HABER

"Sanayi ve dijital devrimden sonra yeni bir devrim kapımızda"

Çevre ve Şehircilik Bakanı Özhaseki: - "(İklim değişikliğiyle mücadele) Özellikle iki tane yol var. Biri, bu iklim değişikliğinin geri döndürülemez etkilerine karşı uyum sağlayacak eylemlerin harekete geçmesi. Bunu yapmak zorundayız. Bütün dünya buna doğru gidiyor. İkinci konu da atmosfere bırakılacak sera gazı miktarının hedeflenmesi gerekiyor" - "Özellikle bu iki yolla ilerlemek yeni bir ekonomik modeli ortaya çıkarıyor. Buna 'Yeşil büyüme', 'Düşük karbonlu büyüme' diyebilirsiniz. Sanayi ve dijital devrimden sonra yeni bir devrim kapımızda. Bunu hepimizin bir an önce algılaması gerekiyor. Bu devrim de 'Yeşil Ekonomi' olarak adlandırılabilir"

İSTANBUL (AA) - Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki, çevre ve iklimi dikkate alan yeni bir ekonomik modelin ortaya çıktığını belirterek, "Buna 'Yeşil büyüme', 'Düşük karbonlu büyüme' diyebilirsiniz. Sanayi ve dijital devrimden sonra yeni bir devrim kapımızda. Bunu hepimizin bir an önce algılaması gerekiyor. Bu devrim de 'Yeşil Ekonomi' olarak adlandırılabilir." dedi.

Özhaseki, bir otelde düzenlenen "Karbon Piyasalarına Hazırlık Ortaklığı ve Türkiye Projesi - İklim Değişikliği ve Fırsatları" konulu toplantıya katıldı.

Bakan Özhaseki burada yaptığı konuşmada, her alanda çok hızlı bir değişimin yaşandığını, bunun kaçınılmaz olduğunu anlatarak, genel olarak İslam alimlerinin de değişimden yana tavır koyduklarını ve teorilerini o şekilde geliştirdiklerini söyledi.

- "2050'den sonra 7 milyar kadar insan suya erişemeyecek"

Çağımızda çevre ile ilgili sorunların revaçta olduğunu belirten Özhaseki, şöyle konuştu:

"Birleşmiş Milletler'in (BM) raporlarına göre 2050 yılında insanlık aleminin nüfusu 9 milyarı geçecek. Kötü senaryoya göre, 2050'den sonra, 7 milyar kadar insan suya erişemeyecek. Suda bir tehlike var. Yine BM Hükümetler Arası İklim Değişikliği raporunda şöyle geçiyor: 'Son 150 yıl içerisindeki bu değişimden dolayı dünya yüzey sıcaklığı bir derece arttı. Denizlerdeki yükselme 19-20 santimetreye ulaştı. Havadaki karbon miktarı yüzde 42 arttı.' Bütün bu artışlar, bu değişim kendi içerisinde bir denge ve döngü üzerine kurulan dünyada tehlikeleri yan yana getirmeye başladı. İşte kuraklıklar, aşırı yağışlar, felaketler hepsi üst üste geliyor. Bütün bu veriler nihayetinde bir tehlikeyi işaret ediyor. Bu sadece bir ülkenin veya bir grubun yapacağı bir mücadele değil. Küresel bir mücadele gerekiyor. Bu anlamda dünyada bir duyarlılık başladı. Mesela bizde Çevre ve Şehircilik Bakanlığı birlikte ama Avrupa Birliği ülkelerinin çoğunda Çevre Bakanlığı yarı bakanlık. Verilen önemi izah etmek için söylüyorum. Bizde şehircilik çok hızlı geliştiği için şimdilik ikisi birlikte tutuluyor."

- "Yeşil Ekonomi" devrimi

Bakan Özhaseki, bir süre önce Fas'ta iklimle ilgili BM nezdinde bir toplantı yapıldığını hatırlatarak, "Toplantıda 'Yeşim İklim Fonu' diye bir fon kurulmasına karar verildi, 100 milyar dolar para toplanacak. Bio-çeşitlilik son bulmasın, denizlerdeki canlılık sona ermesin gibi sloganlarla bu devam etti. Biz de ideolojik takıntısı olmayan her kişi, kurum, STK ile görüşüyor ve yapılması gerektiği konusunda çalışıyoruz. Bugün konuştuğumuz iklim değişikliği sadece bir çevre sorunu değildir, bu aynı zamanda ekonomik ve sosyal boyutu olan ve dikkate alınması gereken bir sorundur." dedi.

Türkiye'de özellikle enerji ve ulaştırma alanında iş yapan firmaların, sanayinin değişik kollarında iş yapan firmaların bundan sonra daha düşük kalkınma odaklı bir dönüşümü hedeflemesi gerektiğini vurgulayan Özhaseki, şöyle devam etti:

"Bu kaçınılmaz artık. Özellikle iki tane yol var. Biri, bu iklim değişikliğinin geri döndürülemez etkilerine karşı uyum sağlayacak eylemlerin harekete geçmesi. Bunu yapmak zorundayız. Bütün dünya buna doğru gidiyor. İkinci konu da atmosfere bırakılacak sera gazı miktarının hedeflenmesi gerekiyor. Belli sanayi kollarında 'Bunları hiç dikkate almadan üretime devam ederim' diyen arkadaşların işi iyice zora girecek. Özellikle bu iki yolla ilerlemek yeni bir ekonomik modeli ortaya çıkarıyor. Buna 'Yeşil büyüme', 'Düşük karbonlu büyüme' diyebilirsiniz. Sanayi ve dijital devrimden sonra yeni bir devrim kapımızda. Bunu hepimizin bir an önce algılaması gerekiyor. Bu devrim de 'Yeşil Ekonomi' olarak adlandırılabilir."

Bakanlık olarak çevre konusunda yaptıkları çalışmaları anlatan Özhaseki, şunları kaydetti:

"Ülkenin çok ciddi gündemlerinin olduğu, hatta flaş haberlerin havalarda uçuştuğu bir ortamda bunlardan bahsetmek, ilgi çekmek çok kolay değil. Çünkü insanların ilgisi başka yerde. Belki şimdi konuşurken bile herkesin saat 13.30'daki toplantıdan sonra ne karar çıkacak, erken seçim var mı, yok mu? Gidiyor muyuz seçime diye şuurunun altında bu duruyor. Şimdi siz o sırada çıkmış çöpten bahsediyorsunuz. Garip bir şey oluyor. Ama yapacak bir şey yok işimizi yapacağız. Hayat sürüyor. Bu anlamda 2012, 2014 ve 2016 yılında ozon tabakasını koruma ödülünü almış bir ülkeyiz. Bin bir türlü sıkıntılarla uğraşırken çok ciddi de bu konuda çalışmalarımız var. Aynı zamanda ülke olarak uluslararası anlaşmalara tarafız."

Özhaseki, 2004 yılında BM İklim Değişikliği Sözleşmesi'ne, 2009'daki Kyoto Protokolü'ne ve 2016 yılındaki Paris Anlaşması'na da imza attıklarını hatırlatarak, konuşmasına şöyle devam etti:

"Ancak Paris Anlaşması'nı Meclis'e getirmedik. Meclis'in onayından geçmeyen bir anlaşma yürürlük kazanmaz. Niye getirmedik? Şundan dolayı: 1992 yılında ilk bu işler başladığında ülkemizi temsilen yurt dışına giden arkadaşlar Türkiye'yi kalkınmış ülke statüsüne yazdırmışlar. Demişler ki 'Biz kalkınmış ülkeyiz'. Hangi saikle böyle yazdırdılar bilmiyorum. Bir hava atma saikiyle mi az gelişmiş ülke veya kalkınmakta olan ülke bizim nefsimize ağır gelir diye bir duyguyla mı, başka bir şeyle mi? Hakikaten bilmiyorum. Ama kalkınmış ülke statüsüne 1992 yılında yazılmanın bedeli de şu; diyorlar ki 'Yeşil iklim fonu 100 milyar dolar. Siz buraya para vereceksiniz, finansmanda siz verici ülke olacaksınız'. Sonra, orada birtakım teknolojik değişiklikler olduğunda bundan istifade edemeyeceksiniz. Siz o finansmanın kullanımında da istifade edemeyecek ülkelerdensiniz. Hem finansmana erişemeyeceksiniz, hem teknolojiye erişemeyeceksiniz. Geçtiğimiz günlerde bir toplantıda BM Genel Sekreteri ile neredeyse bir saate yakın görüştük. Böyle bir haksızlığın, adaletsizliğin olamayacağını söyledik. Çünkü Brezilya, Hindistan, Çin, Singapur, Bahreyn hepsi yardım alacak ülkeler statüsünde. Birçok kalkınmış ülke de yardım alacak statüde. Fakat biz para verecekmişiz. O 100 milyar dolar dağılırken herhangi bir yeden bir fon istersek 'Türkiye olmaz' diyeceklermiş. Böyle bir şeyin kabul edilemez olduğunu açıkça ifade ettik ve 'Siz bunu düzeltene kadar, toplanıp bütün üye ülkeler bunu kabul edene kadar Meclisimize getirmeyeceğiz' dedik. O zaman 'Dışarıda kalırsınız' dediler, 'çıkarız' dedik. Size mi bağlıyız? Amerika çıktı, ne oldu yani? Ama biz dünya ülkelerinden kopmak istemiyoruz."

En Çok Aranan Haberler