gelmiştir. Kurucusu ve üyesi bulunduğumuz Avrupa Konseyine üye ülkelerin hiç birinde üniversite düzeyinde böyle bir sorun mevcut bulunmamaktadır.
5735 Sayılı Kanununla, yukarıda açıklanan hedefe ulaşmak için adı konulmadan ve dolaylı bir biçimde dinî amaçlı örtünme, dinî kıyafet dahil her türlü dinî simge ve üniformayı da içerecek, kapsamlı bir kıyafet serbestîsi tanınmıştır.
Bu düzenlemeden yararlanılarak türban, dinî kıyafet ve simgeler dahil her türlü kıyafet ilköğretimden yükseköğretime, öğretim hizmetlerinden yararlanma bağlamında herhangi bir engelle karşılaşmadan yayılabilecektir"
-AYRIMCILIĞA YOL AÇACAK-
Dini amaçlı kıyafetlerin serbest bırakılmasının, Anayasa Mahkemesince çeşitli tarihli kararlarında Anayasaya aykırı bulunduğu hatırlatılarak, "Sınırsız ve koşulsuz bir kıyafet serbestisinin ise, toplumsal huzuru ve ulusal dayanışmayı zedelemesi hatta giderek ortadan kaldırması kaçınılmazdır" denildi.
Dilekçede şu ifadelere yer verildi:
"Çünkü dinî örtünme amaçlı kıyafetlerin giyilmesinin sınırsız, koşulsuz serbest bırakılması halinde, bu tür kıyafetlerin giyilmesi, kamu yönetiminde ve toplumsal yaşamda ayırımcılığı davet edebilecek; bu tür kıyafetleri giyenlerin giymemeyi tercih edenlere yönelik bir etkileme, baskı, dayatma ve tehdit unsuru haline gelebilecek; örtünen – örtünmeyen, inançlı – inançsız, Müslüman olan – olmayan şeklinde din eksenli ayrışmalar, kutuplaşmalar ve bunlara bağlı olarak kamu düzenini ve huzurunu tehdit edecek gerginlikler ve çatışmalar ortaya çıkabilecektir.
Türbanın veya benzeri türden din kökenli kıyafetlerin ülkemizde artık bütünüyle masum bir alışkanlık ve kıyafet tercihi olmaktan çıkarak (Leyla Şahin dosyasında, Türkiye Cumhuriyeti adına beyanda bulunan dönemin Dışişleri Bakanlığının 19 Kasım 2002 tarihli dilekçede ifade ettiği gibi) kadın özgürlüğüne ve Cumhuriyetimizin temel ilkelerine karşıt bir dünya görüşünün simgesi haline gelmiş bulunmasının, bu kutuplaşma ve çatışmaların daha da büyük boyutlara taşınmasına neden olacağı ortadadır".
-LAİKLİK BİR BÜTÜNDÜR-
Dilekçenin laikliğin vurgulandığı bölümünde şöyle denildi:
"Lâiklik bir bütündür. Demokrasinin güvencesini ve Cumhuriyetin özgün niteliğini oluşturan bu ilkenin büyük bir duyarlık ve özenle korunması Anayasa gereğidir. Dersliklerde ve ilgili yerlerde dinsel inançları simgeleyen belirtilerden uzak kalınması zorunluluğu nedeniyle yükseköğretim kurumlarında dinsel gereğe bağlanan başörtüleri lâik bilim ortamıyla bağdaştırılamaz.
5735 sayılı Kanunun 1 ve 2'nci maddelerinde yapılan düzenlemeler incelendiğinde, dinî gereğe dayalı sözcükleri kullanılmasa ve dolaylı bir biçimde tanınmış olsa da, dinî amaçlı ve dinî gereğe dayalı örtünmeyi ve giysileri de kapsayacak biçimde getirilmiş olan kıyafet serbestisinin Anayasanın Başlangıcında yer alan lâiklik ilkesine aykırı düşeceği görülmektedir.
5735 Sayılı Kanunun 1 ve 2'nci maddelerinde yapılan düzenlemelerin, lâiklik ilkesini zedelemekle, Başlangıçta yer alan Atatürk ilke ve devrimlerine bağlılık ilkesine de aykırı düştüğünü ifade etmek gerekmektedir.
Söz konusu düzenlemeler, lâiklik ilkesinin yanısıra, Anayasa Mahkemesinin E.1989/1, K.1989/12 sayı ve 07.03.1989 tarihli kararından da anlaşılacağı gibi, en önemli devrimlerden olan kıyafet devriminin ve özellikle 3.12.1934 tarih ve 2596 sayılı Kanunun amacı ile de bağdaşmamaktadır.
-DİN DUYGULARI DEVLET İŞLERİNE KARIŞTIRILAMAZ-
5735 sayılı Kanunun 1 ve 2'nci maddelerinde yer alan düzenlemelerin, Anayasanın Başlangıç kısmında yer alan "lâiklik ilkesinin gereği olarak kutsal din duygularının Devlet işlerine ve politikaya kesinlikle karıştırılamayacağı" ilkesine de aykırı düştüğü görülmektedir.
5735 sayılı Kanunun 1 ve 2'nci maddelerinde getirilen dinî amaçlı örtünmeyi de içerecek kıyafet serbestîsinin, Cumhuriyetin Anayasanın 2'nci maddesinde belirtilen sosyal devlet niteliği ile de bağdaşmadığı görülmektedir. Çünkü yukarıda belirtildiği gibi, dinî esaslı giysiler bağlamında ortaya çıkacak toplumsal ayrışma, kutuplaşma ve çatışmalar toplumsal huzuru bozacak ve sosyal devlet adı verilen yönetim biçiminin en önemli yapıcı unsuru olan sosyal birlik ve dayanışmayı ortadan kaldıracaktır".
-BELLİ BİR GRUBA İMTİYAZ SAĞLANIYOR-
Değişikliğin Anayasanın 10. maddesinde, belli bir inanç grubuna imtiyaz tanınmasına ilişkin düzenlemesine de aykırı olduğu vurgulanarak şöyle devam edildi:
"Bununla birlikte göz ardı edilmemesi gereken bir nokta da, YÖK Kanununun Ek 17. madde için AKP ve MHP'nin birlikte verdiği ve Komisyonda bekleyen Yasa Teklifinin, belli bir inanç grubuna imtiyaz tanıma sonucunu doğuracak olmasıdır. Belli bir biçimde başını örtenlere yüksek öğrenim hakkı tanıyan bu düzenleme, Anayasanın 10. maddesine eklenen ibarenin de belli bir inanç grubuna imtiyaz tanınmasına yönelik olduğunu ortaya koymaktadır.
5735 sayılı Kanunun 1 ve 2'nci maddelerinde yapılan düzenlemelerin Cumhuriyetin Anayasanın 2'nci maddesinde belirtilen laik, demokratik, sosyal hukuk devleti niteliklerine aykırı düştüklerini ve Anayasanın 4'ncü maddesindeki yasağa karşın, Cumhuriyetin Anayasanın 2'nci maddesinde belirtilen ve yukarıda açıklanan niteliklerini değiştirdiklerini ortaya koymaktadır. İptali istenen 1 ve 2'nci maddelerin, Anayasanın 4 üncü maddesi karşısında konumunu belirleyebilmek için, bu maddedeki düzenlemelerin Anayasanın 2'nci maddesindeki hususları değiştirici veya başkalaştırıcı bir nitelik taşıyıp taşımadığı sorusuna yanıt vermek gerekir".
-ANAYASA'NIN VERMEDİĞİ YETKİ KULLANILAMAZ-
Düzenlemenin "yok hükmünde" olduğu kararına varılabileceğinin altı çizildiği bölümü ise şöyle:
"Anayasa Mahkemesi, Anayasanın 4'ncü maddesinin vermediği bir yetkinin kullanılması yoluyla dolaylı bir biçimde Anayasanın 2'nci maddesindeki Cumhuriyetin niteliklerini değiştiren 5735 sayılı Kanunun 1 ve 2'nci maddelerinin yok hükmünde olduğuna ilişkin iddiayı inceleyebilecek ve Cumhuriyetin Anayasanın 2'nci maddesinde belirtilen niteliklerinde doğrudan veya dolaylı bir değişiklik yapıldığını tespit etmesi halinde, söz konusu 1 ve 2'nci madd