GAZİANTEP (AA) - BÜŞRANUR BEGÇECANLI - Rejim karşıtı gösterilere katıldığı iddiasıyla öğrenim gördüğü Şam Üniversitesinin kapısında tutuklanan ve 3 yıl cezaevinde tutulan 29 yaşındaki Ahmet Helmi, gördüğü işkenceleri unutamıyor.
Şam Üniversitesinde inşaat mühendisliği okuyan Helmi, Daraya kentindeki gösterilere katıldığı gerekçesiyle üniversitedeki teftiş sırasında kimliğine el koyularak gözaltına alındı.
İlk olarak üniversite içindeki gizli bir hapishaneye götürülen Helmi, burada rejim yanlısı üniversite arkadaşları tarafından darp edildikten sonra siyasi istihbarata ait bir yeraltı hapishanesine götürüldü. Buradaki günlerini "cehennem" olarak nitelediren Helmi, işkencenin her türlüsüne maruz kaldıktan sonra Şam Adra Cezaevine yollandı.
Mali kefaletle hapishaneden çıktıktan sonra Türkiye'ye sığınan Helmi, kendisi gibi rejim hapishanelerinden kurtulanlara ve ailelerine destek olma amacıyla faaliyetler yürütüyor.
Rejimin yeraltı hapishanelerinde 3 yıl boyunca işkenceye maruz kalan Ahmet Helmi, yaşadığı acı dolu günleri AA muhabirine anlattı.
Suriyeli gençler tarafından Şam yakını Daraya kentinde düzenlenen barışçıl gösterilere karşı rejimin kanlı müdahalede bulunduğunu aktaran Helmi, geçlerin baskıcı rejimden çok zulüm gördüğünü söyledi.
Helmi, Esed rejimi tarafından gençlerin önüne bir duvar örüldüğünü, ifade özgürlüğü ve siyasete atılma gibi haklarının bulunmadığını bildirerek, buna karşı çıkanların ise tutuklandığını ifade etti.
İfade özgürlüğü, siyasete katılım, adil bir yönetim, özgür toplum ve medya istediklerini, bunun için gösteriler düzenlediklerini ve bu sırada rejim güçlerinin kendilerine gerçek mermilerle ateş açtığını dile getiren Helmi, gösteriler sırasında öğrenim gördüğü Şam Üniversitesinin kapısında tutuklandığını ve cezaevine götürüldüğünü kaydetti.
Helmi, rejim güçlerinin kendisini önce üniversitenin içinde bulunan küçük bir hapishaneye götürdüğünü belirterek, "Bu sırada son defa baktığımı düşünerek gökyüzüne baktım. Hapishanede aynı üniversitede okuduğum rejim yanlısı arkadaşlarım herhangi bir sorgulama olmadan beni darp etti. İtham edilen suçun doğruluğu ve tahkiki onlar için önemli değildi." dedi.
- "İşkenceler ilk 15 gün aralıksız devam etti"
Rejim askerlerinin merhamet gibi insani duygulardan sıyrıldığını ifade eden Helmi, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Askerler bir yandan beni sorgularken bir yandan işkence uyguluyorlardı. İşkence yapan askerler sanki insana değil, çirkin ve cansız bir varlığa işkence yapıyorlardı. İşkenceler ilk 15 gün aralıksız devam etti. Falakaya yatırma, kanlı yaraları tuzlu suya batırma, ayakları soğuk suya batırarak vücudu hissizleştirme, elektrik verme, yüksek sesle elektrik sesi dinletme gibi işkencelere maruz kaldım. İkiye katlanan bir tahtanın ortasına mahkumu oturtarak basınç işkencesi uyguluyorlardı. Yani mahkumda başı ayaklarına değecek şekilde ikiye katlanıyordu. Ayrıca soğuk bir zeminde günlerce bizi ayakta veya dizlerimizin üzerinde beklettiler. Zemin öyle soğuktu ki ayaklarımız soğuktan acıyordu ve o acı beynimize kadar tırmanıyordu."
- "Her yer ölüm kokuyordu"
Helmi, fiziksel işkencelerden ziyade maruz kaldıkları psikolojik işkencelerin daha büyük hasara yol açtığını dile getirerek, şunları kaydetti:
"Küçücük bir koğuşta 630 kişiydik. Odaya sığamadığımız için nöbetleşe olarak bir kısmımız 12 saat ayakta duruyor, bir kısmımız da oturuyordu. İki ay boyunca karanlıkta yaşadık. Birbirimizin hikayelerini biliyor ancak tanımıyorduk, yüzümüzü göremiyorduk. Aylarca karanlığa gömüldükten sonra aylarca güçlü ışığa maruz kaldık. Böylece hayatımızdan gece, gündüz ve zaman kavramlarını çıkardılar. Aylarca havasız bir ortamda ve aynı kıyafetler içinde temizlenmeden yaşadık. Bir süre sonra insan kanını emen küçük böcekler kıyafetlerimiz üzerinde türemeye başladı. İşkencelerin yanında hijyen eksikliği, hastalık ve ilaç yokluğu gibi sebeplerden ölümler arttı. Nefes almamız bile bir işkenceydi, çünkü her yer ölüm kokuyordu. Böyle bir ortamda dışarıyla bağımız olmadan aylarca yaşadık. Fiziksel işkencelerden ziyade maruz kaldığımız baskı ve psikolojik hasar daha büyüktü. Ardımızda bıraktığımız ailemizle ilgili endişelerimiz ise kalbimizi kemiriyordu."
Hapishaneden çıktıktan sonra Türkiye'ye sığındığını anlatan Helmi, burada Suriye hapishanelerinde işkence gören mahkumlara destek amacıyla gönüllü çalıştığını söyledi.
Serbest bırakılmasının ardından hayatına kaldığı yerden devam edemediğine ve gördüğü işkencelerin yaşamı üzerinde olumsuz etkiler oluşturduğuna dikkati çeken Helmi, "Polis ve askere karşı duyduğum korkuyu uzun süre üzerimden atamadım. Ancak Türk polisi ve vatandaşı arasındaki saygı ve sevgiyi gözlemledikçe korkumu yenmeyi başardım." sözlerine yer verdi.