Parkinsonda erken teşhis ve doğru tedavi, büyük önem arzediyor.
Yakın Doğu Üniversitesi Hastanesi Nöroloji Anabilim Dalı Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Sevda Diker, tüm dünyada 10 milyonu aşkın kişiyi etkileyen Parkinson hastalığının en belirgin belirtisinin el titremesi olduğunu ifade etti.
Diker, Parkinson hastalığının en fazla 50 ile 70 yaş arasındaki kişilerde olmak üzere ilerleyen yaş ile birlikte ortaya çıktığını, 65 yaş sonrası her 100 kişiden 1’inde, 85 yaş sonrası ise her 100 kişiden 5’inde görüldüğünü söyledi. Parkinson’un, beyin sapında dopamin adı verilen maddeyi salgılayan hücrelerin yavaş yavaş ancak ilerleyici şekilde erken ölümüne sebep olan bir hastalık olduğunu kaydeden Diker, bu hücre kayıplarının sonucunda hareket sistemine ait bozuklukların ortaya çıktığını ifade etti.
Parkinson hastalığının en iyi bilinen belirtisinin, sıklıkla tek taraflı başlayan el titremesi olduğunu söyleyen Diker, bu titremelerin istirahat sırasında iken para sayar tarzda görüldüğünü, hastalığın erken döneminde heyecanla tetiklenebilirken zamanla kalıcı hale geldiğini belirtti. Titremenin çarpıcı bir belirti olduğunu söyleyen Diker, hastaların bu yüzden doktora nispeten erken başvurduğunu ifade etti.
Hastalığın bir diğer belirtisi olan yavaşlamanın hasta tarafından fark edilmesinin ise biraz daha geç olduğunu söyleyen Diker şöyle devam etti:
“Hastalığın diğer bir belirtisi olan yavaşlamanın hasta tarafından fark edilmesi ise biraz daha geç olur. Hastaların yaklaşık üçte birinde hastalık, vücudun tek tarafında yavaşlık, harekete başlamakta zorluk, tekrarlayıcı hareketleri yapmakta güçlük, el yazısının küçülmesi, yürümenin yavaşlaması ve adım mesafelerinin kısalması, mimiklerin azalıp yüzün donuklaşması gibi yavaşlama belirtileri ile ortaya çıkar. Bu belirtilerin yaşlılığın bir getirisi olarak yanlış değerlendirilmesi doktora başvuruyu geciktirebilmektedir.”
Beyin sapındaki hücre kaybının ve dopaminin azalma sürecinin, hastalık belirtilerinin ortaya çıkmasından yıllar önce başladığını söyleyen Diker, buna bağlı olarak bazı hastalarda hastalık bulgularından çok önce bazı uyarıcı belirtilerin olabileceğini belirtti. İlaca dirençli depresyon, kabızlık, koku duyusunda azalma, uykuda rüyalar sırasında bağırma ve hareketlilik gibi belirtilerin Parkinson hastalığının habercisi olduğunu kaydeden Diker, Parkinson hastalığı seyrinde de hareket sistemi ile ilgili belirtiler dışında, bunama, gün içi aşırı uykululuk, psikoz, yorgunluk, depresyon, kabızlık, salya akması, cinsel işlev bozuklukları, ortostatik hipotansiyon gibi belirtilerin de görülebildiğini söyledi.
Erken teşhis ve doğru tedavi yöntemleri ile hastalığın gidişatını yavaşlatmanın ve yaşam kalitesini yükseltmenin mümkün olduğunu da ifade eden Diker şöyle devam etti: “Tedavide birinci seçenek; beyinde azalan dopaminin yerine konmasını ya da etkisinin arttırılmasını sağlayan ilaçlardır. Hastanın yaşına, belirtilerine ve eşlik eden hastalıkların varlığına göre uygun ilaç tedavisi seçilir. İlaç tedavisinde hastanın yakın takibi ve tedaviye uyumu çok önemlidir. Hastalıkta en etkili ilaç levodopadır, bunun yanı sıra dopamin agonistleri dediğimiz grup başta olmak üzere sayılı ilaç çeşitleri mevcuttur. Bu ilaçların, özellikle levodopanın hassas dengeleri vardır. Hareketlerde aşırı yavaşlamadan, istemsiz aşırı hareketlere kadar değişen ilaç dozu ilişkili dalgalanmalara yol açabilir. İlaç tedavisi hem etkinlik hem de yan etkiler dikkate alınarak dinamik bir şekilde düzenlenmelidir. İlaç tedavisinin yeterli olmadığı ve hastanın işlevselliğinin çok aksadığı durumlarda cerrahi müdahaleler yapılabilir. Yukarıda bahsedilen hastalığın ikincil belirtilerinin de ek olarak tedavi edilmesi gerekebilir. Fizik tedavinin ise özellikle yavaşlık ve denge problemlerinin ön planda olduğu hastalarda medikal tedaviye katkısı önem arz etmektedir”.