Stelyo Berberakis
Atina, Yunanistan
Yunanistan'da ekonomik krizin tetiklediği siyasi kriz, nitekim saygın ve deneyimli bir teknokratın, yani, Avrupa Merkez Bankası eski Başkan Yardımcısı Lukas Papadimos’un Başbakanlığa getirilmesiyle son buldu.
Peki ne oldu da, henüz iki yıl önce iktidara gelen ve iki yıl süresi daha olan PASOK hükümeti ile Başbakan Yorgo Papandreu, iktidardan feragat etmek zorunda kaldı?
Papandreu, ülkenin iflasını önlemek için ülkeye ayrılan mali yardımlar karşılığında uygulamak zorunda olduğu sert ekonomik önlemleri halka bir türlü kabul ettiremiyor… daha doğrusu işin vahametini Yunan halkına anlatamıyordu.
Babası eski Başbakan Andreas Papandreu, 1981'de iktidara ilk geldiğinde AB'den gelen fonların sayesinde memur maaşlarını iki katına çıkarmışken; 2009 yılında iktidara gelen oğlu Yorgos Papandreu'nun memur maaşlarını yarıya indirmesine tahammül edilemiyordu.
Aslında son günlerde yalnız Yunanistan'ı değil; Avrupa Birliğini ve dünya piyasalarını karıştıran Atina'daki son gelişmelere hiç de gerek yoktu.
Herşey, ana muhalefetteki Yeni Demokrasi Partisi lideri Andonis Samaras'ın AB'nin Yunanistan'a ayırdığı mali yardım anlaşması ve buna eşlik eden uyum paketine şiddetle karşı çıkmasından kaynaklandı.
Samaras, AB'nin olmazsa olmaz dediği bu anlaşmayı kabul etmesi için Papandreu'nun Başbakanlıktan istifa etmesini ve derhal seçimlere gidilmesini şart koşuyordu…
Bir yandan da ekonomik önlemlere karşı çıkan sendikalar, sol eğilimli partiler ve iktidar karşıtları Atina ve Selanik kentlerini savaş alanına dönüştürmeye başladı.
Öyle ki, sadece siyasetçiler görüldükleri yerlerde tartaklanmıyor_ milli günlerde düzenlenen resmi geçitler bile öfkeli protestocular tarafından taciz ediliyordu…
Bu kargaşa ortamında Papandreu'nun aklına gelen referandum fikri dünya piyasalarının bir an çökmesine neden olacaktı.
Oysa Papandreu bu fikri, siyasi rakibi Samaras'ı sıkıştırmak için ortaya atmış; AB'nin kabusu haline geleceğini hiç düşünmemişti bile…
Dünyada herkes, hep bir ağızdan, "Ya Yunan halkı referandumda hayır derse EURO'nun hali ne olacak?" diye düşünmeye başlamıştı ki; Papandreu AB'den gelen şiddetli baskılar karşısında bu fikrinden vazgeçmek zorunda kaldı…ve geniş tabanlı bir koalisyon hükümetinin kurulması şartıyla istifa edeceğine dair parlamentonun güven oyunu aldı...
Ardından Samaras, ilk başta ret ettiği mali yardım anlaşmasını kabul etti ve ganimet olarak Papandreu'nun başbakanlık kellesini uçurmakla yetindi.
Bundan sonraki gelişmeler komitrajik boyutlar kazanacaktı… Koalisyon hükümetinin başına partilerin ortaklaşa kabul edeceği biri lazımdı…
Aday isimleri an be an değişiyor; halk nefesini tutmuş; ne olacağını merakla bekliyordu…
Partilerarası müzakereler beş gün üst üste sürdü…
Cumhurbaşkanı Papulyas'ın başkanlığında tam üç kez bir araya gelen Papandreu ile Samaras bir türlü uzlaşamıyor; haber çıkarmak için birbiriyle yarışan Yunan medyasında yayınlanan ve Başbakan adayı olarak gösterilenlerin çoğunun adaylıkları asılsız çıkıyordu.
Başbakanlık için favori gösterilen Lukas Papadimos'un adı bile bir anda medyanın listelerin silinivermiş; ancak 24 saat içinde Başbakanlık koltuğuna layık görülmüştü.
Nitekim, herkesin yararlı gördüğü, ancak kimsenin dokunmaya yanaşmadığı "sıcak patates" görünümündeki yeni hükümet rakip partiler tarafından paylaşıldı.
Yunan siyaset standartlarına göre fazlaca kibar, samimi ve dürüst olduğu için başbakanlık koltuğundan feragat etmeyi göze alan Papandreu ise kendi partisi, Sosyalist PASOK içindeki yoldaşları tarafından da "günah keçisi" muamelesi görmeye başladı.
Böylece 11 Kasım 2007'de PASOK liderliğini üstlenen Papandreu'nun 11 Kasım 2011'de Başbakanlıktan istifa etmekle PASOK liderliğini de tehlikeye atmış oldu.