İçişleri Bakanı Süleyman Soylu tarafından duyurulan 'Bataklık' Operasyonu, 30 Haziran 2020'de başlatıldı. Operasyon kapsamında 9 ülkede faaliyet gösterdiği belirtilen örgütün liderleri Nejat Daş, Çetin Gören, Halil Aslantaş ile birlikte 113 kişi gözaltına alındı. Uluslararası sularda taşımacılık yapan gemilerde tonlarca uyuşturucu ele geçirildi. Şüphelilerden Daş, Gören ve Aslantaş'ın da aralarından bulunduğu 26 şüpheli, tutuklandı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından hazırlanan iddianamede Nejat Daş ve Çetin Gönen örgüt lideri, 5 şüpheli örgüt yöneticisi, 53 şüpheli örgüt üyesi ve 13 şüpheli ise örgüte üye olmamakla birlikte yardım eden pozisyonda yer aldı. Toplam 73 şüpheli hakkında düzenlenen iddianame Ankara 33'üncü Ağır Ceza Mahkemesi'nce kabul edilerek, 'çıkar amaçlı suç örgütü kurmak, yönetmek, üye olmak' ve 'uyuşturucu ticaretinden elde edilen geliri aklama' suçlarından 28,5 yıldan 52 yıla kadar hapis cezası istemiyle dava açıldı.
Ankara 33'üncü Ağır Ceza Mahkemesinde 26'sı tutuklu 73 sanığın yargılanmasına devam edildi. Duruşmaya 3 tutuklu sanık duruşmaya Ses ve Görüntülü Bilişim Sistemi SEGBİS'le bulundukları cezaevinden katılırken, diğer tutuklu ve tutuksuz sanıklar ile salonda hazır bulundu. Tutuklu sanık Mahmut Bilici, sanık Çetin Gören'in kaynı olduğunu söyleyerek, "Aile bağımız var. Çetin Gören'in Hollanda'daki tutukluluğunda kefalet parasını ben gönderdim ve daha sonra da kendisinden geri aldım. İddianamede suçlama karapara. Ben bankadan resmi yollarla mahkemeye kefalet parası gönderdim. Para gönderme konusunda kimsenin suçu yoktur. Yardım olarak ben arkadaşlarımdan topladım, yasal yollarla avukata gönderdik. O parayı ben gönderdim, benim paramdır. Arkadaşların mağduriyeti için üzgünüm. Ayrıca Çetin Gören hapisteyken arabasını ben kullandım sonra o araçla kaza yaptım. Cezaevinden çıkınca arabayla kaza yaptığımı bundan dolayı aracı bana satmasını istedim. O da kabul etti ve 100 bin Euro'ya anlaştık ama ödemedim. Gören'e 300 bin Euro borcum vardır" dedi.
Sanık Hüseyin Atasoy, üzerine atılı suçlamaları kabul etmediğini, 2004 yılından bu yana Almanya'da ikamet ettiğini ve Almanya'da altın ve gümüş işi yaptığını söyledi. Atasoy, "Mesleğim kuyumculuk olduğu için İstanbul Kapalı Çarşı'da bir çok kez gelip ticaret yapmışımdır. Merhum sanık Heves Ulutaş'la ticaret yapmışımdır, çok iyi usta olduğu için, ondan resmi olarak küpe, künye aldım. Yasal olmayan hiç bir ticaret yapmadım. 2016 Mayıs ayında Türkiye'ye kesin dönüş yaptım. Ondan sonra da Heves'le görüşmedim. Tahliyemi talep ediyorum" dedi.
Polis memuru İbrahim Halil Akgün, eski Sultanbeyli İlçe Emniyet Müdürü Necmettin Yüksek'in makam şoförü olduğunu ve onun talimatları doğrultusunda çalıştığını söyledi. Akgün, Nejat Taş'ı ilk kez Necmettin Yüksek ile bir alışveriş merkezinde görüştüklerinde tanıdığını ve telefon numarasını o zaman Yüksek'in talimatıyla verdiğini söyledi. O görüşmeden sonra pandemi dönemimde Nejat Daş'ın kendisini aradığını söyleyen Akgün, "Sokağa çıkma yasaklarında, Nejat Daş beni arayarak sokağa çıkmak için Necmettin Müdür'ün yardımcı olmasını istedi. Necmettin Müdür'ün talimatıyla makam arabasıyla Nejat Daş'ı aldım istediği yere götürdüm sonra görevime geri döndüm. Bundan sonra bir kez daha aradı ve Müdürümün talimatıyla kendisini aldım Çorlu'ya götürdüm. Üçüncü görüşmemde ise makam aracını bıraktığım için Nejat Daş'ı Selimpaşa'ya kendi aracımla götürdüm ve sonra evine bıraktım. Bundan başka Nejat Daş'la görüşmedim. Bu görüşmelerle alakalı gözaltına alındım" dedi.
Tutuklu kaldığı sürede Necmettin Yüksek'in kendini tehdit ettiğini ve tayinini Şırnak'a çıkardığını ifade eden Akgün, talimatları yerine getirdiğinden 16 aydır tutuklu olduğunu söyleyerek tahliyesini talep etti.
Sultanbeyli eski İlçe Emniyet Müdürü Necmettin Yüksek ise polis memuru İbrahim Halil Akgün'ün ithamlarını kabul etmediğini söyledi. Yüksek, 2009 yılında arkadaşlarıyla bir gün buluştuğunda Nejat Daş ile tanıştığını ve daha sonra kendisi Sultanbeyli İlçe Emniyet Müdürü olduğunda kendisine hayırlı olsun ziyaretine geldiğini anlattı. Hayatında Daş'ı 2 defa gördüğünü söyleyen Yüksek, Daş'tan hiçbir talebinin olmadığını ifade etti. Yüksek, "Ben Dolmabahçe'deki bombalı saldırıda bir gözümü kaybettim vücuduma şarapnel parçaları isabet etti. Bu sebepten dolayı bana devlet 250 bin lira yatırdı. Hesap incelemelerinde bu görünür başka da yüklü bir para girişi olmadı. Makam şoförüm polis memuru İbrahim Halil Akgün'ün ifadeleri yüzünden buradayım. Kendisi benim ismimi ve makamımı kullanarak iş yapmıştır. Ben kendisine 'Nejat Daş'ı makam aracımla oraya ya da buraya götür' demedim. Benim bilgim dışında ve izinli olduğum gün Nejat Daş'ı götürmüştür. Zaten bir kere de ben görevdeyken, kendi aracıyla götürmüştür. Kendisinin konuşma kayıtları incelendiğinde benim adım hiç geçmemiştir. Nejat Daş'la görüşme gerçekleştirdiğim konusundaki beyanlarla uzaktan yakından bir alakam yoktur. Diğer makam şoförüm de zaten ifadesinde beni Nejat Daş'la hiç görmediğini söyledi. Araç kurşunlanması ve kamera görüntülerinin araştırması konusunda uzaktan ve yakından bilgim ve alakam yoktur. Polis memurlarının, polis kimliklerini kullanıp menfaat sağladığı ve benim adımı kullanarak iş yaptıkları aşikardır. Yalan söyleyerek benim gerçeğe ulaşma hakkımı da engelliyorlar. Şahsıma iftira atılıyor, benim makamımı benden habersiz kullandılar tahliyemi istiyorum" dedi.
Duruşmada diğer tutuklu sanıklar, Kadir Ağdoğan, Kadir Bilici, Kevork Durna, Mahmut Yücel, Mehmet Kul, Mehmet Murat Buldanlıoğlu, Mehmet Veysi Yüzer, Sait Börekci ve Zülfü Menga savunma yaptı. Savunmalarının ardından kararını açıklayan mahkeme, sanıkların tutukluluk hallerini devamına hükmederek, duruşmayı 10 Ocak'a erteledi. (DHA)