İSTANBUL (AA) - Şair ve yazar Prof. Dr. Mehmet Narlı, Türkiye'de eleştiri ortamının olmadığı görüşüne katılmadığını belirterek, "Türkiye’de eleştiri ortamı hayatı kuşatan bir şey olarak çok güçlü bir şekilde var. Her dakika, her an, her yerde eleştiriyoruz." dedi.
Narlı, edebiyat ve edebiyatın meselelerinin disiplinler arası bir yöntemle ele alındığı "Edebiyat Ne Söyler?" söyleşilerinin konuğu oldu.
"Eleştirinin Eleştirisi" başlığıyla Zeytinburnu Kültür ve Sanat Merkezi'nde gerçekleştirilen programın moderatörlüğünü, öykücü Cemal Şakar üstlendi.
Türk edebiyatı alanında akademik çalışmaları olan Mehmet Narlı burada yaptığı konuşmada, edebiyat eleştirisini genel anlamda "Edebi metin olmayan ama edebi metin üzerine olan, söylenen, yazılan her şey" olarak tarif etti.
Eleştirinin, eleştiri yöntemleriyle karıştırıldığına dikkati çeken Narlı, "Bu durum bazen 'Bu eleştiri değil.' denmesine sebep oluyor. Bir şiiri çözümlüyorsanız, deneme yazıyorsanız ya da değini yapıyorsanız eleştiri yapmış olursunuz. Hayır, bunların hepsi eleştiridir. Eleştiri yöntemi bambaşka bir şeydir." değerlendirmesinde bulundu.
- "Çözümlemede mutlaka bir yöntem geliştirmek zorundayız"
Narlı, kuramın da hangi alanla ilgiliyse onun niçini, nasılı ve amacıyla ilgili geliştirilen sistem olduğunu anlatarak, şöyle devam etti:
"Nesnesiz eleştiri olmaz ama nesnesiz kuram olur. Eleştiri yöntemi dediğimiz şey ise metne uygulanan çözümleme teknikleridir. Birçok çözümleme yöntemi var ve bunlar uygulanageliyor. Yapısalcılık, göstergebilimsel eleştiri, postyapısal eleştiri gibi bu yöntemlerin çoğu da Batı kaynaklıdır. Bu konuda da biraz rahatsızım. Bizim Batı ile ilişkilerimizde distribütöryal bir tavrımız var. Yani onun şubesini açıyoruz burada. Siyaset üretiliyor, burada şubesini açıyoruz. Teknoloji üretiliyor, burada şubesini açıyoruz. Bu konu edebiyatta da böyle. 'Yapısal eleştiri şudur, Tahsin Yücel temsil eder. Sembolizm şudur, Ahmet Haşim temsil eder.' gibi... Bir de yöntemlerin arkasındaki kuram konusunda düşünsel ve uygulamayla ilgili bir düşüncemiz olmadığı, aslında o kuramı anlamadığımız için teknikleri de olduğu gibi aktarmaya çalışıyoruz. En iyisi, öğrendiğimiz kadarı ve biçimiyle eleştiri yapmaktır."
Usul olmadan esas olmayacağının altını çizen Narlı, "Bir çözümlemede mutlaka bir usul, yöntem geliştirmek zorundayız ama buna kapalıyız. Metinle ilgili olarak çözümleme yapacağınız zaman bunun bir sistematiğini oluşturduğunuzda yöntemi geliştirmiş olursunuz." diye konuştu.
- "Eleştiri dediğimizde aslında insan kendisinden söz edilmesini istiyor"
Narlı, kendisinin şiir eleştirisiyle ilgili üzerinde çalıştığı yöntemin esaslarına değinerek, "Bir şiir metninde ne yaparsanız yapın iki şey vardır; söyleyen ve söylenilen. İkisi arasında da çok farklı bağlantılar vardır. Söyleyen varlıkları söyler ve bunları niteleyerek söyler. Niteleyen söyleyendir. Söyleyenin bunları nitelemesi alışkanlıkları, inançları, birikimleri gibi her şeyiyle bağlantılıdır. Söylenilen varlıkla ilgili bütün nitelemeler ve algılar dil kültürü dediğimiz şeyin içinde bizimle temas kurar. Her kelimenin ve terkibin kültür içinde anlam adacıklarının da çözümlenmesi gerekir." değerlendirmesini yaptı.
Türkiye'de eleştiri ortamının olmadığı görüşüne katılmadığını aktaran Mehmet Narlı, "Türkiye’de eleştiri ortamı hayatı kuşatan bir şey olarak çok güçlü bir şekilde var. Her dakika, her an, her yerde eleştiriyoruz. 'Edebi eleştiri yok.' deniliyor ama ne anlıyoruz, ne bekliyoruz da ne yok? 'Bir eleştiri yöntemi geliştiremedik, çok dağınık eleştiriyoruz. Hemen şahsileştiriyoruz.' diyorlar. Geçmişe doğru metinlere baktığımda 80-90 yıldır aynı metinler. Tahminim 1000 yıl önce de böyleydi. Edebiyatla ilgili çok soyut, teknik, sadece edebi olan bazı hususlar olduğunu var sayıyoruz. Aslında bunların hepsi insanla ilgili. Eleştiri dediğimizde aslında insan kendisinden söz edilmesini istiyor. Artık eleştiri yıkıcı da olsa yapıcı da olsa fark etmiyor, yeter ki kendisinden bahsedilsin." ifadelerini kullandı.
- Mehmet Narlı
Kahramanmaraş'ta 1963 yılında doğan Mehmet Narlı, Ondokuz Mayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümünü'nden "1950 Sonrası Türk Şiirinde Bahattin Karakoç" başlıklı teziyle mezun oldu. Bir süre öğretmenlik yapan Narlı, daha sonra akademiye adım attı ve farklı üniversitelerde görev aldı.
Narlı'nın şiirleri ve eleştirileri "Dolunay", "Türk Edebiyatı", "Kardelen", "Kırağı", "Dergah", "Yedi İklim", "Varlık", "İtibar", "Hece", "Güneysu" dergilerinde yayımlanırken, "Türk Dili", "İlmi Araştırmalar", "Yeni Türk Edebiyatı Araştırmaları" ve "Türkbilig" gibi dergilerde de akademik yazılar yayımladı.
Türkiye Yazarlar Birliği tarafından 2007'de inceleme dalında "Yılın Yazarı Ödülü" verilen Narlı, farklı alanlarda, "Çiçekler Satılmasın", "Ruhumun Evvelyazıları", "Dil Kapısı", "Ömürlük Yara", "Orhan Kemal'in Romanları Üzerine Bir İnceleme", "Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri", "Roman Ne Anlatır", "Şiir ve Mekan", "Şiir Çözümlemeleri", "Çağdaş Türk Romanı", "Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri", "Edebiyat ve Delilik" ve "Roman Sevdaları" gibi birçok eser kaleme aldı.